Troya Savaşı, Tunç Çağı’nın sonlarında Yunanlar ile Anadolu’daki Troya şehrinin savunucuları arasında yapıldı. Hikâye binlerce yıldır hayal gücünü cezbediyor ancak Homer'in İlyada'sı gibi destan edebiyatındaki temsili hemen hemen kesinlikle gerçeklikten çok efsane olsa dahi Mikenler ile Hititler arasında bir çatışma yaşanmış olabilir.
Troya Savaşı, M.S. 21. yüzyıla dek antik Yunan kültürüne bakışı tanımlamış ve şekillendirmiştir. Tanrıların ve kahraman savaşçıların hikayesi belki de antik çağdan günümüze kalan en zengin kaynaklardan biridir ve Antik Yunanların savaşlarına, dinlerine, geleneklerine ve tutumlarına dair bir anlayış sunar.
Paris & Helen
Troya Savaşı hakkında bildiklerimizin ana kaynağı Homeros’un (M.Ö. 8. yüzyılda yazılmış) İlyada’sıdır ve bu eserde on yıllık savaşın son yılından 52 gün anlatılır. Yunanlar savaşın M.Ö. 13. yüzyılda meydana geldiğini düşünüyorlardı. Ancak aynı zamanda savaş, Homeros’tan önce de uzun bir sözlü geleneğin konusuydu ve bunun yanı sıra parçalı Epik Döngü şiirleri gibi diğer kaynaklar da bize Yunanların Troya Savaşı'nı tam olarak nasıl düşündükleri konusunda daha kapsamlı bir resim sunuyor.
Yunan geleneğine göre, Troya Savaşı, Zeus'un insanlığın sürekli artan nüfusunu azaltmanın bir yolu olarak ve daha pratik olarak, Sparta Kralı Menelaus'un karısı ve Agamemnon'un kardeşi Helen'i geri almak için yapılan bir sefer olarak başladı. Helen, Troya prensi Paris (Alexandros olarak da bilinir) tarafından kaçırılır. Paris, Peleus ile Thetis'in düğününde yapılan yarışmada Athena ve Hera karşısında Afrodit'i en güzel tanrıça seçtiği için Helen’i ödül olarak almıştır. Menelaos ve Yunanlar onu geri getirmek ve Troya'nın küstahlığının intikamını almak istiyordu.
Yunan Ordusu
Yunan kuvvetleri koalisyonuna (ya da Homeros'un sıklıkla söylediği şekliyle: Akalar) Miken Kralı Agamemnon önderlik ediyordu. Temsil edilen şehirler veya bölgeler arasında Böotya, Fokaia, Eğriboz, Atina, Argos, Korint, Arkadya, Sparta, Kefalonya, Girit, Rodos, Magnesia ve Kiklad Adaları vardı. Toplam kaç kişi olduğu belirsiz. Homeros 'on binlerce' kişilik bir orduyu, daha doğrusu şiirsel bir ifadeyle 'ilkbaharda gelen yapraklar ve çiçeklerin sayısı kadar [erkek]'ten oluşan bir orduyu belirtir.
Yunan savaşçıları arasında bazı özel kahramanlar, büyük savaşçılar olan ve savaş alanında büyük cesaret gösteren liderler vardı. Ayrıca, genellikle tanrısal bir anne veya babaya sahipken, diğer ebeveynleri ölümlüydü, dolayısıyla bu tanrılar ile sıradan insanlar arasında bir soy bağı oluşturuyordu. En mühimleri arasında Akhilleus, Odysseus, Aias, Diomedes, Patroklos, Antilokus, Menestheus ve İdomeneos vardı.
Yunanlara, Yunan dininden birçok Olimposlu Tanrı yardım ediyordu. Homeros'un savaşla ilgili anlatımında Athena, Poseidon, Hera, Hephaistos, Hermes ve Thetis Yunanlara doğrudan veya dolaylı olarak yardımda bulunmuşlardır. Tanrıların, Troya ovalarında savaşan insanlar arasında gözdeleri vardı ve onları çoğunlukla mızrakları saptırarak ve hatta savaşın hararetinde onları tehlikeden uzak, güvenli bir yere götürebilmek için kaçırarak koruyorlardı.
Troya Ordusu
Kralları Priamos liderliğindeki büyük Troya şehrini savunan Troya ordusu, uzun bir müttefik listesinden yardım aldı. Bunlar arasında Karyalılar, Halizonlar, Kaukonlar, Kikonlar, Likyalılar, Maionyalılar, Misyalılar, Paionyalılar, Paphlagonyalılar, Pelasgyalılar, Frigyalılar ve Trakyalılar vardı.
Troyalıların da yarı tanrısal kahramanları vardı ve bunlar arasında Hektor (Priamos'un oğlu), Aeneas, Sarpedon, Glaucus, Phorkys, Poulydamas ve Rhesos vardı. Troyalılar da Tanrılardan yardım aldı ve savaş sırasında Apollon, Afrodit, Ares ve Leto'dan destek gördüler.
Önemli Çarpışmalar
Troya Savaşı'nın büyük bir kısmı aslında uzun süren bir kuşatmayla geçti ve şehir, işgalcilere bu kadar uzun süre dayanabildi çünkü fevkalade surlara sahipti. Nitekim Yunan mitolojisinde Troya surlarının, Zeus tarafından bir yıl boyunca Troya Kralı Laomedon'a hizmet etmek zorunda bırakılan Poseidon ve Apollon tarafından yapıldığı söylenir. Ancak şehrin dışında; bazen savaş arabalarıyla çoğunlukla da yaya olarak, mızrak ve kılıç kullanan, göğüs ve bacakları için bir zırh, bir kalkan ve bir miğferle korunan birliklerin savaştığı çarpışmalar da vardı. Troya ovalarında savaş yıllar boyunca devam etti ancak gerçekten heyecan verici çarpışmalar kuşatmanın son yılına ayrılmış gibi görünüyor ve aşağıda öne çıkanlardan bir seçki var.
Paris Menelaus’a Karşı
Sonuçsuz karşılaşmalardan bıkan Menelaus, Paris’le teke tek çarpışmayı ve böylelikle savaşı yatıştırmayı teklif etti. Mutabık olan iki savaşçı, mızrağını ilk kimin atacağını belirlemek için kura çekti. Paris kazandı ve ilk atışı yaptı ama mızrağı zararsız bir şekilde Menelaus'un kalkanına saplandı. Yunan kralı daha sonra silahını muazzam bir güçle fırlattı ve mızrak Paris'in kalkanını delerek zırhına doğru devam etti. Eğer Paris son anda yana doğru eğilmese kesinlikle ölecekti. Ancak Menelaus bununla kalmadı ve kılıcıyla Troya prensinin miğferine korkunç bir darbe indirdi fakat kılıç paramparça oldu ve düştü. Menelaus daha sonra çıplak elleriyle Paris'in miğferini yakaladı ve onu alandan sürüklemeye başladı. Miğferinin askısı boynuna dolanmış boğulurken Paris, miğfer askısını kıran ve prensin çevresini yoğun bir sisle kaplayan Afrodit’in müdahalesiyle kurtuldu ve Afrodit gözdesini gizlice parfüm kokulu yatak odasına götürdü.
Hektor Aias’a Karşı
İki büyük kahramanın buluşması Menelaus ve Paris'in buluşmasını hatırlatır. İkisi de mızrağını fırlattı ama işe yaramadı. Daha sonra Hektor, Yunana büyük bir taş fırlattı, ancak o da onu kalkanıyla savuşturdu. Daha sonra Aias daha da büyük bir taşla karşılık vererek Hektor’un kalkanını kırdı. Sonrasında, kılıçlarını çektiler ve ölümcül bir çarpışmaya girişmek için birbirlerine yaklaştılar ancak ikisi de gece çökerken çatışmanın sona ermesi çağrısında bulunan yoldaşları tarafından durduruldu. Eski güzel günlerin ünlü şeref kurallarını sergileyen iki savaşçı, hediye alışverişinde bulunarak dostane şartlarda birbirlerine veda bile etti; Hektor gümüş kabzalı bir kılıç, Aias ise muhteşem bir mor kemer hediye etti.
Yunan Gemilerine Saldırı
Muazzam bir savaş gününün ardından Hektor, Troyalıları Yunan kampına saldırmaya yönlendirdi. Düşman hattını geçerken Troyalılar, Yunanları panik içinde gemilerine kaçırdılar. Ancak, Hera’nın büyüsüyle Zeus’un dikkati bir anlığına dağıldığı sırada Poseidon araya girerek Yunanları cesaretlendirdi ve Troyalıları çekilmeye zorladı. Sonra savaşın gidişatı bir kez daha değişti ve Apollon’un desteğiyle Hektor en uygun anda Yunanları bir kez daha gemilerine geri çekilmeye zorladı ve onları ateşe vermeye çalıştı.
Patroklos’un Düşüşü
Yenilmez Akhilleus açıkça Yunanistan'ın veya başka herhangi bir yerin en büyük savaşçısıydı. Ancak Yunanları hayal kırıklığına uğratacak şekilde, savaşın son sahnesinin büyük bir kısmında somurtarak oturdu. Agamemnon, savaş ganimeti olan Briseis'i ondan çalmıştı ve sonuç olarak kahraman savaşmayı reddetti. Agamemnon ilk başta huysuz tılsımını kaybetmekten pek rahatsız olmuş gibi görünmüyordu ancak Troyalılar savaşta üstünlük sağlamaya başladıkça, Akalar'ın uzun süren çatışmayı gerçekten kazanması için Akhilleus’a ihtiyaç duyulacak gibi görünüyordu. Bu sebeple, giderek umutsuzluğa kapılan Agamemnon, Akhilleus’a, eğer çarpışmaya yeniden katılırsa büyük bir hazine vaat ettiğini bildiren bir çağrı gönderdi. Akhilleus reddetti, ancak Yunan kampı saldırı altındayken Patroklos, akıl hocası ve büyük arkadaşı Akhilleus’tan çarpışmaya yeniden katılmasını istedi ve o tekrar reddedince Patroklos, Akhilleus’un zırhını giymek ve korku veren Mirmidonlar’a bizzat liderlik etmek için izin istedi. Akhilleus, Yunan gemilerinden birini çoktan alevler içinde görünce gönülsüzce izin verdi ancak Patroklos'u, Troyalıları yalnızca kamptan uzaklaştırması ve onları Troya surlarına kadar takip etmemesi konusunda uyardı.
Patroklos daha sonra Yunanların karşı mücadelesine öncülük etti, Troyalılar geri püskürtüldü ve hatta büyük Troya kahramanı Sarpedon'u öldürmeyi bile başardı. Başarının verdiği heyecanla dolu olan genç kahraman, Akhilleus’un uyarısını görmezden geldi ve çarpışmayı aceleyle Troya surlarına doğru taşıdı. Ancak bu noktada büyük Apollon çarpışmaya Troyalılar lehine müdahale ederek Patroklos'un miğferine ve zırhına vurdu, mızrağını parçaladı ve kalkanını da kolundan düşürdü. Böylece açıkta ve savunmasız kalan Patroklos, Euphorbos tarafından bıçaklandı ve ardından Hektor, mızrağını acımasızca saplayarak ölümcül darbeyi indirmek için devreye girdi.
Akhilleus’un Yeni Zırhı
Akhilleus, büyük dostu Patroklos'un öldüğünü öğrendiğinde büyük bir keder ve öfkeye kapıldı. Özellikle Hektor'dan ve Troyalılardan korkunç bir intikam alacağına yemin etti. Uygun bir yas süresinin ardından Akhilleus nihayet bir kez daha savaş alanına girmeye karar verdi. Bu karar Troya’nın kaderini belirleyecekti.
Ancak savaşa girmeden önce Akhilleus’un yeni bir zırha ihtiyacı vardı ve bu, Olimpos’un usta zanaatkarı Hephaistos'a şimdiye kadar görülen en muhteşem zırhı yaptıran ilahi annesi Thetis tarafından sağlandı. Tanrı; bronz, kalay, gümüş ve altın kullanarak, sayısız dünyevi sahneyi ve tüm takımyıldızları tasvir eden devasa bir kalkan yaptı. Aynı şekilde kahraman için göz kamaştırıcı, altın tepeli bir miğfer de yaptı. Parıldayan zırhı içinde göz kamaştıran Akhilleus hala öfkeden çıldırmış durumdaydı ve tahmin edileceği üzere, panik içinde şehir surlarının arkasına kaçan Troyalıları bozguna uğrattı.
Hektor Akhilleus’a Karşı
Hektor tek başına duvarların dışında kaldı ama dehşet verici Akhilleus’un öfkeyle saldırdığını görünce cesareti kırıldı ve canı için koşmaya başladı. Ancak Akhilleus takip etti ve Troya prensini şehir surlarının etrafında üç kez kovaladı. Sonunda onu yakalayan Akhilleus, mızrağını korkunç bir şekilde Hektor'un boğazına saplayarak öldürdü. Akhilleus daha sonra gövdesindeki ince zırhını çıkararak Hektor'u ayak bileklerinden arabasına bağladı ve cesedi, şehir surlarının tepesinde duran Priam'ın tam gözü önünde Yunan kampına geri sürükledi. Bu şaşırtıcı derecede onursuz bir davranıştı ve antik savaşın tüm kurallarına aykırıydı.
Patroklos’un intikamını alan Akhilleus, ölen arkadaşının onuruna cenaze oyunları düzenledi. Bu sırada Priam kılık değiştirerek Yunan kampına girdi ve Akhilleus’a, oğlunun cesedini kendisine uygun bir şekilde gömülebilmesi için geri versin diye yalvardı. Başlangıçta isteksiz olan Akhilleus, sonunda yaşlı adamın yalvarışını dikkate aldı ve cesedi geri vermeye razı oldu. İlyada burada sona eriyor ama savaşın kaderini değiştirecek birkaç dönüm noktası daha var.
Troya Atı & Zafer
Savaş, Akhilleus’un Troyalılara yardımına gelen Etiyopya Kralı Memnon ve Amazon Penthesilea ile dövüşmesi ve onları öldürmesi de dahil olmak üzere birçok heyecan verici olayı içeriyordu. Hatta Akhilleus’un güzel Amazon'a, onu mızrağıyla öldürdüğü anda âşık olduğu bile söyleniyordu. Akhilleus kaderiyle buluştu ve Apollon'un rehberliğinde Paris tarafından atılan okun, tek zayıf noktası olan ayak bileğine isabet etmesiyle öldürüldü. Odysseus ve Aias, kahramanın muhteşem zırhı üzerinde tartıştı ve Aias ödülü kaybedince hayal kırıklığından çılgına döndü. Yunanlar olduğunu düşündüğü bir koyun sürüsünü katlederken, karmaşık ve anlamsız bir biçimde kılıcının üzerine düştü. Philoktetes, Herkül'ün efsanevi yayı ile Paris'i ölümcül bir şekilde vurarak Akhilleus'un intikamını aldı. Sonunda Odysseus kılık değiştirerek şehre girmeyi ve kutsal Palladion Athena heykelini çalmayı bile başardı.
Bununla birlikte belirleyici ve son eylem tahta at fikriydi. Athena'dan ilham alan Odysseus, Troya’nın surları içerisine bir grup adam sokmak için bir hile düşündü. İlk önce, Yunanlar aslında içinde bir grup savaşçı olan devasa bir tahta atı Troyalılara adak olarak bırakarak gün batımında yelken aldılar. Troyalıların atı şehrin içine aldığından emin olmak için Sinon, geride kalıp Yunanların pes edip güzel bir hediye bırakmasıyla ilgili bir horoz ve boğa hikayesi anlatması için seçildi. Troyalılar atı surların içine aldılar ama sarhoş bir şekilde zaferlerini kutlarken Yunanlar attan indiler, geri dönen Yunan ordusu için kapıları açtılar ve şehir yağmalandı, halk katledildi veyahut köleleştirildi. Helen Argos'a geri götürüldü ve Troya kahramanlarından yalnızca Aeneas kaçarak İtalya'da yeni bir yuva kurabildi.
Ancak zaferin de bir bedeli vardı. Şehri ve halkı acımasızca yağmalamaları ve daha da kötüsü Kassandra'ya tecavüz gibi çirkin ve saygısız eylemleri nedeniyle, Tanrılar Yunanları gemilerini enkaza çevirmek için fırtınalar göndererek cezalandırdı. Sonunda geri dönenler de uzun ve zorlu bir yolculuğa katlanmaya maruz bırakıldılar. Bütün bunlara rağmen, anavatanlarına geri dönmeyi başaran bazı Yunanlar, yalnızca daha fazla talihsizlik ve felaketle karşılaştı.
Sanat ve Edebiyatta Troya Savaşı
Troya ve Troya Savaşı, Klasik Yunan ve Roma edebiyatının başlıca bir efsanesi haline geldi ve yazarlar tarafından Aeschylus'un Agamemnon'u, Euripides'in Troyalı Kadınlar’ı ve Virgil'in Aenid'i gibi eserlerde birçok kez yeniden ele alındı. Ayrıca çömlek dekorasyonu ve heykel sanatlarında da sanatçılar Troya Savaşı'nın büyüsüne kapılmışlardı. Paris'in yargılanması, Akhilleus’un Hector'la çarpışması, Aias'la zar atması ve Aias'ın kendi kılıcının üzerine düşmesi sahneleri, hikâyenin yüzyıllar boyunca sanatta tekrar tekrar ortaya çıkacak olan sayısız sahnesinden sadece birkaçıydı. Belki daha da önemlisi, Troya Savaşı, Yunanların yabancı güçlere karşı mücadelesini temsil ediyordu ve insanların daha iyi, daha yetenekli ve daha onurlu olduğu bir zamanın hikayelerini anlatıyordu.
Arkeolojide Troya
Efsanevi Troya’nın gerçekten var olup olmadığı ve gerçekten var olduysa da Anadolu'da keşfedilen ve binlerce yıldır yerleşimle zenginleşen bir şehrin ortaya çıktığı arkeolojik alanın aslında aynı şehir olup olmadığı konusunda pek çok bilimsel tartışma olmuştur; ancak arkeolojik kazıların Homeros'un İlyada'sındaki şehri ortaya çıkardığı artık neredeyse evrensel olarak kabul edilmektedir.
Birbiri üzerine inşa edilmiş pek çok şehir arasında Troya VI (M.Ö. 1750-1300 civarı), Homeros'un Troya Savaşı'nda kuşatılmış olan şehrin en olası adayıdır. Birçok kuleye sahip etkileyici sur duvarları, Homeros'un 'güçlü inşa edilmiş Troya' tanımına kesinlikle uyuyor. Aşağı şehir, kaya hendeğiyle çevrelenmiş olarak korunan 270.000 m²lik etkileyici bir alanı kaplıyor ve efsanedeki Troya gibi büyük bir şehri akla getiriyor.
Troya VI kısmen tahrip olmuştur ancak bazı yangın kanıtlarının dışında kesin nedeni bilinmemektedir. Şaşırtıcı bir şekilde bölgede bronz ok uçları, mızrak uçları ve sapanların bulunması, hatta bazılarının sur duvarlarına gömülü olması, bir çeşit savaşa işaret ediyor. Bunların tarihleri (M.Ö. 1250 civarı) ve alanın tahrip edilmesi, Herodot'un Troya Savaşı tarihleriyle uyumludur. Sömürgeci genişleme ve kazançlı ticaret yollarının kontrolü başlıca motivasyon kaynağıyken, Miken ve Hitit uygarlıkları arasında yüzyıllar boyunca süren savaşlar olmuş olması çok muhtemeldir. Yine de bu tür savaşların Homeros'un savaşı ölçeğinde olması olası değildir ancak toplu olarak bunlar, yüzyıllardır ilgi çeken Troya Savaşı'nın destansı hikayesinin kökeni olabilir.