Romalılar o kadar uzun süre boyunca o kadar geniş bir imparatorluğu yönetmişlerdir ki, o dönemde üretilen sanatın özeti ancak kısa ve seçici olabilir. Belki de Roma sanatının en önemli farklılığı, imparatorluğun her köşesinde geçmiş ve şimdiki sanat akımlarını kapsaması ve sanatının daha önce hiç olmadığı kadar yaygın şekilde üretilmesi ve daha kolay erişilebilir olmasını sağlayacak şekilde teşvik edilmesiydi. Başka hangi antik uygarlıkta, eski bir kölenin kendi büstünü yaptırması mümkün olabilirdi? Romalı sanatçılar; büyük çapta sanat icra edebilmek için kopyaladılar, taklit ettiler ve yenilik getirdiler; bazen kaliteden feragat ettiler, ancak diğer durumlarda öncüllerinin el işçiliklerinin çok ötesine geçtiler. Her tür malzeme, sanat nesnesine dönüştürülmek için uygundu. Tarihi olayları sembolizm ve mitolojik metafor karmaşası olmadan kaydetmek, bir takıntı hale gelmişti. Sanat alanında özel bir hamiyi ölümsüzleştirmek bir sanatçının yaygın olan bir göreviydi. Doğa manzaralarını, şehir manzaralarını ve günlük hayata dair pek çok önemsiz konuyu gerçeğine bağlı kalarak resmetmek amaçlanmıştı. Gerçekçilik ideal olarak esas alındı; bilgi birikimi edinmek ve sanatın kendisine değer göstermek ise değerli bir amaç haline geldi. Bunlar Roma sanatının başarılarıdır.
Herkes için Sanat: Roma’nın Katkıları
Roma sanatı, MS 17. Yüzyıldan itibaren antik Yunan sanatının yeniden keşfedilmesi ve beğenilmesinden bu yana itibar krizi yaşamıştır. Sanat eleştirmenleri de en iyi Roma eserlerinin çoğunun aslında kopya olduğunu ya da daha önceki döneme ait ve kayıp olan Yunan asıllarından esinlenilmiş olduğunu fark edince, Ortaçağ ve Rönesans dönemlerinde Roma’ya ait her şeyle birlikte gelişen Roma sanatına verilen değer azalmaya başladı. Roma sanatıyla ilgili bir başka problem de, gerçekte tam olarak ne olduğudur. Yunan sanatının aksine, Roma İmparatorluğu’nun engin coğrafyası; bölgeye bağlı olarak sanata çok farklı yaklaşımların oluşmasına sebep olmuştu. Roma’nın uzun süre odak noktası olarak kalsa da; İskenderiye, Antakya ve Atina gibi kendi eğilimleri ve zevklerini takip eden, kendi başlarına bir sanat üretim merkezi olan birçok önemli kent bulunmaktaydı. Bunun sonucunda bazı eleştirmenler, ortada bir 'Roma' sanatı olmadığını bile iddia ettiler.
Yakın zamanda arkeolojinin başarıları sayesinde Roma sanatı hakkında daha dengeli ve geniş bir bakış açısı ortaya konmuş olması, Romalıların sanatının yeniden değerlendirilmesini ve genel olarak batı sanatına olan katkısının daha fazla tanınmasını sağlamıştır. Klasik Yunan sanatının batıdaki sanatsal çabanın zirvesi olduğu ya da Romalıların, Yunan ve Etrüsk sanatının sadece en iyi yönüyle kaynaşmış olduğu görüşünde olanlar bile kabul etmeliydi ki, Roma sanatı derlemeden başka bir şey değildir. Büyük İskender’in fetihleriyle şekillenen Hellenistik dünyayı miras alan; kültürlerin ve halkların çeşitliliğini kapsayan bir imparatorluğa, geçmişe dair kendi takdirlerine, olayları ve insanları anmanın en iyi yoluna dair net fikirleri olan Romalılar, çok çeşitli biçimlerde sanat ürettiler. Mühür oymacılığı, mücevherler, cam eşyalar, mozaikler, çömlekler, freskler, heykeller, anıtsal mimari; hatta epigrafi ve sikkeler, Roma dünyasını güzelleştirmenin yanı sıra, askeri hünerlerden estetik modaya kadar anlam ifade etmek için kullanılmıştır.
Sanat eserleri fethedilen kentlerden yağmalandı ve halkın beğenisine sunulmak için geri getirildi; Roma kentlerinde yabancı sanatçılar görevlendirildi; imparatorluk genelinde sanat okulları kuruldu; teknolojik gelişmeler kaydedildi ve her bölgede atölyeler ortaya çıktı. Sanat eserlerine olan talepler böyleydi; standartlaşan ve seri üretilen eserlerin üretim hatları, imparatorluğu sanatla doldurdu. Roma’nın yararına olan bir diğer etken de günümüze ulaşan sanat eserlerinin çokluğudur. Bilhassa Pompeii gibi yerler; Roma sanat eserlerinin yurttaşların günlük hayatını zenginleştirmek için nasıl kullanıldığına ve birleştirildiğine dair nadir bilgiler vermektedir. Sanatın kendisi devlet desteğinin aksine, sanatla ilgilenen hamilerin artması ile daha da kişisel bir hale geldi. Bu durum özel kişilerin gerçeğe yakın portrelerinin yaratılmasından daha açık görülemez. Kendinden önceki uygarlıkların aksine, sanat sadece zenginlere değil, aynı zamanda alt orta sınıflar için de erişilebilir hale geldi.
Temel Sanat Biçimleri
Roma Heykelciliği
Roma heykelciliği; daha önceki Klasik Yunan heykelciliğinin ideal mükemmelliğini, daha güçlü bir gerçekçilik arzusuyla harmanlamış ve Doğu sanatında yaygın olan biçimleri karıştırmıştır. Romalı heykeltraşlar da daha önceki Yunan başyapıtlarının popüler kopyalarıyla, aksi takdirde dünya sanatında tamamen kaybolacak olan paha biçilmez eserleri gelecek nesiller için korumuş oldular.
Romalılar; en iyi eserleri için, diğer malzemeler yerine, bronz ve mermeri tercih ediyorlardı. Ancak metal; yeniden kullanım için revaçta olsa da, günümüze ulaşan Roma heykellerinin çoğu mermerden yapılmıştır. Roma’nın, Yunan ve Hellenistik heykeline olan düşkünlüğü; heykeltraşların, esas parçalar tükendiğinde kopyalar yapmak zorunda kalması ve bunların, heykeltraşın becerilerine bağlı olarak, kalitede değişiklik gösterebildiği anlamına geliyordu. Gerçekten de Atina ve Roma’da, özellikle ünlü Yunan asıllarını kopyalamak için okul vardı. Romalı heykeltraşlar, Yunan asıllarının minyatür kopyalarını genellikle bronzdan yaptılar ve bunlar sanat severler tarafından toplanıp evlerindeki vitrinlerde sergilenirdi.
Ancak Roma heykelciliği, Etrüsk ve Yunan köklerinden sıyrılarak, yeni sanatsal ifade yolları aramaya başladı. MS 1 yüzyılın ortalarında, Romalı sanatçılar daha gerçekçi olmak için ışık ve gölgenin optik etkilerini yakalama ve yaratmanın peşinde koşuyorlardı. Roma portre heykellerinde ve mezar sanatındaki gerçekçilik; ölen aile üyelerinin gerçekçi balmumu cenaze maskelerini atalarının evinde tutma geleneğinden şekillenmiş olabilir. Taşa aktarılan özel portre büst örneklerini görmekteyiz: bunlar bazen kişiyi yaşlı, kırışık dolu, yaralı ya da sarkık göstermektedir. Kısacası, bu portreler gerçeği yansıtmaktadır. Daha geç antik çağlarda, ışık hileleri ve soyut biçimleri kullanılarak empresyonizme doğru bir hareket bile vardı. Heykelcilik de, şimdi Roma’da Kapitolin Müzesinde yer alan Marcus Aurelius’un at sırtındaki koca bronz heykeli gibi; imparatorların, tanrıların ve kahramanların devasa ve abartılı heykelleriyle daha anıtsal hale geldi. İmparatorluğun sonlarına doğru, figür heykeller orantısız olmaya eğilimliydi; özellikle başları büyük tutulmuş figürler çoğunlukla Doğu sanatının etkisini gösterecek şekilde düz ve ön cehpeden gösterilirdi.
Roma yapılarında ve sunaklardaki heykeller sadece dekoratif amaçlı olabileceği gibi, daha siyasi bir gaye de taşıyabilirdi. Örneğin, zafer taklarında yer alan mimari heykeller, imparatorun muzaffer olduğu ve tüm dünyaya medeniyeti getirdiği mesajını pekiştiren önemli seferleri detaylı biçimde yansıtır. Roma’nın üstünlüğünü vurgulamak için yenilen ve köleleştirilen 'barbarları' da gösterdiği, Roma’daki Konstantin’in takı (MS 315) bunun tipik bir örneğidir. Mimari heykellerde gerçek insanların ve belli tarihi kişiliklerin bu şekilde tasvir edilmesi, büyük askeri zaferlerin genellikle Parthenon'da olduğu gibi Amazonlar ve Kentaurlar gibi Yunan mitolojisinden figürler kullanılarak metafor olarak gösterildiği Yunan heykelleriyle belirgin bir tezat oluşturmaktadır. Sunaklar da önemli kişileri iyi şekilde gösterebilmek amacıyla kullanabiliyordu. Sunakların en ünlüsü, Augustus’un Roma’da bulunan Ara Pacis’idir (MÖ 9’da tamamlandı); bir dini geçit törenindeki izleyicileri ve katılımcıları tasvir eden koca bir duvar bloktur. Figürler sanki bir fotoğraf karesi içindeymiş gibi görünür: Bir çocuk togasını çekiştirir, Augustus’un kız kardeşi iki dırdırcıya sessiz olmalarını söyler ve bu böyle gider…
Roma Duvar Resimleri
Her tür Roma yapılarının iç mekânları; cüretkâr renkler ve tasarımlar kullanılarak sıklıkla ihtişamlı bir şekilde dekore edilmişti. Duvar resimleri, fresk ve kabartma etkisi yaratmak için kullanılan sıva; MÖ 1. Yüzyılda Roma dünyasındaki kamu binalarında, özel konutlarda, tapınaklarda, mezarlarda ve askeri yapılarda da yaygın olarak kullanılıyordu. Tasarımları karmaşık gerçekçi detaylardan, tavan da dahil olmak üzere, mevcut duvar alanını kaplayan son derece izlenimci görsellere kadar çeşitlilik gösterebiliyordu.
Romalı duvar ressamları (ya da belki de müşterileri) kırmızının, sarının ve kahverenginin daha koyu tonları gibi doğal toprak renklerini tercih ederlerdi. Mavi ve siyah pigmentler de daha sade tasarımlar için revaçtaydı; ancak Pompeii’deki bir boya atölyesinden elde edilen kanıtlar, çok çeşitli renk tonlarının mevcut olduğunu göstermektedir. Konular arasında portreler; mitolojik sahneler; mimaride kullanılan tromplöy; flora ve fauna; bakan kişiyi küçük bir odanın sınırlarından, ressamın hayal gücünün sınırsız dünyasına taşıyan, muhteşem 360° panoramalar oluşturmak için bahçeler, doğa ve şehir manzaraları sayılabilirdi. MÖ 1. Yüzyılda, Roma’daki Palatine tepesinde bulunan Livia’nın Evi, izlenimsel olarak işlenmiş bir bahçenin 360° panoramasını içeren olağanüstü bir örnektir. Sahne tek bir odanın etrafında döner ve köşeleri tamamen es geçer. Bir başka muhteşem örnek ise, Pompeii’de Vetti Evi olarak bilinen MS 1. Yüzyıla ait özel villadır.
Sanat biçimi geliştikçe abartılı figürler sunan büyük ölçekli tek sahneler daha yaygın hale gelmeye başladı. MS 3. Yüzyılda duvar resminin en iyi kaynaklarından biri, hem Eski hem de Yeni Ahit’ten sahnelerin resmedildiği Hıristiyan katakomblarıdır.
Roma Mozaiği
Roma mozaikleri; Afrika’dan Antakya’ya kadar imparatorluk genelinde, özel konutların ve kamu binalarının yaygın bir özelliğiydi. Opus Tessellatum olarak da bilinen Mozaikler; küçük siyah, beyaz ve renkli mermer, karo, cam, seramik, taş veya deniz kabuğu karelerinden yapılırdı. Her bir parça, 0,5 ile 1,5 santim arasındaydı; ama özellikle merkezi paneldeki (emblemata) ince detaylar, genellikle 1 milimetre gibi küçük boyutlu parçalar kullanılarak işlenirdi. Tasarımlarda, çevresindeki tesseralara uygun olması için renkli derzlerle geniş bir renk yelpazesi kullanılmıştır. Tabloyla benzer etki yaratmak için sofistike renklendirme ve gölgelendirme kullanılan bu özel mozaik türü; Opus Vermiculatum olarak bilinirdi ve en büyük ustalarından biri Bergama’lı Sorus'tu (MÖ 150-100); onun eserleri, özellikle de Su İçen Güvercinler mozaiği yüzyıllar boyunca sayısız kez kopyalandı.
Popüler konular arasında mitolojik sahneler, gladyatör yarışmaları, spor, tarım, avcılık, yiyecekler, flora ve fauna yer almaktaydı; bazen de bizzat Romalıları ayrıntılı ve gerçekçi portrelerle resmettiler. Günümüzün en ünlü Roma mozaiklerden biri; Pompeii’deki Faun Evi’nde bulunan, Büyük İskender’i Bukefalos’a binerken ve savaş arabasında Üçüncü Darius’la karşı karşıya tasvir eden mozaktir. Sadece zeminler değil, aynı zamanda tonozlar, kolonlar ve çeşmeler de mozaik tasarımlarıyla bezenmişti.
Roma mozaik sanatçıları kendi tarzlarını geliştirdiler ve imparatorluk genelinde kendi tercihlerini geliştirecekleri üretim okulları açıldı. –Örneğin, Afrika eyaletlerindeki büyük ölçekli av sahneleri ve perpektif denemeleri, Antakya mozaiklerinde izlenimci bitki örtüsü ve ön tarafta bir gözlemci veya Avrupa’nın figür panellerini tercihi. italya’daki baskın (ama tek olmayan) Roma stilinde sadece siyah ve beyaz tesseralar kullanmıştır; bu eğilim, MS 3. Yüzyıla kadar varlığını korudu ve özellikle de Roma hamamlarında, deniz ile ilgili motifleri temsil etmek amacıyla kullanıldı. Zamanla mozaiklerde insan figürü resmetmek daha gerçekçi hale geldi; doğru ve ayrıntılı portreler daha yaygınlaştı. Bu sırada imparatorluğun doğu kesiminde ve özellikle Antakya’da, MS 4. Yüzyılda, bir 'halı' etkisi yaratmak için iki boyutlu ve tekrarlanan motiflerin kullanıldığı mozaiklerin yaygınlaşmasına tanık olunmuştur. Bu tarz, daha sonraki Hıristiyan kiliselerini ve Yahudi sinagoglarını büyük ölçüde etkileyecekti.
El Sanatları
Antik Roma’nın el sanatları, geniş ve çeşitliydi; birçok durumda Romalıların iyi işlenmiş değerli malzemelere, ayrıntılı ve çoğu zaman minyatürleştirilen tasarımlara olan beğenisini gösteriyordu. Bunların arasında her türden mücevher; küçük altın portre büstler; ayna, fincan, tabak, biblolar gibi gümüş takım; mücevher kesme ve oyma; sardonyx kameolar; mühürler; taslar; kesme cam üzerine süslemeler; kakmalı, yaldızlı veya sırlı bronz kaplar; oymalı ve kazınmış fildişleri; ince bezemeli çömlekler; mobilyalara ek olarak plaketler; askeri üniforma ve silah parçaları; madalyonlar; sikkeler; pişmiş topraktan kandiller; oyalı Fenike moru kumaşlar ve resimli kitaplar yer alıyordu. Bezemelerin konuları arasında ise imparatorun ailesi; özel kişiler; mitoloji; doğa ve geometrik şekiller, akantus yaprakları, sarmaşıklar, kıvrımlar, gülsüler ve svastikalar gibi standart motifler yer alırdı. Eserler çoğu zaman, yabancı veya Romalı bir zanaatkâr taradından imzalanırdı.
Özellikle gümüş takım ve oyma mücevherler beğenilirdi ve bunları karşılayabilecek Romalılar tarafından sıklıkla alınırdı. Evlerde muhafaza edilen bu eşyalar, şüphesiz, hayranlık duyan ziyaretçilere gösterilir ve sohbet konusu olarak kullanılırdı. Romalıların mücevherler üzerindeki girift detaylarına ve küçük oymalara olan sevgisi, Roma sanatının iri ve incelikten yoksun olan her şeyle uğraştığı yönündeki geleneksel görüşe karşı gelmektedir. Aile onurunun bir sembolü ve mühür taşları ile birlikte önemli bir imza yöntemi olan mühür yüzükleri, değerli taşlar gibi, elmas uçlu küçük matkaplarla ya da mil üzerinde yatay bir yay kullanılarak döndürülen bir çarkla oyulmuştur. Karnelyan ve oniks; daha kullanışlı eşyalar için tercih edilen bir malzeme gibi görünmektedir; ancak safir ve akuamarin, Romalıların Hindistan gibi uzak yerlerden ithal ettiği daha değerli taşlar arasındadır.
Romalı kuyumcular zanaatlarında özellikle yetenekliydiler. Kendilerinden öncekilerden öğrendikleri yaldızlama, granülasyon, kabartma, kakma ve örgü gibi çeşitli metal işleme becerilerinin tamamını kullandılar. Yüzükler, kolyeler, bilezikler, broşlar, tokalar, küpeler, kolye süsleri, halhallar ve saç fileleri; değerli metallerden, çoğunlukla olağanüstü detay ve işçilikle üretilmişti. Genel olarak mücevherler zaman geçtikçe daha ağır, daha gösterişli hale geldi ve sadece kadın kıyafetleriyle sınırlı kalmadı.
Miras
Romalılar birçok açıdan daha önceki medeniyetlerin sanatını devam ettirdiler ve ebedileştirdiler; ancak sanat tarihçisi Martin Henig’in de burada özetlediği gibi, sanatsal çabaları bundan daha fazlasına ulaştı:
Roma başarısı…herkes tarafından antik Roma’ya atfedilen zevksiz itibarını tamamen yalanlıyor. Romalı zanaatkârlar Yunan kültürünü miras alarak, yenilikler yapmaya devam ettiler ve eserleri, zarif biçimleriyle bizleri şaşırtmaktan vazgeçmedi. (Henig, 165)
Roma sanatının batı sanatının genel gelişimine sunduğu katkıları arasında tarihi olayların kaydetme kararlılığı; dönemin mimarisini, doğa manzarasını ya da natürmortu – öncesinde nadiren resmedilen insanlar ve sıradan nesneler de dahil olmak üzere, yakalayan farklı tarzlarda duvar resimleri ve mütevazi vatandaşların gerçekçi portreleri de yer almaktadır. Bunların hiçbiri sanatta tamamen yeni değildi; ancak Romalılar, diğer alanlarda da olduğu gibi, bir fikrin olanaklarını sınırının sonuna kadar zorladılar.
Roma döneminin sonunda sanatta yeni fikirler gelişiyordu ve gelişmeye de devam edecekti; ancak Roma sanatı, ortaçağ Hıristiyan sanatı ve el yazmalarındaki çizimler başta olmak üzere, kendisinden sonra gelenler üzerinde kalıcı bir etki yaratacaktı. Belki de dünya sanatına sunduğu en büyük katkı, sanatı sanat olduğu için takdir etmenin iyi bir şey olduğu ve sanat eserlerine, hatta bir koleksiyona sahip olmanın kültürel gelişiminin bir nişanesi olduğu fikrini teşvik etmeleriydi. Ayrıca kendi sanatını karşılayamayanlar için bile halka açık sanat galerileri vardı. Sanat artık sadece zenginlerin özel alanı değildi; sanat herkes içindi. Kendilerinden önceki kültürlerden farklı olarak Romalılar; popüler, ekonomik, insan ruhunu ifade etmek ve iletmek için erişilebilir olan sanatın destekleyicisiydiler.