İskenderiye Kütüphanesi, Mısır’ın Batlamyus Hanedanlığı (MÖ 323-30) döneminde kurulmuş ve ilk dönem kralların himayesinde gelişerek Antik Dünyanın en önemli kütüphanesi olarak hizmet vermiştir. Akdeniz’in dört bir yanından bilim insanlarını kendine çekmiş ve İskenderiye şehrinin MÖ 145 yılında gerileme dönemine geçmesine kadar zamanının önde gelen entelektüel merkezi haline gelmiştir.
Efsaneye göre, büyük Kütüphane fikri Büyük İskender’den geldiğine dair iddia edilse de, bu iddiaya itiraz edilmiş ve Batlamyus Hanedanlığının kurucu babası Ptolemy I Soter (MÖ 323-282) tarafından önerilmiş ve Kütüphane Koleksiyonu için ilk kitap bağışı alan Ptolemy II Philadelphus (MÖ 282-246) döneminde inşasının tamamlandığı anlaşılıyor. Ptolemy III Euergetes (MÖ 246-221) iktidarı döneminde limana gelen gemilerden kitaplar alınarak bir nüshası kopyalandıkça ve orijinal nüshaları raflardaki yerlerini aldıkça kütüphane koleksiyonu artarak zenginlik kazanmıştır.
Ptolemy IV (MÖ 221-205) döneminde kütüphane himayesi devam etmiş ve Ptolemy V (204-180) ve Ptolemy VI (180-164 & 163-145) kitap satın alımlarına dünya genelinde bir öncelik tanımışlardır. Bazı âlimler, ellerindeki kitapların alınma olasılığına karşı önlem olarak, özel kitaplıklarını saklama yoluna gitmişlerdir. Hükümdar Batlamyus V, Bergama Kütüphanesi prestijini kırmak üzere kitapların yeni kopyalarını üretmek için gerekli olan papirüs ihracatına yasaklama getirmiştir, ancak farkında olmadan, getirdiği yasaklama nedeniyle, Bergama’da parşömen endüstrisini teşvik etmiştir.
İskenderiye Kütüphanesi kaderi yüzyıllardan beri tartışılıyor ve tartışılmaya da devam edileceğe benziyor. En popüler bir iddiaya göre Roma Cumhuriyeti Diktatörü Julius Sezar döneminde, MÖ 48 yılında, çıkarılan bir yangınla yok edilmiştir. Diğer iddialar göre ise; İmparator Aurelian döneminde MS 272 yılında Palmira İmparatorluğu Kraliçesi Zenobia ile yapılan savaşta tahrip edildiği; Doğu Roma İmparatoru Diolectian döneminde MS 292 yılında yıkıldığı; Hıristiyan bağnazlar MS 391 ve 395 yıllarında kütüphaneyi tahrip ettikleri ve son bir iddia olarak Müslüman Arap işgalcileri döneminde 7.yüzyılda yağmalandığı şeklindedir.
İskenderiye Kütüphanesi, Julius Sezar döneminden sonra da işler halde olduğundan ve Erken Hıristiyanlık döneminde yapılan araştırmalarda referans alındığına göre, düşüşünün en olası mantıklı açıklaması, daha sonraki dönemde Batlamyus Hanedanlığı hükümdarları himayesini kaybetmesi (Ptolemy VIII MÖ 145 yılında yabancı âlimleri sınır dış etmiştir) ve Roma İmparatorlarının Kütüphaneye gerekli desteklerinin olmayışı, kitap koleksiyonu ve bina bakım masraflarının karşılanmaması kütüphanenin gerilemesine yol açmıştır. Hıristiyanlığın yükselişe geçmesinin ardından baş gösteren dinsel hoşgörüsüzlük, dönemin birçok bilgini, akademisyeni başka yerlerde uygun bir görev bulma arayışına girmelerine ve kütüphane konumunun bozulmasına daha da katkıda bulunan iç çekişmelere yol açmıştır. Yedinci yüzyılda Müslüman Arapların kütüphane koleksiyonunu yaktıkları iddia edildiği zaman ile ilgili olarak, söz konusu kitapların ve hatta kitapların bulunduğu binaların İskenderiye’de hala olduklarına dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır.
Kütüphane’nin Kurulması
Büyük İskender’in MÖ 323 yılında ölümünden sonra, Batlamyus/Ptolemais Krallığı Kurucusu I.Ptolemy, Diadokh’lar Savaşları (İskender’in Halefleri) sırasında Mısır’ı almış ve Batlamyus Hanedanlığını kurmuştur. İskenderiye Kütüphanesi, Antik Dönem Mısır ve Yunan tanrıları kombinasyonu, melez tanrı Serapis’in somut bir örneğini teşkil ettiği gibi Mısır ve Yunanistan kültürlerini harmanlayan büyük bir eritme potası olarak İskenderiye şehrinin gelişimi amacıyla, şehrin genel vizyonu bir uzantısı şeklinde önerilmiş ve kurulmuş olduğu anlaşılıyor. MÖ 180-145 yılları arası dönemde yazılan Aristeas Mektubuna göre kütüphane fikri, Aristoteles (MÖ 383-322) öğrencisi Yunan ve Phalerum’lu hatip Demetrius (MÖ 350-280) veya Aristoteles ile başka bir öğrencisi Theophrastus (MÖ 371-287) tarafından telkin edilmiş ancak daha sonra söz konusu mektubun varlığı sorgulanma konusu olmuştur.
Şayet Demetrius evrensel bir kütüphane fikrini önermiş olsaydı, Aristoteles Okulunu (Lyceum) yansıtıyor gibi görünen binanın tanımını, yani; dönemin bilginlerin/akademisyenlerin bahçesinde yürüyüş yaparken çeşitli konuları tartıştıkları sütun dizisini kolayca açıklayabilirdi. Ancak sütun dizisi Aristoteles Okulu yapısına uygun değildi. Demetrius’un kütüphaneyi, o zamana kadar yazılmış her kitabın evi olarak düzenlediği ve kütüphanenin en az bir bölümü Dokuz Muses’lere (Yunanca’da ilham perileri) tapınak olan Mouseion adını önerdiği söylenir (bu adlandırma daha sonra İngilizce’de “Museum” olarak geçen kelimenin kökeni). Bilim insanı Lionel Casson, “Daha yeni kurulmuş bir kent olan İskenderiye’ye neden evrensel düzeyde bir kütüphane inşa edilmiş?” sorusuna cevap olarak şöyle bir açıklama yapmaktadır:
Mısır ülkesi toprakları, rakip ülkelerin sahip oldukları topraklardan çok daha verimli ve zengindi. İlk önce, Nil Nehri boyunca uzanan verimli topraklarda bol miktarda tahıl hasadı yapılırdı ve günümüz dünyasında petrol ne ise, Yunan ve Roma dünyası için tahıl aynı değerdeydi; her yerdeki pazar yerinde baskın ürün tahıl oluyordu. İkincisi, Mısır toprakları, papirüs bitkisinin mükemmel bir habitatı, yani ana yurduydu. Böylece, dönemin Mısır yönetimi, dünyanın başlıca yazı malzemeleri üzerinde tekel kurabiliyordu. Tüm Hellenistik dönem hükümdarları, başkentlerini görkemli mimariyle süslemeye ve kültürel gelişme için itibar kazanmaya çalışıyorlardı. Diğer iktidarları geride bırakıp daha fazla gelişme kaydedebilen Ptolemeis/Batlamyuslar bu konuda liderliği ele geçirmişlerdi. Hanedanlığın ilk dört üyesi, bizzat kendileri de entelektüel kişiler oldukları için İskenderiye’nin kültürel itibarına odaklanmışlardı: Ptolemy I, bir tarihçiydi ve Büyük İskender’in fetih seferini yazabilecek düzeyde bir tarih yazarıydı. Ptolemy II hırslı bir zoologdu; Ptolemy III etkin bir edebiyat yazarıydı; Ptolemy IV bir oyun yazarıydı. Bu hanedanların hepsi de çocuklarına öğretmen olarak dönemin önde gelen bilim insanları ve bilginleri seçiyorlardı. Bu hükümdarların Başkent İskenderiye’yi Yunan Dünyası kültür merkezi yapmaya çalışmaları şaşırtıcı değildir (32-33).
Başkütüphaneciler ve Organizasyon
Mouseion Tapınağı ve ek olarak Kraliyet Kütüphanesi, Ptolemy II iktidarı döneminde inşa edilmiş ve ilk bilgin kütüphaneci Zenodotus (MÖ 3.yüzyıl) olmuştur. Batlamyus döneminde ilk kütüphaneci Zenodotus’tan sonra görev alan kütüphaneciler sırasıyla aşağıya çıkarılmıştır;
- Rhodes’lu Apollonius (MÖ 3.yüzyıl)
- Eratosthenes (MÖ 276-195)
- Byzantium’lu Aristophanes (MÖ 275 – 180)
- Apollonius "form oluşturucu” (görev dönemi bilinmiyor)
- Samothrace’lı Aristarchus (MÖ 216-145)
Genel olarak İskenderiye’de kütüphaneci olarak anılsa da, Cyrene’li Callimachus (MÖ 310-240) hiçbir zaman böylesi bir görevde bulunmadığı anlaşılıyor. Bununla birlikte, bilgin Zenodotus’un düzenlediği ilk bibliyografik sistemini bulan, günümüzde kütüphane varlıkları “kart kataloğu” olarak tanımlanabilen işleri geliştirerek gerekli işlemleri yapmaktan sorumlu kişiydi. Callimachus’un Pinakes’leri (“Tabletler”, tam başlık: Her Öğrenim Dalında Seçkin Kişilerin Tabloları ve Yazarların Listesi), 120 adet kitap kaydının tutulduğu ve kütüphanenin geleceğe dönük organizasyon sistemine yönelik kitap dizinini oluşturan mevcut tüm Yunanca eserlerin kapsamlı bir araştırması ve kataloğu oluyordu. Lionel Casson bu konuda şöyle yazmakta;
Böylesi bir projeyi mümkün kılan, bazı nadir istisnalar dışında, tüm yazılı eserlerin raflarında bulunabildiği İskenderiye Kütüphanesinin varlığıydı. Bu derlemenin Callimachus’un hazırladığı kütüphane varlıklarının bir raf listesinden geliştiği, raf sisteminin onun geliştirdiği konusunda genel bir fikir birliği vardır. Pinakes/Tabletler varlığı fazla zaman sürmedi; ancak, doğası ve kapsamı hakkında adil bir fikir sağlamak üzere sonraki yüzyılların bilimsel eserlerinden ona yeterince referans ve alıntılar vardır.
Callimachus’un kataloğunu hazırladığı eserler, tek bir binada değildi, İskenderiye şehrinin Rum/Yunan Semti, Saray Mahallesininde (Bruchion) bir yapılar bileşkesi içinde korunuyorlardı. Kütüphane bileşkesi; yaşam alanları, ortak yemek salonları, eğitim sınıfları, okuma odaları, kitaplıklar, laboratuvarlar, gözlemevleri, yazı yazma salonları, konferans salonları, peyzaj bahçeleri ve bazen hayvanat bahçesi ile modern bir üniversite yapısı görünümündeydi. Batlamyus Hanedanlığı döneminde sadece erkek bilim insanları kütüphanede ücretsiz bir odada kalmak ve yemek yemek üzere himaye ediliyorlardı. Kadınlar ise kütüphanenin sağladığı ücretsiz oda ve yemek gibi olanaklardan faydalanmak üzere birleşkede yaşamalarına izin verilmemesine rağmen, bilim insanlarının yazmış oldukları 500.000 adet eseri barındırdığı söylenen kütüphane kaynaklarından yararlanıp yararlanmadığı konusu açık bir şekilde bilinmiyor.
Batlamyuslar döneminde Operasyonlar ve Kitap Satın Alımları
Büyük İskenderiye Kütüphanesinde tutulan kitapların sayısı ve mevcut kitaplardan kimin faydalandığı konusu, Kütüphane ile ilgili diğer bilgilerin çoğunda olduğu gibi belirsizdir. En yaygın bilgi; 500.000 sayısı belirtilir; ancak bu sayı abartılı olabilir. 500.000 sayısın katılma eğiliminde olan Lionel Casson şu yorumda bulunur:
Ana kütüphanedeki ruloların toplamı 490.000, “yan kütüphanede” ise 42.000 idi. Bu veri, okuyucu hizmetine sunulan eserlerin sayısı ve yazarları konusunda bize hiçbir somut bilgi vermez, çünkü birçok rulo birden fazla eseri kapsayabiliyordu ve Homer örneğinde olduğu gibi, çoğu da zaten kopya idi. İki kütüphane arasındaki işlev ayırımının ne olduğu da net olarak bilinmiyor. Saray’da bulunan ana kütüphane, öncelikle Müze’ye üye olanların kullanımına yönelik olmalıydı. Diğer yan kısım ise, az ya da çok, sınırsız erişimi bulunan bir dini tapınağa veya daha geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmiş olabilir. Belki de bu yüzden kitap kapasitesi çok daha küçüktü; bu bölümdeki eserler, muhtemelen genel halkın başvuracağı edebiyat temel klasikleri tarzında eserlerle sınırlıydı.
Hükümdar I. Ptolemy döneminde başlayan İskenderiye Kütüphanesi, kraliyet hanedanlığı tarafından finanse ediliyordu. Mouseion Tapınağı üyeleri olarak kabul edilen bilim insanları, akademisyenler, şairler, edebiyat eleştirmenleri, yazarlar, kopyalama yapanlar, dilbilimciler ve diğer araştırmacılar vergiden muaf, kira ödemeden kütüphane bileşkesi içinde yaşıyorlardı, ömür boyu yemek ve miktar maaş veriliyordu. Bu himayenin amacı, dönemin en büyük beyinlerinin günlük hayat hengâmesi dikkat dağıtıcı unsurlarından kurtularak kendilerini çalışmaya, yazmaya ve öğrenmeye/öğretmeye adamalarını sağlamak için oluyordu. Elimizdeki verilere göre kimin ders almak/vermek üzere sınıfa girmesine veya okuma derslerine katılmasına izin verildiği belirsiz olsa da; Mouseion’da barınan her bir bilginin, belirli bir kapasite dâhilinde ders vermesi veya okutmanlık yapması bekleniyordu.
Başkütüphaneci, Kraliyet Mahkemesi tarafından ataması yapılıyor ve ömür boyu statüde görev yapıyordu. Batlamyus dönemi boyunca, her bir başkütüphaneci, aynı zamanda, kendi alanında orijinal katkılarda bulunan önemli bir bilgin oluyordu. Örneğin, Zenodotus, Homeros eserlerinin yetkili bir versiyonunu ilk oluşturan ve aynı zamanda, kütüphane varlıklarına alfabetik bir düzen sistemi uygulayan ilk kişi olmuştur. Rodoslu Apollonius, Jason ve Argonaut’lar konusunda epik şiir Argonautica ile ünlüydü. Eratosthenes, dünyanın çevresini hesaplayan ve bilinen dünya haritasını yapan ilk kişiydi.
Kütüphanecilere ek olarak, matematikçi Öklid/Euclid (MÖ 300); anatomist Herophilus, mucit ve mühendis Syracuse’lu Archimedes (MÖ 287-212); fizikçi Strato, dil bilgis uzmanı Dianysus Thrax; yenilikçi yazar ve şair Istros the Callimachean (Callimachus öğrencisi) ve başka uzmanlar… Bu bilginler kendi eserlerini yaratılar ve Batlamyus’ların kitap satın alma politikası sayesinde binlerce başka eserlerden, referans alarak, faydalandılar. Bu konuda Lionel Casson’un yorumu şöyledir:
Kitap satın alma politikası, yüce epik şiirden sıradan yemek kitaplarına kadar her konuda eser edinmek üzerine kuruluydu; Batlamyus Krallığı, kütüphane koleksiyonunu Yunan yazılı eserlerinin kapsamlı bir deposu ve aynı zamanda bir araştırma aracı haline getirmeyi amaçlıyordu. Ayrıca, diğer dillerdeki önemli eserlerin çevirileri de yapılıyordu. Bu konuda en iyi bilen örnek; Eski Ahit’in (Tevrat) Yunanca nüshası olan Septuagint olmaktadır. Başlıca amacı, çoğunluğu yalnızca Yunanca konuşan; artık orijinal İbranice ve Aramiceyi anlamayacak durumda olan Yahudi Cemaatine hitap etmek oluyordu. Kütüphane ortamında çalışmayı tercih eden II. Ptolemy, hiç şüphesiz, bu girişimi teşvik ediyordu.
Kütüphane koleksiyonlarını oluşturmak üzere, bulabildikleri her türlü eseri satın almak üzere kitap acenteleri görevlendiriliyordu. İskenderiye limanına yanaşan gemilerdeki kitaplara el konuluyor, kopyaları alınıyor, orijinal nüshaları kütüphanede saklanıyor ve alınan kopya nüshaları sahiplerine veriliyordu. Kapsamlı bir şekilde kopyaları alınmış kitaplar ve bu nedenle üzerinde daha az karalama hatası olduğu için, daha eski eserler en çok gıpta ile bakılan eserler oluyordu. Lionel Casson’a göre bu durum, yeni bir kitap karaborsası olmasına yol açmıştı: Yani, “Eski” kopyaları yüksek fiyatlarla satmak. Ünlü eserlerin her biri birer prim oluşturuyorlardı. Ptolemy III, Aeschylus, Euripides ve Sophocles gibi şahsiyetlerin orijinal el yazmalarını kopyalamak üzere ödünç almak için Atina’ya 15 uzmanı (günümüzde, yaklaşık olarak 15 milyon $ veya daha fazla) aşırı bir tahsisatla Atina’ya görevli olarak gönderdiği ve söz konusu eserlerin iade edilmesi sözünü verdiği söylenir. Eserleri yüksek kaliteli papirüs üzerine kopyaladıktan sonra, kopya nüshaları Atina’ya gönderildi, esas nüshaları kütüphaneye bırakılarak, Atinalılara bedeli karşılığı paraya alabilecekleri söylendi.
Batlamyus Hanedanlığı krallarının kitap satın alma politikası nedeniyle, İskenderiye Kütüphanesi rakibi Bergama Kütüphanesi için kitaplara ihtiyaç duyan Attalid Hanedanlığı (MÖ 281-133) kralları bu duruma ayna tutma yoluna gitmek zorunda kalmışlardı. Attalid Kral Eumenes II (MÖ 197-159) hükümdarlığı döneminde V.Ptolemy Bergama Krallığının kitapların kopyasını almasını önlemek amacıyla Bergama’ya papirüs ihracatına yasaklama getirmişti. Ancak bütün bu rekabet şartları sonucunda, Bergama’da parşömen Endüstrisi faaliyete geçmiş oldu. İngilizce’de “parchment” kelimesi aslında parşömen yazı malzemesi olarak papirüsün yerini aldığı için Latince’de pergamena, yani “Pergamon kâğıdı” kelimesinden gelir.
Gerileme ve İmha İddiaları
İskenderiye Kütüphanesi, Homeros hakkında yazı yazan ve kütüphane himayesini destekleyen, ancak, kardeşi Ptolemy VI ile olan iktidar mücadelesinden sonra desteğini çeken, kendisi de bir bilgin olan Ptolemy VIII (MÖ 170-163/145-116), rakibinin tarafını tutanları cezalandırma yoluna giderken, bütün yabancı bilim insanlarını şehirden göndermişti. Gönderilenler arasında MÖ 145 yılında Kıbrıs’a kaçan ve kısa bir süre sonra orada ölen Semadirek/Samothrace Başkütüphanecisi Aristarchus da vardı. Kütüphanenin Batlamyus himayesi yeniden düzenlenirken başkütüphaneci pozisyonu artık seçkin bir bilim insanına değil de, siyaseten ataması yapılan iktidara yakın birilerine tevdi edildi. Sürgüne gönderilen bilginlerin/âlimlerin İskenderiye’den ayrıldıklarında yanlarında bazı kitapları götürmüş olmaları muhtemeldir. Ancak, götürmemiş olsalar bile, metinleri o zamana kadar standart hale getirilmiş ve kopyaları alınmış olup diğer özel kütüphanelerde; yani; Atina ve Bergama gibi diğer entelektüel şehir merkezlerin koleksiyonlarında yerlerini almış olmalıdır.
Batlamyus’lar dönemi, VII. Kleopatra’nın MÖ 30 yılında ölümüyle sona ermiştir. Ve bu evreyi izleyen Roma döneminde Kütüphane himaye edilmiyor, en azından, düzensiz olup gerekli özen gösterilmiyordu. Roma İmparatoru Claudius (41-54), İmparator Hadrian (117-138) döneminde olduğu gibi, kütüphaneyi himaye etmiş, ancak, ondan sonra gelen başka hükümdarların himaye edip etmediği belli değildir. Roma İmparatoru Aurelian, İskenderiye’nin Palmira İmparatorluğu bir parçası olarak sahiplenen Kraliçe Zenobia’dan geri aldığı zaman, kütüphanenin bulunduğu bölge yıkıma uğramış, ancak, bir zamanlar kütüphaneyi oluşturan binaların ayakta kalıp kalmadığı bilinmiyor. Roma İmparatoru Diolectian 297 yılında İskenderiye’nin bu kısmını yerle bir etmiş ve büyük bir olasılıkla, kütüphaneden geriye kalan her şey yok edilmiştir. Daha önce belirtildiği üzere, bu zamana kadar İskenderiye bilimi zaten bir anı haline gelmişti. İskenderiye’de yapılan büyük işler, her ne olduysa, MÖ 145 yılından sonraki bir zamandan beri artık başka şehirlerde yapılıyordu.
Yapılan bütün bu işlerin kesin olduğu anlaşılıyor, ancak, bu konu yazarlarının, antik dünya bilgisini bünyesinde bulunduran Büyük İskenderiye Kütüphanesinin Julius Ceasar/Sezar döneminde, MÖ 48 yılında yakıldığı; Hıristiyanların 391 yılında (belki de 415 yılında İskenderiyeli Hypatia’nın öldürülmesi sırasında) veya 7.yüzyılda Müslümanların yaktığının iddiasını tekrarlamaktan alıkoyamamıştır. MÖ 48 yılında Julius Sezar döneminde çıkarılan yangında, her ne kadar yakıldıysa, yakılan bölge kütüphane alanı değildi, çünkü daha sonraki bazı yazarlar Kütüphaneye atıfta bulunuyorlar. Yunan tarihçi ve biyografi yazarı Plutarch’a göre, Mark Antony MÖ 43 yılında Bergama Kütüphanesinden 200.000 adetlik kitap koleksiyonun tamamını alarak, İskenderiye Kütüphanesine bırakmak üzere VII. Kleopatra’ya vermiştir. Bu nedenle, Sezar’ın MÖ 44 yılında ölümünden sonra İskenderiye’de hala işler halde bir kütüphane vardı. Augustus Caesar’ın (MÖ 27-MS 44) daha sonra, hepsini almamış olsa da, koleksiyonun bir kısmını Bergama Kütüphanesine geri verdiği söylenir.
İskenderiye Piskoposu Theophilus 391 yılında, kütüphane koleksiyonunun bir bölümü bünyesinde bulunduğu Serapi Tapınağı’nın yıkılmasına nezaret etmiştir, ancak, o zaman kütüphanede kitap olup olmadığı bilinmiyor. Hıristiyanlığın yükselişe geçmesinden itibaren, 313 yılından sonra, İskenderiye, kütüphanenin aktif olduğu zaman teşvik ettiği şekilde kapsayıcı bilimsel faaliyetlere giderek daha fazla düşman hale gelmiştir. 391 yılında dini hoşgörüsüzlüğün körüklediği sosyal iç karışıklık, İskenderiye şehrinin alametifarikası haline gelmiştir. Serapeum’un (Serapis Tapınağı) bu dönemde yıkıldığı ve yerine Kilise inşa edildiği kesin görünüyor. Anacak, kütüphane binasının yıkıldığına dair kesin kanıt olarak bilgi yoktur; muhtemelen Roma İmparatorları Aurelian veya Diocletian dönemlerinde zaten yok edilmiştir.
Halife Ömer yönetimi döneminde Müslüman Arapların 641 yılında kütüphaneyi yok ettikleri iddiası tamamen doğru olduğu şeklinde savunulamaz. Halife Ömer’in büyük koleksiyonun yakması emrini verdiği; koleksiyon eserlerin Kuran hükümlerine uygun ise gereksiz (çünkü Kuran vardır), Kuran hükümlerine aykırı ise sapkın oldukları şeklindeki ünlü rivayet, 600 yıl sonra Hıristiyan yazarı Gregory Bar Hebraeus (1226-1286) çalışmalarından karşımıza çıkar. Yazar Gregory Habreus, bu iddiayı İbnül-Kifti gibi 13.yüzyıl erken dönem Müslüman Arap yazarlarından almıştır. Bu yorum, 18.yüzyıldan beri bilim insanlarınca/akademisyenlerce kurgu olarak kabul edilmiş ve reddedilmiştir.
Sonuç
İskenderiye Kütüphanesinin büyük bir yangında yok olması; antik dünya bilgisini dumana çevirdiği ve insanlığın entelektüel gelişimini binlerce yıl geriye götürdüğü iddiası, makalelerde, kitaplarda, televizyon ve belgesel programlarında, videolarda belirli bir iddiayı gündemde tutmak amacıyla kütüphanenin yok edilmesi işinden bir tarafı veya diğerini sorumlu tutan çeşitli broşürler marifetiyle tekrarlana gelen, giderek daha fazla kabul gören bir rivayettir.
İskenderiye Büyük Kütüphanesi ve antik dünya bilgisinin alevler içinde yanma görüntüsü algısı, küçük çapta siyasi entrikalar ve değişen sosyo-politik-dini olaylarla teşvik edilen ihmal durumları nedeniyle kütüphanenin gerilemesine ilişkin daha sıradan bir senaryodan kesinlikle daha da dramatiktir. Ancak, ikincisi, neredeyse kesin olarak gerçekte olan şeydir. MÖ 48 yılı ve sonrasında kütüphanedeki yazılı eserlerin yok edildiğine şüphe yoktur, ancak bu durum, en parlak döneminde kütüphanede bulunan tüm koleksiyonun kaybolduğu anlamına gelmez. Belirtildiği üzere, koleksiyonun kopyaları alınmıştı ve sahiplerinin İskenderiye’den ayrılmalarıyla birlikte kitapları da götürmüşler.
İskenderiye, erken Batlamyus döneminde antik dünyanın en büyük kütüphanesine sahip olmakla övünebilirdi, ancak, antik çağlardan gelen hiçbir açıklama, kütüphanenin Roma döneminde hala büyük bir entelektüel merkez olduğu iddiasını desteklemiyor. Antik dönem yazarları çeşitli kitaplarına alınan referanslarda MÖ 48 ve MS 415 yılları arası dönemde çok sayıda el yazma eserin kaybolduğu açıktır, ancak kaybolan eserlerin hangileri olduğu bilinmiyor. İskenderiye Kütüphanesi koleksiyonunun bir parçası olarak atıfta bulunulan eserlerin birçoğu bugün hala dünyanın her yerinde olduklarına tanıklık ediyoruz. 2002 yılında, antik dönem büyük kütüphanesi anısına, Mısır’da açılan Bibliotheca Alexandrina (“İskenderiye Kütüphanesi”) sergisi, İskenderiye Kütüphanesi koleksiyonun bir parçasını oluşturuyordu.