Kral Arthur, tüm zamanların en ünlü edebi karakterleri arasında yer alır. Arthur'un Yuvarlak Masa Şövalyeleri,Camelot, Kutsal Kase Arayışı, Guinevere ve Lancelot'un Aşkı ve Büyücü Merlin efsaneleri yüz yıllardır edebiyatı,müziği ve diğer büyük sanatsal görüşleri etkiledi ve ilham verdi. Avrupa'da 1136-1485 yılları arasında Orta Çağ'da gelişen Arthur efsanesiyle sayısız kitaplar, büyük filmler,operalar,televizyon programları,oyunlar, oyuncaklar, yazılı oyun ve çizgi romanlar ya efsaneyi yeniden anlatıyor ya da ondan ilham alıyordu.Efsane 19. Yüzyılda yeniden canlandı ve hâlâ günümüzde popülerliğini korumaktadır.
Büyük efsanevi kral , büyük olasılıkla 5. ya da 6. Yüzyıldan gerçek tarihi bir şahsiyete dayanmaktadır. Arthur'u tarihi bir şahsiyet olarak tanımlanın zor olmasının sebebi hikayesini ilk anlatan birincil kaynaklardan kaynaklanmaktadır.
Badon Tepesi Savaşı'nda İngilizlerin Saksonların üzerindeki galibiyetini gösteren Arthur'la yakından ilgili ilk hikayeler bulunmaktadır fakat bu Arthur'u İngilizlerin lideri olarak tanımlamamaktadır.Ambrosius Aurelianus'un figürü en eski kaynaklarda verilmiştir ve bu Ambrosius'u tarihi Arthur olarak en iyi aday yapar fakat başka kaynaklarda Arthur adında birini Ambrosius'un savaş komutanı olarak gösterir.Efsanevi Arthur'un gerçek bir figüre dayandığı genel olarak kabul edilir, ancak kim olabileceği belirsizdir. En akla yatan fikir efsanevi Arthur'un, Arthur adında büyük tarihi bir savaşçıya dayanmasıdır.
Tarihi Arka plan
Efsanevi Arthur'un gerçek bir kişiye dayandığı iddiası, Arthur'un Roma soyadı Artorius'tan türetilen bir Galce adı olduğu gerçeğiyle desteklenmektedir.Ambrosius Aurelianus figürüne Artorius adının verilmiş olabileceği ileri sürülüyor. Roma isimleri M.S 43 Claudius kontrolündeki fetihten itibaren İngiltere'de yaygın olarak kullanıldı.
Roma, imparatorluğu barbar işgalcilerden korumak için M.S 3. Yüzyılda birliklerini geri çekmeye başladı.Bu sıkıntıların şiddeti M.S 5. Yüzyıla kadar yaklaşık 200 yıldır artmaktaydı ve Roma kıtada birliklere ihtiyaç duyduğu için İngiltere'deki askeri karargahlarını devamlı olarak azaltıyordu.Aynı yıl Gothların Romayı yağmaladıkları M.S 410'a gelindiğinde, tüm Roma askeri birlikleri İngiltere'den çekilmişti.
Roma'nın askeri birliklerini kaldırma kararı İngiltere'deki insanları işgalcilere karşı korumasız bıraktı.Hadrian Duvarı ve diğer bölgeler boyunca konuşlanmış Roma ordusu 300 yılı aşkın bir süredir İngilizlerin koruyucusuydu.Roma güçlerinin geri çekilmesiyle, Kuzey Piktler ve İskoçlar fırsatı gördüler ve ardından İngiliz çiftlikleri ve köylerine baskınlar düzenlediler.
Aynı zamanda Sakson konfederasyonu kıtada dağıldı ve Sakson göçmenler ve yağmacılar İngiltere'nin güneydoğu kıyılarında görünmeye başladılar. Anglo-Sakson Tarihi Kayıtları:
M.S 443 yılında İngilizler deniz yoluyla Roma'ya gittiler ve Piktlerin akınlarına karşı yardım istediler fakat Romalılar Hunların Kralı Atilla ile savaştıkları için yardım edemedi.Sonrasında İngilizler Anglusların soylularından aynı yardımı istediler.
Roma'dan hiçbir yardım gelmediğinde, Vortigern adında bir İngiliz Kral, İskoçları ve Piktleri püskürtmek için Saksonları askeri güç birleştirmeye davet etti. Saksonlar teklifi kabul ettiler fakat istilacıları yendiklerinde, İngiltere'de kalacaklardı. Tarihçi Gildas (M.S 500-570. yüzyıl), Bede (M.S 672-735) ve Nennius (M.S 9. Yüzyıl)'a göre, Sakson göçü İngiltere'nin devamlı olarak yağmalandığı bir istilaydı.( modern bilim adamları tarafından tartışılan bir iddia)
Aynı zamanda büyük bir İngiliz lider ortaya çıktı,insanları kendi etrafında topladı ve Saksonları Badon Tepesi Savaşı'nda yendi.Bu kahraman Gildas ve Bede tarafından Ambrosius Aurelianus, adından ilk kez bahseden tarihçi Nennius tarafından Arthur olarak adlandırılmıştır.Arthur, Nennius'un çalışmalarından önce zaten iyi biliniyor gibi görünüyor. M.S 600'de Catraeth Savaşı'nda düşen savaşçılar için bir ağıt olan Gal şiiri Y Goddodin, ondan büyük bir kahraman olarak bahseder.Mevcut el yazmaları yalnızca M.S 13. yüzyıldan kalma olmasına rağmen, eserin savaştan kısa bir süre sonra bestelendiği düşünülmektedir.
Monmouth'lu Geoffrey (M.S 1100 -1155) tarafından yazılan Britanya Krallarının Tarihi kitabının ön sözünden, Arthur'un kendi zamanında büyük bir kral olarak kabul edildiği açıkça anlşılmaktadır ama yine de Geoffrey'in çalışması onu efsanevi bir konuma yükseltirdi.
Arthur Efsanesi
Monmouth'lu Geoffrey, Kral Arthur karakterini geliştirmesi, hikayesine efsanevi unsurlar eklemesi ve daha sonra diğer yazarlar tarafından genişletilecek olan birçok ana karakter ve motifi tanıtması nedeniyle Arthur Efsanesinin Babası olarak bilinir.
Arthur Efsanesi ifadesi hikayenin birçok versiyonunu kapsar fakat günümüzde , temel olarak, M.S 1485'te William Caxton tarafından yayınlanan Sir Thomas Malory'in İngilizce eseri Le Morte D'Arthur (Arthur'un Ölümü)'e atıfta bulunmaktadır. Britanya Kralları Tarihi'nden gelişen efsane Malory hapisteyken M.S 1469'da bir düzyazı versiyonunu derleyene, düzenleyene, revize edene ve yeniden yazana kadar Fransa'ya, Almanya'ya, İspanya'ya ve Portekiz'e geçti ve sayısız eklemeler yapıldı ve versiyonları çoğalarak İngiltere'ye geri döndü.
Hikaye; bir zamanlar, Uther Pendragon adlı güçlü bir kralın, başka bir kralın karısı olan Igrayne adlı bir kraliçeyle yatmasını sağlayan Merlin adında bir büyücü vardır.Merlin'in şartı, birlikteliklerinin çocuğu doğduğunda kendisine verilmesidir. Bütün bunlar olması gerektiği gibi olur, çocuğa Arthur adı verilir ve kendi oğlu Kay ile büyütmesi için başka bir lort olan Sir Hector'a verilir. Yıllar sonra Arthur büyüdüğünde, Kay ve Hector'a Kay'in yarışacağı bir turnuvada eşlik eder, Kay'in kılıcını evde unuttuğunu öğrenir ve ormanda bir kayaya sıkışmış bir kılıç bulur. Bu, yalnızca Britanya'nın gerçek kralı tarafından kayadan çıkarılabilen Kayadaki Kılıç'tır.
Merlin bu noktada, evlat edinildiği hakkında hiçbir fikri olmayan Arthur'a durumu açıklamak için geri döner ve taht iddiasına itiraz eden diğer lortlarla savaşmasına yardım eder. Kayadaki Kılıç sıklıkla ünlü silah Excalibur ile ilişkilendirilir fakat bunlar iki farklı kılıçtır. Arthur'un kayadan çektiği kılıç, Sör Pellinore ile bir savaşta kırılır ve Merlin, Arthur'u, Gölün Leydisi'nin ona Excalibur'u verdiği mistik bir su kütlesine getirir.
Excalibur bir kılıçtan daha fazlasıdır; Arthur'un büyüklüğünün bir sembolüdür. Efsanenin bazı versiyonlarında Arthur, kılıcı Sir Gawain'e verir, ancak çoğu durumda, kılıç sadece Arthur'a aittir.Bu, büyük bir kahramanın bir tür sihirli silaha sahip olduğu birçok eski hikaye ve efsaneyle uyumludur. Arthur diğer lortları krallığını kabul etmeye zorladıktan sonra, güzel kraliçe Guinevere ile evlenir ve Camelot'ta sarayını kurar.
Krallığın en büyük şövalyelerini ziyafet salonunda yemek yemeye davet eder, ancak şövalyeler geldiklerinde, en iyi koltuğa kimin oturacağı konusunda kavga etmeye başlarlar.Arthur, kavgayı başlatan şövalyeyi ciddi bir şekilde cezalandırır ve gelecekte herhangi bir tekrarı önlemek için kayınpederinin bir yuvarlak masa teklifini kabul eder.Bu andan itibaren, Arthur masada oturan herkesin Arthur'un kendisi de dahil eşit sayılacağını ve sosyal statüleri her ne olursa olsun herkesin görüşlerinin ciddi bir şekilde tartışılacağını açıklar.Ayrıca, yardıma ihtiyacı olan herkes salonda hoş karşılanacak ve her yanlış Arthur ve şövalyeleri tarafından düzeltilecektir.
Yuvarlak Masa motifi, sihirli silahla birlikte, Arthur'u, kendi güç konumlarının neyin doğru ya da yanlış olduğunu dikte ettiğine inanan, kendisinden önce gelen kralların üzerine yerleştirir; Arthur, herkesin görüşünün geçerli olduğuna ve bunun onu sınırlandırmak için değil, doğruyu desteklemek için kullanılması gerektiğine inanır. Arthur yine asil şövalyelere kendisine katılmaları için davetiyeler gönderir, ancak bu sefer habercileri Britanya sınırlarının ötesine, daha da ileri gidecektir.
Çağrısına cevap veren şövalyeler arasında, savaşta rakipsiz bir Fransız şövalyesi olan Gölün Lancelot'u var. Lancelot ve Arthur arkadaş olurlar aynı zamanda Lancelot Guinevere'e âşık olur, Guinevere'de Lancelot'a.Bu olay perde arkasında sürerken, Yuvarlak Masa Şövalyeleri her türlü fantastik maceraya atılır. Görünürde bir macera yoksa, Arthur gidip bir tane bulacaktır..Gawain ve Yeşil Şövalye'nin ünlü hikayesinde, maceraya başlamak için bir meydan okuyucu saraya gelir. Jaufre'nin (Girflet olarak da bilinir) hikayesinde, şövalye olmak için saraya gelir ve geri dönmeden ve diğerlerini dahil etmeden önce kendi maceralarına devam eder.
Şövalyelerin üstlendiği en büyük macera Kutsal Kase arayışıdır. Kase aslen Fransız versiyonunda bir tabaktır ya da Galce'de bir kazandır. Bununla birlikte, Malory hikayeyi gözden geçirdiğinde Son Akşam Yemeği'nde kullanılan Mesih'in kasesine dönüştürülür ve genel olarak bu şekilde anlaşılır. Kâse arayışı ancak saf kalpli bir şövalye tarafından tamamlanabilir ve bu arayış sonunda Lancelot'un oğlu Galahad tarafından gerçekleştirilir.
Tüm bu maceralar boyunca, Guinevere birkaç kez bazı tehditkar lordlar tarafından kaçırılır ve kurtarılması gerekir ya da diğer leydilerin başı beladadır ve ayrıca soylu bir şövalyenin yardımına ihtiyaç duyarlar.Efsanede ejderhalar, devler, görünmez ruhlar, kutsal kuyular, geçilmesi gereken bitmek bilmeyen sular, hareket eden ve konuşan cansız nesneler, cesur kahramanlar, entrikacı kötüler, güzel ve soylu kadınlar ve sinsi doğalarını güzelliklerine gizleyen diğerleri vardır.Tüm bunlarla karşılaşan Arthur, kraliçesinin ve en iyi arkadaşının ilişkisi Arthur'un gayri meşru oğlu ve sonrasında Arthur'un yönetimine karşı çıkan Mordred tarafından ortaya çıkarılana kadar iyi ve asil bir kraldır.
Mordred ve Arthur arasındaki son savaşta Mordred öldürülür ve Arthur ölümcül bir yara alır. Guinevere bir manastıra ve Lancelot bir inzivaya çekilir. Sarayın diğer tüm büyük şövalyeleri öldürülür. Sir Bedevere, Arthur'a yardım eder ve Excalibur'u Gölün Leydisi'ne geri götürür. Kılıç geri döndüğünde, Arthur ölür ve bir gemiyle Avalon adasına götürülür.
Alegori olarak Arthur Efsanesi
Kral Arthur ve şövalyelerinin hikayesi, Geoffrey'in MS 1136'da eserini yayınlamasından kısa bir süre sonra Orta Çağ'daki okuryazarlar arasında anında yankı uyandırdı. M.S 1160'ta Norman şair Wace efsaneyi Eski Fransızcaya çevirmişti ve Provence'ın büyük şairi Chretien de Troyes ( M.S 1130-1190) eserlerinde bunu kullandı.Efsane diğer Fransız şairler tarafından derinleştirildi ve genişletildi, Alman yazarlar tarafından yeniden çalışıldı ve daha sonra din adamı Layamon (MS 12.-13. yüzyıl) tarafından İngilizceye çevrildi.Daha sonra İngilizce düzyazıda Vulgate Döngüsü (1215-1235) olarak düzenlendi ve Malory'nin MS 1469'da çalıştığı ana kaynak olan Post-Vulgate Döngüsü ( 1240-1250) olarak bilinen versiyonda düzenlendi.
Efsanenin en kalıcı motiflerinden biri, birçok hikayede onunla evlenen soylu bir şövalye tarafından kurtarılması gereken Tehlikedeki Kadın'ın motifidir. Arthur efsanesinin Chretien de Troyes döneminden itibaren kadınların statüsünü ve gücünü yükselttiğine dikkat çekilmiştir.Sıkıntı içindeki bir kadın bile çoğu zaman büyük bir servete, toprağa veya sihirli eşyalara sahip bir kraliçe olur.Bu, kadınların genellikle uğrunda savaşılacak veya korunacak nesneler olarak tasvir edildiği Orta Çağ edebiyatından önemli bir sapmadır.
Efsanelerin, bir inananın inanç yolculuğunu sembolik olarak temsil eden Hristiyan alegorileri olduğu öne sürülmüştür.Örneğin Kutsal Kase Arayışı Hristiyanlığın izini örnekler: bunu tanımlamak için kişinin saf kalbe sahip olması gerekir ancak biri saf kalbe sahip olmasa bile ,arama teşebbüsüyle arayanın hayatı iyileştirilir.Efsanelerin mistik alegoriler olduğu da iddia edilmiştir.Bilgin David Livingstone, Arthur efsanelerinin "Tanrı ile mistik bir birleşme yolunda mistiği kuşatan denemelerin ve tehlikelerin Kabalistik alegorileri" olduğunu iddia ederek bu görüşü öne sürer.(317) Çoğu yorum, hikayeler için bir Hıristiyan temeli ve onu ilerletmek için Hristiyan sembollerinin kullanımı konusunda hemfikirdir.
Daha az bilinen bir teori, güney Fransa'da 12. ve 13. yüzyıllarda gelişen Katharizm olarak bilinen bir Hıristiyan sapkınlığına dayandığını öne sürüyor. Katharlar (Yunanca Catharoi', saf olanlar), ibadetleri Ortaçağ'da Meryem Ana'ya duyulan saygıyla bağdaşık olan bir kadın tanrı Sophia'ya (Yunanca bilgelik) taparlardı; Ölen ve dirilen tanrı olarak Mesih'in kurban edilmesi de onların inançlarına uygundur. Katharlar, ruhun saflığını ,eylemde asaleti ve inançlarının samimiyetini vurguladılar, Katolik Kilisesi'nin yolsuzluğuyla karşılaştırıldığında, kilise Albigensian Haçlı Seferi'ni başlatana ve MS 1209-1244 arasında onları katletinceye kadar onlara bir dizi inanç değiştiren insan getirdi.
Bilim adamı Denis de Rougemont'un Love in the Western World adlı eserinde en ünlü şekilde ifade ettiği teori, Fransız şairlerinin - en önemlisi Chretien'in - Kathar inancını romantik masallarda gizlediğidir.Chretien, Aquitaine'li Eleanor'un kızı Marie de Champagne'nin sarayında bir şairdi, her ikisi de kilise doktrinine karşı gelmeleriyle tanınan ve her ikisi de güney Fransa ve Kathar aykırı düşünceleriyle ilişkiliydi.Bu görüşe göre, Guinevere'nin sayısız kaçırılması, kilisenin eski bilgesi Sophia'yı kendine mal etmeye çalışmasını temsil edecek ve onu kurtarması, geri alan Katharları sembolize edecekti.Aynı şekilde, Tehlikedeki Kadın da, daha sonra onunla “evlenen” ve hediyelerini alan bir Kathar perfecti (“mükemmel biri”) tarafından kurtarılması gereken Sophia olacaktır.
Efsanenin bariz Hristiyan tasviri ve sembolizmi bu görüşle çelişiyor gibi görünebilir - ve belki de öyledir - ancak onu destekleyebilecek bir dizi ilginç yön vardır.Bunların arasında, daha önceki Avrupa Hristiyan edebiyatında kadınların aynı şekilde sunulmamasıdır.Birinin uğruna feda edebileceği, onsuz yaşayamayacağı ve hatta uğruna öleceği bir aşk kavramı, bir Kathar'ın Sophia ile olan ilişkisinde olduğu gibi, Arthur romanlarının merkezinde yer alır.Katharlarla en yakından ilişkili bölge olan Güney Fransa'da Saray Aşkı, şövalyelik ,ve kadınların yüceltilmesi kavramının gelişimi, bir başka düşündürücü yöndür.
Katharlar, kilisenin zulmü nedeniyle fikirlerini açıkça ifade edemedikleri için, mesajlarını, aykırı olmayanlar tarafından göründüğü gibi yorumlanan şiire yerleştirdiler ve Orta Çağ Avrupa'sını günümüz aşk şarkısının prototipiyle tanıştırdılar.Bilgisizler, ,Rougemont'un ifadesini kullanırsak, efsanenin yüzeysel mesajına, simgelerin ruhsal gücünü fark etmeden cevap verdiler.
Miras
Arthur efsanelerinin mirası o kadar yaygındır ki dünya kültürünün her yönüne dokunur.Manevi cevaplar arayışı, zayıfların asil savunucusu, romantik aşkın saflığı, sadakatin, özgürlüğün, adaletin ve eşitliğin önemi, adil ve duyarlı bir hükümet ve iyi ve asil bir lider,efsanenin tüm bu yönleri, yüzyıllar boyunca insanların çevrelerindeki dünyayı yorumlamalarını etkilemiştir.Ayrıca, romantik ilişkilerin modern anlayışı, Arthur motiflerinden doğrudan veya dolaylı olarak etkilenir.
Özellikle edebiyat ve sanat, eserin birçok farklı çevirisi ve ondan esinlenen diğerleri aracılığıyla Arthur efsanelerinden etkilenmiştir.Efsaneye Rönesans sırasında ilgi azalmıştı , ancak Alfred, Lord Tennyson (1809-1892) tarafından MS 1859'da yayınlanan Idylls of the King adlı eseriyle yeniden canlandırıldı.Tennyson'ın çalışması başkalarına ilham verdi ve Kral Arthur'un ve asil şövalyelerinin hikayesini, Yuvarlak Masa'yi ve büyülü bir harikalar dünyasını ve manevi anlamdaki ilgiyi canlandırdı.
Arthur krallığının büyülü topraklarında her an her şey olabilir ama iyilik her zaman kötülüğe galip gelir ve karanlık asla ışığı söndüremez.Yardım her zaman kahraman ya da leydiler için gelir, kötüler cezalandırılır, iyiler ödüllendirilir, yaralılar iyileşir ve adalet her zaman tanınır ve karşılığını bulur.Yenilgide bile, doğru galip gelir ve sayısız mücadeleden sonra şövalye ve genç leydi, uzun mutlu bir yaşama doğru uzaklaşırlar.
Masallarda inkar edilemez bir şekilde çok sayıda dini ve manevi sembolizm olmasına rağmen, efsanenin popülaritesini açıklamak için hiçbir zaman alegorik bir yoruma ihtiyacı olmamıştır.Efsane Arthur ve şövalyelerinin trajik düşüşünde bile insanların hayatlarının çoğunlukla iyiye gittiği ve birinin anlam ve amaç bulabileceği bir vizyon sunar. Efsanenin her çağda devam eden popülaritesinin nedeni budur: çoğu zaman sihirsiz veya görünürde bir anlam taşımayan ve çoğu insanın sonsuza kadar mutlu yaşamadığı bir dünyadan kurtuluş.