Rum ateşi, ilk defa 678 yılında Bizans savaşlarında kullanılmaya başlanan ateşli bir silahtı. Eski savaşlarda kullanılan ve napalm bombasına benzeyen bu son derece yanıcı sıvı, gizli bileşenlerden yapılmıştı. Mancınıklarla atılan bombalarda kullanılmasının yanı sıra düşman gemilerini ve kaleleri ateşe vermek için basınç altında püskürtülüyordu. Yedi yüzyıl boyunca Hristiyanlığın en yıkıcı silahı olan Rum ateşi, gelen tüm işgalcilere karşı Konstantinopolis’in direnmesini sağlamış ve savunma durumlarında da başarısını göstermiştir. Bu silahın değerini bilen İmparator II. Romanos (959-963), yabancı ellere asla geçmemesi gereken üç şey arasında şunları saymıştır: Bizans imparatorluk kıyafeti, Bizans prensesi ve Rum ateşi. Ancak zamanla ilk ikisi yabancıların eline geçmiş olsa da bu ölümcül silah, başkaları tarafından asla ele geçirilememiştir.
Gizli Formül
Rum ateşinin icadı 668 yılında Müslümanlar tarafından işgal edilen Suriye’den Konstantinopolis’e kaçan Kallinikos (veya Callinicus) adlı bir Rum Ortodoksa atfedilir. Daha önce Bizans-Roma savaşlarında da yanıcı sıvılar kullanılmış fakat hiçbiri Rum ateşi kadar öldürücü olmamıştır. Sıvının tam içeriğinin sır gibi saklanmış ve formülü uzun zaman bulunamamıştır. Buna rağmen büyük ihtimalle Kırım bölgesinden getirilmiş olan gaz yağının (petrol) veya naftanın az miktarda bu sıvının içinde bulunduğu bilinmektedir. Bu karışımın diğer bileşenleri arasında sönmemiş kireç, sülfür, reçine ve potasyum nitrat bulunmaktadır. Bazı bilim insanları, karışımın içinde barut olduğunu da iddia etmektedirler. Uçuculuğu göz önünde bulundurulduğunda, üretim süreci hayli tehlikeli olan bu sıvının içindeki petrolün damıtılması için o döneme göre karmaşık bir teknoloji gerekiyordu. Dolayısıyla yalnızca seçilmiş birkaç kişinin bilme şerefine nail olduğu bu formül, kıskançlıkla saklanan ve imparatorlardan varislerine aktarılan bir devlet sırrı haline gelmiştir. Bu önlemler sayesinde Rum ateşi, yedi yüzyıldan daha uzun bir süre sadece Bizans’a ait olmuştur.
Savaşta kullanmak
Rum ateşi ilk olarak deniz savaşlarında düşman gemilerine karşı kullanılmıştır. Basınç altında ateşlendiğinde alev alan bu sıvının genellikle draman tipi hızlı gemilerle taşınan bronz tüpler, sifon pompaları ve dönen püskürtücüler vasıtasıyla fırlatılması dışında düzeneğinin tasarımıyla ilgili net bir bilgi bulunmamaktadır. Düzenek öyle karmaşıktı ki Bulgar kuvvetleri cihazı ve gerekli sıvıyı ele geçirmelerine rağmen bu silahı kullanmayı başaramamışlardı. 12. yüzyıldan kalma Madrid Skylitzes adlı bir el yazması, 821-822 yılları arasındaki Konstantinopolis kuşatması sırasında, Bizans İmparatoru II. Mihail’in gemilerinden uzun bir tüp aracılığı ile Slav Thomas’ın gemilerine doğru Rum ateşi püskürtülmesini tasvir eden bir görsel içerir. 2006 yılında ise John Haldon tarafından parçaları yeniden bir araya getirilip Kırım yağı kullanılan gerçek düzeneğin tam boyutlu bir kopyası yapılmış ve 10-15 m yüksekliğindeki alevlerle önüne çıkan her şeyi saniyeler içinde yakıp kül eden bu silahın ne kadar başarılı olduğu kanıtlanmıştır.
Bizanslı 6. yüzyıl tarihçisi Theophanes’e göre Rum ateşinin çarpıcı etkisi ve püskürtme metodu “düşmanların korkuyla titremelerine sebep olurdu” (Bagnall, 2984). Sıvıyla temas eden insanlar, yelkenler, halatlar yani geminin gövdesindeki her şey alev alırdı. Daha da kötüsü, ateşi söndürmenin bir yolu yoktu, hatta su bile etki etmezdi. Bu silahı şaşırtıcı kılan tuhaf bir özelliği ise suda daha yanıcı olmasıydı. Rum ateşine karşı çok az savunma yöntemi vardı. Gemileri ıslak postlarla kaplamak, güvenli bir mesafede durmak veya fırtına esnasında saldırmak gibi girişimler başarıya ulaştırmazdı.
Rumlar her yeri ateşe verince alevleri gören Ruslar diri diri yanmak yerine gemilerden atlayıp suda boğulmayı tercih ettiler.” (Kremonalı Liutprand, Antapodosis (Misilleme) adlı eserinde 941 yılındaki Bizans Deniz Savaşını betimlemiştir)
Önemli Zaferler
Yedinci yüzyılın ikinci yarısında böyle etkili bir silaha şiddetle ihtiyaç duyulurken donanmaları yenilmez gibi görünen Arap dünyası, Hristiyan Akdeniz’den büyük parçalar koparmaya başlamıştı. Öyle ki Sicilya, Tarsus ve Kuzey Afrika’nın büyük bir bölümü, hatta Rodos’un güçlü kalesini bile ele geçirip sonra da gözlerini Bizans’ın kalbine, Konstantinopolis’e diken Araplar, küstah bir şekilde üç donanmayla başkentin karşısındaki bir adayı da ele geçirip şehri kuşatmak için dört yıl boyunca oraya yerleşmişlerdi. O sırada Bizanslılar, onları yüzüstü bırakmış gibi görünen tanrıdan bir mucize bekliyorlardı. Bu mucize karşılarına Rum ateşi olarak çıkmıştı. Alev püskürten gemileri ile Arap donanmalarının karşısına çıkan düşman bozguna uğratıldı. Birkaç yıl sonra bu silahı 718’de başka bir Arap donanmasına karşı tekrar kullanarak şehri bir yıllık ablukadan kurtarmışlardı.
Rum ateşinin Bizans tarihindeki öneminin abartılması mümkün değildir.” (J. J. Norwich, 176)
Daha sonra I. Romanos (h. 919-944) tarafından ve ondan bir yüzyıl sonra da IX. Constantin (h. 1042-1055) tarafından Rus donanmalarına karşı yıkıcı bir etki bırakmak için Rum ateşi defalarca kullanılmıştır. 972 yılında I. John Tzimisces (h. 969-976), Bulgar kralını esaretten kurtarmak için Rusların ele geçirdiği Bulgar başkenti Preslav’a girildiğinde, karada başarılı bir harekât gerçekleştirmek için Rum ateşi kullanmıştır. 988-989’da ise II. Basil (h. 976-1025), Rum ateşini Vikingler’in yıkıcı gücü olan Vareg Muhafızları ile birleştirerek gaspçı Bardas Phokas’ın isyanını bastırmayı başarmıştı. Bizans İmparatorluğu’nun askeri başarılarında, özellikle de Konstantinopolis’in “Tanrı’nın koruduğu şehir” olması inancında Kallinikos’un ölümcül icadının büyük payı vardı.
Silahın Karaya Uyarlanması ve Yok Oluşu
Zamanla kara savaşlarında da kullanılacak şekilde adapte edilince gerçek potansiyelinin farkına varılan Rum ateşi, taşınabilir pompalar sayesinde hem tahkimat duvarlarını ateşe verebilecek hem de tahkimat duvarlarından dışarı püskürtülebilecek şekilde tasarlanmıştı. Diğer bir yenilik ise içi sıvı veya sıvıya batırılmış bezlerle doldurulan kilden el bombaları fırlatmaktı fakat en yıkıcı performansını düşman donanmasının ortasına rüzgâr sayesinde gönderilen insansız gemilerle göstermişti. Bu taktiğin başarısı 1204’teki Haçlı Seferleri’nde Konstantinopolis’in kuşatması sırasında onaylanmıştır. Ancak bilinmeyen nedenlerden dolayı Dördüncü Haçlı Seferleri’nden (1202-1204) itibaren bir daha kullanımına dair kayıtlara rastlanmayan Rum ateşi, yüzyıllarca savaşlarda önemli bir yere sahip olmuş ve Bizans İmparatorluğu’nun savunmasında kritik bir rol oynamıştır.