Charlemagne (Büyük Charles, Charles I olarak da bilinir 742-814) Frank Kralı (768-814), Franklar ve Lombardlar Kralı (774-814) ve aynı zamanda Kutsal Roma İmparatoru (800-814). Batı Avrupa’nın büyük bir kısmını birleştiren, askeri başarıları olan, dini ve eğitim alanlarda reformlar yapan, daha sonra Avrupa ulusları gelişim temellerini oluşturan politikaları nedeniyle Erken Ortaçağ’ın en tanınmış ve en etkili siyasi kişilikleri arasında yer alır.
Kral Charlemagne (Şarlman) Frank Kralı Kısa Pepe’nin oğluydu (751-768, Karolenj Hanedanlığının ilk kralı). Babasınının ölümünden sonra tahta çıktı ve kardeşi Carloman I (768-771) ile birlikte hüküm sürdü, kardeşi Carloman’ın ölümüne kadar birlikte ülkesini yönetti. Daha sonra tek hükümdar olan Kral Charlemagne, krallık topraklarını genişletti, - iktidarda olan zamanın Papaları yerine geçerek – kendisini Batı Kilisesinin başı olarak ilan etti. Kişisel olarak Avrupa’nın Hıristiyanlaşmasını sağladı ve 46 yıllık saltanatı boyunca çıkan huzursuzlukları bastırmak üzere askeri seferlere komutanlık etti.
Çağdaşları, Kral Charlemagne’nın 814 yılında ölümünü bir trajedi olarak kabul ettiler ve Avrupa genelinde Kral’ın yasını tuttular. Ölümü üzerine daha kısa bir süre geçmişken, Viking baskınları başladı. Kral Charlemagne, genellikle, Avrupa’nın babası olarak anılır.
Erken Dönem Yaşamı ve İktidara Yükselişi
Kral Charlemagne, MÖ 450 yılından beri bölgeyi yöneten (Merovingian) Merovenj Hanedanlığının son iktidar yılında muhtemelen Aachen kentinde doğdu (günümüz Almanya’da). Kraliyet Sarayı Belediye Başkanı’nın (bir Başbakan yetkilerine eşdeğer yetkilere sahip) Kralliyet bünyesindeki ikincil konumu giderek daha da güçlenirken, Merovenj Kralı yıllardan beri sürekli olarak güç ve nüfüz kaybediyordu. Monark Kral Childeric III (743-751) iktidarı döneminde, hükümdarın karar alma mekanizmasında neredeyse hiçbir gücü yoktu ve tüm idari politikaları Sarayın Belediye Başkanı Kısa Pepin tayin ediyor ve karar veriyordu.
Kısa Pepin, kraliyet tahtını basitçe gasp edip meşru bir kral olarak tanınmayı bekleyemeyeceğini anladı ve bu nedenle Papalık makamına başvurarak, “Güçsüz bir hükümdarın Kral ünvanını taşımaya devam etmesi doğru mudur? diye sordu (Holister,108). Papalık Makamı bu sıralarda Kuzey İtalya’da Lombardların düşmanlık faaliyetleri ile Bizans İmparatorluğunda yaşanan ikonoklazm hareketleriyle başa çıkmaya çalışıyordu.
Bizans İmparatoru son zamanlarda Kiliselerde Mesih’in herhangi bir şekilde temsil edilmesini putperestlik olarak kınamış ve bu temsiliyet uygulamalarının kaldırılması emrini vermişti. Dahası, aynı politikayı Papa’ya da dikte etmeye ve söz konusu politikayı Batı Avrupa’da da uygulamaya çalışıyordu. Akademisyen C. Warren Holister konuyu şöyle ifade eder; Papa Zachary (741-752 görev dönemi) Kısa Pepin’in mektubunu aldığı zaman “Papalık hiçbir zaman bu kadar umutsuzca bir destekleyiciye ihtiyaç duymamıştır” diye açıklama yapar. Papa Zachracy, Kısa Pepin ile hemen hemen aynı görüşü paylaşıyordu.
Kısa Pepin, 751 yılında Frank Kralı olarak taç giyme töreni düzenledi ve önceki kraliyet uygulamalarına uygun olarak iki oğlunu halefi olarak ilan etti. Kısa Pepin’in Kral sıfatıyla ilk icraatı, Lombardları yenilgiye uğratmak ve toprkalarının önemli bir kısmını Papalığa bağışlamak oldu ("Pepin Bağışı olarak bilinen hibe).
Papalık Makamı, kendi adına, Kısa Pepin ve haleflerini kontrol altında tutmayı umuyordu ve ilk Hıristiyan Roma İmparatoru I.Konstantin’in hazırlamış olduğu iddia edilen ve Konstantin’in kendisinin de bir Hıristiyan olduğunu belirten, Konstantin Bağışı olarak bilinen bir belgeye dayanarak, Papalığın Frenk Tacı üzerinde hak sahibi olduğunu iddia etti. Bu belgeye göre “Hıristiyan bir hükümdar, yönetim yetkilerini gönüllü olarak Papalığa devreder ve ardından Papalık da nezaketle bu görevi ona geri iade eder”.
Söz konusu bu belgeye göre, Kilise kurumunun aslında her bir tahtın arkasındaki güç olduğunu ve bu yetkisini birine devredebileceği gibi, aynı şekilde, sorunsuzca geri alabiliyordu. Oysa bu belge aslında sahte idi – ve I.Konstantin’in, herhangi bir şekilde, böylesi bir açıklaması olduğuna dair hiçbir kanıt da yoktur – ama Kısa Pepin’in de bu konuyu bilmesinin hiçbir yolu yoktu ve de Kral Pepin okuma-yazma bilmediği için, taklit imzalı belge gözleri önünde sallandırıldı ve din adamlarının ona söyledikleri her şeye inanmaktan başka bir seçeneği de yoktu. Kısa Pepin, Konstantin Bağışı uygulamasını kabul ederken, oğlu ise bu dayatma uygulamaya itiraz etmiştir.
Kral Kısa Pepin 768 yılında öldüğünde oğulları tahta çıktılar. Kral Charlemagne açısında kardeş Carloman ile ortak yönetim faaliytetleri uyumlu olmaktan uzak seyrediyordu. Çünkü kardeş Charlemagne zorluklarla başa çıkmada doğrudan eyleme geçmeyi tercih ederken, kardeş Carloman ise daha az kararlı davranıyordu. İktidarlarının ilk sınavı, baba Pepin’in 769 yılında bastırdığı Aquitaine eyaleti isyanıydı. Kral Charlemagne, kardeşi Carloman’ın desteklemediği bir askeri harekete destek veriyordu.
Kral Charlemagne, Aquitaine isyancıları üzerine yürüdü ve onları yenilgiye uğrattı, komşu Gaskonya’daki olayaları da bastırdı. Kardeş Carloman ise herhangi bir harekete katılmayı kabul etmedi. Charlemagne, Kral Desiderius’un (756-774) kızı genç Hildegard (Pious Louis the Pious’nun mustakbel annesi 814-840) ile evlenmeyi kabul etmedi ve 770 yılında başkasıyla evlendi. Kral Desiderus, Charlemagne’yi devirmek ve kızının onuru intikamını almak üzere kardeşlerden Carloman’a yaptığı teklifin ardından, iki kardeş doğrudan bir iç savaşa doğru sürüklendiler ve Carloman bu sıralarda, 771 yılında öldü.
Askeri Seferler ve Genişleme
Kral Charlemagne, Frankların tek hükümdarı sıfatıyla, başından beri savaşçı-kral ahlakını Hıristiyanlık vizyonuyla birleştiren kişiliğinin gücüyle ülkesini yönetti. Akademisyen Hollister Kralı şöyle anlatır:
Kral Charlemagne, hem mecazi ve hemde gerçek anlamda çağdaşlarının omuzları üzerinden yükseldi. 6 ft.3 ½ inç boyunda, kalın boyunu ve büyük bir göbeği vardı, ancak, tüm bunlara rağmen heybetli bir görünümdeydi. Sıcakkanlı ve konuşkan biriydi, ama aynı zamanda sert, zalim ve şiddet uygulayan bir hükümdardı; tebası, hem hayranlıkla hem de korkuyla ona bakardı. Kral Charlemagne, her şeyden önce bir savaşçı-kraldı. Yıllık olarak düzenlenen seferlerde ordularına doğal olarak komutanlık ederdi. Ancak, kademeli olarak bir Hıristiyan misyonu kavramı geliştirdi. Hıristiyan Batı’yı birleştiren ve sistematik olarak genişleme sağlayan bir program uyguladı.
Ordusunu savaşa uygun olarak organize ettikten sonra 772 yılında Saksonya’ya ilk seferini düzenledi, bölgedeki İskandinav putperesliğini kökünden kazımak ve otoritesini kurmak amacıyla Sakson Savaşları (772-804) olarak bilinen uzun ve kanlı çatışmaları başlattı. Askeri birliklerini Saksonya’da bırakarak Lombardların kendi varlıklarını yeniden öne sürdükleri İtalya üzerine yürüdü. 774 yılında Lombardları fethetti ve topraklarını kendi kralık toprakşlarına dâhil etti, ardından da “Frankların ve Lombardların Kralı” olduğunu ilan ettikten sonra Saksonya’ya döndü.
Kral Charlemagne ve ordusu, Pireneler’deki Bask huzursuzluğu nedeniyle 778 yılında yapılan, artçı birliğinin pusuya düşürüldüğü ve katledildiği ünlü Roncevaux Geçidi Savaşında (daha sonraları yazılan Epik Şiir The Song Of Roland’ın ilham kaynağı), Breton Yürüyüşü Kont Rollandı da dâhil, bir dizi çarpışmaya katılmak üzere Pirenelere doğru yola koyuldu. Artçı birliğinin pusuya düşürülmesi yenilgisinden sonra Kral Charlemagne’nin bölgeyi tamamen otoritesi altına alma kararlılığını pekiştirdi.
Kral Charlemagne, 778 ila 796 yılları arası dönemde, her yıl Pirenelere, İspanya ve Almanya topraklarına seferler düzenleyerek yeni zaferler kazandı.795 yılında Macar Avarlarının teslim olmalarını kabul etti, ancak Avarlara gövenmeyerek kalelerine saldırılar düzenledi (Yüzük adıyla bilinen) ve 796 yılında Avarları tamamen yenerek bir halkın fiilen sonunu getirdi. Ayrıca kuzey İspanya’da Sarazenleri yenerek İspanyol Yürüyüşü (Spanish March) adı verilen bir tampon bölge kurdu ve Korsika adasını da aldı. Krallık sınırları, kuzeyde Saksonya hariç, günümüz Fransa, kuzey İspanya, kuzey İtalya ve günümüz Almanya toprakları boyunca uzanıyordu.
Sakson Savaşları
Kral Charlemagne, Saksonlara boyun eğdirdiğini ve müdahalelerini sona erdirdiğini her dile getirdiğinde, Saksonlar da yeniden isyan etmeya başladılar. Sakson Savaşlarından önce, Saksonya bölgesi Fransa ile iyi ilişkiler içindeydi ve Fransa ile düzenli olarak etkileşime girerken, İskandinav ülkelerine bir ticaret kanalı görevi yerine getiriyordu. Bir Sakson partisinin, 772 yılında, Deventer’de (günümüz Holanda’da, o zamanlar Charlemagne krallığının bir parçası) bir Kiliseye baskın düzenleyip yaktığı söylentisi yayıldı ve bu söylenti Kral Charlemagne için bölgeyi işgal etme bahanesi oldu. Saksonların Deventer Kilisesini neden yaktıkları veya gerçekten yakıp yakmadıkları bile bilinmiyor. Charlemagne’nın pagan inançlarına ve ibadet pratiklerine karşı höşgörüsüzlüğü bilindiğinden, Hıristiyan Kralın, bu Kilise yakma olayının arkasında, girişeceği Germen kabilesi toparkları işgalini haklı çıkarmak üzere muhtemel bir bahanesini oluşturuyordu.
Kral Charlemagne, yakılan Kilisenin cezası karşılığı Vesfalya üzerine yürüdü ve Yggrasil’i (İskandinav Mitlojisinde Hayat Ağacı) temsil eden kutsal bir ağaç olan Iminsul’u yok ederken, daha ilk seferinde bile çok sayıda Soksonları katletti. İkinci, üçüncü ve diğer seferlerinde (toplam 18) aynı yıkım ve katliam modellerini uyguladı. Widukind adında bir Sakson savaşçı şefi, 777 yılında, direnişe önderlik etti ve özünde yetenekli bir savaşçı lider olmasına rağmen, Avrupa’daki diğer şahsiyetler gibi Kral Charlemagne’nın savaş makinesine karşı ciddi bir meydan okumada çaresiz kalmıştı. Bununla birlikte, Sakson mültecilerin Krallık topraklarına girmeleri için Danimarka Kralı Sigfried ile pazarlık yapmıştı.
Kral Charlemagne 782 yılında, Saksonların savaşma iradesini kırmak üzere Verden Katliamı olarak bilinen vahşet olayları sırasında 4500 Sakson’un infaz edilmesi emrini verdi, Saksonlar yine de özerkliklerinden vazgeçmediler ve dinlerinden çıkmadılar. Savaşçı sakson Widukind kısa bir süre sonra (784 veya 785) barış antlaşması yapılması koşuluyla vaftiz olmayı kabul etti; vaftiz de edildi, ancak bir süre sonra düzenlenen tarihsel belgelerde kaybolduğu kaydı yer aldı.
Kral Charlemagne, 798 yılında Danimarka’ya giden mülteci treni seferlerine son verdi ve savaşçı lider Widukind’in ortadan kaybolmasından sonraki süreçte de Sakson isyanları devam etti. Kral, son 30 yıldan beri yaptığı gibi, aynı politik yöntemlerle Sakson isyanlarına karşılık verdi. Ve nihayetinde, 804 yılında 10.000’den fazla Sakson kişiyi krallık toprakları olan Neustriya bölgesine sürgüne gönderdi. Saksonya’da boşaltılan bölgelere kendi halkından insanları iskân ederek etkili bir şekilde çatışmayı kazandı, ancak, İskandinavya krallarının, özellikle de kısa bir süren sonra Frizya’nın Frenk bölgesine saldıran Kral Sigfried’in düşmanlığını kazandı. Bu düşmanlık, uzun süreli başka bir çatışmaya neden olabilirdi, ama Kral Sigfried öldü ve halefi yeni Kral barış talebinde bulundu.
Kutsal Roma İmparatoru
Kral Charlemagne,Sakson Savaşları ve diğer seferleri boyunca tamamen kendi inisiyatifiyle hareket ediyor ve Papalık işleriyle çok az ilgileniyordu. Ancak, Kralın çeşitli girişimleri kendi çıkarlarıyla örtüştüğü veya onlara doğrudan fayda sağladığı için papalardan hiç biri pek şikâyetçi olmuyordu. Bununla birlikte, 800 yılına gelindiğinde, Kral Charlemagne gücü, Papalık gücünü aştığı ve bu konuda hiç kimsenin yapabileceği bir şey olmadığı gayet açıktı.
Papa Leo III (795-816 dönemi) Roma sokaklarından birinden geçerken bir kalabalık saldırısına uğradı ve kaçmak zorunda kaldı. Saldırgan kitle, kendilerinden birisiyle takas edilmesini uman, Papa Leo’yu ahlaksızlıkla ve görevini kötüye kullanmakla suçlayan Romalı soylularca kışkırtılmıştı. Papa Leo III, koruma almak üzere Kral Charlemagne makamına gitti ve olaylardan haberdar olan danışmanı Alcuin’ın (735-804) tavsiyesi üzerine Kral da, Papa Leon’un adını temize çıkarmak amacıyla Roma’ya kadar ona eşlik etmeyi kabul etti. Akademisyen Norman Cantor olayların gelişimini şöyle anlatır:
23 Aralık günü Kral Charlemagne’nın başkanlık ettiği bir duruşmada, Papa Leo III, nihayet kendisine yöneltilen suçlamalardan aklandı. Bu suçlamalar Papa için korkunç bir aşağılanma ve Karolenj Hükümdarı önünde feraget etmesi anlamına geliyordu; Papa Leo III, Charlemagne imparatorluk tacı giyme törenini gerçekleştirerek Krallık makamı prestijini ve otoritesini yeniden tesis etme kararını yerine getirdi. Kral Charlemagne, 800 yılının Noel günü, Katolik Kilisesi ilk Papası Aziz Petrus mezarı önünde duasını yaptıktan sonra Papa Leo III, Tacı Kralın başına koydu; daha önce iyi provası yapılmış Romalı din adamları ve hazırda bulunan halk kalabalığı “Charles Augustus, barış getiren, yaşam kaynağı ve zafer kazandıran, Romalıların büyük imparatoru, Taç giymiştir” diye bağırarak tempo tuttular.
Kral Charlemagne, Papa Leo’nun başına Taç giydirmesini aslında istemediği ve böyle olacağını bilseydi Kiliseye girmeyeceğini söylediği iddia edildi. Durum her ne olursa olsun, Kral Charlermagne’nin Kiliseye girdiğinde tacın orada açıkça görülebildiği ve tacın oraya kazara bırakılmayacağı kesinlikle anlayacak kadar zeki olduğu da iyi bilinen bir gerçek. Kral Charlemagne, büyük bir olasılıkla, yeni ünvanının getireceği prestiji memnuniyetle karşılamıştır, ancak, Papalığın Konstantin Bağışını, Kral üzerinde sözde kaldıraç olarak kullanmasına izin vermeyecektir.
Kilise ve Eğitim Reformları
Taç giyme töreni, Papalığın Kral Charlemagne üzerinde bir anlamda kontrol kurma girişimi olduğuna dair ciddi bir varsayımın olduğu da görünüyor. Akademisyen Hollister “Papaların, imparatorlarının laik siyasi otoritelerini Roma Kilisesinin çıkarları doğrultusunda kullanan Papalık vekilharçları olmaları gerektiğine inandıklarıni” belirtiyor. Buna rağmen, Kral Charlemagne iktidara geldiğinden beri sürekli olarak kendi çıkarlarını Kilisenin çıkarlarıyla birleştirdiği için bunu yapmaya pratikte bir ihtiyaç kalmıyordu.
Kral Charlemagne, düzenli askeri zaferlerinin yanı sıra, artık imparatorluk olan krallık süresi boyunca kiliselerin, manastırların ve eğitim kurumlarının işlevini geliştirerek, dini ve eğitim reformlarına girişmişti. Merovenj Hanedanlığı ve Kısa Pepin saltanatı sırasında teknolojik ilerlemeler daha şimdiden daha fazla refah düzeyi için bir temel sağlamıştı. Üç tarla arasında ürün rotasyonu, eski saban’ın yerini alan bileşik saban’ın icad edilmesi ve kullanımı, köylülerin kaynaklarını ve emeklerini çiftlikte bir araya getirmeye teşfik edilmeleri gibi tarımsal gelişmelerin tümü, gıda üretiminin artmasına ve arazinin daha iyi korunmasına yol açmıştı. Kral Charlemagne, daha önceleri insan gücüne dayalı tahıl öğütme yöntemi yerine, su değirmeni ile öğütme gibi mekanizasyon işlemlerinin daha da geliştitrilmesini teşvik ederek ilerlemeyi sağladı.
Kısa Pepin, dini evlerde düzeni sağlayan ve manastır okulları geliştiren St. Boniface (672-754) öncülüğünde Frank Kilisesi bünyesinde bir reform hareketi başlatmıştı. Ayrıca daha kolay yönetebilmek amacıyla dini bölgeleri daha küçük birimler olan mahallelere ayırmıştı. Kral Charlemagne, ülkesindeki sosyal gelişimi ilerleterek, dindarlığın önemli bir yönü olan okur-yazarlığı vurgulayan Yorklu bir Bilim insanı felsefeci İngiliz Alcuin gibi çağın en parlak şahsiyetlerini çevresinde toplayarak bu ilerlemelerden yararlanmasını bildi. İzlenen bu politika, Charlermagne imparatorluğundaki manastır okullarında okuma-yazma oranlarını artırarak ve daha iyi öğrenciler yetiştirerek sosyal gelişmeyi sağladı. St. Boniface’ın önceki reformları Kral Charlemagne’nın çıkardığı kararnamelerin düzgün bir şekilde uygulandığında ve yönetim icraatlarının tüm yönleri tek bir hedefe doğru işlediğinden emin olmak üzere Aachen’deki başkentinden çeşitli bölgelere ve mahallelere komisyon üyeleri göndermeye devam etti. Ancak, Kral Charlemagne’nin yetkili makamlarda görevlendirip güvendiği kişiler, görevlerini devlete değil, Kral’a olan kişisel sadakatlerinden dolayı yerine getirdiklerinden dolayı bu komiserlerin var olma gerçek nedeni yok gibi görünüyor.
Mirası
Kral Charlemagne, 814 yılında doğal sebeplerden ölümüne kadar imparatorluğunu 14 yıl boyunca yönetti. Loyn, “imparatorluğu kurmak için gücüne ve dinamik kişiliğine ihtiyaç duyulduğunu ve Charlemagne olmadığı zaman parçalama yaratıcı unsurların hızla üstünlüğü ele geçirdiğini belirtiyor”. 813 yılında Dindar Louis halefi olarak zaten taçlandırmıştı, ancak, öldükten sonra mirasının devam etmesini sağlamak üzere hiçbir şey yapamadı. Akademisyen Cantor’un yorumu;
Yalnızca birkaç aydın liderin ölümü, hatta büyük bir kişiliğin ani kaybı, tüm sistemin çökmesine neden olabilir ve aynı hızla kaosa ve barbarlığa dönüşün yolunu da açabilir. Sanayi öncesi böylesi bir toplumda aydın liderler grubunu çevreleyen, liderlerin ne yapmaya çalıştıklarına dair herhangi bir anlayıştan yoksun vahşi savaşçılar ve sığır köylüleri kitlesi vardı. Sonuç olarak, merkezi yönetimde sendeleme oldukça barbarlığa doğru ani bir geri dönüş yaşanır.
Bununla birlikte, imparatorluğun ilk dönem sorunları, herhangi bir geri adım atma veya parçalanma yaratıcı unsurlardan kaynaklı değillerdi, Kral Charlermagne’nın onlarca yıl önce Saksonya ile ilgili yaptığı tercihlerinden kaynaklanıyordu. Sakson Savaşlarıyla bölgede yıkım yaşandı, binlerce insan öldürüldü ve bu savaşlar Charlemagne’nın ölümüne kadar zamanı bekleyen ve ardından Viking akınlarını Fransaya salan İskandinav krallarını kızdırmaktan başka hiç bir işe yaramadı. Louis’in 820 ila 840 yılları arasındaki hükümranlığı sırasında Vikingler Fransa’yı defalarca vurdular. Louis, bu saldırıları savuşturmak üzere elinden gelenin en iyisini yaptı, ancak, toprak hibeleri ve müzakereler yoluyla İskandinavları yatıştırmanın daha kolay olduğunu gördü.
Louis 840 yılında öldüğünde, üstün gelmek amacıyla birbirleriyle savaşa giren üç oğlu arasında imparatorluk bölündü. Anlaşmazlıkları, imparatorluk toprakları I.Louis’nin oğulları arasında paylaştıran 843 yılında yapılan Verdun Antlaşmas ile sonuçlandı. Alman Louis (843-876) Doğu Fransa’yı aldı. Lothar (843-855) Orta Fransayı aldı ve Charles de Bald (843-877) ise Batı Fransa’yı yönetecekti. Bu durumda Frank krallıklarından hiç biri diğerine yardım etmekle ilgilenmiyordu; imparatorluğun altyapısı bozuldu ve Kral Charlemagne’ın geliştirdiği reformların çoğu geriledi. Viking baskınları, Basit Charles/III. Charles’ın (893-923) Viking reisi Rollo (daha sonra Rollo of Normandy, 911-927) ile yaptığı bir antlaşmayla sona erdiği döneme; yani 843 yılından 911 yılına kadar devam etti.
Kral Charlemagne’ın kendisi, Kilisenin saçma sapan Konstantin Bağışı sahtekârlığından hiçbir zaman etkilenmemiş olsa da, onun soyundan gelenler bu etkiye karşı yeterli güce sahip değillerdi ve sonra gelen Karolenj Hanedanlığı, Papalar sözde siyasi otoritelerini ileri sürdükçe göre zarar göreceklerdi. Kral Charlemagne, imparatorluğunun farklı krallıkları Avrupa’nın modern uluslarına dönüşürlerken, tüm hatalarına rağman, onun liderlik amaç vizyonu ve diğerlerinin ona hizmet etmeye can atacağı şekilde liderlik etme konusundaki doğal yetenekleri olmasaydı bu hükmü süremezdi.