Efes'teki Artemis Tapınağı, Küçük Asya'nın (modern Türkiye) batı kıyısında yer almaktadır ve MÖ 6. yüzyılda inşa edilmiştir. O kadar büyüktü ki, Parthenon da dahil olmak üzere diğer Grek tapınaklarının iki katı büyüklüğündeydi ve çok geçmeden Antik Dünyanın Yedi Harikasından biri olarak kabul edilmiştir.
MÖ 4. yüzyılda kasıtlı bir yangınla yok edilen ve daha sonra yeniden inşa edilen büyük İon tapınağı, Geç Antik Çağ'a ve MÖ. 267 yılındaki Gotik istilasına kadar ayakta kaldı. Bir kez daha yeniden inşa edildi, MS 401'de Hıristiyan ayaklanmacılar tarafından son kez yıkıldı. Bir zamanlar antik Akdeniz'deki en büyük tapınağın bulunduğu yerin hatırlatıcısı olarak bugün sadece temeller ve tek bir sütun duruyor.
Artemis & Ephesus
Bölgede yaklaşık MÖ 1200 yıllarından beri Grek yerleşimcileri olsa da Efes (ya da Ephesos), MÖ 8. yüzyılda Küçük Asya'nın doğu kıyısında kurulmuş bir Yunan kolonisiydi. Grek tanrıçası Artemis (Romalılar için Diana) Efesliler için özellikle önemliydi, aslında onlar tarafından Artemis’in doğum yeri olarak yakındaki Ortygia kabul edilirdi (diğer Yunanlılar için Delos idi). Artemis iffet, avcılık, vahşi hayvanlar, ormanlar, doğum ve doğurganlık tanrıçasıydı. Efes'teki tanrıça kültü, sanattaki temsilinde olduğu gibi doğu unsurları içeriyordu (İsis, Kibele ve “Hayvanların Metresi”(ç.n. Potnia Theron) gibi tanrıçalardan ödünç alındı). Yunanistan'ın başka yerlerinin aksine, yumurtalarla kaplı heykel olarak doğurganlık tanrıçası biçiminde günümüze ulaştı. Bu nedenle, Efes'te tapılan tanrıçaya sıklıkla Artemis Ephesia adı verilir.
Kentin komşu Lydia krallığı ile inişli çıkışlı bir ilişkisi vardı, birçok saldırıya direnirken aynı zamanda bazı kültürel unsurları da içine aldı. Lidya kralı Kroisos (MÖ 560-546), MÖ 560 ile 550 arasında Efes'i fethetti ve ardından Artemis için büyük bir yeni tapınak da dahil olmak üzere yeni binaların inşasını finanse etti ya da Yunan tarihçi Herodot'un dediği gibi, “bir çok sütun adadı” (Tarihler, 1.92). Alanda ilginç bir arkeolojik buluntu, 'Kroisos tarafından adanan' yazıtını taşıyan bir sütun tamburuydu.
Efes'te yüzyıllar boyunca tapınağın birkaç versiyonu zaten vardı ve Herodot, Efeslilerin eski tapınak ile şehir arasına 1243 metre (4081 ft) uzunluğunda bir ipi, Artemis’in tüm kenti Lidya’lılardan koruyacağına dair çaresizce ve boşuna bir umut bağlama biçimi olarak bağladıklarını ve kendilerini ona adadıklarını anlatıyor.
Tapınak
Görkemli yeni İon tapınağı, MS 1. yüzyılda yaşamış Romalı yazar Yaşlı Plinius’a göre Knossos'lu usta mimar Chersiphron tarafından denetlenirken, Anadolu’lu coğrafyacı Strabon (MÖ 64 - MS 24), itibarın Chersiphron ve oğlu Metagenes'e gitmesi gerektiğini rapor eder. Buna rağmen iki şahsiyet de MÖ 8. Yüzyılda yaşamış olmalı ve tapınağın ilk versiyonu ile uğraşmış olmalılar. Yine de MÖ 6. Yüzyıl ortalarında yazılmış olan bilimsel bir inceleme Chersiphron ve Metagenes’e atfedilmiştir. MÖ. 1. Yüzyıl Romalı mimarı ve yazarı Vitrivius, projenin bu ikili tarafından başlatıldığını ve Efes’li Paeonius tarafından bitirildiğini söyler.
Tahminen MÖ 550’te başlayan mermer tapınak inşaatının tamamlanması için 120 yıl sürmesi gerekti. Öncekileri gibi Artemis’e adanmıştı ve bazen bu nedenle Artemisium (ya da Artemision) olarak adlandırıldı. Grek dünyasında tanrıçanın birçok tapınağı gibi, kente kısa mesafede yerleştirildi, çünkü Artemis’in sınırlara (fiziksel ya da diğer), vahşi bitki, hayvanlar ve genel olarak doğa üzerine hükmettiği düşünülüyordu. Yaşlı Plinius’un Doğa Tarihi isimli eserinde(36.97), tapınak 129.5 metre (425 ft) boyunda ve 68.6 metre (225 ft) genişliğinde tarif edilmekteydi ve neredeyse MÖ 5. Yüzyıl Atina Parthenon’unun iki katı büyüklüğündeydi (69.5 x 30.9 m). Boyları 18.3 metre (60 ft) ve çapları 1.2 metre (4 ft) olan 127 sütunu vardı. Sütunlar kısa tarafında sekiz ya da dokuz, uzun tarafında 20 ya da 21 tane olmak üzere iki sıra halinde dizilmişti. Fasadındaki sütunlar Grek mitolojisine ait figürlerle süslenmişti.
Mabedin dekoratif frizleri, Grek mitolojisinde Herkül’den kaçarken Ephesus’e sığınan Amazon’lar dahil farklı sahneler taşıyordu. Sütunların üzerinde bulunan arkitrav blokunun herbirinin 24 ton ağırlığında oldukları tahmin ediliyor ve bunları yerine yerleştiren mühendislik başarısının Artemis’in kendi uğraşısı sonucu olduğuna Efeslileri inandırıyordu. Vitrivius’un Mimarlık Üzerine isimli eserinde (2.9.13), tapınakta duran (ve tüm projenin başlatılma nedeni olan) Artemis’in kült heykelinin sedir ağacından yapıldığı yazılır.
Tapınağın kaidesi ilgi gördü ve ilk olarak Yaşlı Plinius tarafından bataklık halindeki zemini hazırlayan ve böylece depremlerin etkisini azaltan heykeltraş ve mühendis Samos’lu Theodorus methedildi. Plinius ayrıca, tepedeki binanın masif ağırlığını desteklemek için gerekli olan sağlamlığı sağlamak için dönüşümlü olarak koyun derisi ile paketlenmiş kömür katmanlarının kullanıldığını söyler. MS 1870’te yerinde yapılan kazılar tapınağın kaidesinin yumuşak harç ve kömür katmanlarından oluştuğunu gösterdi. MS 20. Yüzyıl kazılarında mermer yongaları ve kömür katmanları keşfedildi, ama incelemelerin hiçbirisinde koyun derisine ilişkin kanıt bulunamadı.
Yıkım & Yeniden İnşa
MÖ 4. yüzyılda, kısmen Kroisos tarafından finanse edilen tapınak, tarihin en kötü şöhretli kundakçılarından biri olan Herostratus adlı bir adam tarafından kasıtlı olarak başlatılan bir yangınla yok edildi. Yunan yazar Plutarch'ın (yaklaşık MS. 45-125) büyük Makedon lider, Büyük İskender biyografisine göre, İskender MÖ 21 Temmuz 356 civarında (Hecatombeon’un 6. gününde) Artemis Tapınağı'nın yandığı gün doğdu. Artemis'in doğum tanrıçası olduğunu hatırlatan Plutarch, şunları kaydetti:
Magnesia'lı Hegesias'ın yangını söndürecek kadar düz bir espri yapmasına ilham veren işte bu tesadüftü: Tanrıça, İskender'in doğumuna katılmakla meşgul olduğundan, Artemis tapınağının yıkılmasının şaşırtıcı olmadığını söyledi. Fakat o sırada Efes'te bulunan büyücüler, tapınağın yıkılmasını çok daha büyük bir felaketin alameti olarak yorumladılar ve yüzlerini döverek ve o günün Asya için büyük bir bela ve felaket getirdiğini haykırarak şehrin içinden geçtiler. (254)
Bu korkunç tahminlere rağmen, tapınak, Strabon'a göre daha da iyi bir şekilde, aynı noktada ve orijinaliyle aynı tasarıma uygun olarak yeniden inşa edildi (Coğrafya, 14.1.21). Yine de kazılar, Helenistik tapınağın öncekinden biraz daha küçük olduğunu ve 17.65 metre (58 ft) yüksekliğinde, sütunlarla 105 x 55 metre (344 x 180 ft) ölçülerinde olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca, tapınağı daha heybetli hale getirmek için yeni versiyon daha yüksek bir kaideye yerleştirildi. Vitruvius'a göre sorumlu mimar ya Kheirocrates ya da Deinocrates idi. Strabon ayrıca, MÖ 334'te Ephesus'u ziyaret eden İskender'in, bitmiş tapınağın üzerindeki bir yazıtta adı geçerse, devam eden inşaatın masraflarını ödemeyi teklif ettiğini kaydeder. Efesliler teklifi reddettiler, bir tanrının başka bir tanrıya hediye vermesinin doğru olmadığını ilan ettiler ve Efesliler bunun bedelini vatandaşların kişisel mücevherlerinin kullanılmasıyla ödediler.
Yedi Harikalar
Antik dünyanın bazı anıtları, güzellikleri, sanatsal mimari özellikleri ve saf ölçekleriyle uzaklardan gelen ziyaretçileri o kadar etkiledi ki, eski gezginler ve hacılar için mutlaka görülmesi gereken (themata) yerler olarak ünleri arttı. Herodot, Cyrene'li Callimachus, Sidon'lu Antipater ve Bizanslı Philo gibi antik yazarlar, antik dünyanın en harika manzaralarının kısa listelerini derlediklerinde, bu şekilde tanımlanan yedi anıt orijinal 'yapılacaklar listesi' haline geldi. Ephesus'taki Artemis Tapınağı, büyüklüğü ve güzelliği nedeniyle Yedi Harika'nın yerleşik listesine girdi; denizin hemen yanındaki konumu (antik çağlardan beri birkaç kilometre geri çekilmiştir) binanın büyüleyici etkisine katkıda bulunmuş olmalıdır. Gerçekten de, Artemis Tapınağı, sık sık yedi harikanın en büyüğü olarak anılırdı. Yaşlı Plinius, tapınağı “Grek ihtişamının en harika anıtı” olarak tanımladı (Doğa Tarihi, 36.97). MS 2. yüzyılda yaşamış Grek seyahat yazarı Pausanias, Yunanistan’ın Tarifi adlı eserinde, tapınağın büyüklüğünü "insanlar arasındaki tüm binaları aşan" (4.31.8) olarak tanımlamıştır.
Ephesus, Roma döneminde önemli bir şehir olmaya devam etti ve MÖ 129'dan sonra Roma'nın Asya eyaletinin başkenti oldu. Yine de bu refah, istenmeyen bir ilgi gördü ve Artemis tapınağı Gotlar tarafından MS 267’de Ege işgalleri sırasında bir kez daha yıkıldı ya da en azından yağmalandı. Daha sonra yeniden inşa edilmiş veya restore edilmiş olsa da, Roma imparatoru I. Theodosius'un (MS 379-395) pagan uygulamalarına karşı MS 393'teki kararnamesinden esinlenen bir grup Hıristiyan MS 401'de tapınağı kesin olarak yok etti. Sonraki yüzyıllarda, Ephesus'un kendisi MS 1304'te Türkler tarafından fethedilene kadar önemli bir Bizans şehri olarak tanınmaya devam etse de, yakınlardaki Kaystros nehrinin düzenli taşkınlarından kaynaklanan alüvyonla yavaş yavaş kaplandı.
Artemis Tapınağı unutulmadı ve orta çağda Konstantinopolis'teki Ayasofya'nın bazı sütunlarının buradan yağmalandığına dair bir öykü ortaya çıktı, ancak ünlü Bizans uzmanı Cyril Mango bu fikrin saçma olduğuna dikkat çekiyor. Elbette, antik dönemde yaygın bir uygulama olarak, tapınaktan bloklar Ephesus'taki birçok binada yeniden kullanıldı.
Artemis Tapınağı'nın efsanevi ihtişamı o kadar fazlaydı ki, MS 19. yüzyıl batılı arkeologların tasarlayarak kazmaya başladıkları ilk antik yerdi. 1869 yılında John Turtle Wood tarafından bulundu. Londra'daki British Museum'un himayesinde başlayan kazılarla, MS 1. ve 2. yüzyıla tarihlenen Artemis Ephesia'nın güzel mermer figürleri gibi birçok önemli eseri keşfedildi. Büyük tapınağın kalıntıları da bulundu ve MS 1904'te yapılan başka bir seri kazı sırasında daha fazla ayrıntı ortaya çıktı. En eski eserler, tipik olarak değerli metallerden yapılmış votif adakları MÖ 7. yüzyıla kadar uzanır. Tapınağın MS 6. yüzyıldaki versiyonundan birkaç başlık ve sütun parçası keşfedildi. En iyi buluntulardan biri ise Helenistik versiyondan muhteşem bir şekilde oyulmuş sütun tamburuydu. Hades, Persephone ve Hermes gibi birçok kabartma figürün yer aldığı tambur şimdi British Museum'da bulunmaktadır. Bugün tapınağın tüm kalıntıları onun temelleridir ve bir zamanlar antik Akdeniz’in en harikalarından biri olan yapı, kayıp bir ihtişam izlenimi vermek yerine, melankolik bir hava veren birleşik kalıntılardan elde edilen tek, dikilmiş bir sütun halindedir.