Rönesans Sanatı

Tanım

Mark Cartwright
tarafından yazıldı, Beyza Kuru tarafından çevrildi
10 Kasım 2020 tarihinde yayınlandı 10 Kasım 2020
Bu makaleyi sesli dinle
X
Makaleyi Yazdır
Saint Jerome in his Study by Antonello da Messina (by gallerix.ru, CC BY-NC-SA)
Aziz Jerome Çalışma Odasında, Antonello da Messina
gallerix.ru (CC BY-NC-SA)

Dünyanın en ünlü ve değerli tablo ve heykellerinden bazıları Avrupa'nın Rönesans döneminde (1400-1600) üretilmiştir. Dönemin usta sanatçıları çoğu zaman hem resim hem de heykel sanatında yetenekliydi. Antik dönem sanatına dair incelemelerini perspektif konusundaki teorik bilgileriyle ve yeni resim teknikleriyle harmanlayarak benzersiz sanat eserleri ortaya koydular. Bu dönemde dinî ve laik sanatın öne çıkan özellikleri; gerçekçilik, ayrıntı, drama ve derin anlamdı. Sanatçılar sonunda esnaf statüsünden çıkarak toplumların kültür ve itibarına önemli katkılar sağlayan kişi konumuna yükseldi.

Rönesans sanatının ayırt edici özellikleri şunlardır:

  • Klasik sanatın temel unsurlarını (özellikle insan bedeninin biçimini ve oranlarını) yansıtma isteği.
  • Çağdaş sanat tarihi ve sürekli gelişim konularına ilgi duyulması.
  • Pagan ve dinî sembollerin odak noktası insan olacak şekilde harmanlanması.
  • Şaşaaya ve dramatik duruşa yönelim.
  • İzleyicide duygusal bir tepki uyandırma isteği.
  • Matematiksel açıdan doğru perspektiflerin geliştirilmesi.
  • Oldukça gerçekçi ve ayrıntılı portre, sahne ve manzara üretme isteği.
  • Parlak renkleri, gölgeleri kullanma ve ışığın etkilerinden faydalanma isteği.
  • Yağlı boya ve baskı kalitesinin geliştirilmesi.
  • Anlam derinliğini artırmak için belli belirsiz şekillerin ve gündelik nesnelerin kullanılması.
  • Sanatçıların entelektüel çalışmaları pratik becerilerle birleştiren yetenekli zanaatkâr statüsüne erişmesi.

Orta Çağ Kökenleri

Rönesans sanatının bir zamanlar fikir ve yeteneklerin birdenbire mucizevi bir şekilde canlanmasıyla ortaya çıktığı düşünülüyordu. Ancak çağdaş araştırmalar, Rönesans sanatının birçok unsurunun MS 14. yüzyılda denendiğini gösteriyor. O dönemde Giotto (ö. 1337) gibi sanatçılar tablolarının daha gerçekçi görünmesini sağlamak için rakursi tekniğini kullanarak resmettikleri sahneye derinlik hissi vermiştir. Giotto'nun rakursi tekniğiyle ışık, gölge ve duygu kullanımının yanı sıra dinamik sahne tercihlerini gösteren en iyi örneklere Padova'da bulunan Scrovegni Şapeli'ndeki fresklerde (1315 civarı) rastlıyoruz. Giotto, kullandığı tekniklerle ve karakterlerine hayat vermedeki başarısıyla kendisinden sonra gelen sanatçıları önemli ölçüde etkilemiştir. Bu nedenle Rönesans döneminde yaşamamasına rağmen sıklıkla "ilk Rönesans ressamı" olarak nitelendirilir.

Kiss of Judas by Giotto
Yahuda'nın Öpücüğü, Giotto
Giotto (Public Domain)

Rönesans döneminde sanat eserlerinin büyük bölümü sipariş üzerine üretiliyordu. Bu nedenle sanatın itici gücü, varlıklı mesenlerdi. Erken Rönesans döneminde bu sistemden genelde kiliseler faydalandı. Dönemin sanatsal süslemeleri çoğu zaman sunak ve freskler için yapılan yağlı boya panelleri kapsıyordu. Bu panellerde en çok kullanılan sahne, Meryem ve İsa'nın aziz ve duacılarla çevrelendiği "sacra conversazione" sahneleriydi. Birkaç metre yüksekliğindeki altar panolarda sıklıkla çağdaş mimarideki yenilikleri yansıtan görkemli çerçeveler bulunuyordu. Bunların en ünlüsü 1432 yılında Jan van Eyck tarafından yapılan Ghent Altar Panosudur (1390-1441 civarı). Sonuç olarak Erken Rönesans ve Orta Çağ sanat eserlerinde işlenen konular oldukça benzerdir.

SANATTA İLERLEME NİSPETEN YAVAŞ OLSA DA DÖNEMİN SANATÇILARI ÜN KAZANDIKÇA YENİ FİKİRLER GELİŞTİREREK SANATSAL YENİLİKLERE ÖNCÜLÜK EDEBİLMİŞTİR.

Papa, Kutsal Roma İmparatoru, kral ve dük gibi önemli mesenler şehirlerini ve saraylarını güzelleştirmenin onlara fayda sağlayacağının farkındaydı. Bunun dışında hayırsever ve kültürlü kişiler olarak anılmak da istiyorlardı. Mesenler, eserlerini beğendikleri sanatçıları resmî saray sanatçısı olarak uzun süreliğine işe alarak onlara portre çiziminden üniforma tasarımına kadar çeşitli görevler verdiler. Ödemeyi yapan taraf olan mesenin, sanat eserlerine ilişkin özel isteklerde bulunması kaçınılmazdı. Sanatçı, eserinde kendi kabiliyetinden ve hayal gücünden faydalanabilse de geleneğin sınırları dışına çıkmaması gerekiyordu. Eserleri, bilindik kişileri konu almalıydı. Örneğin kimsenin tanımadığı bir azizin yaşamı üzerine fresk yapmak anlamsızdı. Bunun sonucunda sanatta ilerleme nispeten yavaş olsa da dönemin sanatçıları ün kazandıkça sanata dair yeni fikirler geliştirerek sanatsal yeniliklere öncülük edebilmiştir.

Klasiklere Dönüş

Rönesans döneminin özelliklerinden biri de antik Yunan ve Roma eserlerine duyulan ilginin canlanmasıydı. Günümüzde Rönesans hümanizmi olarak bilinen bu olguda sanatçılar klasik dönem edebiyatında, mimarisinde ve sanatında çağdaş dünyaya uyarlanabilecek fikirler aradı. Floransalı varlıklı ailenin başındaki isim olan Lorenzo de Medici (1449-1492), dönemin öne çıkan mesenlerindendi. Birçok sanatçı, Lorenzo'nun antik sanat eserlerinden oluşan koleksiyonunu incelemişti. Usta sanatçıların atölyelerinde eğitim alan genç sanatçılar da orada antik sanat eserlerine ya da hiç değilse bunların replikalarına erişebiliyordu.

The Birth of Venus by Botticelli
Venüs'ün Doğuşu, Botticelli
Sandro Botticelli (CC BY-SA)

Sanatçılar bu klasik eserlerin bazı kısımlarını ya da tamamını kendi çalışmalarında kullanmıştır. Örneğin Michelangelo (1475-1564) 1496 yılında Uyuyan Cupid (şu anda kayıptır) isimli heykelini asit işleminden geçirerek antik dönem eseri gibi görünmesini sağlamıştı. Yine antik dönem çalışmalarından esinlenen, ancak bu sefer tamamen hayal ürünü olan bir diğer eser Raffaello'nun Atina Okulu adlı freskiydi (1483-1520). 1511 yılında tamamlanan ve günümüzde Vatikan'da bulunan freskte antik dünyanın tüm büyük düşünürlerine yer verilmiştir. Klasik eserlerden en çok esinlenilen konulardan biri de klasik mitoloji figürlerini konu alan sahnelerdi. Bu sahneler elbette yeni bir anlayışla ele alınıyordu. Bu tür eserlerden bazıları belirli konularda antik sanata dair düşüncelerimize yön vermiştir. Sandro Botticelli'nin (1445-1510) Venüs'ün Doğuşu (1484 civarı, Uffizi Galerisi, Floransa) adlı eseri bu duruma örnektir. Rönesans sanatçılarının en sık resmettiği ögelerden bir diğeri de antik mimari ve kalıntılardı. Bunlar mitolojik ve dinî eserlerin arka planını oluşturuyordu.

Sanatçıların Statü Kazanmaları

Döneme dair bir diğer gelişme de sanat tarihine yönelik araştırmalar sonucunda geçmişin usta sanatçılarını keşfetme ve bu sanatçıların başarılarını anlama arzusuydu. Tarih alanında bu tür çalışmalar yapan en ünlü isim, 1550 yılında yayımlanıp 1568 yılında revize edilen Le Vite de' Più Eccellenti Pittori, Scultori, e Architettori (En Mükemmel Ressamların, Heykeltıraşların ve Mimarların Yaşamları) eserinin sahibi Giorgio Vasari'dir (1511-1574). Eser; Rönesans sanatçıları, eserleri ve bunlarla ilişkili anekdotlar bakımından muazzam bir çalışma sunuyor. Vasari bu çalışması sebebiyle sanat tarihinin öncülerinden kabul edilir. Henüz hayattayken yaşamları ve eserleri üzerine biyografiler yazılan sanatçılar da vardı. Ascanio Condivi (1525-1574) tarafından kaleme alınan, 1553 tarihli Vita di Michelagnolo Buonarroti (Michelangelo'nun Hayatı) adlı eser buna örnek olarak verilebilir. Sanatçılar bu dönemde ayrıca sanat teknikleri üzerine yazılar yazarak başka sanatçıların bunlardan faydalanmasını amaçlamıştır. Bunların en eski örneği 1450 civarı Lorenzo Ghiberti (1378-1455) tarafından yazılmış I Commentarii (İzahlar) adlı eserdir. Bu eser, Ghiberti'nin kendi hayatı ve eserlerine ilişkin bilgiler de içerdiğinden Avrupalı bir sanatçının yazdığı ilk otobiyografidir.

David by Michelangelo
Davut, Michelangelo
Joe Hunt (CC BY)

Rönesans sanatçılarına ve özel yaşamlarına gösterilen bu ilgi ve şaheserlerin nasıl üretildiğini anlama isteği, sanatçıların bu dönemde toplumsal statülerinin yükseldiğine işaret ediyor. O dönemlerde sanatçılar ayakkabı tamircisi ya da marangoz gibi bir tür zanaatkâr olarak görülüyor, esnaf loncasına katılmaları zorunlu tutuluyordu. Bu durum Rönesans döneminde değişmeye başladı. Sanatçıların diğer zanaatkârlardan farklı olduklarına şüphe yoktu. Bu kişiler eserleriyle geniş çapta üne kavuşabiliyor, yurttaşlarının yaşadıkları yerle gurur duymalarını sağlayabiliyordu. Fakat ressamların "sanatçı" statüsü kazanmasını sağlayan esas etken, Leonardo da Vinci (1452-1519) ve Albrecht Dürer (1471-1528) gibi ressamların fikrî çabaları olmuştur. "Sanatçı" terimi önceden yalnızca Latince ve retorik gibi geleneksel beşerî ilimlerle uğraşan kişiler için kullanılıyordu. Sanatçılar sanat tarihini ve dünya çapında sanatsal gelişmeleri araştırmaya oldukça meraklıydı. Kendi alanlarında bilimsel eserler yazıp perspektif konusunda denemeler yaptılar. Tüm bunlar sanatı bir tür bilim dalı konumuna getirdi.

Rönesans sanatçılarının (özellikle 1490-1527 yılları arasında Yüksek Rönesans döneminde faaliyet gösterenlerin) başka bir özelliği de farklı alanlardaki olağanüstü becerileridir. Michelangelo ve Leonardo gibi isimler resim ve heykelde başarılı olmanın yanı sıra diğer usta sanatçılar gibi mimariyle de ilgilendiler. Bu başarılı ustaların idaresindeki büyük atölyeler gelecek nesil sanatçıları için okul niteliği taşıyordu.

Bu dönemde kendi portrelerini yapan sanatçı sayısında artış görülmüştür. Bu da sanatçıların bilgi ve becerileriyle genel olarak kültüre katkılarından emin olmaya başladıklarını gösteriyor. Bunun başka bir göstergesi de sanat eserlerinin kimi zaman oldukça görünür kısımlarına imza atılmasıydı (aslında eserlerin çoğunu ustaların atölyelerindeki çıraklar tamamlıyordu).

Image Gallery

A Gallery of 50 Renaissance Paintings

In this gallery, we present 50 of the most important Renaissance paintings created by the greatest artists from Jan van Eyck (c. 1390-1441) to Tintoretto...

Resim Sanatı ve Yeni Teknikler

Rönesans dönemi ressamları çok yönlüydü ve sık sık deneysel çalışmalar gerçekleştirdi. Bununla birlikte çoğu zaman duvarda fresk tekniğini, panelde tempera tekniğini, yine panel veya tuvalde de yağlı boya tekniğini kullandılar. Fresk ve tempera teknikleri Rönesans döneminden çok önce kullanılmaya başlamıştı. Fresk tekniğinde ıslak alçı üzerine resmedilirken tempera tekniğinde ise renkli pigmentler yumurta sarısıyla karıştırılıyordu. Sanatçılar bu dönemde ayrıca yağlı boyayla (keten yağı veya ceviz yağıyla karıştırılmış pigmentler içerir) denemeler yaptılar. Yağlı boya geleneksel boyalara kıyasla daha zengin renkler, daha fazla renk tonu ve derinlik sunuyordu. Yağlı boya tekniği, tabloda daha fazla ayrıntı gösterilmesine ve fırça darbelerinin görsel etki yaratmasına olanak sağlıyordu. 15. yüzyılın sonuna gelindiğinde ünlü sanatçıların çoğu, şövalede çalışırken tempera tekniği yerine yağlı boya tekniğini kullanıyordu. Fakat yağlı boya duvarda kullanıldığında gerçek freskin yerini tutmayıp hızlıca bozulmaya uğruyordu.

Ressamların bu dönemde farklı bölgelerde farklı stil ve tekniklerden faydalandığını görüyoruz. Örneğin Venedik'te colore (diğer adıyla colorito) tekniği, Floransa'da ise disegno tekniği tercih ediliyordu. Colore tekniğinde zıt renkler yan yana getirilerek uyumlu bir kompozisyon oluşturulurken disegno tekniğinde ise taslak çizim yapılıyordu. Rönesans sanatçılarının geliştirdiği diğer teknikler arasında chiaroscuro ve sfumato bulunuyordu. Chiaroscuro tekniği ışık ve gölgenin tezat oluşturacak şekilde kullanımını, sfumato ise açık renklerden koyu renklere geçişi ifade eder.

Rönesans döneminde deneysel çalışmalara zemin hazırlayan bir diğer alan da resmin konusuydu. Bu dönemde figürler çoğunlukla dramatik pozlarda resmediliyordu. Bu tekniği Michelangelo'nun Roma'da Sistina Şapeli (1512) tavanına yaptığı resimlerde görüyoruz. Contrapposto tekniğiyle resimlere şaşırtıcı bir hareketlilik hissi veriliyordu. Leonardo ve diğer sanatçıların başvurduğu contrapposto tekniği, figürlerin üst ve alt bedenleri arasındaki asimetriye vurgu yapıyordu. Başka bir teknik de resmedilen sahnede şekiller, özellikle üçgen biçimler oluşturmaktı. Böylece uyumlu bir kompozisyon oluşturarak resme derinlik katmak amaçlanıyordu. Bu tekniği Leonardo'nun Milano'da Santa Maria delle Grazie kilisesinin duvarına yaptığı Son Akşam Yemeği (1498) resminde ya da Raffaello'nun Galatea'nın Zaferi (1513 civarı, Villa Farnesina, Roma) adlı eserinde görebiliriz.

God Creating the Sun, Moon & Planets, Sistine Chapel
Güneş, Ay ve Gezegenlerin Yaratılışı, Sistina Şapeli
Michelangelo (Public Domain)

Dönemin sanatçıları tablolarında gerçeklik hissini artırmak için çaba sarf ediyordu. Bu amaçla eserlerinde üç boyutlu bakış açısını yansıtmaya çalışıyorlardı. Örneğin Andrea Mantegna (1431-1506 civarı) Giotto'nun kullandığı rakursi tekniklerine başvurmuştur. Bunu Bahçede Izdırap (1460 civarı, National Gallery, Londra) adlı eserinde görebiliriz. Mantegna, sahneleri aşağıdan bakılıyormuş gibi resmediyordu. Bu da çalışmalarına derinlik katan teknikler arasındaydı. Sanatçılar bazen tablonun orta kısmında derinlik yaratarak figürleri ön plana yerleştiriyor, izleyiciye yaklaşmalarını sağlıyordu. Bu tekniği Pietro Perugino (1450-1523 civarı) geliştirmişti. Tekniğin en iyi örneğini bir zamanlar Perugino'nun öğrencisi olan Raffaello'nun Meryem'in Evliliği (1504 civarı, Pinacoteca di Brera, Milano) adlı eserinde görüyoruz.

Piero della Francesca (1420-1492 civarı) gibi bazı sanatçılar ise daha da ileri giderek titiz matematiksel hesaplamalara dayanan perspektifler kullandı. Piero'nun İsa'nın Kırbaçlanması adlı eseri (1455 civarı, Galleria Nazionale delle Marche, Urbino) buna örnek olarak verilebilir. Bazı eleştirmenler sanatçıların bazen perspektif kullanımına fazla odaklanarak tablolarının esas anlamını yitirmesine yol açtığını düşünüyordu. Bu sebeple en çok eleştirilen isimler arasında Paolo Uccello (1397-1475) bulunuyordu. Uccello'nun Ormanda Av (1460 civarı, Ashmolean Müzesi, Oxford) adlı eseri kesinlikle özveri isteyen bir iştir. Tabloda simetrik bir ormanın panoramik açıdan görünümü sunuluyor. Orman giderek karanlığa gömülürken ön planda avcılar ve köpekleri görülüyor. Tablodaki tüm detaylar uzaktaki bir noktada birleşiyor.

Ecstasy of Saint Francis by Giovanni Bellini
Aziz Francis'in Coşkusu, Giovanni Bellini
Google Cultural Institute (Public Domain)

Bu dönemde gerçekçilik hissini artırmak için uygulanan tekniklerden biri de sahnede tek bir ışık kaynağı olmasını sağlamaktı. Böylece tablonun tüm unsurlarında benzer gölge alanları yaratılıyordu. Buna örnek olarak Giovanni Bellini'nin (1430-1516 civarı) 1480 tarihli Aziz Francis'in Coşkusu (Frick Collection, New York) adlı eseri verilebilir. Sanatçılar bu dönemde tablolarında izleyici için küçük oyunlara da yer vermiştir. Örneğin Jan van Eyck'in Arnolfini'nin Evlenmesi adlı portresinde (1434, National Gallery, Londra) bulunan aynada izleyici konumundaki figürlerin yansımaları görülüyor. Bu teknikler, böyle yeniliklere alışık olmayan izleyiciyi şaşırtmayı başarıyordu.

Rönesans dönemi ressamları, tablolarında izleyiciye ilk görsel izlenimden daha fazla mesaj vermek istiyordu. Mitolojik sahneler çoğu zaman sembollerle doluydu. Bu semboller, kültürlü izleyiciyi diğerlerinden ayırt etmeye yarıyordu. Örneğin Tiziano Vecellio (1487-1576 civarı) mitoloji konulu tablolarını şiire (kendi tabiriyle "poesia") benzetmiştir. Tablolarındaki klasik referansların yoğunluğunu buradan anlayabiliriz. Bacchus ve Ariadne (1523 civarı, National Gallery, Londra) adlı eseri buna örnek verilebilir.

Mona Lisa
Mona Lisa, Leonardo da Vinci
Centre for Research and Restoration of the Museums of France (Public Domain)

Rönesans sanatçılarının uzmanlık alanlarından biri de portre sanatıydı. Bunun en ünlü örneği Leonardo'nun kimliği bilinmeyen bir kadını resmettiği Mona Lisa (1506 civarı, Louvre, Paris) tablosudur. Leonardo bu tabloda resmedilen kişinin sadece suretini değil, ruh halini de yansıtmıştır. Kontur, perspektif ve renk geçişlerini bir arada kullanarak resme hayat vermiştir. Portredeki kadının rahat duruşu ve dörtte üçünün görünmesi de izleyicide hareket hissi uyandıran detaylardır. Bundan sonra yapılan portrelerde bu tablonun etkisi açıkça görülüyor. Dönemin getirdiği diğer bir yenilik de portrelerde günlük objelere yer vererek portresi çizilen kişinin karakterine, inanç ve ilgi alanlarına işaret etmekti. Gerçekçi portreler konusunda öne çıkan isimler Hollandalı ressamlardı. Bu ressamların fikirleri İtalya'da yankı buldu. Benzer çalışmaları Piero della Francesca'nın eserlerinde, özellikle Urbino Dükü Federico da Montefeltro'nun portresinde (1470 civarı, Uffizi, Floransa) görebiliriz.

Heykel: Klasik Kalıbın Dışına Çıkma

Pietà (Meryem Ana'nın Hz. İsa'nın cansız bedeni üzerinde yas tuttuğu eserler) gibi dinî konular hâlâ popüler olsa da geleneksel ikonografi kısa sürede yerini daha yenilikçi uygulamalara bıraktı. Örneğin Donatello (1386-1466 civarı) alışılagelmiş teknikler ile cila aşamasından vazgeçerek heykelinin duygularını izleyiciye yansıtmayı amaçlayan denemeler yapmıştır. Bu tür çalışmaların en iyi örneğini Mecdelli Meryem (1446 civarı, Museo dell'Opera del Duomo, Floransa) adlı ahşap heykelinde görebiliriz.

Mary Magdalene by Donatello
Mecdelli Meryem, Donatello
Sailko (CC BY-SA)

Klasiklere dönüş döneminde heykeltıraşlar antik figürleri ahşap, taş ve bronz üzerinde çalışarak yeniden yorumladılar. Bunların en ünlüsü Michelangelo'nun Davut (1504, Galleria dell'Accademia, Floransa) heykelidir. Yaklaşık 5,20 metre boyuyla gerçek ölçülerin bir hayli üzerindeki bu mermer heykel, İncil'de anlatıldığı üzere gençliğinde Golyat isimli devi öldüren ünlü kralı konu alıyordu. Eser, antik dönemin devasa Herakles heykellerini anımsatsa da figürün bedenindeki gerginlik ve yüzündeki kararlılık Rönesans dönemine özgü yeniliklerdi.

Donatello ise Davut figürünü bronzla yorumlamıştır (1420'ler veya 1440'lar, Bargello, Floransa). Antik heykel sanatından dramatik kopuşa bu eserde de rastlıyoruz. Heykel, antik çağlarda yapılamayacak türde dünyevi bir figür sergiliyor. Michelangelo ve Donatello'nun Davut heykelleri, rönesans döneminde tanık olduğumuz sanat ve işlev arasındaki yakınlığı hatırlatıyor. Floransa'nın resmî mühründe görülen Davut figürü, Golyat'ın katili sıfatıyla Floransalıların bu dönemde rakip şehir Milano ile çatışmasını simgeliyordu.

Miracle of the Mule by Donatello
Katırın Mucizesi, Donatello
Sailko (Public Domain)

Heykelle ilişkili bir diğer sanat dalı gravürdü. Donatello bu sanat dalıyla da ilgileniyordu. Aziz Giovanni Vaftizhanesi’nin yanı sıra Floransa'da birden fazla kilise için kusursuz nitelikte hafif kabartma bronz paneller üretmişti. Bir sahneyi çok alçak bir derinlikle oyarken perspektif oluşturmak, yassı kabartma (rilievo schiacciato) olarak biliniyordu. Oldukça farklı bir diğer teknik ise neredeyse zeminden ayrı görünen yüksek kabartma figürler içeren metal paneller oluşturmaktı. Bu tekniğin en ünlü örneği Lorenzo Ghiberti'nin Floransa'da Aziz Giovanni Vaftizhanesi'nin kapısı için hazırladığı "Cennetin Kapıları" adlı eserdir (1452 yılında tamamlanmıştır). Kapıların üzerindeki yaldızlı panellerde İncil'den sahneler, hatta Ghiberti'nin büstü bulunuyordu.

1420 yılından itibaren ahşap oymadan yapılan baskılar yaygınlaştı. Ancak baskıların gerçek bir sanat dalına dönüştüğü tarih, 1470'li yıllardan başlayarak bakır gravürün geliştirildiği döneme denk geliyor. Bakır levhalar eserlere keskinlik ve detay katıyordu. Mantegna ve Dürer bu alanda öne çıkan isimlerdi ve gravürleri çok rağbet görüyordu. Marcantonio Raimondi (1480-1534) ise baskı alanında en başarılı isimdi. Raimondi'nin güzel sanat baskıları, fikirlerin Kuzey Avrupa'ya, oradan da başka bölgelere yayılmasını sağladı.

Miracle of St. Mark by Tintoretto
Kölenin Mucizesi, Tintoretto
Didier Descouens (CC BY-SA)

Rönesans Sanatından Miras Kalanlar

Sanat koleksiyonculuğu zenginler için hobiye dönüşmüştü. Orta sınıf da zenginleştikçe bütçesine uygun sanat eserlerini satın almaya başladı. Ghiberti gibi sanatçıların idaresindeki atölyelerde sanat eserlerinin tam anlamıyla seri üretimi yapılmasa da mevcut bir katalogdan alınan standart unsurlar kullanılıyordu. Kısacası sanat yalnızca zenginlerin erişebildiği bir ayrıcalık olmaktan çıkmıştı. Orijinal eserleri alamayacak durumdakiler de bu eserlerin baskılarını alıyordu. Baskılar sanatçıların daha geniş çapta ün kazanmalarını da sağladı. Usta sanatçılar, sanat piyasasının genişlemesiyle birlikte mesenlerin isteklerine boyun eğmeden diledikleri eseri üretebilir duruma geldi.

Rönesans sanatı sürekli bir dönüşüm içindeydi. Buna kanıt olarak muğlak bir anlam taşıyan maniyerizm terimini gösterebiliriz. Bu kavram önceleri Yüksek Rönesans sonrası ortaya çıkan, tuhaf olarak nitelendirilebilecek sanat türünü ifade ediyordu. Fakat giderek daha olumlu bir anlam kazanarak üslup, kapalı anlam ve karşıtlığın yanı sıra genel olarak daha önceki Rönesans sanatçılarının geliştirdiği teknikler, standartlar üzerinde yapılan değişikliklere atıfta bulunmaya başladı. Bunun örneğini Tintoretto'nun (1518-1594 civarı, Academia, Venedik) 1548 tarihli Kölenin Mucizesi adlı eserinde görebiliriz. Maniyerizm akımından sonra Avrupa sanatına hâkim olan sanat üslubu, şaşaalı Barok stiliydi. Bu üslupta Rönesans sanatının zengin renkleri, ince detayları ve canlı pozları bir üst seviyeye taşınarak eserlerde abartılı drama ve tasarım unsurlarına yer verilmiştir.

Sorular & Cevaplar

Rönesans sanatının ayırt edici özellikleri nelerdir?

Rönesans sanatının ayırt edici özellikleri, dönemin sanatçı ve heykeltıraşlarının antik çağ sanatına ilgi göstermeleri ve matematiksel perspektif tekniğini kullanmalarıdır. Rönesans sanatı gerçekçi, ince ayrıntılarla bezeli ve dramatiktir; çoğunlukla birden fazla anlam taşır.

Rönesans sanatına verebileceğimiz örnekler nelerdir?

Rönesans sanatının en ünlü örnekleri Michelangelo'nun Davut heykeli ve Roma'daki Sistina Şapeli için yaptığı duvar resimleridir. Leonardo da Vinci'nin "Mona Lisa" portresi ile Raffaello'nun Vatikan'da bulunan "Atina Okulu" adlı eseri Rönesans döneminin en ünlü tabloları arasındadır.

Rönesans sanatı ile Barok sanatı arasındaki fark nedir?

Barok sanatının Rönesans sanatından farkı, daha zengin renk ve detaylarla bezeli olmasıdır. Barok sanatı Rönesans sanatına kıyasla daha dramatik ve şaşaalıdır. Rönesans sanatı esasında antik sanat geleneğine yakındı ancak perspekti, gerçekçilik ve derin anlam konularına daha fazla eğiliyordu.

Çevirmen Hakkında

Beyza Kuru
Profesyonel çevirmenim. Araştırmaktan zevk aldığım tarih, kültür ve sanat alanlarında ana dilde kaynak üretimine destek olmayı amaçlıyorum.

Yazar Hakkında

Mark Cartwright
Mark, tam zamanlı yazar, araştırmacı, tarihçi ve editördür. Özel ilgi alanları arasında sanat, mimari ve tüm medeniyetlerin paylaştığı fikirleri keşfetmek yer almaktadır. Siyaset Felsefesi alanında yüksek lisans derecesine sahiptir ve WHE Yayın Direktörüdür.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Cartwright, M. (2020, Kasım 10). Rönesans Sanatı [Renaissance Art]. (B. Kuru, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-19090/ronesans-sanati/

Chicago Formatı

Cartwright, Mark. "Rönesans Sanatı." tarafından çevrildi Beyza Kuru. World History Encyclopedia. Son güncelleme Kasım 10, 2020. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-19090/ronesans-sanati/.

MLA Formatı

Cartwright, Mark. "Rönesans Sanatı." tarafından çevrildi Beyza Kuru. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 10 Kas 2020. İnternet. 20 Kas 2024.