Küdus, modern İsrail devletinin başkenti ve genelenksel üç Semavi din olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam açısından önemli bir kutsal şehirdir. Akdeniz ile Ölüdeniz arası bölgede anakaya çıkıntıları üzerinde yer almaktadır. Kuzey ve batı yönlerinde Yizrael Vadisi ve Celile tepelerine doğru ince bir boynuz şeklinde uzanır, güneyde ise Yahuda Çölü uzanır. Şehrin etrafı üç dik vadiyle (doğu, güney ve batı) çevrilidir. Doğu Vadisinin diğer tarafında Kidron Vadisi karşısında Zeytin Dağı bulunur.
Kudüs, tarihsel olarak yaklaşık 5000 yıl boyunca şehir merkezi olmuştur. Bilim insanları, “Kudüs” isim tanımlaması esas anlamı (Sümer dilinde “temel” ve Sami dilinde ise “kurmak” veya “temel taşı koymak” anlamında olduğu konusunda tartışmaya devam ediyorlar. Aynı zamanda, Kenanlıların alacakaranlık tanrısı Şalem (Shalem) adından da türetilmiş olabileceği de öne sürülmektedir; bu durumda, adında bulunan S-L-M (Jerusalem) ana ünsüz harfleri aynı zamanda “barış” anlamına gelen İbranice (salam veya shalam) kavramından gelmektedir. Kudüs şehri, ironik olarak, yüzyıllar boyunca çok az barış dönemi geçirmiştir.
Günümüz Kudüs şehri; 1948 yılında İsrail Devletinin kurulmasından sonra inşa edilen modern Batı kısmı ile Küdüs’un Osmanlı İmparatorluğu bir parçası olduğu dönemde, Kanuni Sultan Süleyman (1494-1566) tarafında inşa edilen duvarlar ve kapılarla çevrili Eski Şehir/Kudüs olarak da bilinen Ortaçağ kısmından meydana gelmektedir. Eski Kudüs kısmı dört bölgeye ayrılmıştır: Yahudi Mahallesi; Hıristiyan Mahallesi, Müslüman Mahallesi ve Ermeni Mahallesi.
Kutsal Kitap Dönemi Arkeolojisi
Antik Kudüs şehri ana kaynak metinleri Mukaddes Kitap (Tevrat ile İncil) ve tarihçi yazar Flavius Joephus’un (MS 36-100) yazdığı yazılardır. 19.yüzyılda Kudüs ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılara, esas itibariyle Kutsal Kitapta yeralan anlatıları kanıtlamak ve Kral Davut ile Kral Süleyman gibi ana karakterlerin varlığını doğrulama amacıyla başlanmıştı. Modern çağda yapılan keşif çalışmaları ise antik Kudüs şehrine ait tüm katmanları kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Kalkolitik Dönem (MÖ 4500-3400) ve Orta Bronz II Dönemine (MÖ 1800-1500) ait yerleşime dair maddi kanıtlar bulunmuştur. Bronz Çağı sonu (yaklaşık MÖ 1200), Yeni Mısır Krallığının (Tuthmose III yönetimi dönemi) istilası ve fetih hareketine tanıklık etmekte ve bu seviyedeki kazılarda birçok Mısır eserleri bulunmaya devam edilmektedir. Demir Çağı ise (MÖ 1200), Kutsal Kitapta “Filistinler” olarak tanımlanan Deniz Kavimlerinin Doğu Akdenizde yapılan istila faaliyetlerini içermektedir. Filistinler bölgeye gelirlerken hem demiri ve hem de savaş arabalarını getirmişlerdir, ancak, Filistinlere ait esas maddi kalıntılar çoğunlukla yerleştikleri Gazze Şeridinde bulunmuştur.
İsrail’in ilk vatandaşları, Yaratılış Kitabında anılan düzinelerce farklı kabileden meydana gelen “Kenanlılar” şemsiye terimi altında toplanmış topluluklardır. Yaratılış 12’de Tanrı, İbrahim’i ve halkını Kenan bölgesine yerleşmeye çağırmaktadır. Yaratılış 14:18-20’ye göre İbrahim, daha sonra İbrahimi kutsayan ve Tanrısını “göklerin ve yerlerin yaratıcısı” olarak kabul eden “Salem Kralı “Melkisedek (Melchizedek) ile tanışıp barış yapar. Jebusitler (Jebusites) Kabilesi tarafından işgal edildiği iddia edilen Kudüs’ün Kenan dönemine (MÖ 1500 -1000) ait çok az kalıntı bulunmuştur.
Alt Tapınak Dağında “Ophel” olarak tanımlanan büyük ve basamaklı bir taş yapı gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu terim Moanb Kralı Mesha’nın İsrail’e karşı kazandığı zaferinin kanıtı olarak diktiği Mesha Dikilitaşından ileri gelir ve müstahkem bir tepeye (MÖ 840) atıfta bulunur. Araştırma yapan akademisyenler Dikilitaş işlevini ve Kral Davut yönetiminden önceki dönemle (yaklaşık MÖ 1000) ilişkisini tartışmaya devam ediyorlar.
Yapılan iki önemli keşif, Kutsal Kitapta yeralan bazı bilgilerin desteklenmesine yardımcı olmuştur. Samuel 2.5:1-12’de, Kral Davut’un, Gihon Su kanalından şehre giren ve şehri içerden zapteden adamlarıyla şehri nasıl fethettikleri hikâyesi anlatılır. Gihon Su kanalı 1867 yılında İngiliz mühendis ve arkeolog Charles Warren (1849-1927) tarafından keşfedilerek gün yüzüne çıkarılmış ve onun adını taşımaktadır.
Hezekiya Tüneli olarak da bilinen Siloam Tüneli, Siloam havuz pınarlarını şehrin iç kısmına bağlamaktadır. Krallar 2:20’ye göre Kral Hezekiya Tüneli, Asur Kralı Sanherib’in (MÖ 701 dolayında) yaklaşan kuşatmasına karşı ekstra bir savunma önlemi olarak yapılmıştır. Arkeologlar Charles Waren ve Edward Robinson (1794 -1863) Tünel’de arştırma yapmış ve duvar üzerinde bir kitabe bulmuşlardır. Bulunan kitabe yazısı deşifre edilmiş ve tünelin bir ucundan inşasına başlayan bir ekibin, diğer ucunda başlayan başka bir ekip ile orta bir yerde karşılaşma anları anlatılır. Bu kitabe, Paleo-İbrani alfabesinin (eski Fenike alfabesinin bir çeşidi) en eski alfabesinden biridir.
Mezarlar
Şehirdeki bazı Kenani kaya mezarları MÖ 3100-2900 döneminde kalma mezarlardır. En eski İsrail mezarları MÖ 800’lü yıllardan kalma ve sağlam kalıp bu güne kadar gelebilen kısımlar İkinci Tapınak, Geç Roma ve Erken Bizans Dönemlerine ait mezarlardır. Eski Şehir/Kudüs kısmında, Zion Kapısı yakınında, Yahudilerin, Kral Davut Mezarı olarak hürmet ettikleri bir mezar vardır. Ancak, pek çok arkeolog bilim insanı, bu mabet yapının aslında bir Haçlı yapısı olduğunu iddia ediyorlar.
Kidron Vadisindeki büyük mezarlar ve anıtlarda hem İbranice ve hem de Yunanca kitabeler bulunmuştur. Yaşanan bir kıtlık döneminde (MS 45-46) Yahudiliğe geçen ve Kudüs şehrine yiyecek gönderen Iraklı bir Kraliyet ailesinden Adiabene Kraliçesi Helena’ya ait olan bir mezar da vardır. Yahudi Konseyi Sanhedrin Mezarlığı olarak bilen diğer büyük mezar ise Şehrin Kuzey kısmında bulunmaktadır. Sanhedrin Konseyinin 70 üyesi olduğu ve bu anıt mezarın da 70 odası olmasından yola çıkılarak bu adı almıştır. Büyük bir ihtimalle birden fazla aile tarafından, farklı nesillerin gömülmeleri için tahsis edilmiştir.
Kudüs ve Yahudilik
Tesniye 12:5 kitabında (ve diğer referanslarda) İsrailoğullarına, Rab’ın “seçeceği” bir mekân dışında hiçbir yerde ibadet etmemeleri emredilir. Kudüs’ün fethinden sonra bu “Mekân”, Kudüs’ün Moriah Dağı/Tapınak Dağı olarak bilinen, Tanrı’nın oğlunu kurban olarak sunmasını emrettiğinde, İbrahim’in de imanı gereği Dağın tepesinde kurban ibadetini yerine getirdiği şeklinde Kutsal Kitap geleneğiyle uyumlu hale getirilmiştir. Kutsal Kitapta, Kral Süleyman’ın (MÖ 970-931) inşa ettirdiği ilk tapınak anlatısı yer alır ve bu tapınağın varlığını destekleyen çeşitli eserler bulunmuştur.
Kral Süleyman Tapınağı, Babil İmparatorluğu (MÖ 587/586, II. Nebukadnezar) döneminde Kudüs şehrinde yapılan yıkım ile birlikte yıkılmış, birçok Yahudi din adamı ve aristokrat esir alınarak Babil’e gönderilmiştir. Bu dönem Yahudi “Sürgün” dönemi diye anlatılır; Yahudi Kutsal kitaplarının son haline burada ulaşılmış olabilir. Pers Kralı Büyük Kiros, Babil İmparatotluğu fethinden sonra (MÖ 600-530), isteyen Yahudilerin geri dönmelerine, Kudüs şehrini ve Tapınağı yeniden inşa etmelerine izin vermiştir. Bu dönem; İkinci Tapınak Dönemi (MÖ 515-MS 70) olarak bilinmektedir.
Büyük İskender, MÖ 330 yılı dolayında, Kudüs’te dâhil olmak üzere, Doğu Akdeniz’de tapınakların çoğunun bulunduğu toprakları ferhetmiştir. Ölümünden sonra (MÖ 323) İmparatorluğu Diadochi Savaşlarında generaleri arasında bölünmüş, ardılları Selevkos İmparatorluğu ve Batlamyos Hanedanlığı onlarca yıl boyunca İsrail ülkesi ve Kudüs şehrini almak için savaşmışlardır.
Sekevkos Kralı IV Antiokos Epifanes/Antiochus Epiphanes (MÖ 215-164) MÖ 167 yılında Yahudi ibadet ritüel ve uygulamalarını yasadışı ilan etmek üzere olağanüstü bir önlem almıştır. Tapınağı kirletmiş ve Yahudilere Yunan Panteonunda tapınma ibadetlerini yerine getirme yolunu göstermiştir. Yahudiler, Mattahias (Hasmonea soyundan) önderliğinde isyan etmeye başlamış ve en sonunda Yunanlıları topraklarından kovmuşlardır. Yahudiler, Makkabi İsyanı olarak bilinen (adını en büyük oğul olan Judah Maccabeus’tan alan) başkaldırı hareketiyle Tapınağı arındırıp yeniden ibadete açmışlardır. Ve İsrail ülkesi de Haşmonayim Hanedanlığı yönetiminde bağımsız bir krallık haline gelmiştir.
Romalı General Büyük Pompey, MÖ 63 yılında, Kudüs şehrini fethetmiş, Roma İmparatorluk yönetimi, Vekil Kral olarak, yerel bir kabile reisi olan Herod’u tayin etmiştir. Kral Herod, anıtsal kaleler ve saraylar inşa etmenin yanı sıra, Tapınak Tepesi platformunda da temizlik yapmıştır. Bu yenilenme faaliyeti kalıntıları eski Kudüs şehrinin bazı kesme taş duvarlarında hala da görülebilmektedir. İstinat duvarlarından birinin büyük bir bölümü Yahudi Mahallesindeki Batı Duvarını, eski adıyla Ağlama Duvarını oluşturmakta olup Yahudiler için kutsal bir mekân olmaktadır.
Yahudiler, MS 66-73 yıllarında, Roma İmparatorluğuna karşı ayaklanmışlardır. Roma Ordusuna, geleceğin Roma İmparatoru Vespesian (MS 69-79) komuta ediyordu, oğlu Titus da (MS 79-81) Kudüs şehrini kuşatma altına almıştı. MS 70 yılında Tapınak duvarlarında aşınma meydana gelmiş ve sonra yıkılmıştır. Eski Kudüs kısmı Yahudi Mahallesinde, şehrin o dönem yıkımından kalma, üst sosyal sınıfa ait bir kalıntı olan “Yanık Ev” hala da ziyaret edilebilir. “Haham Tünelinden” (Müslüman Mahallesi altındaki geçit) geçerek Tapınak Tepesinin üst Batı köşesinde bulunan Tapınak duvarları ve sütunları ve de Antonia Kalesi de görelebilir. Kentin Doğu ve Güney tarafında Herod’un surları ve Tapınağa çıkan merdiven ve kapılar kalmıştır. Basamakların altında bulunan kompleks yapıya giriş yapmadan önce ritüel temizlik yapılmak üzere kullanılan mikovat (sarnıçlar) kalıntıları bulunmaktadır.
Hadrianus (MS 117-138) Salatanatı döneminde Yahudiler, Bar-Kohba İsyanı olarak bilinen başkaldırı hareketiyle yeniden ayaklanmışlardı. Yahudilerin yenilgisinin ardında Hadrianus, İkinci Tapınak kalıntılarının bulunduğu yere yeni bir tapınak inşa ettirmiş, şehrin adını da kendi Soyadı olan Arlia Capitolina şeklinde değiştirmiş ve Yahudilerin bu şehirde yaşamalarına yasaklama getirmiştir (bu yasaklama MS 4.yüzyıla kadar devam etmiş).
Eski Kudüs, şehrin Hıristiyan ve Yahudi Mahalleleri ile örtüşen, şehrin diğer bölgeleriyle kesişen, Cardo olarak bilinen kısımlar, MS 2.yüzyıldan kalma caddenin kalıntılarıdır. Bu cadde boyunca o dönem faaliyette bulunan dükkânların da kalıntıları bulunmuştur.
Hıristiyanlık
Kudüs şehri, Yahudilerin Eski Ahit geleneğine saygı gösteren Hıristiyanlar için önemini korumaya devam etmektedir. Ancak, Kutsal Kitapta İncil’de yeralan Hazreti İsa anlatısıyla bağlantılı kutsal mekânlarıyla çok daha şöhretlidir. Bethesda Havuz alanında yakın zamanda kazı yapılmış; Havuz yerinin, Roma dönemi Asclepius ve Serapis tanrılarına ait daha sonraki Pagan Tapınakları arasında olduğu tespit edilmiş (muhtemelen Hadrianus döneminde inşa edilmiş) ve daha sonra Bizans ve Haçlı kiliselerince kapatılmıştır.
Hazreti İsa ile ilişkilendirilen en popüler kutsal mekân, Kutsal Kabir Kilisesi olarak bilinen kompleks yapının içinde bulunmaktadır. Konstanti I annesi Helana MS 324 yılında, kutsal topraklara Hac yolculuğu yapmış ve muhtelif mekânların bulunmasına yardımcı olacak vizyonlar edinmiştir. Eski Kudüs şehrinin kuzeybatı kısmında buluan bir kuyu alanında İsa Mesih Mezarında “gerçek Haçı” bulduğunu iddia etmiştir. Konstantin, daha sonra bu alana Haçlılar döneminde genişletilen, bir Kilise inşa etmiştir. Günümüze kadar gelen yapı kapıları ise daha sonraki döneme aittir.
Kilise, çarmıha gerilme anlatısıyla uyumlu çeşitli unsurları bünyesinde barındırmaktadır. Kapının sağ tarafından ziyaretçileri Hz.İsa’nın idam edildiği Golgota Tepesini kaplayan Şapele götüren bir merdiven bulunmaktadır. Ana kapı içinde müritlerin cesedinin koyulduğu iddia edilen taştan bir çanak bulunmaktadır. Merkez parçası, Kilisenin ortasındaki kubbenin içinde yer alan mezarın kendisidir.
Hacılar, Orta Çağdan gelen anlatıyla ilgili diğer mekânları tespit etmeye başlamışlardı. Hacılar, Kutsal Cuma günü, Hz.İsa’nın çektiği acıları yeniden canlandırmak amacıyla Via Dolorosa (“keder yolu”) olarak bilinen bu rotada yürümeye başlamışlardı. Hacılar alayı yürüyüşü Kutsal Kabir Kilisesinde sona ermektedir.
Eski Kentin Kuzeyinde, Şam Yolu üzerinde yeralan kaplama taşı hala da sağlam, kaya’ya oyulmuş bir mezar olan Bahçe Mezarı, birçok Protestan mezhebi mensupları için Hz. İsa Mezarının bulunduğu popüler kutsal bir mekân olmaktadır. 1894 yılında keşfedilen bu kayanın tarihi İsrail’li arkeolog Gabriel Barkay tarafından MÖ 8.veya 7.yüzyıla tarihlendirilmiştir. Bununla birlikte, mezarların yeniden kullanılması o döneme yaygın bir uygulamaydı; ancak bu durum, Hz. İsa’nın “yeni bir mezara” yatırıldığı yönündeki iddiasıyla çelişmektedir.
İncillerle ilgili diğer mekânlar şunlardır:
- Zeytin Dağı eteğinde Gethsemane (Hz. İsa’nın ızdırap çektiği yer) olarak bilinen zeytin cenderesi kalıntıları üzerinde Tüm Milletler Kilisesi,
- Zeytin Dağı tepesinde Göğe Yükseliş Kilisesi; Hz.İsa’nın Göğe yükseldiği kabul edilen mekân,
- Benedictine Dormition Manastırı; Katoliklerin Hz.İsa annesi Hz Merye’in “uyuya kaldığını” ve melekler tarafından Cenette taşındığı iddia edilen yer,
- Gethsemane Bahçesi yakınında Hz. Meryem’in Mezarı; Doğu Ortodoks Hıristiyanların sahip çıktığı mekân,
- Hıristiyanların Hz. İsa’nın “Son Akşam Yemeği” mekânı olduğuna inandıkları Üst Oda (Bu oda, Haçlılar döneminde inşa edilen ve alt katında Kral Davud’un mezarının bulunduğu kompleks yapının bir parçası).
Ermeni Ortodoks Hıristiyanlar, Hadrianus’un Yahudilere yönelik yasaklamadan sonra şehrin bir bölümüne yerleşen İlk Hıristiyan olduklarını iddia ediyorlar. Ermeni Mahallesinde, Ermenilerin Hamisi olan Aziz James (Hz.İsa’nın kardeşi) Katedralinin yanı sıra okullar ve sosyal merkezleri bulunmaktadır.
Kudüs şehri, Bethany ve Ein Karem gibi diğer İncil mekânlarıyla bağlantılı Hıristiyan Hac ziyaretleri için başlangıç noktası olarak hizmet vermektedir. Hz.İsa’nın doğduğu yer olan Beytüllahim yaklaşık olarak 40 Km/ 25 Mil güneydedir.
Bizans Dönemi (4.Yüzyıl – MS 1153)
İmparator Konstantin, İmparatorluk Başkentini Roma’dan Bizantium/Bizans’a taşımış ve MS 330 yılında şehrin adını Konstantinople (İstanbul) olarak değiştirmiştir. Roma İmparatorluğunun bu yeni merkezi, Batı Roma İmparatorluğunun çöküşünden sonra bin yıl daha varlığını sürdürmüştür. Bu dönemde Kudüs’te birçok kilise inşa edilmiş ve arkeologlar Kudüs şehrinde ve çevresinde kalıntıları gün yüzüne çıkarmaya devam ediyorlar. Bu döneme ait önemli keşiflerden birisi Ürdün’ün Madaba/Medeba kentinde Bizans döneminden kalma kilise zeminin keşfi olmuştur. “Madaba Haritası” olarak bilinen bu keşfedilmiş harita, Lübnan’dan Ürdüne kadar olan bölgeler haritasının MS 6.yüzyılda kalma bir mozaik haritadır. Ortasında, o dönemde bilinen kutsal mekânları gösteren bir Kudüs haritası bulunmaktadır. Antik Dünya’dan günümüze ulaşabilen en eski haritalardan birisi olmaya devam ediyor.
İslami Kudüs
Kudüs, MS 638 yılında İslam Güçlerin eline geçmiştir. Emevi Halifesi Abdülmelik, MS 691 yılında, yıkılmış Tapınağın yerine Kübbet-üs-Sahra olarak bilinen türbe inşa ettirmiştir. Kubbet-üs-Sahra, İslam mimarisinin en eski örneklerinden biridir ve Haram-es-Şerif veya “Soylu Tapınak” olarak da bilinir. Bu mekân, Mekke ve Medine’den sonra İslam’ın üçüncü kutsal mekânıdır. Müslümanlar (Araplar), aynı zamanda, İbrahim soyunda geldiklerini iddia ederler, dolayısıyla Moriah Dağı olarak bilinen Tapınak Dağı geleneksel İsşam yerine temel teşkil eder. Tapınağın içindeki ana kayayı çevreleyen ahaşap bir korkuluk vardır. Bu mekân, Camii olarak değil de, Türbe olarak tüm ziyaretçilerine açıktır.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed, bir gece yolculuğunda Mekke’den bölgeye gittiği beden dışı bir deneyimi anlatmıştır. Külliyenin güney tarafında yeralan Mescid-i Aksa, geleneksel ziyaret mekânıdır. Başlangıçta Hz.Muhammed, Müslümanların namazlarını kıldıkları zaman, Kıble olarak, Kudüs’e yönelmelerini istemiştir. Mekke’nin fethinden sonra bu şehir, Müslümanların namazda yönelmeleri gereken istikameti (Kâbe) ifade eder olmuştur.
Haçlılar Dönemi
Birinci Haçlı Seferinde (MS 1095-1102) Hıristiyanlar Kutsal Tapınakları İslami Yönetimin elinden kurtarmaya çağrılmışlardı. Kudüs, Batılı müttefiklerin eline geçmiş ve MS 1099 yılında Raymond IV ve Godfrey of Boullion’un yönettiği bağımsız bir krallık haline gelmiştir. Bu Kudüs Krallığı, Selahaddin Eyyubi (MS 1137-1193) tarafından geri alındığı MS 1187 yılına kadar devam etmiştir. Bu dönemde pekçok kilise ve tarihi anıt inşa edilmiştir, bu mekânlar şehrin muhtelelif bölgelerinden görülebilmektedir.
Kudüs surları üzerinde durup baktığınızda, doğuda Kidron Vadis ve Zeytin Dağı bulunur. Uzaktan binlerce kaya parçası olarak görünenler aslında mezar taşlarıdır. Ortaçağın ortasından başlayarak (daha önce olmasa da), başka ülkelerde yaşarken ölen Yahudilerin ve Müslümanların tabutları defnedilmek üzere Kudüs’e nakledilmişlerdir. Geleneğe göre, kıyamet gününde ölülerin dirilişi ve Tanrı’nın vereceği son hüküm bu bölgede başlayacaktır.
Kudüs Şehrinin Karmaşık Yapısı
Kudüs, üç büyük Semavi dinin tarihi merkezi olmaya devam ediyor. Şehrin bu farklılık arz eden yapısı, çoğu zaman, gerilimi ve bazen de isyanların olmasına neden oluyor. Kudüs şehrinde Kutsal bir mekâna erişim isteği, anlaşmazlıklara yol açmasının yanı sıra, Yahudi ve Filistinlilerin tarihi anlatılarında da hayati bir önem taşıyor.
İsrailliler ve Filistinliler arasında Kudüs üzerinde egemenlik konusunda devam eden tartışmalarda, her iki taraf da Kudüs’ü başkentleri olarak iddia ediyorlar. Kudüste yapılan arkeolojik kazılar artık sadece geçmişle ilgili değil, kent üzerinde en uzun tarihi iddianın hangi tarafta olduğu konusunda katkı sağlıyor ve bütün keşifleri politik hale getiriyor.
Kudüs’ün Statüsü, onlarca yıldan beri, BM ve diğer uluslararası kuruluşlar tarafından tartışılıyor. 2016 yılında 850.000 nüfusun % 60’ı Yahudi, % 36’sı Müslüman, % 1.8’i Hıristiyanlardan (ve % 1,2’si sınıflandırılmamış) oluşuyordu. Kudüs İstatistik Yıllığında (2000 yılı), şehirde 1204 Sinagog, 158 Kilise ve 73 Camiinin varlığı listelenmiştir. Gerginliğin büyük bir kısmı Yahudiler ve Müslümanlar arasında yaşansa da, azınlıkta kalan Hıristiyan mezhep mensupları, kutsal mekânlara erişme konusunda diğer iki kesim arasındaki tartışmalardan etkilendikleri için sıklıkla gerilimin ortasında kalıyorlar.
Ne yazık ki, Kudüs konusunda, taraflar arasındaki birçok iddianın yakın gelecekte de bir çözüm yoluna kavuşturulamayacağı anlaşılıyor. Kudüs’te bir ziyaretçi Şofar’ın, Kilise çanının ve müezzinin okuduğu ezan sesini dinleyerek, bir dine ait kutsal mekândan diğer bir dine ait bir mekâna geçebilir. Eski Kudüs şehri kısmında baharat ve yöresel yemek kokularının olduğu bir Orta Çağ Çarşısı bulunmaktadır. Kudüs şehri, üç Semavi din olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamın kökenleri ve köklerinin devam eden ilişkisi üzerine düşünüp fikir geliştirmek üzere harika bir yerdir.