Adolf Hitler (1889-1945), 1933'ten itibaren Nazi Almanyası'nın diktatörüydü. Almanya'nın ekonomisini ve Avrupa'daki statüsünü iyileştirmek gibi popüler vaatlerde bulunarak iktidara geldi, lakin bu politikaları çok ileri götürdüğünde, İkinci Dünya Savaşı'nın (1939-45) başlamasından her şeyden daha fazla mesul oldu. Almanya savaşı kaybetti ve Hitler Nisan 1945'te intihar etti.
Erken Hayatı
Adolf Hitler, 20 Nisan 1889'da Avusturya'nın Braunau am Inn köyünde dünyaya geldi. Babası, soyadını Hitler olarak değiştiren Alois Schicklgruber'di (bununla alakalı bazı spekülasyonlar olsa da). Alois, gümrük müfettişi yardımcısı olmadan önce kunduracı olarak geçimini sağladı. Adolf'un annesi, Alois'in üçüncü karısı olan Klara Pölzl'dü. Alois, Adolf bir suç işlediğinde onu döven müstebit bir babaydı; Klara ise oğluna düşkündü. Alois 1903'te öldü ve bundan sonra Adolf çalışmalarını ihmal etti; zamanının çoğunu tarih ve western romanları okuyarak veya "sanatçı veya mimar olma hayalleriyle evde dolaşarak" geçirdi (Boatner, 223). Aile 1905'te Linz'e taşındı. Adolf ertesi sene Viyana'yı ziyaret etti ve ardından 1907'de o şehrin Güzel Sanatlar Akademisi'ne girmeye çalıştı ancak imtihanda başarısız oldu. 1908'de Akademi imtihanında tekrar başarısız olduktan sonra Adolf bunun yerine Mimarlık Okulu'nu denedi ancak kalifikasyon eksikliğinin ona burada da mani olduğunu gördü.
Annesinin Aralık 1907'deki vefatının ardından Hitler, Viyana'da poster ve kartpostal boyayarak birkaç arkadaş ve az para edinerek sonraki beş senesini geçirdi. Neyse ki, kifayetsiz çalışmalarını desteklemek için bir aile mirasından gelen küçük bir geliri vardı. Hitler'in bu devirdeki sağlığına dair spekülasyonlar, frengiye yakalanması ve iktidarsızlık çekmesiydi. İstikbali için daha da önemlisiyse, "Hitler'in siyasi uyanışı Viyana'da gerçekleşti. Şehrin anti-Semitik ve milliyetçi belediye reisi Karl Lueger'e hayrandı ve propagandanın ve kitle hareketlerinin idaresinin potansiyelini öğrendi" (Boatner, 223). 1913'te, Avusturya'da mecburi askerlik hizmetinden kaçınmak isteyen Hitler, Almanya'ya taşındı ve Münih'te ikamet etti.
Birinci Dünya Savaşı (1914-18) başladığında, bunu artık vatansever bir vazife olarak gören Hitler, Bavyera ordusuna katıldı. Fransa'da haberci olarak görev yapan Hitler, üstlerini etkiledi ve İkinci Sınıf Demir Haç madalyasıyla mükafatlandırıldı. Somme Muharebesi'nde bir şarapnel parçasıyla uyluğundan ağır yaralandı lakin 1917'de savaşmak için geri döndü. Onbaşı rütbesine ulaştı ama daha yükseğe çıkamadı çünkü üstleri "onda hiçbir liderlik hususiyeti keşfedemedi" (McDonough 2012, 34). Birinci Sınıf Demir Haç'ı kazandı ancak bu sefer bir gaz taarruzu neticesinde tekrar hastaneye kaldırıldı. 1918 mütarekesi ile ihanete uğramış hissetmesine rağmen Hitler orduda kaldı ve Münih'te eğitmen oldu, ekseriyetle komünizmin tehlikelerine dair ders verdi. Kısa zaman sonra Almanya'yı tekrar şekillendirmek ve onu düşmanlarından kurtarmak için daha pratik adımlar atmaya karar verecekti.
Nazi Partisi
Faşist Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP veya kısaca Nazi Partisi) 1920'de Alman İşçi Partisi olarak tesis edildi. Adını Hitler uzattı. Parti ne sosyalistti ne de işçilerle alakadardı, ancak yeni isim bu aşırı milliyetçi partiye mümkün olduğunca geniş bir cazibe kazandırdı. Hitler, halk önünde konuşma kabiliyeti sayesinde 1921'de Anton Drexler'den (1884-1942) devralarak partinin lideri oldu.
Hitler'in büyük hırsları vardı ve bundan mütevellit Kasım 1923'te iktidarı zaptetmeye çalıştı. Birahane Darbesi olarak bilinen ve birahanede başladığı için bilinen darbe teşebbüsü Hitler'in tevkif edilmesiyle neticelendi. Darbe başarısız olmuştu zira diğer sağcı politikacılar, polis ve ordu Nazilere destek vermemişti. Vatana ihanetten yargılanıp suçlu bulunan Hitler hapse atıldı. Duruşmanın kamuoyuna duyurulması ve Hitler'in mahkemedeki hitabet becerileri Nazilerin popülaritesine hiçbir zarar vermedi. Hitler'in hapsi sadece bir sene sürdü ve bu zamanı, devlet idaresi hakkındaki fikirlerini ve kendisi Almanya'nın lideri olsaydı ülkeyi nasıl değiştireceğini ortaya koyan Mein Kampf ('Kavgam') adlı kitabını yazmak için kullandı.
Şahsiyet ve Münasebetler
1925'te Hitler, Bavyera'daki Berchtesgaden civarında bir villa kiraladı ve daha sonra burayı satın aldı, genişletti ve Berghof adını verdi. Hitler, "hayatımın en güzel saatlerini" (Boatner, 224) bu dağ evinde geçirdiğini söyledi. Berghof'ta dul bir üvey kız kardeşi ve iki kızıyla beraber yaşıyordu. Hitler ile kızlardan biri olan Geli arasında bir aşk münasebeti olduğu yönünde şüpheler vardı ancak ev hizmetlileri böyle bir şeyin asla mevzubahis olmadığını söyledi. Geli, Eylül 1931'de intihar etti ve Hitler perişan oldu, Berghof'taki odasının öldüğü günkü gibi sonsuza dek kalmasında ısrar etti.
1932'de Hitler, Eva Braun ile (1912-1945) ömür boyu sürecek bir münasebete başladı. Braun, Hitler'in "kin dolu ve saplantılı şahsiyetine" karşı kör görünüyor (Dear, 421). Braun, Berghof'ta kasıtlı bir inzivada yaşayarak orada kaldığı için, çok az kişi bu münasebeti biliyordu. Braun, "sınırlı zekaya sahip, basit, itaatkar, genç bir kadındı... [ki] metres olmaktan başka bir şey arzulamıyordu" (Boatner, 59-60). Braun, Berghof'a bir miktar cazibe kattı ve Hitler'in hususi fotoğrafları ve filmleri kıymetli bir tarihi kayıt haline geldi.
Berghof'ta Hitler umumiyetle karakterinin öfke dolu, münakaşacı tarafını bir kenara bırakır ve burada ünlü patlayıcı öfkesi daha uzun müddet dayanmış gibi görünürdü. Klasik müzik dinlerdi, bilhassa Richard Wagner'in (1813-1883) eserleri. Ayrıca mimarlık sevgisine de düşkündü, baş mimarı Albert Speer (1905-1981) ile Berlin'i tekrar inşa etme hususundaki ihtişamlı planlar üzerinde durmaksızın kafa yorardı. Hitler hayattaki basit şeylerden zevk alırdı. Sade takım elbiseler, Bavyera spor ceketi veya basit bir askeri üniforma giyerdi ve bu seçimin ardındaki mantığı Speer'e itiraf ederdi: "Çevrem muhteşem görünmeli. O zaman sadeliğim cazip bir tesir yaratır" (Speer, 167). Birkaç şımarıklığı arasında çikolatalı kek ve Alsas köpeği Blondi'yi gezdirmek vardı. Sessiz akşamlar, birlikte film izleyen veya liderlerinden gevezelik eden ve tamamen mizahsız monologlara katlanan yalakalardan oluşan yakın muhitiyle çevrili olarak geçirilirdi. Bunlar rahat ama pek de samimi olmayan toplantılardı. Hitler'in yakın muhitinin uzun zamandır mensubu olan Speer şöyle hatırlıyor: "Hayatımda hislerini bu kadar nadiren meydana koyan birine hiç rastlamadım... Köpek, Hitler'de insani hislerin kıvılcımını çaktıran karargâhtaki tek canlı varlıktı" (Speer, 156 ve 412).
İktidara Geliş
Hapisten serbest bırakılıp Nazi Partisi'ni yeniden yapılandıran Hitler'in iktidara yükselişi, Almanya'nın siyasi ağacının tepesine ulaşmak için artık hukuki yolları izlemesi sebebiyle on yıl sürdü. 1920'lerin çoğu siyasi durgunluk içinde geçti: 1928'de parti, Weimar Cumhuriyeti'nin (1918-33) parlamentosu olan Reichstag'da sadece 12 sandalye kazandı. Bu, o zamanlar mevcut olan 491 sandalyenin çok küçük bir oranıydı. Ardından, Cumhuriyet'in devamlı bir hususiyeti olan seçimlerde istikrarlı bir yükseliş başladı. 1930 seçimlerinde Naziler 107 sandalye kazandı, Temmuz 1932'de 230 kazandı, Kasım 1932'de biraz geriledi ve sadece 196 sandalye kazandı, ancak cazibeleri güçlü kaldı, toplumun bütün kısımlarını ve Almanya'nın bütün bölgelerini kapsayan bir cazibe.
Hitler ve Nazilerin artan popülaritesi birkaç faktöre bağlıydı. Hitler, tekrar silahlanarak, sendikaları ortadan kaldırarak ve büyük hükümet projelerine yatırım yaparak Almanya'yı tekrar harika yapacağına söz verdi; bunların hepsinin de ülkenin kronik işsizlik seviyelerini çözeceğini söyledi. Büyük işletmeler ve Alman Ordusu bu planları duymaktan çok memnundu. 1929'daki Wall Street Çöküşü ve ardından gelen Büyük Buhran'dan sonra milyonlarca Alman işsiz kaldı veya maaşları düşürüldü; Hitler onlara iş ve ekmek vaat etti.
Ateşli ve karizmatik kamu konuşmalarında Hitler, I. Dünya Savaşı'nı resmen sonlandıran Versay Antlaşması'nın sınırlamalarını ve aşağılamalarını tersine çevirme sözü de verdi. Hitler, Almanya'nın I. Dünya Savaşı'ndan sonra kaybettiği toprakları geri vereceğine ve Alman halkının refah içinde yaşayabileceği Lebensraum'u ('hayat sahası') elde ederek Almanya'yı veya onun tabiriyle Üçüncü Reich'ı genişleteceğine söz verdi. Nazi Partisi, ailenin ehemmiyeti, kimseye muhtaç olmama ve gelenek gibi ananevi Alman değerlerine başvurdu. Naziler, Komünistler ve Yahudiler gibi devletin müşterek 'hasımlarını' tespit ettiler ve iddia ettikleri üzere, onlar Almanya'nın refaha ulaşmasına mani oluyorlardı. Hitler, bu yeni politikanın yüzüydü; hakikaten de Nazi liderinin etrafında, Nazi propagandasıyla kasten beslenen ve parti taraftarları için tertip edilen yıllık Nürnberg Mitingi gibi teşhir faaliyetleriyle desteklenen bir tür kült oluştu. Hitler, Almanya'nın kurtarıcısı olarak temsil edildi ve o kendisinin de öyle olduğuna inanıyordu.
Zayıf koalisyon hükümetlerine karşı Hitler, Almanya'nın ve sıkıntı içindeki kuruluşun talihini iyileştirebilecek bir figür olarak öne çıktı. Başkan Paul von Hindenburg (h. 1847-1934), Hitler'i bir hükümetin içinde, dışında olduğundan daha iyi kontrol edebileceğini düşünerek, Hitler'i şansölye olmaya ve 1932'nin sonunda bir koalisyon hükümetine liderlik etmeye davet etti. Nihayet Naziler iktidara geldi, lakin Hitler daha fazlasını, çok daha fazlasını istiyordu.
Nazi Partisi'nin popüler cazibesine, Nazi paramiliter grupları SA (Sturmabteilung veya 'kahverengi gömlekliler') ve SS (Schutzstaffel)'i kullanarak siyasi rakiplerini sindirme stratejisi de ilave edildi. Bu sert Naziler, hayduttan biraz daha fazlasıydılar ve siyasi toplantıları kapattılar ve oy verme kabinlerinde seçmenleri sindirdiler. Nazilerin tam iktidara gelme çabalarına büyük bir yardım, Şubat 1933'teki Reichstag yangınıydı. İddiaya göre bir komünist anarşist tarafından başlatılan yangın, Hitler'in yaklaşan seçimlerde insanların Komünist devrim korkularını kullanmasına imkan sağladı.
Mart 1933 seçimlerinde Naziler 288 sandalye kazandı. Hala ekseriyet değillerdi, ama bu da, benzer düşünen Alman Milli Halk Partisi (DNVP) ile güçlerini birleştirerek elde edildi. Hitler şimdi kendisine Almanya'yı bir demokrasiden bir diktatörlüğe indirme vazifesini verdi.
Führer
Hitler, devletin müesseselerini ortadan kaldırmakta hiç vakit kaybetmedi. Nazi Partisi hariç bütün siyasi partiler yasaklandı, örfi idare ilan edildi ve polise yeni tevkif etme güçleri veren ve medeni haklara sınırlamalar getiren bir kararname çıkarıldı. Reichstag'dan korkutma yoluyla geçirilen Yetki Yasası, Hitler'in bundan sonra parlamentoyu atlamasına izin verdi. Polisten basına kadar her şey artık Nazilerce kontrol ediliyordu. Hindenburg Ağustos 1934'te öldüğünde, Hitler cumhurbaşkanı ve şansölye pozisyonlarını birleştirdi ve kendisini Almanya'nın lideri veya Führer ilan etti. Bütün silahlı kuvvetler personeli Hitler'e şahsen bağlılık yemini etmek zorundaydı. Hitler devlet olmuştu. Haziran 1934'te Hitler, Uzun Bıçaklar Gecesi'nde SA'yı merhametsize tasfiye ederek ve lideri Ernst Röhm'ü (1887-1934) idam ettirerek Naziler arasındaki mevkiini sağlamlaştırdı. Tasfiye, Hitler'in artık kendisini tamamen kanunun üstünde gördüğünü meydana koydu.
Hitler ve Yahudiler
Hitler, Mein Kampf'tan beri Yahudileri ve istenmeyen diğerlerini Alman topraklarından yok ederek 'saf' bir Ari Alman ırkı yaratacağına söz vermişti. 'Yahudi meselesine çözüm' dediği bu şeytani proje, Eylül 1935'teki Nürnberg Yasaları ile başlatıldı. Bu yasalar, Nazilerin gözünde kimin Yahudi olduğunu tespit edityor ve ardından onları Alman vatandaşlığı hakkından ve Yahudi olmayanlarla evlenme hakkından mahrum bırakıyordu. Yahudiler, Kasım 1938'de Alman topraklarında Yahudilere ve mallarına karşı yapılan bir pogrom olan Kristallnacht ('Kırık Cam Gecesi') gibi kötü muameleler yoluyla Almanya'dan kovuluyorlardı. 400.000'den fazla Yahudi Üçüncü Reich'tan kaçtı, lakin kalanlar kamu parklarına girmelerinin yasaklanmasından çalışma kamplarına nakledilmelerine kadar giderek artan bir ayrımcılıkla karşı karşıya kaldılar. Bu, Naziler için hala kafi değildi. Hitler, 'Nihai Çözüm' olarak bilinen şeye, yani Holokost'a, yani milyonlarca Avrupalı Yahudi'nin Auschwitz gibi hususi olarak inşa edilmiş ölüm kamplarında yok edilmesine yöneldi. Roman halkı, Slav halkı, Komünistler ve engelliler gibi diğer azınlık grupları da aynı korkunç kaderi yaşadı.
Savaş Lideri Hitler
Hitler, Mein Kampf'ta yazdığı gibi, Avrupa'yı fetih yoluyla zaptetmeye niyetli gibi görünüyordu, lakin aynı zamanda diğer devletlerin liderlerinin zayıflıklarından her seferinde yararlanarak bir milletlerarası krizden diğerine atlamış da olabilirdi. Hitler, vaatlerine sadık kalarak, Versay Antlaşması'nın Almanya üzerindeki sınırlamalarını hakikaten de ortadan kaldırdı. Führer, bilhassa İngiltere ve Fransa liderlerini yatıştırma politikası takip etmeye ikna etmek için yalan, blöf ve diplomasi karışımını kullandı. Hitler, Saar bölgesinin kontrolünü geri aldı (1935), Renanya'yı tekrar askerileştirdi ve Almanya'yı yeniden silahlandırmaya başladı (1936), Avusturya'yı Üçüncü Reich'a dahil etti (Anschluss, 1938) ve ardından Münih Konferansı'ndan sonra Çek Sudetenland'ını zaptetti (1938). Hitler daha sonra Almanya'nın bütün silahlı kuvvetlerinin şahsi kumandasını üzerine aldı.
Hitler'in Çekoslovakya'yı, kalan hür parçayı, işgali Mart 1939'da vuku buldu. Sonra, Polonya'yı tehdit etti. Burada, Britanya ve Fransa, Hitler'in yatıştırılamayacağını veya güvenilemeyeceğini nihayet anladıktan sonra kararlı durdu. Her iki ülke de Polonya'yı müdafaa etmeye söz verdi. Ağustos ayında SSCB ile Nazi-Sovyet Paktı'nı ilk imzalayan Hitler, aldırmadan devam etti ve böylece, 1939'da Polonya'nın işgalinden sonra, II. Dünya Savaşı 3 Eylül'de başladı. Uzun zamandır blöf yapan Hitler, harbin nihayet geldiğine şaşırmıştı, lakin yine de "sebat ve fanatik inatçılık"ın (Dear, 421) ikiz inançlarına dayanarak kazanabileceğini düşünüyordu.
Hitler'in muhtelif cephelerin civarında birçok kumanda merkezi vardı, lakin harbin çoğunu Prusya ormanlarının derinliklerindeki Wolfsschanze yahut 'Kurt İni'nde geçirdi. Hitler'in gerçekler mevzusunda harika bir hafızası olmasına rağmen, stratejik tecrübe eksikliği, harbin yürütülmesine müdahalesinin Almanya ve halkı için pahalıya mal olduğu anlamına geliyordu.
Harbin ilk seneleri Hitler için iyi, hatta en çılgın hayallerinin ötesine geçti. Almanya, Polonya'nın doğu yarısına girdi ve Danimarka ile Norveç'i işgal etti. 1940 yazında Aşağı Ülkeler ve Fransa Alman işgali altına girdiğinde Batı'da muhteşem kazançlar elde edildi. Almanya'nın hızla mevkilendirilen bütün silahları birleştiren Blitzkrieg taktikleri bir seri zafer getirdi. Hitler, yeni fetihlerini gezerken kuvvetinin zirvesindeydi ve Paris'teki Eyfel Kulesi'nde fotoğraflar çektirdi. Nazi ideolojisi ve pratikleri, Yahudilere karşı zulüm de dahil olmak üzere işgal edilen bütün topraklara tatbik edildi.
Savaşı Kaybetmek
Almanya için işler 1942'den itibaren ters gitmeye başladı. SSCB'ye taarruz olan Barbarossa Harekatı birçok sebep yüzünden başarısızlıkla neticelendi, ama Hitler'in Moskova'ya ilerlemeyi durdurmak gibi generallerini geçersiz kılma ısrarı yardımcı olmadı. Mütehassıslara karşı her zaman güvensiz olan Hitler, generallerinin çok karamsar olduğuna inanıyordu ve bu sebeple kendisini sahadaki Alman ordularının Feldherr'i veya kumandanı yaptı.
Aralık 1941'de Japonya'nın Pearl Harbor'a taarruzunu müteakip güçlü Amerika Birleşik Devletleri'nin savaşa girmesi, Almanya'nın nispeten kaynak eksikliğinin nihayetinde belirleyici olacağı manasına geliyordu. Kuzey Afrika seferi, İkinci El Alamein Muharebesi'ndeki (Ekim-Kasım 1942) mağlubiyetin ardından kötüleşti.
Hitler, generalleri bir hevesle vazifeden alarak askeri müdahalesine devam etti. Stratejik olarak beceriksiz olmasa bile, vazifelendirmeyi reddederek kendisine verdiği iş hacmi, Hitler'in kararlarının herhangi bir askeri vaziyetin tafsilatlı analizine dayanmadığı anlamına geliyordu.
Haziran 1944'teki D-Day Normandiya çıkarmaları nihayet ikinci bir cephe açtı ve Almanya, kendisini Müttefiklerin iki ordusu arasında sıkışmış buldu. Hitler, Stalingrad Muharebesi'nde yaptığı gibi, herkesin ölümüne savaşması hususunda ısrar etti, ama bu politika yalnızca daha fazla acıya yol açtı. Hitler'in "giderek daha da asi ve mantıksız liderliği, Almanya'nın mağlubiyetinden büyük ölçüde mesuldü" (Dear, 421).
Generaller, Führer'in savaşı idare şeklinden o kadar bıkmışlardı ki, Claus von Stauffenberg (1907-1944) liderliğindeki bir grup, Hitler'i kumanda sığınağında öldürmek için 1944 komplosunu başlattı. Bomba 20 Temmuz'da patladı, lakin Hitler yalnızca küçük yaralar aldı ve mucizevi bir şekilde hayatta kaldı, bu da onu her zamankinden daha fazla takdirin onun yanında olduğuna ikna etti. Komployla uzaktan yakından alakası olan herkese karşı merhametsiz bir tasfiye yapıldı; kurbanlarından biri de Almanya'nın en meşhur kumandanı Mareşal Erwin Rommel'di (1891-1941). Her halükarda, 1945'te Almanya'nın teslim olması an meselesiydi.
Hitler'in Vefatı
Nisan 1945'te Eva Braun, Hitler'in Berlin sığınağı olan Şansölyelik bahçesindeki Führerbunker'e katıldı. Hayatı boyunca hipokondriyak ve uykusuz olan Hitler artık fiziken güçsüzdü, cildi griydi, yürürken sağ ayağını sürüklüyordu ve başka bir suikast teşebbüsü hususunda paranoyaktı. Şahsi doktoru Theodore Morell (1887-1948), çoğu Morell'in kendi tuhaf karışımları olan ve test edilmemiş amfetaminler içeren endişe verici bir düzenlilikle enjeksiyonlar tatbik ediyordu. Hitler, harbin gidişatını son anda değiştirebilecek yeni gizli silahlar hayal ederek moralini yüksek tuttu.
29 Nisan'da Hitler ve Braun evlendi. 30 Nisan'da, SSCB'nin Kızıl Ordusu Berlin sokaklarında 50 fit (15,25 m) aşağıda ilerlerken, Braun zehir içerek intihar etti ve Hitler kendini ağzından vurdu. Hitler, belki de İtalya'daki faşist diktatör Benito Mussolini'nin (1883-1945) merhametsizce muamelesini duyduktan sonra bu adımı atmaya ikna olmuştu. Hem Hitler'in hem de Braun'un bedenleri, talimat verildiği üzere Hitler'in uşağınca benzin kullanılarak yakıldı. Parçalanmış bir ülke olan Almanya, bir hafta sonra teslim oldu.