Çar (ve tsar) Latince caesar kelimesinden türetilmiş bir kelimedir. III. İvan (Büyük İvan) (iktidarı 1462-1505), iktidarı süresince Büyük Moskova Knezi unvanı yerine çar unvanını kullanmaya başlayan ilk Rus hükümdardır. Torunu IV. İvan (Korkunç İvan) ise resmi olarak çar olarak taç giyen ilk Rus hükümdardır.
Bu dönemde unvan, mutlak güç manasına gelmekten ziyade, yabancı bir idareciye boyun eğmek zorunda olmayan bir hükümdar anlamı taşıyordu. Erken dönem Rus çarları, iktidarlarını sağlama almak amacıyla Roma ve Bizans soyundan geldiklerini iddia etmekteydiler. Konstantinopolis patriği çar unvanını 1561 tarihli resmi bir belgede onayladı. Patrik, IV. İvan'ı Bizans imparatoru ile mukayese ederek, onun Doğu'dan Batı'ya kadar tüm Ortodoks Hıristiyanların idarecisi olduğunu belirtmekteydi. Rusya'da "tsar" unvanı 1547'den 1721'e, Rusya bir imparatorluk olana ve Büyük Petro (i.1682-1725) imparator olarak taç giyene kadar kullanıldı.
Unvanın Kökenleri
Çar unvanı, ilk olarak Altın Orda Hanları ve Bizans imparatorları için kullanılırdı. Çar kelimesi, geçmişin pagan Roma imparatorlarını, modern zamanların Hıristiyan imparatorlarından ayırt etmek için kullanılmaktaydı. Çar kelimesinin feminen karşılığı ise çariçedir (tsaritsa).
III. İvan (Büyük İvan) hükümdarlığı sırasında, resmî olarak bu unvan ile taç giymemesine rağmen, çar unvanını benimsedi. Bu yıllarda çar ismi, mutlak güce haiz bir hükümdarı değil, unvanla birlikte adı geçen tüm topraklara hükmeden bağımsız bir idareciyi sembolize etmekteydi. III. İvan'ın torunu IV. İvan, daha sonra bu sıfatın tanrı tarafından bahşedildiğini ve herhangi bir muhalefetin kutsallığına saygısızlık olduğunu beyan edecekti.
İlk Rus çarları, soylarını Roma İmparatorluğu'na dayandırmak adına mitolojik şecereler benimsediler. Vladimir Knezlerinin Menkıbesi adlı risalede Augustus'un kardeşi Prus, risaleye dahil edilmişti. Prus'un, Kiev Knezliği'nin efsanevi Viking reisi Rurik'in soyundan geldiği söyleniyordu. IV. İvan Augustus'a, egemenliğini hukuki bir zemine dayandırmak adına sık sık atası olarak atıfta bulunmaktaydı. Büyük Devlet Kitabı, Rus knez ve çarlarının biyografilerinin toplandığı, ancak aynı zamanda iki büyük hükümdar, Augustus ve Rurik ile Rus monarkları arasındaki ilişkiyi gösteren bir derlemeydi.
Çarlar, zamanla neredeyse yeryüzüne sirayet etmiş bir tanrı gibi, mucizevi işler başarabilen seküler yöneticiler olarak görülüyorlardı. Kievli bir keşiş olan Simeon Polotskii, (1629-1680) kaleme almış olduğu Hükümdarlık Asası adlı eserinde çar unvanına kişisel nitelikler de (“en dindar") ekledi. Tüm bu nitelikler, çarın resmi unvanının bir parçası olmamasına rağmen, kilisede ve saray çevresinde kullanıldı.
Üçüncü Roma
III. İvan’ın ikinci eşi, son Bizans imparatoru XI. Konstantin’in (i. 1449-1553) yeğeni Sophia Palaiologina (1449-1503) idi. III. İvan’ın onu gelin olarak seçmesinin sebebi, Bizans ihtişamını Rus sarayına taşımanın bir yolu olarak görmesiydi. Sophia’nın kocası üzerindeki etkisi, Rusya’da gelecek 400 yıl içinde yaşanacak mühim değişikliklere sebebiyet verecekti. Onun tavsiyesiyle III. İvan, Bizans’ın iki başlı kartalını Rus devlet armasıyla birleştirdi. Ayrıca belirli Bizans geleneklerini, daha ağırbaşlı kilise merkezli taç giyme töreni de dahil olmak üzere, Rus seremonilerine ilave etti. Bu dönemde evrakları “çar” unvanı ile imzalamaya başladı.
III. İvan kendini Doğu Roma İmparatorluğu tahtının varisi olarak görmekteydi. Moskova’nın “üçüncü Roma” olduğuna, Roma ve Konstantinopolis’in varisi olarak Hıristiyan dünyasının başkenti olduğuna inanmaktaydı. Üç efsane Moskova’nın “üçüncü Roma” olarak iddiasını destekledi. İlk efsane St. Andrew’ın (ö. 60) Hıristiyanlığı Rusya’ya getirmesiydi; ikincisi çarların Bizans ve Roma imparatorlarıyla olan aile bağlarına dayanmaktaydı. Üçüncü efsane ise Rus Ortodoks Kilisesi’nin Yunan Ortodoks Kilisesi’nin mirasçısı olarak belirlenmiş olmasıydı. Bu hikaye, Büyük Knez II. Vladimir Monomakh’ın (i.1113-1125) büyükbabası Bizans İmparatoru IX. Konstantin’in (i. 1042-1055), Knez Vladimir’e Bizans İmparatorluğu ve Ortodoks Kilisesi’nin müşterek yönetimini teklif etmesi etrafında dönmekteydi. Efsanenin atladığı bir nokta, IX. Konstantin’in, Vladimir henüz knez olamadan önce ölmüş olmasıydı. Bu yüzden hikayenin doğruluğu yoktur.
Çarların Taç Giyme Töreni
Monomakh Efsanesi adlı eser aynı zamanda Rus emperyal taç giyme töreni ve imparatorluk nişanlarının ihtişamını açıklıyordu. Efsaneye göre Vladimir Monomakh, imparatorluk nişanlarını büyükbabasından almaktaydı. Moskova Metropolitan'ı (başpiskopos) Macarius (1482-1563), ilk Rus taç giyme törenini 1547’de 17 yaşındaki IV. İvan için tasarladı. Krallık Eşrafı ve Şövalye Ayinleri gibi ortaçağ geleneklerini içeren Fransız ve İngiliz taç giyme törenlerinin aksine, Rus taç giyme seremonisi, 14. yüzyıl Bizans ayinlerinden esinlenen bir mutlakiyetçilik töreni idi. Monomakh’ın Şapkası’nı (taç), asasını, haç ve omuzlukları içeren nişan, Bizans’a uzanan bir bağın kanıtıydı.
Taç giyme töreni, IV. İvan’ın Macarius’tan çar unvanına, miras edindiği kalıtsal bağları vakfetmesini istemesiyle başladı. Macarius, IV. İvan’ın taht üzerindeki haklarını onayladı. Ardından IV. İvan’ın boynuna bir haç geçirdi, ellerini başının üstüne koydu ve dua okudu. Böylece kutsama tamamlandı. IV. İvan taç giydi ve ardından küre ve asayı eline aldı. Taç giyme töreninin son kısmında Macarius, çarın kiliseye ve tebaasına karşı yükümlülüklerini belirten bir metin okudu. Çarın vefatının ardından, tanrının ve azizlerinin yanında hükmedeceği, tanrıya karşı olan dindarlığının bir ödülü olarak kabul edildi.
Meshedilme geleneği taç giyme seremonisine 1550’li yıllarda dahil edildi ve bu andan itibaren gelenek, Rus emperyal taç giyme törenlerinin bir parçası oldu. Meshetme, Rus törenlerinde unvan tevcihinin ardından gerçekleşirdi. Bu tören, çarın herkesten daha kutsal bir kişilik olduğunu ve tüm Batılı hükümdarla denk sayıldığını göstermek adına yapılırdı. Lakin bu, çarın dünyevi güçlerine bir atıf olarak ehemmiyete haiz değildi.
Çar Aleksey, hükümdarlığı sırasında (i. 1645-1676), taç giyme seremonisine iki yeni gelenek daha tanıttı: komünyon yapılması ve akidenin sesli bir şekilde okunması. Bu iki gelenek, törenin Bizans ve Avrupalı hükümdarlarla daha fazla benzerlik göstermesini sağladı. Taç giyme törenleri, genellikle kilise ve devlet arasındaki ilişkiyi sağlamlaştıran cömert bir ziyafetle son bulurdu. Patrik, ya da kilisenin başı çarı kutsal, dini bir alana davet ederken ziyafet esnasında çar da patriği seküler bir yer olan Fasetler Sarayı’na davet ederdi.
Tüm Rusyaların Çarı
Gittikçe daha fazla toprağın Rus kontrolü altına girmesiyle birlikte IV. İvan, Rusya’ya, yalnızca Moskova Knezliği döneminde hakimiyet altında olan toprakları kast eden “Rus” kelimesi yerine “Rossiya” demeye başladı. Çar Aleksey’in 1650’li ve 1660’lı yıllar arasındaki iktidarı esnasında Kiev, Smolensk ve Beyaz Rusya’nın (bugünkü Belarus) ele geçirilmesiyle birlikte “Tüm Rusyaların çarı” unvanı kullanılmaya başlandı. Avusturyalı bir arma ustası olan Lavrentii Khurulevich tarafından yeni bir devlet mührü oluşturuldu. Yeni mühür, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun mührünü taklit edecek şekilde, kanatları açık bir kartalı barındırıyordu. Kartal, pençeleri arasında “en merhametli Hükümdar, Zat-ı Şahaneleri, Mutlak Güç Sahibi ve Malik” sıfatlarını temsilen bir küre ve asa tutmaktaydı. Kartalın başının üstünde bulunan üç adet taç ise Sibirya, Kazan ve Astrahan'ı, kenarlarındaki üç sütun ise Büyük, Beyaz ve Küçük Rusya’yı temsil etmekteydi.
Çarlar & Rus Ortodoks Kilisesi
Rus Ortodoks kilisesi, her Rus’un hayatında mühim bir rol oynadı ve çarlar bunun bir istisnası değildi. Bir çarın gücü, onun kişisel dindarlığına ve faziletine bağlıydı. Ortodoks Kilisesi’nin müdafileri olarak görülmekteydiler. Daha da önemlisi kilise, mutlakiyetçi devletin temeliydi ve kilise yetkilileri çara itaat etmekteydiler. Karşılığında ise çarların çoğu, kilise hiyerarşisine saygı gösterip, muhafaza ettiler.
1589 yılında I. Fyodor (i.1584-1598) hükümdarlığı esnasında bir patrik seçildi. Ortodoks Kilisesi’nin başına bir patrik koyarak, onu yabancı hakimiyetinden kurtarmış oldu. Bu dönemde Rus İmparatorluğu, yabancı bir müdahaleden etkilenmeyen tek Ortodoks devlet idi, böylece Rus Ortodoks Kilisesi’nin, Rus devletinin ayak izlerini takip etmesi doğal olarak anlaşılabilir bir olgudur. Patrik dini adaletten sorumlu kişiydi. Zenginlerin geniş topraklarından ve manastırlardan elde edilen gelirlerle maddi manada desteklenmekteydi. Tıpkı çar gibi, kendine has adalet, muhasebe ve idare bürolara sahipti. Patrik her manasıyla kilisenin çarıydı.
Çar Aleksey, Rus Ortodoks Kilisesi’ni, evrensel bir kilise ve Ortodoksluğun bir biçimi haline getirmeye çalıştı. Kilise 17.yüzyıl boyunca, ayin ve kitapların Yunanca ve Ukraynaca versiyonlarıyla değiştirilmesi, ayinin tertip edilmesi, kitapların gözden geçirilmesi, ilahi ikonların üç parmaklı haçı gösteren yenileriyle değiştirilmesi gibi çeşitli reformlara tabi tutuldu. Çar Aleksey, Patrik Nikon’u (1605-1681), bu reformları gözetlemesi için atadı. Patrik Nikon kendisini çarın ortağı olarak görmekteydi ve Aleksey’i, Bizans imparatorlarının cübbelerine benzeyen, altın süslü bir cübbe giydiği, bir elinde küre, diğer elinde İstanbul’da yapılan bir asayı tuttuğu, sıkı dini ritüellere katılması konusunda ikna etti. Kilise ritüelleri esnasında ona, kutsal (sviatoi) olarak hitap edilmekte idi ve bu, onu yarı tanrı sıfatıyla takdim etmekle Rus Ortodoks Kilisesi’nin dini inançlarıyla çelişiyordu. Aleksey, hem dünyevi hem de dini üstünlüğü olan mutlak bir monark olarak takdim edilmekteydi.
Hizmetçiler (ceza tehdidi altında askeri veya dini seremonilere katılan soylular) çarın dindar hükümdar rolüne, dini törenlere dahil olmakla ve çarın kulları olarak hizmet etmek suretiyle katkıda bulunuyorlardı. Bu dini törenlerde çar ve hizmetkarlarının altın, zümrüt ve incilerle süslenmiş bir şekilde ortaya çıkması görülmeye değer bir manzaraydı. 1658’de Aleksey’in, Nikon ile bir anlaşmazlık yaşaması üzerine onu kiliseden sürdü, ancak reformlarına kaldığı yerden devam etti. Nikon’un kiliseden uzaklaştırılması, kilisenin çara karşı gelmesinin mümkün olmadığını kanıtladı. Diğer yandan, devlet, kilise işlerine karışmak için her türlü hakka sahipti.
Aleksey’in oğlu, Büyük Petro, kilisenin gücüne karşı temkinliydi ve çeşitli reformları yürürlüğe koyduğunda ortaya çıkabilecek engellerin farkındaydı. Petro buradan yola çıkarak işleri bir üst seviyeye taşıdı ve patriğin rolünü komple ortadan kaldırdı. I. Petro, Batı Avrupa’da ortaya çıkan birtakım dini reformlardan etkilenerek 1721’de kiliseyi daha da geliştirmeyi hedefleyen kolejlerden oluşan bir Dini Kolej (Kutsal Sinod) kurdu.
Her bir keşişe, onları çok kibirli olmaya karşı uyaran dini bir hukuk kitabı dağıtıldı ve rollerinin çar ile aynı seviyede olmadığını, bilakis astları olduğunu hatırlatıldı. Kutsal Sinod, çarın eli, mutlakiyetçi devletin bir enstrümanı olarak görülüyordu. Lakin, çar Ortodoks Kilisesi’nin başı olarak görülmemelidir -bu rol yalnızca tanrınındı. Çarın Ortodoks Kilisesi’nin üzerinde bir gücü varsa bu, dogmalar ve kilise öğretileri dahilinde değil, yalnızca kilise yönetimi söz konusu olduğunda uygulanan harici bir güçtü. Kilise tarafından taç giydirilmesinin ardından çar, Rus Ortodoks Kilisesi’nin en büyük temsilcisi ve kilisenin muhafızı olurdu. O, tanrı tarafından Hıristiyan müminlere hükmetmek adına görevlendirilmişti.
Rus Çarları
Resmi olarak taç giyen Rus çarları:
- IV. İvan (Korkçun İvan) (i. 1547-1584)
- I. Fyodor (i. 1584-1598)
- Boris Godunov (i. 1598-1605)
- II. Fyodor (i. 1605-1605)
- I. Yalancı Dimitri (i. 1605-1606)
- IV. Vasiliy (i. 1606-1610)
- I. Mihail (i. 1613-1645)
- I. Aleksey (i. 1645-1676)
- III. Fyodor (i. 1676-1682)
- V. İvan (i. 1682-1696)
- I. Petro (Büyük Petro) (i. 1682-1721, çar olarak)