Filistinliler, MÖ 12.yüzyıldan, ortadan kayboldukları MÖ 604 yılına kadar olan dönemde Kenan diyarı kıyı bölgelerinde yaşamışlardı. “Filistin” kelimesi; Suriye ve Yahudiye’de birkaç kabilenin eski adı olup “Suriye - Filistin” birleşimi anlamına gelen İbranice ha-Plistim kelimesinden türetilmiştir. Kenan Diyarı toprakları için kullanılan Latince kelime, Roma İmparatoru Hadrian’ın (MS 117-138) hükümdarlığı döneminde yaşanmış Bar-Kohba İsyanından (MS 132-136) sonra “Filistin” haline gelmiştir. “Filistinli” terimi, Yahudi Kutsal Yazılarında, Filistinliler ile ilgili anlatılarında eğitimsiz ve kültürden yoksun biri anlamına gelir.
Kökenleri
Filistinlilerin köken konusu, bilimsel tartışmaların konusu olmaya hala da devam ediyor. İbranice Kutsal Kitabında Filistinlilerin Girit Adası kökenli olduklarına dair bir ifade vardır. Septuaginta da (İbranice Kutsal Kitabın Yunanca çeviri nüshası) Filistinlilerin kökenini Girit Adasına dayandırılır. Bu köken dayanma durumu Filistinlilere Ege kökenli olmalarını sağlar, diğer bazı bilim insanları Anadolu (bugünkü Türkiye toprakları) veya Karadeniz çevresindeki bölgeler kökenli önerisinde bulunuyorlar. Öte yandan, Kenan Diyarının kendi içinde kopan bir kabile olarak da ortaya çıkmış olabilirler. İsrail’deki Filistin şehirlerinde yapılan kazılar sırasında mezarlıklarda yapılan araştırmada yerel, Sami özellikleri ile Avrupa gen havuzlarından oluşan karma bir gen gövdesi ortaya çıkarılmıştı. Avrupa gen havuzunun tespit edilmesi, bölgeye bir göçün olduğu göstergesi de olabilir.
İnsanlığın, MÖ 1143 yılında, Bronz Çağından, Demir Çağına geçişi sırasında Doğu Akdeniz bölgesi, çeşitli ülkelerde Deniz Kavimleri olarak adlandırılan tüccarların eş zamanlı istilasına uğramıştı. Bu istila dönemi, geleneksel ticaret kalıplarını ve ortaklıklarını alt üst etmiştir. Aynı zamanda, belirli bölgelerde de olsa, savaş arabalarının yanı sıra demir silahlar da kullanılmaya başlanmıştı. Firavun Ramses III’ün, Medine Habu’daki Ölüm Tapınağı duvarında Ramses’in Deniz Kavimlerini savaşta yendiği ve onları Mısır topraklarından çıkardığı tasvir edilir. Duvar oyma sanat eserleri, tipik Mısır mahkûmların tasvirlerinde olduğu gibi, elleri arkadan bağlı olarak deniz savaşında, diğer insanlarla beraber boğulan Deniz halkları tasviri yapılıyor.
Mısır yazılı kaynağı Büyük Harris Papirüsünde Peleset (Deniz Halkları) olarak anılan ve bu halkların nasıl da “ölü küllerine dönüştüklerine” dair hikâye anlatısı vardır. Mısır, Yeni Krallık döneminde (MÖ 1570 – 1069) Güney Levant bölgesini fethedip yönetimi altına almasına ve bazı mahkûmların Kenan Diyarı kıyı bölgelerine yerleştirildiği konusunda bir bulguya rastlanmıştır.
Hâkimler Kitabı, I. Samuel
Deniz Kavimleri, Hâkimler ve I.Samuel Kutsal Kitaplarında İsrail’in en büyük düşmanları olarak kabul edilen Filistinliler olarak anılırlar. İsrailoğulları Kenan Diyarında ortaya çıktıklarında (Demir Çağı II seviye), bir kabile konfederasyonu – İsrail’in On İki Kabilesi (Yakup oğulları) – oluşturulmuştu. Filistinliler ayrıca beş şehirden oluşan bir konfederasyon kurmuşlardı: Aşkelon, Aşdod, Ekron, Gat ve Gazze. Böylece bu bölge Gazze Şeridi, olarak anılmaya başlanmıştı.
İbrani yönetim ve hukuk kanunları olan Hâkimler Kitabı, aynı zamanda, halk kahramanı Samson/Şimşon’un Filistinlileri sık sık mağlup ettiğinin de anlatısıdır. Samson doğduğu zaman annesi onu Nezir yemini törenine tabi tutturmuştu; bu yemin töreni onun toplumun diğer bireylerinden ayırıp kendisini Tanrı’ya adaması anlamına geliyordu (Sayılar 6:1-21). Bu yemin töreni, kişinin saçlarını kesmemesini de içeriyor ve kişiye büyük bir güç kazandırıyordu; örneğin, Samson, bir keresinde öç almak üzere Filistinlileri eşek çene kemiğiyle öldürmüştü.
Anlatıya göre, Samson, bir Nezir için en iyi bir model değildi ve saçlarının sırrını açıklamak üzere dırdır eden Filistinli bir kadın olan Delilah’a saçlarını kaptırmıştı. Samson’un uykuda olduğu bir zamanda Filistinli kadın saçlarını kesmiş ve onu esir alan Filistinliler de gözlerini kör edercesine yaralamışlardı. Samson, bir zindana atılmıştı ve Filistinliler, tanrıları için düzenlenen bir festivalde, eğlence olsun diye onunla alay etmek üzere bulunduğu zindandan çıkarmışlardı. Ancak esareti süresinde Samson’un saçları yeniden uzamıştı. Samson, iki tane direk alınca bina yıkılmış ve birçok Filistinli de ölmüştü.
I.Samuel Kitabı giriş bölümü başlıklarında, durumun giderek daha da kötüleştiği anlatılır. Zamanın Başrahibi Eli, İsraillilerin Ahit Sandığını savaş meydanına nasıl da götürdükleri hatırlatması yapılır. Filistinliler, bir sonraki saldırı sırasında Ahit Sandığını almayı önermişlerdi. İsrailliler sadece savaşı kaybetmemişler, aynı zamanda, Sandığı da Filistinlilere kaptırmışlardı. Filistinliler, aldıkları Sandığı tanrı Dragon Tapınağına koymuşlardı. Ancak, her sabah yontma heykel yerlerde bulunuyordu. Tarımda bir hastalık çıkmış, mahsulleri yok etmiş ve veba salgını çıkmıştı. Böylece, Filistinliler, Samson’u esir almak kendileri açısından büyük bir ödül olmadığını anlamışlardı. Samson’u İsrail ordu hatlarına yakın bir araziye götürmüş ve orada altın alma karşılığında serbest bırakmışlardı.
Anlatı sahnesi, bu aşamadan sonra, Kral Davut’un Yükselişe geçme olarak bilinen hikâyesine geçer. Bir kabile konfederasyon gücü olarak Filistinlileri yenemeyeceğini anlayan İbrani halkı Peygamber Samuel’den kendilerine bir kral tayin edilmesini talep ederler: “O zaman biz de diğer uluslar gibi olacağız, kralımız bize önderlik edecek, halkımızın önündeki safta yer alacak ve savaşacak bir kral” (Samuel I 8: 20). Sina Dağında İbrani halkına diğer uluslar gibi olmamaları gerektiği çağrısında bulunulduğu zaman, bu çağrı bir kötülük olarak kabul edilmişti. Her şeye rağmen Saul kral olarak seçilmiş ama ilerleyen zamanla birlikte, Saul’un kötü bir kral olduğu anlaşılmıştı. İbrani Peygamber Samuel, Beytüllahim’e gitmiş ve Yesse’nin en küçük oğlu olan Davut’u mesh ederek kutsamıştı. İbranice “methedilmiş” kelimesinden “Mesih” yani, “kutsanmış kişi” anlamında olan kelime türetilmiştir.
Kral Davut
Davut’un ağabeyleri ön saflarda Filistinlilerle savaşıyorlardı. Kardeşleri için cepheye yiyecek götürüyordu ve o zaman Filistinlilerin konuya bir çözüm yolu bulmak üzere öneride bulunduklarını öğrenmişti. Kahramanları Goliyat karşısına düello yapacak bir savaşçı çıkarılmasını istiyorlardı. İsrailoğulları da bir kahraman çıkaracak ve düello sonucunda soruna bir çözüm yolu bulunacaktı. Davut, hiçbir İsraillinin gönüllü olmaması karşısında şaşkınlık geçiriyordu. Kendisinin gönüllü olarak çıkacağını söylemesinden sonra Kral Saul’un zırhını üstüne geçirdiler ve zırhın bedenine çok büyük geldiği için onunla alay etmeye başlamışlardı. Konuyla ilgili anlatıya göre, bu gelişme karşısında Davut, bir mancınık/katapult değil, sadece, deriden yapılıp tutulan bir ucuna uygun bir taş yerleştirilen, şerit şeklinde uzanan bir sapan alır. Davut, içine bir taş yerleştirilip, bir ucunda tuttuğu sapanı başının üstünde döndürür, gerekli hızı kazandığını düşündüğü bir anda, adeta bir ballista mekanizmasından fırlatırcasına, düşman hattına atar. Davut, attığı taşı Golyat’ın alnının ortasına vurur ve Golyat aldığı darbe ile yere düşer. Davut, yere düşen Golyat’ın kafasını kılıcıyla keser.
Bu hikâye anlatısının ilerleyen bir bölümünde, anlatı şöyle devam eder; Kral Saul, genç kahraman Davut’u kıskanır ve Saraydan kovar, çünkü Davut, Filistinli kahramanı yenmede başarılı olmuştur. Halk, şöyle bir slogan atarak haykırmaya başlar: “Saul, binlercesini, Davut ise on binlercesini öldürmüştür” (I.Samuel 18:7). Davut ve takipçileri, savaş alanından kaçmaya çalışırlarken, paralı asker olarak Filistinliler safına katılma isteklerini ifade ederler. Ancak, Filistinliler savaşçı Davut’un kendi saflarında İsrail’e karşı savaşmasına asla izin veremezlerdi (çünkü ona güvenemezlerdi). Kral Saul, Gilboa Dağı savaşında Filistinlilerle karşı karşıya geldiğinde hem kendisi ve hem de oğlu Yonatan öldürülür. Kabileler bir araya toplanarak, aralarında savaşçı Davut’u birleşik bir monarşinin kralı ilan etme kararını alırlar.
Arkeolojik Kazılar
Arkeologlar, İsrail’deki Filistinlilere ilişkin pek çok şehrin yanı sıra, daha kuzeydeki Jezrel Vadisindeki bazı bölgelerde kazı çalışması yapmışlardı. Bulunan maddi kanıtlar arasında, daha önceki Miken megaronu (evin ortasında bulunan büyük salon) gibi merkezi bir ocak ve taht bulunan büyük salonun olduğu keşfedilmişti. Bulunan erken dönem Filistin seramiği (çanak çömlek), kahverengi ve siyah tonlarıyla süslenmiş olup Ege/Miken seramiğine benzemektedir.
Değişik üniversitelerden gelen bilim insanlarından oluşan Leon Levy Heyeti, Filistinlilerin mezar yerlerinde kazı yapmışlardı. Bu kazılardan birinden tarihi MÖ 11.yüzyıldan 8.yüzyıla kadar uzanan 150 ceset bulmuşlardı. Araştırmalar DNA’larının tespit etme çalışmasını da içeriyordu. Varılan sonuçlarda, Filistinlilerin aslında bölgenin yerlileri olmadıkları, ancak bazılarının, Kenan Diyarına özgü olmayıp, Ege kültürüne benzer gömme uygulamalarına özgü yuvarlak taş kaplı mezarlara gömüldükleri tespit edilmişti. Filistinlilerin esas dili hakkında çok az şey biliniyor. Bulunan bazı çanak çömlek parçalarından, Semitik dile özgü olmayan bazı kitabeler bulunmuştu. Tespit edilen Filistin dilinden birkaç kelime ve ismin Hint-Avrupa dil ailesinden kelimelerle ilişkili olduğu anlaşılmıştı (Ege/Yunan kültüründen de öğrenmiş olabilirler).
Kazılarda, şehir planlamasının yapıldığına ve iyi tanımlanmış zeytin ve şarap endüstrisinin çalıştığına dair kanıtlar ortaya çıkarılmıştı. Bu ürünlerin üretim dağılımı için iki yüz zeytin işleme tesisinin yanı sıra bira fabrikaları, şarap imalathaneleri ve satış mağazaları kalıntıları bulunmuştu. Filistinliler, metalürji alanında (altın, bronz ve demir işleri) ve silah üretiminde uzmandılar. İsrailliler ise demirden alet ve silah ihtiyaçları için Filistinlilere başvuruyorlardı.
Din
Filistinlilerin tanrı ve tanrıçaları arasında Baal, Astarte, Aşerah ve Dagon vardır. Bu tanrıların isim ve özellikleri Kenanlılar dini unsurlarıyla aynıdır. Arkeolojik materyallerde tanrıçaya tapınma da yine bir Ege unsuru olup sandalyeye oturan ortak tanrıça figürleri tespit edilmişti.
Yapılan kazılarda ortaya çıkan önemli diğer bir konu, bütün bu maddi kültürün bir araya getirilmesi sonucunda, Filistinlilerin aslında eğitimsiz veya kültürden yoksun olmadıkları anlaşılmıştır. Her bir buluntu tam aksi yönde gelişme gösteriyordu. Filistinlilerin, zengin bir sanatsal kültürleri, çeşitlendirilmiş bir ekonomileri vardı ve komşularının dünya görüşlerinin birçok unsurunu paylaşıyorlardı.
Yıkılışları
Filistinliler, Yeni Asur İmparatorluğunun, MÖ 722 yılında, Kenan bölgesini işgal etmesiyle birlikte gerilemeye başlamışlardı. Asur Kralı II. Sargon (MÖ 722-705) Filistinya’yı işgal ettiği zaman, Mısır yönetimi Asurlulara karşı isyanları teşvik etmiş ve finansmanı sağlamıştı. Asur Kralı II. Sargon’un oğlu Sennacherib/Sanherib (MÖ 705-681), sonraki on yıllık zaman zarfında, baş gösteren bütün isyanları bastırmış ve şehirlerini yerle bir etmişti. Kudüs bir süre direniş gösterip varlığını sürdürebilmiş ama daha sonra MÖ 587 yılında Babil güçleri tarafından yıkılmıştır. Bu durum, Filistinliler konusunda edinilen son bilgi olmuştur.