Etrüsk Uygarlığı, MÖ 8. ve 3.yüzyılları arasında orta İtalya’da gelişme göstermiştir. Etrüsk kültürü, Antik Çağda zengin maden kaynaklarına sahip, Akdeniz büyük bir ticaret gücü olarak biliniyordu. Etrüsk kültürü ve hatta tarihinin büyük bir bölümü ya yok edilmiş veya bölgeyi fetheden Roma kültürü içinde asimile olup tarih sahnesinde silinmiştir. Böyle olmakla birlilkte, tahrip olmayıp ayakta kalabilen Etrüsk iç mezar işlemeleri ve duvar resimlerinin yanı sıra Roma’nın, belirli Etrüsk kıyafetleri, dini uygulamaları ve mimarisini benimsemesi, İtalya ilk büyük uygarlığının elde ettiği büyük refah düzeyi ve Akdeniz kültürüne önemli katkı olmasının ikna edici kanıtı olmuştur.
Villanova Kültürü
Villanova kültürü, MÖ 1100 yılından itibaren orta İtalya bölgesinde Demir Çağı döneminde gelişmiştir. Bu kültür, ilk haliyle Etrüskler olarak kayda geçtiği için aslında bu tanımlama yanıltıcı olmuştur. İki halkın farklı olduklarını gösteren bir göç olayına dair hiç bir belge ve herhangi bir savaş kanıtı da bulunmamıştır. Etrüsklerin aslında İtalya’ya özgü oldukları konusunda DNA çalışmaları ile doğrulanmıştır. Villanova kültürü, bölge doğal kaynaklarından daha fazla yararlanmış ve bu da köylerin oluşmasına olanak sağlamıştır. Evleri tipik olarak dairesel yapıda inşa edilmiş olup ahşap ve pişmiş toprak unsurlardan dekorasyon ilave edilmiş sazlık ve çamurlu duvarlardan ve saz çatılardan yapılmıştı. Ölen kişilerin kölleri konulmak üzere kullanılan çanak çömlek modelleri günümüze kadar gelmiştir. Düzenli ve iyi yönetilen tarımsal ürün garantisi olmasından dolayı toplumun bir kısmı zamanını imalat sektörü ve ticari faaliyetlerinde değerlendirmiştir. Bu kültürde atların önemi, yerleşim yerlerinin hemen dışında bulunan büyük Villanova mezarlıklarında bulunan, bronzdan yapılma çok sayıda at gemine ilişkin buluntulardan görülebilmektedir. Villanova kültürü, MÖ 750 yılı dolayında, tam anlamıyla Etrüsk kültürü haline gelmiş ve Villanova bölgelerinin çoğu büyük Etrüsk şehirleri olarak gelişmeye devam etmiştir. Etrüskler artık kendilerini Antik Akdenizde en başarılı nüfus gruplarından biri olarak kabul ettirme gücüne sahip olmuşlardır.
Etruria
Etrüsk şehirleri, birbirlerine ortak bir din, dil ve genel kültürle bağlı bağımsız şehir devletleriydi. Coğrafi olarak güneyde Tiber Nehrinden kuzeye, Po Vadisinin bazı kısımlarına yayılarak kurulan başlıca Etrüsk şehirleri arasında Cerveteri (Cisra), Chiusi (Clevsin), Populonia (Puplona) Tarquinia (Tarchuna), Veii (Vei), Vetulonia (Vetluna) ve Vulci (Velch) vardı. Bu şehirler bağımsız olarak gelişmişlerdir; böylece imalat, sanat, mimarlık ve yönetim gibi alanlardaki yenilikler farklı yerlerde farklı zamanlarda ortaya çıkmıştır. Genel olarak konuşacak olursak, çağdaşları kültürlerle daha fazla temas kuran kıyı bölgeleri daha hızlı gelişmiş ve sonuç itibariyle yeni fikirleri Etrurya hinterlandına aktarılmıştı. Bununla birlikte, Etrüsk şehirleri hala kendi çizgileri doğrultusunda gelişme göstermiş ve bir şehirde diğerinden önemli farklılıklar görülmüştür.
Refah düzeyi; verimli topraklara ve bu topraklardan daha iyi fadalanmak üzere geliştirilmiş tarım araçlarına dayanıyordu; yerel maden kaynakları, özellikle demir, altın ve gömüş gibi değerli malzemelerden metal aletlerin, çömleklerin ve değerli eşyaların imalatı yapılıyordu. Etrüsk şehirlerini birbirlerine, İtalya kuzeyinde ve Alplerin ötesindeki kabilelere, Fenikelilere, Yunanlılara, Kartacalılara ve genel olarak Yakın Doğu gibi diğer deniz ticareti yapan uluslara bağlayan bir ticaret ağı vardı. Etrüskler; köleler, hammaddeler ve mamul mallar (özellikle Yunan çömlekçiliği) ithal ederlerken, demiri, kendi yerli bucchero çömleklerini ve başta şarap, zeytinyağı, tahıl ve çam fıstığı olmak üzere muhtelif gıdda maddelerini ihraç ediyorlardı.
Tarihsel Genel Bakış
MÖ 7.yüzyıldan itibaren ticaretin gelişmesiyle birlikte, farklı kültürler arasındaki temasın artmasıyla birlikte kültürel etki de daha derin hale gelmişti. Yunanistan ve Levant’dan gelen zanaatkârlar, Tirhen (Tyrhenian) kıyılarında ortaya çıkan yarı bağımsız ticaret limanları olan Imperia bölgesine yerleşmişlerdi; en ünlüsü yerleşimi Cerveteri limanındaki Pyrgri tapınağındaydı. Yemek alışkanlıkları, giyim tarzı, alfabe ve din, “Oryantalizasyon” adı verilen dönemde Yunan ve Yakın Doğu halklarının Etrüsk kültürünü dönüştürdükleri alanlardan bir kaçı olmuştur.
Etrüsk şehirleri, MÖ 540 yılında Alalia Savaşında (diğer adıyla Sardunya Deniz Muharebesi) Yunan Deniz filosuna karşı ticari çıkarlarını başarıyla savunmak üzere Kartaca ile birlikte çatışmışlardı. Etrüsklerin denizlerdeki hâkimiyeti ve İtalya kıyılarındaki deniz ticareti öyle bir düzeye gelmişti ki, Yunanlılar onlardan hep alçak korsanlar olarak söz ediyorlardı. Ancak, MÖ 5.yüzyılda Syracuse, Akdenizin baskın ticaret gücüydü ve Sicilya şehri Cumae şehri ile birleşerek MÖ 474 yılında yapılan Cumae Savaşında Etrüsklere deniz yenilgisini yaşatmıştı. Daha da kötüsü, Siraküzalı tiran I.Dionysius’un MÖ 384 yılında Etrüsk kıyılarına saldırıp Etrüsk limanlarının çoğunu yok etmeye karar vermesiyle ortaya çıkmıştı. Bu faktörler, MÖ 4.yüzyıldan 3.yüzyıla kadar birçok Etrüsk şehrinin ticaret kaybına ve bunun sonucunda gerilemesine önemli ölçüde etki etmiştir.
Etrüsk savaşı başlangıçta, iç kısımlarda, Yunan ilkeleri, statik falanks savaş düzeninde konuşlandırılan bronz göğüs zırhı, Korinth miğferi, bacakları korumak üzere baldır zırhı ve büyük bir dairesel kalkan kulanan hoplit savaşçılarının mevzi alma uygulaması takip etmiş gibi görünüyor. MÖ 6.yüzyıldan itibaren, daha fazla sayıda daha küçük yuvarlak bronz miğfer buluntuları, daha hareketli savaşların olduğuna işaret ediyor. Etrüsk mezarlarında çok sayıda savaş arabası bulunmasına rağmen, bunların yalnızca tören amaçlı olduğu muhtemeldir. MÖ 5.yüzyıldan kalma madeni para basımı, birçok çağdaş kültürde olduğu gibi, paralı askerlerin savaşlarda kullanıldığını gösteriyor. Aynı yüzyılda birçok kasaba, kuleleri ve kapıları olan geniş sur duvarları inşa edilmiştir. Bütün bu gelişmeler, Etrüsklerin fethinden başlayarak büyük bir imparatorluğun kurulacağı güneyden gelecek yeni askeri tehdide işaret ediyordu. Bu dönemde Roma savaş yolundaydı.
MÖ 6.yüzyılda Roma’nın ilk krallarından bazıları, efsanevi bir anlatı olsa da, Tarquinia’dan geliyorlardı, MÖ 4.yüzyılın sonlarına gelindiğinde Roma artık Etrüsklerin ikinci dereceden komşusu değildi ve gücünü göstermeye de başlamıştı. Buna ek olarak da MÖ 5.yüzyıldan 3.yüzyıla kadar Kelt kabilelerinin kuzeyden yaptıkları istilalar, bazen Roma’ya karşı müttefik olsalar bile, Etrüsk davasına hiçbir şekilde yardımcı olma niteliğinde olmamıştı. Roma’nın MÖ 406 yılında Veii’ye 10 yıllık saldırı dönemi ve her ikisi de MÖ 295 yılında Chiusi kuşatması ve Sentinum Savaşı gibi savaşlar ve kuşatmalarla kesintiye uğramıştı. En sonunda, Roma’nın profesyonel ordusu, daha büyük organizasyon becerisi, üstün insan gücü ve kaynakları, Etrüsk şehirleri arasında ciddi siyasi birlik eksikliği, yalnızca bir kazananın olduğu anlamına geliyordu. MÖ 280 yılı önemli bir yıldı ve diğer gelişmelerin yanı sıra Tarquinia, Orvieto ve Vulci şehirlerinin düşüşüne tanıklık edilmiştir. Cerverti MÖ 273 yılı düşmüş ve Roma imparatorluğunun amansız yayılmasına karşı direnen son şehirlerden biri olmuştur.
Romalılar, mağlup ettikleri insanları sıklıkla katlediyor veya köle olarak satıyorlardı, koloni olarak kurdukları bölgeleri gaziler için yeniden iskâna açıyorlardı. Ve en sonunda, final safhası, birçok Etrüsk şehirlerinin, MÖ 83 ve 82 yıllarında yeniden yağmalayan Sulla’nın kazandığı iç savaşta Marius göçlerine destek vermeleriyle gelmişti. Etrüskler Romalılaştırılmış, kültürleri ve dilleri yerine Latin dili ve Latin gelenekleri gelmiş, edebiyatları yok edilmiş ve tarihleri de tahrip edilmişti. Dünyanın neyin kaybolduğunu anlaması için 2500 yıl geçmesi, olağanüstü eserlerle dolu ve canlı duvar resimleriyle süslenmiş olarak bozulmadan kalan mezarların neredeyse mucizevi bir şekilde keşfedilmeleri gerekecekti.
Devlet ve Toplum
Etrüsk şehir devletlerinin ilk yönetim şekli monarşiye dayanıyordu, ancak daha sonra tüm kamu makamları ve bu makamlarda görev ifa edenlerin görev yerlerinde halktan oluşan bir meclisi denetleyen ve hâkim olan bir oligarşi tarafından yönetiliyordu. Etrüsk şehirleri arasındaki siyasi bağlantı olduğunun tek kanıtı Etrüsk Birliğinin yıllık toplantısı oluyordu. Bu Birlik; en önemli 12 veya 15 büyük şehri önemli ölçüde dini amaçlarla, yeri bilinmeyen ama muhtemelen Orvieto’ya yakın Fanun Voltumnae adlı kutsal bir alanda bir araya toplanmları dışında hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz bir topluluk idi. Etrüsk şehirlerinin ara sıra birbirleriyle kavga ettiklerine dair çok sayıda kanıt var; bu durum şüphesiz, hem nüfus artışının ve hem de giderek daha kazançlı hale gelen ticaret yollarını kontrol etme arzusunun yol açtığı kaynak elde etme rekabetinin bir sonucudur.
Etrüsk toplumunda, yabancılardan kölelere, kadın ve erkek vatandaşlara kadar çeşitli düzeylerde sosyal statüye sahip kişiler vardı. Belirli klan gruplarının erkekleri siyaset, din ve adalet alanlarında kilit noktada rollere hâkim oldukları anlaşılıyor, kişinin bir klana üyeliği, muhtemelen hangi şehirden geldiğinden daha önemli oluyordu. Etrüsk kadınlarının, diğer antik kültürlerin çoğundan daha fazla özgürlükleri vardı; örneğin, erkeklerle eşit haklara sahip olmasalar, sosyal ve dini olayların ötesinde kamusal hayata katılmasalar bile, kendi başlarına mülkiyet mirası alabiliyorlardı.
Etrüsk Dini
Etrüsklerin dini, günlük yaşamda etkili olduğu veya kontrol ettiği düşünülen bütün önemli yerler, nesneler, fikirler ve olaylar için tanrıları olan çok tanrılı bir din idi. Her ne kadar bu tür figürlerin çoğu gibi tanrının da muhtemelen sıradan insani meselelerle ilgilenmediği düşünülse de, panteonun (tanrılar tapınağı) başında en yüce tanrı Tin/Tinia vardı. Doğum tanrıçası Thanur gibi başka tanrılar da vardı; Yeraltı dünyası/ahiret tanrısı Aita ve Güneş tanrısı Usil. Etrüsk ulusal tanrısının, bitki örtüsüyle yakından ilişkili olan Veltha (diğer adıyla Veltune veya Voltumna) olduğu anlaşılıyor. Daha küçük bir sayıda, ölüm habercisi gibi görünen Vanth olak bilinen kanatlı dişiler olup aralarında diğer birçok Yunan tanrıları ve kahramanlarıyla birlikte Etrüsklerin kendi tanrılarının yanında benimsedikleri, yeniden adlandırdıkları ve kültürlerine aldıkları Herkül’ün de bulunduğu kahramanlar yer alıyordu.
Etrüsk dininin iki ana özelliği vardı; Bu din Kehanete (kuşların hareketlerinden alametleri ve yıldırım çarpması gibi hava olaylarını okumak) ve Haruspice/Hepatoskopi, (kurban edilen hayvanların bağırsaklarını, özellikle de karaciğerlerini iceleyerek gelecekte meydana gelebilcek ilahi olaylarla ilgili tahmin etmek üzere kullanmak) yani büyüye dayanıyordu. Etrüsklerin özellikle dindar oldukları, kader, talih durumlarıyla ve bu durumları olumlu yönde nasıl etkileyecekleri ile meşgul oldukları, onları “diğerlerinin ötesinde dini törenlere adanmış bir ulus” olarak tanımlayan Romalı tarihçi yazar Livy gibi eski yazarlar tarafından belirtilmiştir (Haynes, 268). Rahipler, Etrusca Disiplina adı verilen (şimdilerde kayıp) Kutsal Metinlerden oluşan bir kitap setine başvuruyorlardı. Bu Kutsal Metinler Etrüsklere tanrısal iki kişilikler tarafından verilen bilgiye (ilham/vahiy) dayanıyordu: Anlatıya göre bu bilgi, Tarquinia bölgesinde bir tarlanın sürülmesi sırasında mucizevi bir şekilde arazide bulunan, konuşabilen, yüce tanrı Tin/Tinia’nın (parlayan gün anlamında) erkek torunu bilge bebek Tages ve Peri (nymph) Vegoia (Vcui) ilham (vahiy) vermesi. Kutsal Metinleri Etrusca Disiplina’da belirli törenlerin nasıl ve ne zaman yapılması gerektiği yazılıyor, belirtilen işaret ve alametlerin ne anlama geldiğine açıklama getiriliyordu.
Hayvan kurban etme, toprağa kan akıtma işleri, müzik ve dans gibi törenler genellikle belirli tanrılar onuruna inşa edilen tapınakların dışında yapılıyordu. Sıradan insanlar, yapılan bir hizmet için tanrılara teşekkür etmek veya yakın gelecekte bir hizmet/yardım almayı ummak amacıyla tapınak alanlarına adaklar bırakırlardı. Adak sunumları, gıda maddelerinin yanı sıra, tipik olarak yazılı çömlek kaplar, heykelcikler veya bronz insan ve hayvan heykelcikleri şeklindeydi. Yazılan muskalar özellikle çocuklara aynı sebepten dolayı, kötü ruhları ve kötü şansı uzak tutmak üzere takılırdı. Etrüsk mezarlarında hem değerli hem de gündelik eşyaların bulunması, Eski Mısırlılar gibi kişinin bu dünyadaki yaşamının devamı olarak gördükleri ahiret inancının göstergesi oluyordu. Pek çok mezarda bulunan duvar resimleri bir gösterge ise, en azından bu mezarlarda yatanların, ölümden sonraki yaşamlarında, aile ile tekrar bir araya gelme düşüncesiyle başlayıp, keyifli ziyafetler, oyunlar, dans ve müzik eğlencesinin olduğu adeta sonsuz bir döngüyle devam ediyordu.
Etrüsk Mimarisi
Etrüsklerin en iddialı mimari projeleri, tanrılarına adak sunabilecekleri kutsal bir bölgede inşa edilen tapınaklardı. Tapınaklar, ahşap direkler ve sazdan çatılar kullanan kurutulmuş kerpiç binalardan başlayarak MÖ 600 yılından itibaren yavaş yavaş, Toskana sütunları (tabanlı ancak yivsiz) kullanılarak daha sağlam ve heybetli yapılara dönüşmüşlerdi. Kutsal Metinleri Etrusca Disiplina da belirtiği üzere her kasabanın üç ana tapınağı vardı. Tasarım açısından Yunan tapınaklarına çok benzer bir şekilde, genellikle yalnızca ön sundurmanın sütunları olması ve bunun Yunanlı mimarlar tarafından tasarlananlardan farklı olarak daha dışarıya doğru bir çıkıntıyla uzaması şeklindeydi. Diğer farklı yanları ise daha yüksek bir taban platformu, Hıristiyan ibadethanelerinde, iç kısımda, üç odalı bir mimari bölüm (Yunanca; cella), bir yan giriş ve büyük pişmiş toprak çatı süslemeleri vardı. Bu özellikler ilk olarak Villanova kültürüne özgü binalarıda görülmüş ancak bu dönemde çok daha abartılı hale gelmişlerdi. MÖ 510 yılından kalma Veli’deki Portonaccia tapınağı uzun adımlarla yürüyen Apollon figürü gibi gerçek boyutlu figür heykelini içeriyordu.
MÖ 6.yüzyılı başlarından kalma özel evlerde, hepsi de tek kat olmak üzere, bazen bir salon ve özel bir avlu bulunan birden fazla birbirleriyle bağlantılı adalar bulunurdu. Çatılar üçgen şeklinde olup sütunlarla desteklenmişlerdir. Ortasında bir antirum, gökyüzüne açık bir giriş holü, ortasında da yağan yağmur suyunun toplanması için sığ bir havuz vardı. Karşısında ocak ve sarnıç bulunan geniş bir oda ve hizmetçilerin konakladığı yan odalar vardı.
Etrüsklerin ölü gömme uygulamaları Etrurya’da ve hatta gelişen zaman içinde hiçbir şekilde aynı olmamıştır. Helenistik dönemde genel olarak ölü yakma tercihi zamanla yerini toprağa gömmeye ve ardından da tekrar yakmaya bırakmıştı, ancak bazı alanlarda değişim olması daha yavaş seyretmiştir. Aslında Etrüsklerin en büyük mimari mirası, aynı aile üyelerinin birkaç kuşak boyunca büyük toprak kaplı mezarlara veya yer üstündeki küçük kare binalara gömülmeleri olmuştur. Bazı dairesel mezarların çapı 40 metre kadardır. Çıkıntılı ve kubbeli tavanları ve genellikle taş kaplı bir koridordan içeriye girişi vardır. Küp benzeri yapılar en iyi Cerverter’in Banditaccia nekropolünde görülür. Her birinin tek bir giriş kapısı vardı ve içlerinde ölenlerin yatırıldığı taş banklar, oymalı sunaklar ve bazen taş koltuklar bulunurdu. Düzenli sıralar halinde inşa edilen mezar yerleri, o dönemde şehir planlamasına daha fazla önem verildiğinin göstergesidir.
Etrüsk Sanatı
Etrüsklerin en büyük sanatsal mirası, kuşkusuz kayıp dünyalarına benzersiz teknik ve renkli bir bakış sunan muhteşem mezar duvar resimleridir. Bulunan mezarların yalnızca % 2’si boyanmıştı, bu da yalnızca seçkin tabaka üyelerinin böyle bir lüksü karşılayabileceği anlamına geliyor. Resimler ya doğrudan taş duvar üzerine ya da ince bir sıva tabakası üzerine uygulanmış ve sanatçılar ilk olarak tebeşir veya kömür kullanarak ana hatları çizmişlerdir. Gölgeleme kullanımı minimum düzeyde olup renkleri, resimlerin canlı bir şekilde öne çıkmasını sağlayacak şekilde gölgelenmiştir. En erken tarih, MÖ 6.yüzyılın ortalarına tarihlenir, ancak dans, müzik, avcılık, spor, tören alayı ve yemek sahnelerine duyulan özel sevgi ile konular yüzyıllar boyunca tutarlı kalmıştır. Bazen Vulci’deki Francois Mezarında tasvir edilen savaşlar gibi tarihi sahneler de vardır. Resimler bize sadece, Etrüsklerin günlük yaşamı, yemek alışkanlıkları ve kıyafetleri hakkında fikir vermekle kalmıyor, aynı zamanda, özellikle kölelere, yabancılara ve kadınlara yönelilk sosyal tutumları da ortaya koyuyor. Örneğin, evli kadınların ziyafetlerde ve içiki partilerinde bulunması (beraberindeki yazıtlarla belirtilmektedir), kadınların kocalarıyla birlikte bu faliyetlere katılmaları dönemin diğer antik kültürlerinde görülenden daha eşit bir sosyal statüye sahip oldukarını gösterir.
Çömlekçilik başka bir uzmanlık alanı oluyordu. Bucchero seramik, Etruria’nın yerli çömlek ürünüydü ve kendine özgü bir yapısı, siyah parlak renkte bir yüzeyi vardır. MÖ 7.yüzyılın başlarından itibaren üretilen çömleklerde, genellikle kabartmalı bronz kaplar örnek alınarak üretimi yapılıyordu. Popüler şekilleri arasında kâseler, sürahiler, bardaklar, mutfak eşyaları ve antropomorfik kaplar bulunur. Bucchero seramik eşyaları genellikle ölen kişinin mezarına konuluyordu, Avrupa ve Akdenize bölgesine geniş çapta ihraç ediliyorlardı. Daha sonraki dönem başka bir uzmanlık alanı, yuvarlak bir şekilde oyulmuş kapak üzerine ölen kişinin yarı gerçek boyutunda bir figürü bulunan pişmiş toprak cenaze kaplarının üretimi oluyordu. Bu ürünler boyanmış ve bazen bir az idealize edilmiş olsa da yine de gerçekçi bir portre sunuyorlardı. Kare vazoların kenarları genellikle mitolojiden sahneleri gösteren kabartma heykellerle süslenmiştir.
Bronz işçiliği, Villanova dönemine kadar uzanan başka bir Etrüsk uzmanlığıydı. Eldeki malzemeden her türlü günlük eşya üretimi yapılmış, ancak, sanatçının el becerisi, en iyi bir şekilde, küçük heykelciklerde ve özellikle de genellikle mitolojiden ilham alınarak kazınmış sahnelerle süslenmiş bronz aynalarda görülmektedir. Son olarak, olağanüstü kalitede büyük ölçekli metal heykeller de üretilmiştir. Çok az örnek hayatta kalmış olsa da, dönemin ayakta kalan ürünleri, özellikle de Arezzo Kimerası (Chimera of Arezzo), bronz heykeli, Etrüsk sanatçısının hayal gücü ve becerisinin kanıtı olmaktadır.
Etrüsk Mirası
Romalılar sadece komşularından alabildikleri toprakları ve hazineleri ele geçirmekle kalmamışlar, aynı zamanda, Etrüsklerden pek çok fikir de çalmışlardır. Romalılar, imparatorluklarının sınırlarında genişletme oldukça, bol miktarda uygulama fırsatı elde edecekleri bir şeyi, Etrüsk kehanet uygulamasının (Yakın Doğu uygulamalarının bir uyarlaması) yanı sıra, yeni şehirler kurma ve arazileri bölme ritüellerinin yanı sıra Etrüsk dini diğer özelliklerini de benimsemişlerdi. Ayrıca, Etrüsk kâhinleri ve falcıları bu gibi konularda Akdeniz bölgesi uzmanları olarak kabul edilen seçkin hane ve ordu birimlerinin temel üyeleri haline gelmişlerdi.
Toskana sütunu, kemerli kapı, atriyumlu (iç avlu) özel villa, birden fazla cenaze kölü kabı için nişleri olan mezarlar ve etkileyici bir şekilde yükseltilmiş basamaklı platformlar üzerindeki büyük ölçekli tapınakların tümü, Romalıların benimseyip uyarladıkları Etrüsk mimari özellikleridir. Romanın aldığı diğer kültürel özellik etkileri arasında, Roma zaferi olacak zafer alayı ve Roma togası olacak beyaz, mor veya kırmızı kenarlı Etrüsk cübbesi yer alıyor. Son olarak da dil alanında Etrüskler, İtalya’daki haleflerine pek çok kelime aktarmışlar veYunanca’dan uyarladıkları alfabeleri ve Runik yazının kullanılmasıyla Kuzey Avrupa dillerini etkilemişlerdir.