John Locke

Tanım

Mark Cartwright
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
21 Kasım 2023 tarihinde yayınlandı 21 Kasım 2023
Bu makaleyi sesli dinle
X
Makaleyi Yazdır
John Locke (by Godfrey Kneller, Public Domain)
John Locke
Godfrey Kneller (Public Domain)

John Locke (1632-1704), Avrupa Aydınlanması temellerinin atılmasında katkıları bulunan İngiliz bir filozof. İktidarı sınırlandırmanın yolu, güçler ayrılığını savunarak, hükümetin her bir organının ayrı yetkilere sahip olması, birey özgürlüğün devlet müdahalesinden uzak kalması ve devletin vatandaşlarının özel mülkiyet hakkını koruması gerektiğini düşünüyordu. Bü düşünceleri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kurucu Babalarını büyük ölçüde etkilemiştir. Locke ayrıca tamamen deneyim ve düşünmeye dayalı yeni bir bilgi edinme teorisini de önermişti.

Gençliği

John Locke, 29 Ağustos 1632 tarihinde, İngiltere/Somerst Kontloğu, Wrington’da mütevazı Püriten tüccar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. John’un babası, İngiliz İç Savaşlarının (1641651) yaşandığı sıkıntılı zamanlarda, monarşiyi klaldıran nihai galip güç Parlamenter ordusunda görev yapıyordu. John Locke, o zaman İngiltere’nin en iyi okulu olan Westminster School’da eğitim görüyordu. Babası Kilisede eğitim görmesini isterken, John ise 1652 yılında Oxford Üniversitesine kaydını yaptırmıştı. Locke, hayatı boyunca dini konulara ilgi duymasına rağmen doktor olmak üzere tıp okumayı tercih etmişti. Locke’un ilgi duyduğu diğer bilim dalları arasında meteoroloji (hava durumu günlüğünü titizlikle not ediyordu) ve ünlü bilim insanı Robert Boyle (1627-1691) ile hava pompalarının kullanılması gibi pratik deneyler yapmak da vardı. John Locke, 1668 yılında Londra Kraliyet Cemiyeti üyeliğine seçilmiştir.

John Locke’ın çıkış yapıp yükselişi 1667 yılında, daha sonra Shaftesbury Kontu olacak, Anthony Ashley Cooper’in özel doktoru ve sekreteri olmasıyla birlikte gerçekleşmiştir. Kontun izlediği politika Locke’un düşüncelerini etkilemiştir; çünkü Shaftesbury Katolikliğin İngiltere esas dini olarak yeniden düzenlenmesi taraftarıydı ve Kont monarşi yetkilerinin Parlamento tarafından kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyordu. John Locke Londra’da ikamet etmeye başlamış ve 1683 yılına kadar Kont Ashley Cooper yanında kalmıştı. Ayrıca, 1675–1679 yılları arası dönemde Fransa’da yaşamış ve René Descartes (1596-1650) gibi filozofların çalışmalarını inceleyerek zamanını değerlendirmişti.

Isaiah Berlin, Locke karakterini şöyle özetliyor:

John Locke, nazik, utangaç ve dost canlısı bir mizaca sahip, çokça sevilen, saygı duyulan, düşmanı olmayan ve kendi zamanının son derece zengin orijinal ve devrimci fikirlerin bazılarını özümseyip basit bir dille yorumlama konusunda şaşırtıcı bir kapasitesi olan bir adamdı. (30)

William of Orange Landing in England
Orange Landing’li William İngiltere’de John Wyck
John Wyck (Public Domain)

Siyasi Gerçeklik ve Sürgün

John Locke İngiltere siyaseti konularına aktif olarak katılmaya başlamıştı. Ancak Oliver Cromwell (1499-1658) ve halefi Richard Cromwell’in giderek antidemokratik hale gelen hükümdarlık dönemini sona erdiren monarşi yönetiminin 1660 yılında yeniden kurulmasıyla birlikte ülkede sosyal kargaşa ortamı artarak yeniden başlamıştı. İngiltere Kralı II. Charles (dönemi 1660-1685) daha yeni hükümdar olmuş ve Stuart yönetim tarzını sürdürmeye çalışıyordu. John Locke Kuzey Amerika’da Britanya İmparatorluğu resmi kuruluş çalışmalarında da görev almıştı. Kral II Charles 24 Mart 1663 tarihinde Kuzey Amerika’da “ Carolina” topraklarını soylu sekiz kişiye devretmişti. John Locke’un kişisel doğası şaşırtıcı derecede feodal olmasına rağmen koloninin Anayasasını düzenlenmiştir.

LOCKE SİYASİ SİSTEMİ, İNSANLIĞIN KOLEKTİF HEDEFLER DOĞRULTUSUNDA BİRLİKTE ÇALIŞMA YETENEĞİ GÜVENİN TEMELEİDİR.

John Locke’un Stuart karşıtı siyaseti ve (vatan ihanetle suçlanarak Londra Kulesinde hapsedilen) Kont Shaftesbury ile olan yakın ilişkisi, 1683 ile 1689 yılları arasında Hollanda’ya sürgüne gitmeyi gerekli bulduğu anlamına geliyordu. Locke, zamanını iyi değerlendirmiş ve bu döneminin çoğunu 17.yüzyılın önde gelen filozoflarından biri olarak adını duyuracak eserler yazarak geçirmiştir. Locke, Protestan Orange William’ın (17650-1702) İngiltere’yi işgal ettiği, ancak daha sonra Katolik, İngiltere Kralı II. James’in 1685 -1688) tahtını barışçıl bir şekilde ele geçirdiği 1688 yılında meydana gelen Görekemli Devrimin ardından İngiltere’ye dönmüştür. 1689 yılından itibaren siyaset felsefesi üzerine çalışmalarını yayınlamaya başlayan Locke, bir yandan da çeşitli komisyonlarda görev alarak siyasi kariyerine devam etmiştir.

Hükümet Üzerine İncelemeler

John Locke, 1689 yılında Hükümet Üzerine İki İnceleme çalışmasını yayınlamıştı. İkinci İnceleme, “modern liberalizmin gelişimi konusunda anahtar bir metin haline gelmiş (yıllar önce yazılmış olmasına rağmen), siyasi meşruluğun yönetilenlerin rızasına bağlı olması gerektiğini savunarak ve direnme hakkını öne sürerek Şanlı Devrim hareketinin haklı olduğunu ifade etmişti” (Chisick, 260). Bu incelemeler, birey haklarının, mutlak monarşi ve Kilise gibi kurumlardan daha önemli olduğu düşüncesini ortaya koyuyordu. John Locke’a göre bireysel özgürlüğün baskıcı bir kolektif otoriteden korunması gerekir. Locke, Hükümet Üzerner İkinci İncelemesinde hükümetin çeşitli birimleri (hükümdar, yasama meclisi alt ve üst meclisleri ve yargı) konusunda kuvvetler ayrılığı fikrini gündeme getirmişti. John Locke, üç bölümden oluşan bir hükümet şekli önerisinde bulunmuştur: Yürütme (kanunları uygulayan bir monark), Yasama (yasaların çıkarılması kararını alan, popüler çoğunluğa dayalı bir paralamento) ve federatif bir yönetim gücü (dış politika ile ilgilenen). John Locke, Yasaları çiğneyenlerin cezalandırma işlemi bağımsız bir yargının sorumluluğunda olmalıdır diye savunmuştur. Güçlerin çeşitli hükümet organları arasında bölünmesi fikri, Fransız filozof Montesquieu’nün (1689-1757) 1748 yılında yayınladığı Kanunların Ruhu adlı eserinde daha da geliştirilmiştir. Locke’un hükümet organları ayrımı daha az katıdır, çünkü devleti yönetmede “ayrıcalık” olarak tanıdığı yürütme organının kanunları sürdürmesinde ısrarcı olmuştur; yani halkın ortak çıkarı tehlikeye düşmesi halinde yasama ve hatta yasaların gözardı edilmesi gereken durumlarda yürütme organı kamu çıkarı doğrultusunda uygun olacak şekilde hareket edebilir.

John Locke’un savunduğu siyasi sistem, insanlığın kolektif hedefleri doğrultusunda birlikte çalışabilme yeteneğine olan güvenine dayanır. Locke, insanlığın, doğa durumunda bile, “hiç kimsenin başka birisinin hayatına, sağlığına, özgürlüğüne veya mal varlığına zarar vermemesi gerektiği” yönündeki evrensel yasaya uyması gerektiğini ileri sürmüştür (Popkin’den alıntı, 77). Bu hakların başka bireyler veya başka toplumsal gruplar tarafından ihlal edildiği durumlarda, bu ihlalin önüne geçmek amacıyla bir devlet veya siyasi aygıta ihtiyaç vardır. Bu nedenle, kanunlara, yargıya ihtiyaç olup kanunların uygulamasını sağlayacak bir organın devrede olması gerekir. Eğer bu siyasi organ, bireysel özgürlüğün ve kamu yararını koruma işlevinin ötesine geçerse, örneğin despotik bir hükümdarın yasalara saygı göstermemesi veya yozlaşmış olması durumunda, halk kolektif olarak toplumsal sözleşmeyi bozan despotik hükümdarı devirme kararını alırsa tamamen haklı olur. Bu durumda, hükümdar sorumluluklarını yerine getirmemiş ve kendi vatandaşlarına karşı savaş durumunu ilan etmiş olur.

American War of Independence, 1775 - 1783
Amerikan Bağımsızlık Savaşı, 1775-1783
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

On Üç Koloni Üzerine Etkisi

John Locke, “halkın” ülke yönetiminde yer alması gerektiğine inanıyordu; çünkü böylesi bir yönetim şeklinin otoriter ve despotik bir yönetimle sonuçlanma ihtimali, tek başına bir hükümdar veya küçük bir elit grup tarafından yönetilen bir hükümet şekline göre çok daha azdır. Herkesin bireysel özgürlüğünün korunmasını sağlamak üzere demokratik yönetim içinde de kontrol sisteminin olması gerekir. Dahası, bir hükümet halk tarafından, halkın haklarını koruma görevini yerine getirmek üzere seçilir ve bu nedenle kendi çıkarı doğrultusunda değil de halka hizmet etmek üzere görev ifa etmelidir. Akademisyen filozof R.H.Popkin’in açıkladığı gibi, John Locke’ün bu alandaki fikirleri (ve diğer diğer filozofların düşünceleri) 1780’lerin sonlarında Amerika Birleşik Devletlerinin Kurucu Babaları tarafından benimsenmiştir:

Bağımsızlık Bildirgesi ve Amerikan Anayasası dikkatli bir şekilde incelendiğinde, bu her iki belge de ; “Bütün insanlar eşit yaratılmıştır”; “Yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı”; “Bu gerçeklerin apaçık ortada olduğunu düşünüyoruz” ve benzeri cümleler neredeyse kelimenin tam anlamıyla Locke’ün İkinci İncelemesinden alınarak düzxenlenmiştyiralınmıştır. (77)

Ayrıca John Locke’un görüşleri yurtaş haklarına ilişkin önemli başka bir ABD belgesi olan Haklar Bildirgesi’ni de etkilemiştir. Thomas Jefferson’un bir zamanlar belirtiği üzere; “özgürlüğün genel ilkeleri ve insan haklarına ilişkin olarak…John Locke’un… ve Sidney’in (İngiliz siyasetçi ve yazar) öğretileri… yurttaşlarımız tarafından genel olarak kabul edilir” (Gottlieb,113-4). John Locke, bütün vatandaşların belirli haklara sahip olduğunu ve bu haklara müdahale etmenin hükümetin işi olmadığını savunmaktadır.

LOCKE, VATANDAŞLARIN OTORİTER BİR HÜKÜMETE KARŞI İSYAN ETME HAKKININ OLDUĞUNU ÖNERİYOR.

John Locke’a göre en önemli hak, özel mülkiyete sahip olma hakkıdır. Mülkiyet hakkını aslında bireyin bir parçası olarak görür (çoğu durumda), çünkü birey mülkiyeti elde etmek üzere çaba harcamasından dolayı devletin buna müdahale etmemesi gerekir. Daha sonra ortak (ya da bireyin) mülkiyetin, bir bireyin mülkiyeti haline getiren emeğe yatırım yapma konusu, Locke’ün otoktan/yerli halkların topraklarını gerektiği gibi geliştirmediğini düşündüğü için sömürgecilerin yerli halkın topraklarına el koymasına imkân veren bir fikir olmuştur. Bir kişinin mülküne saldırmak, mülkünün azaltılmasına yol açmak veya mülkiyet hakkını ortadan kaldırmak, o kişiye saldırmakla aynı şeydir; Locke, bu nedenle, yaşam ve özgürlük hakkını da “mülkiyet” hakkı şemsiye terimi altına alıyor. John Locke, daha da ileri giderek, bu hakların herhangi bir toplum tarafından verilmediğinden, bir toplum grubu gücüyle de alınamayacağını da belirtir. Evrensel doğal hakların bir sonucu da tüm insanların kanun önünde eşit yaratılmış olmasıdır. Eğer bir hükümet bireysel özel “mülkiyeti” korumada başarısız olursa, o zaman, hükümete halk tarafından verilen yönetme yetkisi, yeni ve daha iyi bir hükümet kuruluncaya kadar geri alınmalıdır. Kısacası, Locke’un vatandaşların otoriter bir hükümete karşı isyan etme hakkına sahip olduğu yönündeki düşünceleri, Büyük Britanya Kralı III. George yönetimini (dönemi 1760-1820) tam da despot bir hükümdar olarak gören 13 koloni halkları arasında ilgiyle yakından izlenmişti.

John Lock’ün Siyaset Felsefesine ilşkin Eleştirileri

John Locke düşüncesini eleştirenler, toplumların var olmasından önce insanların onun tanımladığı doğal haklara sahip olduğunu muhtemelen bilemeyeceğimizi ileri sürmüşlerdir. Başka bir deyişle, Locke yalnızca toplum öncesi insanların bunlara sahip olması gerektiğini söylüyorlar; bu durum bir gerçek değil, görünüştür. İkinci eleştiri ise Locke’un çoğunluğun yönetmesine izin vermesi ancak azınlık haklarına herhangi bir koruma sağlamamasıdır. Bu koruma eksikliği, vatandaşların belirli bir kısmının demokraside despot yönetimine göre daha iyi durumda olmasına neden olacaktır.

Charles I by Anthony Van Dyck
Anthony Van Dyck' den Birinci Charles
Google Cultural Institute (Public Domain)

Başka bir eleştiri de şöyledir: Belirli “mülkiyet” hakları kamu yararı ile çatıştığı durumlarda ne yaparız? sorusu konusundadır. Örneğin bazıları, bir bireyin tehlikeli bir silaha sahip olma hakkını korumanın, böyle bir bireyin çevresinde yaşayan insanların iyiliğini korumaya yardımcı olmadığını iddia edebilir. Soruna olası bir çözüm yolu bulma cevabı, bazı hakların mutlak olmayıp belirli koşullara bağlı olduğunu düşünmektedir. Örneğin, bir toplum, tehlikeli bir silahın deli olduğu teşhisi konulan bir kişiye ait olamayacağına karar verebilir. Ancak, hakların bu şekilde derecelendirilmesi, yalnızca çizginin nereye çekilmesi gerektiği konusunda daha fazla soru göndeme gelir ve çıkarılacak pratik sonuç, bir toplumda yaşarken birey özgürlüğünün açıkça mutlak olmadığıdır.

John Locke, Bilgi Edinme Üzerine

John Locke, İnsanın Anlayışı Üzerine Deneme adlı çalışmasında, insanların nasıl birlikte yaşayabileceği ve birbirlerinden öğrenebileceği konusunda daha fazla fikir sunuyor. Aslında bakılırsa, kendi yaşamı boyunca söyleyebilecek bir sözü olan filozof olarak, ona uluslararası ün kazandıran çalışması; hükümet üzerine incelemelerinden daha ziyade bu çalışması olmuştur. John Locke, insanların doğaları gereği kendi çıkarlarını gözettiklerini, ancak kendi kendilerini sınırlamalarının ve mantıklarına göre uygulama konusu ama aynı zamanda ortak bir iyinin peşinde koşmalarını da sağladığını, çünkü insan doğasının aynı zamanda iyiye yakın olduğunu da öne sürmüştür.

John Locke, yazdığı denemesinde, duyuylarla sınanmayan şeylere inanmayarak bilgimizi nasıl geliştirmemiz gerektiğini de tartışmaya açıyor; bu konuda Francis Bacon’un (1561-1626) çalışmalarından etkilenmiştir. Yeni Bilimsel Yöntemin temeli olan bu yaklaşım, düşünürlerin ampirik olarak doğruluğu test edilmediği için bazı şeyleri basitçe bilinmez olarak dışarda bırakmalarından dolayı aslında bilgiye de sınırlama getirmiş oldular. Locke’a göre bir bebeğin beyni daha boş bir sayfa veya beyaz bir kâğıt halinde olmasından dolayı doğuştan gelen fikirleri yoktur; bildiğimiz her şeyi duyularımızı, deneyimlerimizi ve yansıma yetilerimizi kullanarak öğreniriz. Dahası, Locke’un “bilginin zihnimize duyularımız aracılığıyla kaydedildiği ve bu duyuların zihnimizde karmaşık fikirler halinde birleştiği yönündeki iddiası, on sekizinci yüzyıl psikolojisinin temeli olmuştur” (Burns, 173).

John Locke, başkalarının doğru olduğunu söylediklerine bazen şüpheyle yaklaşmamızı ve kendi adımıza düşünmeyi öğrenmemiz gerektiği önerisinde bulunur. Locke, akademisyenlerin çalışmalarına ilişkin yaptığı değerlendirmesinde, akademisyenlerin “cehaletlerini karmaşık ve açıklanamaz karmaşık Sözcükler Ağı ile kapatmak” istedikleri için bu tutumlarını genellikle “öğrenilmiş anlamsız sözler” olarak ifade eder (Gottlieb,121). Konuya böylesi bir açıklama getirme, o zamandan beri felsefe öğrencilerine teselli veren, yürek ısıtan bir duygu olmuştur.

Title Page of Two Treatises of Government
Hükümet Üzerine İki İncelemenin Başlık Sayfası
Unknown Photographer (Public Domain)

Ancak, duyulara ve tecrübeye dayanmayıp edindiğimiz fikirlere nasıl bir açıklama getirebiliriz? şeklinde eleştiriler de yapılmıştı; deniz kızları ve tek boynuzlu atlar gibi gerçekte var olamayan, gerçeküstü fikir ürünü hikayelerde olduğu gibi. John Locke, bu eleştirilere; bilgiyi birincil ve ikincil nitelikler olarak adlandırdığı özelliklere göre iki gruba ayırarak cevap vermiştir. Tek boynuzlu at konusunda, insan beyni, mevcut hayvanların normal boyutu, şekli ve boynuzları gibi birincil niteliklerin girdisini deneyimleyebilir ve daha sonra beyin, birincil nitelikleri tamamen yeni bir şekilde birleştirerek, aslında var olmayan bir hayvan varlığını yaratmak suretiyle ikincil nitelikler yaratabilir. Diğer bir eleştiri ise, şayet edinilen bilgi tecrübeye dayalıysa ve insan zihninde şekilleniyorsa neyin gerçek olduğunu, neyin olmadığını nasıl bilebiliriz? Başka bir deyişle, zihnimizin dışında herhangi bir şeyin var olduğunu nasıl bilebiliriz? John Locke, düşüncelerimizi başka insanların fikirleriyle karşılaştırarak ve aklımızı kullanarak benzerlikleri ve farklılıkları inceleyebileceğimizi savunmuş, ancak bazıları için bu durum, neyin bilgi olup neyin olmadığı konusunda çakça belirsiz kalan bir tanım olmaktadır.

John Locke, deneyselciliğin (empricism) önemine ilişkin görüşlerinin, onun manevi inancını reddetiği anlamına gelmediğininin belirtilmesi önemlidir: Şöyle yazmıştı: “Bizim dışında başka herhangi bir şeyin varlığından ziyade bir TANRI’nın var olduğunu biliyoruz” (Deneme, iv,10 ). Kısacası, Locke’a göre insanların bilgi edinme yeteneği vardır çünkü Tanrı insanlara böyle bir yetenek vermiştir, bu inanç onu Aydınlanma öncesi bir figür olarak sınıflandırmasını yapar. John Locke’a filozofların ve bilim insanlarının görevi, Tanrı’nın insana verdiği bu yeteneği en iyi bir şekilde nasıl en üst düzeye çıkarabileceklerini bulmaktır.

Özetle, John Locke’un bilgi üzerine düşüncelerinin, kendisinden sonra gelen düşünürler ve genel olarak toplumlar için kalıcı üç sonucu olmuştur. Birincisi, şayet bilgi doğuştan gelmiyorsa o zaman bütün insanlar eşit olmalıdır çünkü hepsi de aynı boş sayfa/levha (tabula rasa) ile dünyaya gelip yaşamaya başlarlar. İkincisi, şayet bilgi ve davranış normları kişinin bulunduğu çevre aracılığıyla ediniliyorsa, o zaman farklı dünya görüşlerine hoşgörüyle bakılması gerekir. Hiç kimse inançlarından dolayı suçlanamaz; çünkü herkes içinde bulunduğu çevrenin ürünüdür. Üçüncüsü, toplumun ve özellikle yöneticilerin iyi ahlaki davranışları teşvik eden bir ortam yaratma sorumluluğu vardır. İnsanlar belirli bir ahlak kurallarıyla doğmazlar; edindikleri ahlak kurallarını, aldıkları eğitim sisteminden geçerek ve bulundukları ortamlarda her gün yaşayıp deneyimleyerek edinirler.

Bilgi edinme konusundaki bu yeni yaklaşıma göre, din ve bilim (belki de Bilimsel Devrim’in bu erken döneminde doğa felsefesi olarak adlandırması daha doğru olur) anlaşmazlığa düşmüş gibi görünüyordu, ancak, Locke, başka iki çalışmasında Protestan Hıristiyanlığın genel olarak toplumdaki yerini savunmaya devam etmiştir: Eğitim Üzerine Düşünceler ve Hıristiyanlığın Akla Uygunluğu çalışmaları sırasıyla 1693 ve 1695 yılında yayınlanmıştı. John Locke, 1689 ile 1692 yılları arasında önemli başka bir eser olan Hogörü Üzerine Mektuplar adlı çalışmasını yayınlamıştı. Bu eserinde, farklı dini görüşlere hoşgörü gösterilmesi çağrısında bulunmuştur çünkü bu konuların vatandaşlık rolüyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. John Locke, tuhaf bir şekilde, bu hoşgörüyü Katoliklere kadar genişletmiyor çünkü Katoliklerin dünyadaki en büyük otoritesinin Papa olmasından dolayı belirli bir devlete bağlılık yemini edemeyeceklerine inanıyordu.

John Locke, aklın önemini vurgu yapar ve “inanç yerine akla vurgu yapılması ve bazı geleneksel teolojik doktrinlerin inanan birisi için gereksiz olduğu nedeniyle reddedilmesi de birçok Aydınlanma yazarı tarafından ilgi çekici olmuştur” (Yoltan, 302). Locke’un önemli eserleri Fransızca ve Almanca dillerine çevirilerek, çağın önde gelen düşünürlerinden birisi olarak eserlerinin Avrupa’da yayılması sağlanmıştı.

Statue of John Locke
John Locke Heykeli
Ethan Doyle White (CC BY-SA)

John Locke Başlıca Eserleri

Filozof John Locke’un en önemli eserleri:

  • İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme (1689)
  • Hükümet Üzerine Birinci Deneme (1689)
  • Hükümet Üzerine İkinci Deneme (1689)
  • Hoşgörü Üzerine Deneme (1689-92)
  • Eğitim Üzerine Düşünceler (1693)
  • Hıristiyanlığın Akla Uygunluğu (1695)
  • Of the Conduct of the Understanding Anlayışın Yürütülmesine Üzerine (1706)

Ölümü ve Mirası

John Locke,1691 yılından beri hiç evlenmemiş bir kişi olarak, evli arkadaşı Leydi Damaris Masham’ın (1658-1708) Essex’teki evi Oates’te bir süre yaşamıştı. Tarihçi A.Gottlieb, ikilinin 1681 yılından bu yana düzenli yazışmalar içinde olduklarını belirtiyor ve şöyle diyor: “Mektuplarından Locke ve Damaris’in birbirlerine âşık oldukları anlaşılıyor, ancak, hiçbir zaman tam olarak aynı anda değillerdi” (153).

John Locke, Ticaret Konseyinin sekreteri olarak görev yaparak aktif politikaya devam etmiştir. 1697 yılında yoksullarla ve işsizlerle ilgilenme konusundaki tavsiyeleri gerçekten de sert olmuştu; çünkü yoksulluğun esasen “sefahat” olarak tanımladığı şeyden, özellikle de aşırı alkol tüketiminden kaynaklandığına inanıyordu.

John Locke 28 Ekim 1704 tarihinde Oates’te hayata veda etmiştir. Çalışmaları, insan doğası ve bilgisine ilişkin yeni bir vizyona dayalı olarak, devlet gücü ve bireysel özgürlüğün sınırları hakkındaki fikirlerini daha da geliştiren Aydınlanma düşünürlerinden başlayarak siyaset felsefesi üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olmuştur. Görüldüğü üzere, Amerika Birleşik Devletleri hukuk ve siyasi sistemlerin Locke’un birçok düşüncelerine dayandırmıştı; diğer birçok demokrasilerde olduğu gibi.

Sorular & Cevaplar

John Locke esas olarak neyle tanınır?

John Locke, vatandaşların bireysel özgürlüğünü ve mülkiyet haklarını savunmasıyla tanınan 17.yüzyıl İngiliz filozofudur. Hükümet yetkilerinin ayrılmasını önermiş ve vatandaşların da despot bir hükümdarı devirme hakkı olmasını vurgulamıştır. Bütün bu fikirler Amerika Birleşik Devletlerinin Kurucu Babalarını etkilemiştir.

John Locke’un üç inancı nelerdir?

Filozof John Locke’un üç inancı şunlardır: Bütün vatandaşlar aynı haklara sahiptirler; bu haklar devlet tarafından korunmalıdır ve vatandaşların kötü bir hükümete karşı isyan etme hakkı vardır.

John Locke’un doğal haklar teorisi nedir?

John Locke’un doğal haklar teorisi; insanların toplumlar ve eyalet hükümetleri oluşmadan önce özgürlük, mülkiyet ve mutluluk gibi belirli haklara sahip olduğu yönündedir. Bu nedenle, hükümetlerin bu hakları koruma altına alması gerekir, çünkü bu haklar yaradılıştan insanlara verilmiştir.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Mark Cartwright
Mark, tam zamanlı yazar, araştırmacı, tarihçi ve editördür. Özel ilgi alanları arasında sanat, mimari ve tüm medeniyetlerin paylaştığı fikirleri keşfetmek yer almaktadır. Siyaset Felsefesi alanında yüksek lisans derecesine sahiptir ve WHE Yayın Direktörüdür.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Cartwright, M. (2023, Kasım 21). John Locke [John Locke]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-20857/john-locke/

Chicago Formatı

Cartwright, Mark. "John Locke." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Kasım 21, 2023. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-20857/john-locke/.

MLA Formatı

Cartwright, Mark. "John Locke." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 21 Kas 2023. İnternet. 20 Kas 2024.