Bergamon Kütüphanesi, Attalos Kralı II. Eumenes (hükümdarlığı M.Ö. 197-159) tarafından Pergamon (aynı zamanda Pergamum) şehrinde kurulmuş ve Mısır'ın İskenderiye şehrindeki kütüphaneden sonra en tanınmış ve saygın bilimsel bir merkez haline gelmiştir. Kütüphane, II. Eumenes'in hükümdarlığından Bizans Dönemi'ne kadar hizmet vermeye devam etmiştir.
Pergamon'un (Küçük Asya'da, günümüz Türkiye'sinde) Attalos Hanedanı (M.Ö. 281-133) sade bir kökenden geliyordu ve kendilerini önemli hükümdarlar arasında konumlandırmak gayesiyle sanata ve edebiyata büyük önem veriyorlardı. Bilhassa II. Eumenes edebiyat ve bilime büyük önem vermiş ve Pergamon akropolisindeki Athena Tapınağı'na tamamlayıcı nitelikte olması için bir kütüphane inşa ettirmiştir. Kütüphanenin en yoğun olduğu dönemde, çoğunluğu parşömen üzerine yazılmış 200.000 kitap barındırdığı söylenmektedir. Ziyarete gelen bilginlerin yazı yazma malzemelerine olan ihtiyaçları şehirde parşömen imalatını teşvik etmiş ve Pergamon Roma Dönemi boyunca bu malzemenin başlıca imalatçısı konumuna gelmiştir; öyle ki İngilizce kökenli parşömen kelimesi Pergamon'a gönderme yapan Latince pergamenum kelimesinden türetilmiştir.
Bergama ve İskenderiye Kütüphaneleri arasındaki çekişme, her ikisinin de daha fazla sayıda kitap toplamak amacıyla durmaksızın çalışmalarına neden olmuş, bazı bilginler Eumenes ile kardeşi II. Attalos'un (hükümdarlığı M.Ö. 159-138) ya da Mısır firavunları V. Ptolemy Epiphanes (hükümdarlığı M.Ö. 204-180) ile VI. Ptolemy Philometor'un (hükümdarlığı M.Ö. 180-164 ve 163-145) ve diğerlerinin kütüphanelerine zorla sahip olmalarını önlemek maksadıyla şahsi kütüphanelerini saklamışlardır. III. Attalos'un (hükümdarlığı M.Ö. 138-133) Pergamon Krallığı'nı Roma'ya devretmesinin ardından Romalılar kütüphanenin bakım ve onarım çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
Tarihçi Plutarhos'a (M.S. 45/50-120/125) göre, Markus Antonius (M.Ö. 83-30) M.Ö. 43 yılında kütüphanenin tüm koleksiyonunu İskenderiye Kütüphanesi'ne armağan etmek niyetiyle sevgilisi VII. Kleopatra'ya (yaklaşık M.Ö. 69-30) vermiştir. M.Ö. 31 yılında Aktium Muharebesi'nde Octavianus karşısında mağlup olduktan sonra Octavianus, Augustus Caesar (hükümdarlık dönemi M.Ö. 27-M.S. 14) olarak parşömenlerin tamamını olmasa da bir kısmını Pergamon'a geri vermiştir.
Kütüphane hiç kuşkusuz 262 yılındaki deprem sırasında şehrin geri kalanıyla beraber hasar görmüştü, ancak elde edilen veriler kütüphanenin Bizans İmparatorluğu'nun ilk yıllarında (330-1453) hala faaliyette olduğunu göstermekteydi. Kütüphanenin bugünkü akıbeti bilinmemektedir ancak büyük olasılıkla koleksiyon, yaklaşık 1300'den sonra şehir terk edilmeden önce kütüphane görevlileri ve diğer bilginler tarafından kaldırılmıştır. Bergama'nın dışında yer alan Pergamon, 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmış ve dünyanın dört bir köşesinden ziyaretçi çekmeye başlamıştır. Antik şehirden çıkarılan bir takım eserler 20. yüzyılın başlarından beri Berlin'deki Bergama Müzesi'nde sergilenmektedir.
Pergamon & Philetairos
Pergamon'un tarihi en azından Yunanistan'daki Arkaik Döneme (yaklaşık M.Ö. 800-480) kadar uzanmakta, ancak elde edilen veriler çok daha eski bir yerleşime dikkat çekmektedir. Bölge, yaklaşık M.Ö. 334 yılında Büyük İskender tarafından ele geçirilene kadar II. Kiros (Büyük Kiros olarak da bilinir, hükümdarlığı yaklaşık M.Ö. 550-530) tarafından Ahameniş İmparatorluğu'na dahil edilmiş ve Makedonya İmparatorluğu'nun bir parçası haline gelmiştir. İskender'in M.Ö. 323'te ölümünün ardından, diğer varislerine (Diadohlar) karşı savaşan ve savaş sırasında şehri subaylarından biri olan Philetairos'a (hükümdarlığı M.Ö. 282-263) emanet eden komutanlarından biri olan Lisimahos (hükümdarlığı M.Ö. 360-281) şehrin kontrolünü ele geçirmiştir.
Lisimahos M.Ö. 281'de savaşta öldürüldüğünde, Philetairos hazinedeki 9.000 talent gümüş konusunda sesini çıkarmadı ve bu hazineyi yeni derebeyine devretmek yerine, şehrin ve civardaki yerleşimlerin iyileştirilmesine yönelik harcamalarda bulundu. Bu cömertliğinin karşılığını çevresindeki şehirlerin birbirleriyle sıkı sıkıya kenetlenmesini sağlayarak Pergamon Krallığı'nın Attalos Hanedanlığı'nı kurmasını sağlamıştır. Genç yaştan beri hadım olan Philetairos, yeğeni I. Eumenes'i (hükümdarlığı M.Ö. 263-241) evlat edinmiş, o da kuzeni I. Attalos'u (hükümdarlığı M.Ö. 241-197) varis ilan etmiştir.
I.Attalos yıllardır Pergamon'u taciz eden bölgedeki Galyalı Keltleri yenilgiye uğrattı, bölgeyi istikrara kavuşturdu ve kendini sanat eserlerini korumaya adadı. Akademisyen Lionel Casson şöyle yorumluyor:
Hanedanın adını aldığı I. Attalos resim ve heykel sanatına büyük önem vermiştir. Yaptığı yüklü miktardaki alımlarla etkileyici bir koleksiyon oluşturmuş - Batı dünyasında kayda geçen ilk şahsi sanat koleksiyonu - ve günümüzün en iyi sanatçılarına verdiği siparişlerle şehri seçkin heykel sanatıyla donatmıştır. (49)
Galyalıları yenilgiye uğrattıktan sonra I. Attalos hem halkın kurtarıcısı hem de kral ilan edilerek soylular sınıfına yükselmiş ve Roma ile bir ittifak kurmayı başarmıştır. Şehrini güzelleştirmenin yanı sıra Makedonyalılara yönelik düzenlenen askeri seferlerde Roma'ya destek vererek Roma'nın şehrini korumasını ve istikrarın sürmesini sağladı.
II. Eumenes, Mısır ve Parşömen
Attalos M.Ö. 197 yılında felç geçirerek hayatını kaybetti ve yerine, Pergamon'u Küçük Asya'nın en büyük şehirlerinden biri ve Mısır'daki İskenderiye'den sonra ikinci kültürel ve aydın merkez haline getiren Attalos kralı oğlu II. Eumenes geçti. İskenderiye, dönemin en büyük dehalarını kendine çeken kütüphanesiyle haklı bir üne sahipti ve II. Eumenes de aynı şerefi kendi şehri içinde istiyordu. Casson şöyle söyle ifade ediyor:
II. Eumenes, Attalos'un başlattığı bu işi devam ettirmiş ve diğer icraatlarının yanı sıra İskenderiye'ye kıyasla daha büyük bir kütüphane kurarak Pergamon'u bir edebi ve eğitim merkezi haline getirmiştir. Ptolemaioslardan bir yüzyıl sonra başladığı için, onlardan bile daha büyük bir hevesle alımların peşinden koşmak zorunda kalmıştır. Aristoteles'in tanınmış koleksiyonunun ellerine geçtiği ve Bergama bölgesinde yaşayan halkın, kitapları saklamak ve kraliyetin eline geçmesini önlemek amacıyla bir hendeğe gömdükleri anlatılmaktadır. II. Eumenes kütüphanesinin bulunduğu yer konusunda son derece uygun bir yer seçmiştir: Burayı bilgelik tanrıçası Athena'nın mabedine tamamlayıcı nitelikte bir yer haline getirmiştir. Bu durum, kazılar sonucunda bugüne kadar bilinen en eski kütüphane kalıntılarının açığa çıkarılmasıyla gün ışığına çıkmıştır. (49)
Kütüphanenin koleksiyonu II. Eumenes'in hevesli alımları ve büyük olasılıkla kardeşi II. Attalos'un (M.Ö. 159-138) yanı sıra Bergama'nın zengin vatandaşlarının desteğiyle sağlanmıştır. Plutarhos'a göre, kütüphane en parlak döneminde 200.000 parşömene sahipti, ancak hiçbir katalog günümüze ulaşmadığı için bu sayının ne kadar net olduğunu kestirmek mümkün değildir ve Plutarhos kütüphanenin ulaştığı zirveden çok sonra yazmıştır. Ancak Plutarhos'un söz konusu iddiasının kabul edilebilir olması muhtemeldir zira kütüphanenin, büyük olasılıkla sade bir koleksiyonun dikkatini çekmeyeceği, dönemin en büyük düşünürlerinden bazılarının ilgisini çektiği kayıtlara geçmekte ve arkeolojik kanıtlar da bu sayıda kitap barındıracak kadar yeterli yere sahip olduğunu göstermektedir.
Şehre akın eden aydınlar arasında, Dünya'nın bilinen ilk küresini inşa eden ve II. Eumenes ya da II. Attalos tarafından Bergama'da baş kütüphaneci olarak göreve getirilen dilbilgisi uzmanı ve Stoikli filozof Mallus'lu Crates (M.Ö. 2. yüzyıl) de yer almaktadır. Diğer eserlerinin yanı sıra Crates en çok, Suetonius'un Gramerciler Üzerine (De Grammaticis) adlı eserinde aktardığına göre, açık bir kanalizasyona düşerek bacağını kırdıktan sonra kendini tedavi etmek amacıyla Roma'da kalan, dil bilgisi üzerine günlük dersler veren ve "şehrimize dil bilgisi çalışmalarını ilk getiren" (II. Suetonius, 1) Pergamon'un yaklaşık M.Ö. 169 ya da 159 yılında Roma'ya gönderdiği bir elçi olmasıyla tanınmaktadır. Crates, İskenderiye Kütüphanesi'nin başkanı Semadirekli Aristarkus'un (yaklaşık M.Ö. 220-143) çağdaşlarındandır.
Zaman geçtikçe ve Bergama ile İskenderiye kütüphaneleri arasındaki çekişme arttıkça, nitelikli çalışanların yanı sıra kitap edinmenin ve korumanın önemi de arttı. Semadirekli Aristarkus Pergamon'da pozisyon almaya istekli göründüğünde, yaklaşık M.Ö. 144 yılında VIII. Ptolemaios'un verdiği talimat üzerine tutuklanmış ve serbest bırakıldıktan kısa bir süre sonra ölmüştür.Ancak bu iddiaya itiraz edilmiştir ve bazı araştırmacılara göre, Pergamon'a taşınmaya hazırlandığından dolayı V. Ptolemaios tarafından tutuklanan kişi Aristarkus'un öğretmeni ve selefi olan Bizanslı Aristophanes'tir (yaklaşık M.Ö. 257 - 180).
Büyük Plinius'un (M.S. 23-79) Doğa Tarihi'nde aktardığına göre, bu çekişme hemen hemen Bergama Kütüphanesi kurulur kurulmaz II. Eumenes ile V. Ptolemaios arasında başlamış ve kendini kısmen Mısır'ın Bergama'ya kitap çoğaltmak amacıyla gerekli papirüsü vermemesiyle göstermiştir:
Biz şimdiye kadar ne bataklık bitkilerinden ne de nehir kenarlarında büyüyen çalılardan hiç bahsetmemiştik: ancak Mısır'dan ayrılmadan önce papirüsün doğasından biraz bahsetmeliyiz, zira medeni hayatın tüm usulleri bu kadar önemli ölçüde kağıt kullanımına dayanmaktadır - her halükarda yaşanmış hadiselerin unutulmaması için... İlerleyen zamanlarda, Kral Ptolemaios ile Kral Eumenes arasında kendi kütüphaneleri konusunda bir çekişme baş gösterince, Ptolemaios papirüs ticaretini yasaklamıştır; bunun üzerine, Varro'nun anlattığına göre, Bergama'da benzer bir amaç doğrultusunda parşömen icat edilmiştir. Bundan sonra, insanlara ölümsüzlük bahşeden bu metanın kullanılması herkes tarafından kabul edilir hale gelmiştir. (XIII.21)
Plinius'tan aktarılan bu bölüm, parşömenin (deriden - kazınarak işlenmiş hayvan derisinden) Bergama'da icat ettiği yönündeki yaygın inanışı desteklemiştir, ancak Casson, günümüz bilim dünyasının üzerinde uzlaştığı ortak görüşü yineleyerek şöyle yazmaktadır:
Deri üzerine yazı yazmak Yakın Doğu'da öteden beri alışılagelmiş bir yöntem olduğundan, Bergamalılar "parşömeni icat etmiş" olamazlar. Yapmış olabilecekleri şey, yazı yazmak amacıyla kullanılan deri kaplamaların imalatını geliştirip bunların kullanımını giderek yaygın hale getirmekti, ki bu da Bergama'nın Mısır'dan gelen papirüs kağıdına olan dış ticaret ihtiyacını azaltma isteğinden kaynaklanıyor olmalıydı. Attaloslar yönetimindeki Pergamon'un bu tür derilerin imalatında bir merkez olduğuna hiç kuşku yoktur. Roma'nın kullandığı kaynaklar sadece buradan temin ediliyordu, öyle ki Roma'da yazı derisi anlamına gelen sözcük pergamena "[Pergamon kağıdı]" şeklindeydi (bizim "parşömen" terimimiz bu nedenle kullanılmaktadır). Üzerinde işlem yapılmış olsa bile, iki hanedan arasındaki bu çekişme hikayeleri gerçek bir durumu yansıtmalıdır. Roma'nın polimetrik ansiklopedicisi olan Büyük Plinius'un bu konuda hiçbir kuşkusu yoktu: "Büyük bir çekişme halinde kütüphaneler kuran İskenderiye ve Bergama krallarından" doğrudan doğruya söz eder. (52)
Plinius parşömenin kökeni konusunda yanılmış olsa bile, Pergamon/İskenderiye çekişmesine dair gözlemleri diğer yazarların sunduğu verilerle destekleniyor gibi görünmektedir.
Kütüphane
II. Eumenes, Pergamon'un akropolisini Atina'nınkini andıracak biçimde tasarlamıştır, ancak kütüphaneyi, Mısır-Yunan karışımı tanrı Serapis'in tapınağı olan Serapeum'a bağlı bulunan İskenderiye Kütüphanesini andıracak biçimde, Athena Tapınağı'nın yanına bilerek yerleştirmiş gibi görünmektedir. Pergamon kütüphanesi mukayese edildiğinde sade bir binaydı ancak maksimum verimlilik sağlamak amacıyla, kitapların korunması ve münzevi bir güzelliğe uygun şekilde tasarlanmıştı. Casson binayı günümüz kazılarında tespit edildiği şekliyle şöyle tarif etmektedir:
[Pergamon akropolisi] ihtişamlı binalarla süslenmiş etkileyici bir şehir bölgesine dönüştürülmüştü. Bunların arasında Athena adına bir tapınak da bulunuyordu. Tapınak, bir sütun dizisiyle çevrili bir kutsal alanın içinde yer alıyordu ve kazıbilimciler sütun dizisinin kuzey tarafı boyunca arka arkaya dört odanın temellerini gün ışığına çıkardılar. Bunların kütüphaneye ait olduğuna kanaat getirmişlerdi. En batıda yer alan oda en büyüğü olup kabaca 13,6 m uzunluğunda ve 15,2 m genişliğindedir [44,5x50 ft] ve bu odanın iki yan duvarından ve arka duvarından paralel geçen yaklaşık 0,9 m [2 ft] yüksekliğinde ve 1 m [3 ft] genişliğinde bir podyum, bu duvarlardan yaklaşık 0,5 m [1 ft] boşlukla ayrılmaktadır; podyum arka duvarın ortasına doğru genişleyerek 2,74 m [8 ft] x 1,05 m [3 ft] boyutlarında bir platform oluşturmaktadır. Tapınak kompleksinde devasa bir Athena heykeli ve Homeros, Herodot ve diğer tanınmış edebi şahsiyetlerin isimlerinin yazıldığı bazı büst kaideleri de bulunmuştur. Kazıbilimciler Athena heykelinin platform üzerinde, büstlerin ise podyum üzerinde durması gerektiğini düşünmüşlerdir. Ayrıca, bu boyutta ve böyle bir dekora sahip bir odanın, kütüphanenin eğitimli katılımcılarının kabul, toplantı, konferans ve benzeri etkinlikleri düzenledikleri bir oda olarak hizmet vermiş olabileceğini düşündüler. Diğer üç oda daha kısa ve dardır, yaklaşık 13,4 m uzunluğunda [43 ft.] ve 7 ila 10 m [22x32 ft] genişliğindedir ve bunları kütüphanedeki kitaplıkları oluşturmak üzere belirlemişlerdir; duvarlar parşömenleri yerleştirmek maksadıyla ahşap raflarla kaplanmıştır. Kütüphanenin boyutuna ilişkin elimizdeki yegane veri Antonius'un Kleopatra'ya armağan niyetine 200.00 kitap verdiğine dayanan anektoddan gelmektedir; yapılan hesaplamalara göre üç oda bu sayıya yetecek miktarda raf alanını barındırmaktadır. (49-50)
Dış duvarlar ile raflar arasında 20 inçlik (50 cm) bir boşluk bırakılarak hava dolaşımına yer verilmiş, böylece papirüs ve parşömen kitapların küflenmeleri önlenmişti. Raflardaki girişler sütun üzerine açılarak müşterilerin kitapları gün ışığına çıkarıp okumalarını kolaylaştırıyordu. Kitapların kopyaları da sütun üzerinde ya da belki de en batıdaki büyük odada yapılmış olabilir. Küçük Asya'nın başka yerlerinden toplanan verilere dayanarak, en gözde edebi eserlerin Homeros'un İlyada ve Odysseia'sı (İlyada daha çok talep görmektedir) ve Euripides'in eserleri olduğu söylenmektedir (Casson, 56). Bu durum, bu eserlerin günümüze ulaşan nüshalarının sayısından ve antik yazarların kendi eserlerinde ile yazdıkları mektuplarda bu eserlere yaptığı göndermelerden anlaşılmaktadır.
Kütüphane öncelikle, sadece kendi şehirlerinde değil, başka yerlerde de okuma yazmayı teşvik eden Attaloslar (III. Attalos'un hükümdarlığına kadar ya da büyük olasılıkla M.Ö. 133'te sona erene kadar) tarafından finanse edilmiştir. Casson şöyle aktarır:
Attaloslar, kültürün destekleyicileri olarak itibarlarını yükseltmek konusunda her zaman hevesli olduklarından, hayır işleri arasında eğitime de yer vermişlerdir. II. Eumenes Rodos'a, "geliri [yurttaşların] oğullarının eğitimcileri ve öğretmenlerinin maaşlarına harcanmak üzere" bir fona dönüştürülmesi karşılığında muazzam miktarda tahıl bağışında bulunmuştur. Onun yerine geçen II. Attalos, Delphi şehrinden gelen eğitime yardım talebine cevaben, "öğretmenlerin maaşlarının düzenli ödenmesi karşılığında tüm zamanlar boyunca kalıcı bir armağan olacak" diye bir meblağ verdi... Öğretmenlerin desteklenmesine yönelik hem şahsi hem de kamusal yardımları gösteren yazıtların bulunduğu başka yerler de vardır. (54)
Kütüphanenin kullanımı konusunda alınan bir ücret ya da kütüphaneden kimlerin yararlanabileceğine ilişkin koşullar konusunda hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Attalosların bilime olan ilgisi göz önünde bulundurulduğunda, bu kaynakların yararlanmak isteyen herkesin kullanımına ücretsiz sunulduğu varsayılmaktadır.
Sonuç
Kütüphanenin finansmanı, bir kral olarak sorumluluklarına pek az ilgi gösteren III. Attalos döneminde Romalılar tarafından karşılanmış olabilir, ancak bu durum net değildir. III. Attalos vasiyetinde krallığını Roma'ya devrettikten sonra Romalılar, Trajan (yaklaşık M.S 98-117) ve Hadrian (yaklaşık M.S. 117-138) gibi imparatorların himayesinde kütüphaneyi finanse etmeye devam etmişlerdir. Bergama'da doğan hekim Galen (yaklaşık M.S. 129-216), eğitimini İzmir ve İskenderiye'de tamamlamadan önce hemen hemen büyük ihtimalle çalışmaları kapsamında kütüphaneyi kullanmıştır.
Kütüphanenin Bizans İmparatorluğu'nun ilk yıllarında hala faaliyet gösterdiği bariz görünse de bu konuda ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. 262'deki deprem şehrin geri kalanıyla birlikte kütüphaneye de zarar vermiş olabilir ve Pergamon yaklaşık 663'te Müslüman Araplar tarafından yağmalanmış ve bina hasar görmüş ya da yıkılmış olabilir ancak bu konuda elimizde yeterli veri bulunmamaktadır. Pergamon 1300'lerde Osmanlı İmparatorluğu döneminde hala gelişmekte olan bir şehirdi ancak daha sonra boşaltılmıştı ve bu noktada, şayet kütüphane binası hala yerinde duruyorsa, kitapların başka bir yere taşındığı düşünülmektedir (ya da öyle temenni edilmektedir).
Pergamon kalıntıları ilk olarak 1869 yılında Alman mühendis Carl Humann tarafından kazılmaya başlansa da bölgenin gerçek manada kazılması ve katalog haline getirilmesi 1878 yılına kadar gerçekleşmemiştir. Zeus Sunağı (daha çok Bergama Zeus Sunağı olarak bilinir) ve diğer birçok eser Osmanlı İmparatorluğu tarafından Almanya'ya satılarak Berlin'e taşınmış ve bu eserlere 1907 yılında açılan Bergama Müzesi'nde yer verilmiştir. Bu eserler arasında bir zamanlar kütüphanede bulunan Athena heykeli de yer almaktadır. Kütüphanenin antik Pergamon akropolisi üzerindeki konumu, günümüzde Bergama'nın dışında, bir zamanlar antik dünyanın en büyük kütüphanelerinden biri olan yapının temelleri arasında sütunlu yapının kırık sütunlarının hala bulunduğu Türkiye'de ziyaret edilebilmektedir.