İngiltere Sanayi Devrimi (1760-1840) yenilikçi bir makineleşme sistemi ve ülkede derin etkileri olan sosyal değişimleri getirmiştir. Sanayi devrimi sürecinde, sürekli büyüyen şehir merkezlerinde kurulan fabrikalarda kullanılan buhar gücüyle çalışan yeni makineler icad edilmişti. Tarım sektörü mevcut önemini korurken, pamuklu dokuma ürünleri İngiltere’nin en büyük ihracat kalemi olmuştu. Zenginliğin bir göstergesi olarak Sermaye, toprak işlemenin yerini aldı ve işgücü kadın ve çocuk işçileri da kapsayacak şekilde çok daha fazla çeşitlenmişti.
Bir “Devrimi” Tanımlamak
İngiltere’de yaşanan Sanayi Devrimi’nin başlangıcı ve sonunu kesin olarak tarihlendirmek sorunlu bir konudur. Tarihçiler, yazılan bazı “kesin” tarihler konusunda aynı görüşü paylaşmıyorlar; çünkü bir “devrim” süreci sadece tek bir dramatik olay ya da bir dizi olayların yaşanmasından ibaret değildir. Sanayi ve tarım sektörlerinde uzun zamana dayalı ve kademeli bir makineleşme süreci gerçekleşmiş ve bu süreç İngiltere’de bir dizi sosyal olayların meydana gelmesine yol açmıştı: Uzun süre devam eden sosyal değişimler yaşanmıştı. Bu değişimlerin en önemlisi Britanya genelinde hızla gelişen kentleşme olmuştu. 18.yüzyılın ortalarından 19.yüzyılın ortalarına kadar olan dönem genel olarak fayda sağlayıcı olumlu bir dönem olarak kabul edilir, ancak, bu dönem aynı zamanda, önceleri yaşanan önemli, hatta gerekli gelişmelerin (örneğin, tarım alanında artan verimlilik) ve daha sonraları yapılan makine icatların (telefon gibi) devamını ıskalamıştır.
Tarihçi Arnold Toynbee’nin 1884 yılında bulduğu “Sanayi Devrimi” terimi yanıltıcı bir tanımlamadır, çünkü bu sosyal değişim süreci yavaş seyretmiş ve halk ayaklanmaları sonucunda meydana gelmemiştir. Ayrıca, “Sanayi” kavramı ile bu dönem boyunca kırsal alanda yaşanan önemli toplumsa değişimlerin anlamı ve önemi inkâr edilmektedir. Daha da kusurlu diğer bir yanı; “Sanayi Devrimi” etiketinin 19.yüzyıl sonlarında kırsal kesimde, şehirlerde ve iş yaşamında yaşanan gelişmelerin, 16.yüzyıl sonlarından bu dömeme gelen bir insana inanılmaz düzeyde görünmesi konusunda çok büyük değişikliklerin meydana geldiği fikrini edindirdiği varsayımıdır. Yazar Thomas Hardy (1840-1928), “çoğu insan için devrim kavramının muhtemelen en belirgin yanı; 1066 yılında Normanların İngiltere’yi fethinden bu yana, buhar gücüyle çalışan demiryolların, ülkede meydana gelen diğer tüm gelişmelerden daha fazla sosyal değişimlere yol açmış olmasıdır” diye belirtir.
Sanayi Devrimi ilk olarak Britanya’da gerçekleşti ve bundan dolayı da, sadece İngiltere sözkonusu olduğu zaman, bu süreç genellikle Birinci Sanayi Devrimi olarak anılır. Makineleşme ve şehirleşmenin yaygınlaştığı diğer ülkelerde bu süreç; örneğin, 1830’da Fransa’da, 1850’de Almanya’da ve 1865’te Amerika Birleşik Devletlerinde meydana gelen gelişmeler söz konusu olduğu zaman, İkinci Sanayi Devrimi olarak ifade edilir.
Sanayi Devrimi’nin Nedenleri
Sanayi Devrimi birkaç nedenden dolayı ilk olarak İngiltere’de başlamıştır: Artmakta olan nüfusu besleyebilecek verimli bir tarım sektörü vardı. İngiltere, aynızamanda, mevcut kömür yataklarından dolayı bol miktarda düşük maliyetli yakıt kullanma imkânına sahipti ve 1700’lerde madencilik alanında zaten belli bir başarı kaydetmişti ve de Avrupa’daki kömür üretiminin % 80’ini karşılıyordu. İngiltere’nin sahip olduğu başka bir bilgi avantajı; kok kömürünün yüksek kaliteli demir üretimi için yakıt olarak kullanabilmesiydi. Kok kömürü, mümkün olduğu kadar çok oranda safsızlığı gidermek üzere bir fırında pişirilen kömürden üretilir. Kok kömürü kullunarak çalışan ilk yüksek dereceli fırın, 1709 yılında, Shropshir kentinde, Coalbrookdale’de işleyen, Abraham Darby (1678 -1717) adlı işletmecinin sahibi olduğu bir fabrikada kurulmuştu. Britanya, Sanayi Devrimi süreci tam olarak başlamadan önce bile hem makine üretimi yapabilecek kadar malzemeye sahipti ve hem de üretilen makineleri çalıştırmak üzere gerekli yakıtı kullanma imkânı vardı.
Britanya’da işgücünün, giderek daha fazla oranda etrafı kapalı arazi (ortak araziden çiftlik için talep edilen arazi) kullanan, gelişme kaydeden tarım sistemi nedeniyle nispetten yüksek maliyeti vardı. Çiftlikler daha fazla işçiye ihtiyaç duyuyorlardı, ancak, kentleşmede gelişme meydana geldikçe arz edilen mevcut işgücü yetersiz kalıyordu ve bu nedenle ücretler de yükseliyordu. Bu durumdan dolayı, mucitlerin, ihtiyaç duyulan işçi emek iytiyacını azaltabilecek makineleri tasarlamaları kâr amacı güttükleri anlamına geliyordu. Hükümetler, gerekli icatları yapmak üzere yatırım yapmaları için kapitalist sınıfa uygun koşulları sağlıyorlardı. İngiltere ticaret imparatorluğu, özellikle Doğu Hindistan Şirketi, kurulan ticaret ağlarıyla mamul malların satılabilmesi için pazar imkânı sağlanarak her türlü yeniliklerden faydalanıyordu. İnsanların iş bulmak amacıyla kırsal bölgeleri terk etme eğilimleri vardı ve bu eğilimde olan insanlar, özellikle tekstil fabrikaları olmak üzere, makine tabanlı işletmeleri kuran işverenlerce sömürülüyordu. İşverenler, işgücü talep etmeleri nedeniyle kırsaldan ayrılmanın hızlanmasına yol açmışlardı. Kentleşme süreci, belirli bir hızla gittikçe büyüyen kartopu misali, gerçekleşen buluşlar “devrim” sürecini daha da hızlandırdı, daha fazla yenilik yapmak üzere daha fazla makine icat edildi ve böylece makineleşmede hızla artış yaşandı. Demiryollarının ülkede yaygınlaşması, kömür ve çelik üretimi alanlarında daha fazla talep yaratılmış ve kırsaldan ayrılma sürecinin hızlandırmasını sağlamıştı. Kentleşme hızında artış yaşanırken, daha fazla yenilik ve daha fazla ürün talebini artıran yeni bir orta sınıf tüketim pazarı oluştu. Diğer ülkeler, bu nedensel faktörlerden bazılarına sahipken, hiçbirisi İngiltere kadar bu imkâna sahip değildi.
Mucitler ve Makineler
Buhar Motoru
Su, rüzgâr ve kas gücü, yel değirmenleri ve su çarkları gibi ağır makineleri çalıştırmak üzere uzun süreden beri zaten kullanılıyordu. Bu ilk makineler, işletme sahiplerine, örneğin, vasıflı dokumacı işçilerin kendi evlerinde çalıştığı eski mevsimlik sanayi modeli yerine, belirli bir sayıda vasıfsız işçinin kurulan bir tesiste yaşadığı ve makineleri çalıştırdığı fabrika sistemini kurmalarına imkân sağlamıştı. Daha büyük bir değişimin katalizörü; buhar makinesinin icat edilmesi olmuştu. Buhar gücü ilk olarak, pompaların maden kuyularını kurutmak üzere boşaltılması ve dolayısıyla daha derinlerde madencilik faaliyetinin yapılmasına imkân sağlanması için geliştirilmişti. Thomas Savery (1650-1715) 1698 yılında buhar gücüyle çalışan motorlu pompanın patentini almıştı. Thomas Newcomen (1664 – 1729), 11710 yılında Thomas Savery’nin pompa tasarımını geliştirerek bu makineyi daha da verimli hale getirdi. Newcomen makinesi 153 feetlik (46,6 metre) derinlikte bir maden kuyusundan saatte 5000 Galon (22,7 K litre) su boşaltabiliyordu. Ancak bu pompanın çalışabilmesi için gereken yakıt sorunu vardı. Mucit James Watt (1736-1819) tasarımı Watt Buhar Motorun, Matthew Boulton (1728 -1809) tarafından1769 yılında güçlendirilerek geliştirilmesi yapıldı ve her yerde kullanılabilecek güçlü bir motor olarak pazar talebine cevap verecek hale getirldi. 1800 yılına gelindiğinde İngiltere, çoğu maden yataklarında, pamuk işleme fabrikalarında ve imalathanelerde kullanılmaya hazır 2500 adetten fazla buhar motorlu makineye sahip olmuştu. İngiltere’nin bu motor avantajı, Fransa’nın 200 motora ve ABD’nin ise 10 kadar motora sahip olmasıyla karşılaştırma yapılabilir. Başka mucitler de çalışmalarıyla buhar makinesinin güç kapasitesini artırmayı gerçekleştirdiler ve böylece, 1830’lara gelindiğinde buhar gücüyle çalışan trenleri ve gemileri işletecek imkânı sağladılar.
Topluma Taşıma
Buhar gücüyle çalışan demiryolları, İngiltere’de seyahat etme alanında ve Britanya genelinde devrim yarattı. (İngiliz Demiryollarının kurucu babası), Mucit George Stemphenson (1781-1848) 27 Eylül 1825 yılında icat ettiği “Locomotion 1” treni, ilk demiryolu yolcularını Stockton şehrinden alarak İngiltere’nin kuzeydoğu bölgesinde Darlington’a taşımıştı. George Stephenson oğlu Robert Stephenson (1803-1859) 1829 yılında Rocket marka lokomotifi bulmuş ve yeni icatlar yarışması Rainhill Trials denemelerine katılmıştı. Bu deneme yarışmaları, Manchester – Liverpool arası mesafeyi bağlayan ve 1830 yılında açılan demiryolu hattında kullanılacak en iyi lokomotifi belirlemek üzere düzenlenmişti. 1838 yılında Birmingham şehri Londra’ya bağlandı; Great Western Demiryolu Şirketi 1841 yılında Başkent Londra’dan Bristol’a olan hat üzerinde yolcu taşıması yapmıştı.1845 yılına gelindiğinde Manchester – Londra arası hat üzerinde sekiz saat süren bir yolcu tereni işletiliyordu (eski Posta Arabaları ile 80 saat). Halkın Demiryollarını tercih etmesinde patlama yaşanıyordu. 1870’lerde, her yıl 300 milyondan fazla yolcu ve 150 milyon tondan fazla yük taşıyan trenler işletiliyordu. 15 mil’den (24.000 Km) fazla demiryolu hatı inşa edilmişti.
Yolcu trenlerinden sonra buhar motor gücüyle çalışan nakliye tren hizmetleri de verilmeye başlandı. Isambard Kingdom Brunel (1806-1859) adlı bir mühendis devasa boyutlarda SS Grerat Western (1858) gemisine; yeni pervaneli SS Great Britain (1843) gemisine ve dünya gemilerinin en büyühk gemisi olup 692 feet (211metre) uzunluğunda SS Great Eastern (1858) adlı gemiye güç sağlamak üzere buhar gücüyle çalışan motoru kullanmıştı. Bu gemiler ve Antlantik mesafesini her zamankinden daha hızlı geçen (yelkenle 32 günde geçmekle kıyasla 10 günde geçen) ve kısa bir zaman sonra Hindistan ve Avustralya’ya giden iddialı yeni rotalar hizmete alçılmışlardı.
Fabrikalar
Tekstil sanayinde, 1790 yılından itibaren, buhar gücüyle çalışan makineler başarılı bir şekilde kullanıldılar ve 1835 yılına gelindiğinde pamuk işleme fabrikalarının yaklaşık olarak % 75’i buhar gücüyle çalışan makineleri kullanıyorlardı. Pamuğun nasıl temizlendiği, nasıl eğrildiği ve nasıl dokunduğu konusunda devrim yaratan bir dizi makine icat edilmişti. Bu makineler; Uçan Mekik (John Key, 1733), Dönen Jenny Makinesi (James Hargreaves,1764), Su Çerçevesi (Richard Arkwright) ; Dönen İplik Eğirme Makinesi (Samuel Crompton, 1779); Elektrikli Tezgâh (Edmund Cartwright, 1785); Çırçır Makinesi (Eli Ehitney,1794) ; Robert Tezgâhı ve Otomatik çalışan Eğirme Makinesi (Richard Robert, 1822-5). Makineleşmiş fabrika sistemi nedeniyle, İngiltere “1836 yılında işleyen pamuk fabrikası faaliyetinde çok verim elde etmiş ve dünyanın herhangi bir bölgesinde faaliyette olan el iplikçiliğiyle rekabet edebilir düzeye gelmişlti” (Allen,187).
Bazı insanlar artan makineleşmeyi protesto ettiler. 1811 ile 1816 yılları arasındaki dönem fabrika işletmecileri için özellikle sorunlu olmuştu. Makine kırıcı Ludditler fabrikalara girdiler ve geçim kaynakları çalışma imkânı ellerinden alındığı gerekçesiyle makineleri parçaladılar. Bununla birlikte, fabrikalarda, uzun vadde de, eski mevsimlik sanayi faaliyetlerinde yapılan üretimden çok daha fazla iş yapılarak, daha fazla ürün elde edildi. 1830 yılına gelindiğinde 80 Britanya’lıdan biri (1/80) bir tekstil fabrikasında çalışıyordu.
Tarım
Sanayi Devrimi, genellikle bir tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş süreci olarak tanımlanır, ancak, tarım sektörü, İngiltere ekonomisinin önemli bir sektörü olmaya devam ediyordu. Çiftçilik faaliyetlerinde, çitleme süreci boyunca artan nüfusun gıda maddesi ihtiyacını karşılamak üzere gelişme kaydedildi. 1760 yılından 1815 yılına kadar olan 55 yıllık dönemde 7 milyon dönümden (28.300 Km²) fazla İngiliz ortak arazisi çit ile etrafı kapatıldı. Geliştirilen yeni gübrelerle alınan hasatın verimi artırıldı. Bulunan yeni yetiştirme yöntemleriyle hayvancılık işlerinde gelişme kaydedildi.
Watt buhar gücüyle çalışan motorunun mobil olarak kullanabilirliği ve yakıt verimliliği olma özelliğinden dolayı çiftçilerin çeşitli makineleri ihtiyaç duydukları her yerde ve tam kapasite olarak kullanabilecekleri anlamına geliyordu. Andrew Rodgers 1737 yılında (buğdayı samandan ayıran) savurma makinesini icat etmişti. Andrew Meikle (1719-1811), 1787 yılında buharla gücüyle çalışan ilk harman makinesini (tahılı kabuktan ayıran) icat etti. Buhar gücü motoruyla çalışan makineler, tarlaların sürülmesinde engel teşkil eden ağaçları kökünden sökebiliyor ve sulu alanları kurutarak ekilebilir tarla haline getirebiliyorlardı. Makine yapımı aletler eskisinden çok daha ucuza mal oluyor, kesici aletler daha keskin oluyor ve daha uzun süre kullanılabiliyorlardı. Aletlerin seri üretimi yapılınca, çiftçiler de, eldeki aletleri değiştirmek yerine yedek parçalarla tamir etme yoluna giderek daha işlevsel hale getirdiler.
Bütün bu faktörler, üretimi yapılan gıda maddelerini herkes için daha ucuz ve daha ulaşılabilir hale getirdi. İthal mallarıyla birlikte İngiltere tarımsal ürünleri 1750 yılında altı (6) milyon olan ve 1851 yılında 21 milyona yükselen nüfusu beslemeye yeter düzeye gelmişti. Ancak bir dezavantaj vardı: Çiftçilik faaliyeti daha üretken hale geldikçe arazi kiralarından da artış oldu. Bu durumda, birçok küçük ölçekli çiftçinin zorlandığı anlamına geliyordu; çünkü başka bölgelere taşınmak ve başka meslekleri deneyerek geçimlerini sağlamak zorunda kalmışlardı. Tıpkı Ludditler hareketinde olduğu gibi, bazı çiftçiler de makineleşmeyi şiddetle protesto ettiler. 1830-1832 yıllarında meydana gelen Swing İsyanları nedeniyle kırsal kesimde, kısa süreli olsa da, makilerin kırılmalarına tanıklık edilmiştir. İnsanların yeni bir iş bulmak ve yeni bir hayat tarzına göre yaşamlarını idame ettirmek üzere kırsal bölgeleri terk ederek şehirlere göç ettikleri gerçeği olsa da, bir kısım kırsal insanları yerlerinde kalmışlardı. 1841 yılında “İngiltere işgücünün % 22’si olan 5’te 1’den (1/5) biraz fazlası hala tarlada çalışıyordu” (Shelley, 44).
Diğer Buluşlar/İcatlar
Sanayi Devrimi sürecinde meydana gelen diğer önemli buluşlar arasında; John Horrison’un (1693-1776), 1770 yılında icat ettiği, denizlerde boylamı doğru bir şekilde ölçmesine imkân veren Horrisın Deniz Kronometresi olmuştur. Mucit ve demir ustası Abraham Darby III (1750-89) dünyanın ilk dökme demir köprüsünü Shropshire şehrinde, Severn Nehri üzerinde inşa etmiş ve bu köprü 1781 yılında halkın kullanımına açılmıştı. Frederick Albert Winsor (1763-1830), 1807 yılında, konutların ısıtılmasında ve mutfaklarda kullanılan son derece faydalı bir madde olan kömür gazı/havagazı kullanmak marifetiyle, Londra sokaklarını aydınlatmak amacıyla yeni lambaları icat ettiğini kamuoyuna duyurmuştu. Değirmen makinesi 1818 yılı dolaylarında icat edilmişti: Ancak, yeni buluş fikirlerinin paylaşıldığı, ödünç alındığı ve bazen de çalındığı bu dönemde birçok icadın gerçekleştiği gibi, değirmen makinesini kimin icat ettiği kesin olarak saptamak zor bir hal almıştır. Makine kullanılarak, elle ile yapılması neredeyse imkânsız bir iş olan, cıvata ve somun gibi metal parçaları artık kesilebiliyordu. Fabrikatör, inşaat ustası Josheph Aspdin (1778-1859), 1824 yılında, Portland Çimentosu adını verdiği, kısa sürede donup sertleşen bir çimento icat etmişti. William Fothergill Cook (1806-1879) ve Charles Wheatstone (1802-1875) adlı mücitler 1837 yılında Telgraf Makinesini icat ettiler ve bu buluşları iletişim alanında devrim yaratmıştı. Mucit James Nasmyth (1808 -1890), 1839 yılında Buhar Çekicini bulmuştu ve bu icat ile buhar gücüyle çalışan büyük motorlarla, köprüler ve gemilerin inşa çalışmalarında gerekli olan devasa metal parçaların düzgün bir şekilde bükülmesine imkân sağladı. Son olarak da, Henry Bessemer (1813-1898) 1856 yılında geliştirdiği Bessemer Könvertörü (Dönüştürücü), demirden daha güçlü ve daha hafif olan çeliğin çok daha ucuza mal edilerek üretilmesini sağladı.
Sanayi Devrimi’nin Olumlu Etkisi
İngiltere Sanayi Devrimi’nin etkisi dramatik olmuştur: Buhar gücüyle çalışan makinlerle yapılan üretimde maliyetler düşük düzeyde olmuş, üreticinin kâr oranını artırmış ve seri üretilen tüketim malların daha ucuz olmasını sağlamıştı. Ulaşım sektöründe kaydedilen sanayi devrim eğilimi sürmeye devam etmişti: Şöyle ki; tek bir trenle, kanal üzerinde taşıma yapan bir teknenin 20 katı yük taşıması yapılabiliyor ve istenilen varış yerine sekiz kat daha hızla ulaşılabiliyordu. Makineleşme ve demiryolları hizmetleriyle, kömür madenciliği, demir ve çelik sanayi faaliyetlerinde kaydedilen gelişmelerde patlama yaşanmıştı. Tren istasyonlarında, devam eden inşaat şantiyelerinde ve işleyen fabrikalarda olağanüstü yeni iş alanları açılmıştı. Kadınlar da daha fazla maddi bağımsızlık kazanmışlardı; tekstil imalathanelerinde çalışan işgücünün yarısından fazlasını kadınlar oluşturuyordu. Çoğu insan trenle, yılda bir kez de olsa, deniz kenarına gidebiliyor ve gezilere katılabiliyordu. ölçüde artması anlamına geliyordu.
Temel eğitim kurumlarının açılmasıyla fırsatların artması, kâğıt üretimi ve matbaa makinelerinin çalışması sonucunda kitapların ucuzlamasıyla birlikte toplumda okuryazarlık oranında artış olmuştu. Şehirlerde yaşayan insanlar arasında daha genç yaşlarda evlilikler yapılmış ve daha çok sayıda çocuk doğumu olmuştu. Daha iyi beslenme imkânı ve yeni aşıların bulunması nedeniyle insanların ortalama yaş süresinde artış kaydedilmişti. Ancak, bu gelişmelerden faydalanmak bireylerin iş bulabilme imkânına bağlıydı ve bazı dönemlerde bebek ölüm oranlarında yükselme olabiliyordu.
Kentli orta sınıf oranı, 1800’lerde ülke nüfusunun yaklaşık olarak % 25’ine ulaşmıştı ve orta sınıf genellikle şehirlerin daha hoş görünümlü, kent dışında gelişen yaprak şeklinde boy veren yeni bölgelerde yaşıyordu. Orta sınıf mensupları, Britanya ve İmparatorluğun dört bir yanında giderek daha fazla mal tedarik yelpazesi stoklamasını yapan, sayıları sürekli artan dükkânlara sık sık gidebiliyorlardı. Bu sosyal sınıf insanı gelirini, Çanak Çölek Şirketi işletmecisi Josiah Wedgwood (1730-1795) gibi kitlesel reklamcılık ve zarif sergi salonlarında yeni pazarlama stratejileriyle satışa sunulan ürünleri alarak harcama yapmaya ikna edilmişti. Orta sınıf mensupları evlerinde hizmetçi çalıştırabiliyor, çocuklarnı daha iyi okullara gönderebiliyor veya özel öğretmen tutabiliyorlardı. Sanayi Devrimi sürecinde çoğu insanın yaşam standardında, ortalama olarak, % 30 oranında artış olmuştu. Ancak, bu yaşam standardı deneyimi, alt sınıflar için 1830’lardan itibaren geçerliydi.
Sanayi Devrimi’nin Olumsuz Etkileri
Sanayi “Devrimi” faydalı yanlarının da İngiliz toplumuna bazı bedelleri olmuştu: Posta arabasıyla ulaşım ve el dokumasıyla geleneksel üretim yöntemleri, buhar gücüyle çalışan makinelerin gelişiyle birlikte, neredeyse tamamen yok oldular. İşletme sahiplerinin daha fazla kâr etme güdüsü ön plana çıktıkça, ucuz işgücüne olan ihtiyaç karşılanmayacak düzeyde doyumsuz hale geldi. 1800 yılından 1850 yılına kadar olan dönemde çocuk işçiler, ortalama sekiz yaşından itibaren madencilik alanında çalışan işgücünün % 20’sini oluşturuyorlardı. Çocuk işçiler, daha düşük ücretlerle, ama yetişkinlerle aynı 12 saatlik vardiyalarla sömürülerek her sektörde çalıştırılıyorladı. 1851 yılında kurulan bir komisyon, “15 yaşın altında çocukların üçte biri (1/3) evleri dışında bir işyerinde çalıştıklarını” tesbit etmişti (Horn,57). Bu çocuklar genellikle eğitimsiz olup çok kısa süreli bir yaşam sürmüşlerdi.
İşleyen fabrikalar birçok yeni iş imkânı sunuyorlardı, ancak, yapılan işlerin çoğu vasıfsız özellikte olup sıkıcı ve rutin olarak tekrarlayan işlerdi. Düzenli bir ücret alınıyordu, ancak günlük çalışma süresi belli bir saat süreye göre düzenleniyordu. Asgari ücret diye bir uygulama yoktu, çalışanların ücretleri ülkedeki enflasyona göre tesbit edilmiyordu ve çalışanlar her zaman geçerli bir uygulama olan anından işten çıkarılma tehdidiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Fabrika’da çalışan işçilerin çokaz düzeyde aktarılabilir becerileri vardı ve bundan dolayı da bulundukları vasıf düzeyinde sıkışıp kalıyorlardı. Ayrıca, bir iş yeri açmak ve üretim yapmak üzere yeni makinelere yatırım yapmak ve de üretilen malın rekabetçi bir şekilde fiyatlandırmasını yapmak için sermaye gerektiriyordu. Bunlara ek olarak, işçiler, kendi başlarına tek bir ürün üzerinde çalıştığı eski ev üretim sisteminde başarı duygusu yaşarlarken, çalışanların üretim sürecinin yalnızca belirli bir kısmına odaklandığı fabrika sisteminde, seri üretimi yapılan nihai ürün konusunda çok az başarı duygusuna sahip oluyorlardı.
A Gallery of 30 Industrial Revolution Inventions
Erkekler, kadınlar ve çocuk işçilerden oluşan bütün çalışanlar için fabrikada çalışma şartları sağlıksız ve tehlikeliydi. Pamuk ipliklerin sağlamlığını korumak üzere pamuk işleme fabrikaları her zaman karanlık ve nemli tutuluyorlardı; bu şartlarda çalışmak işçilerin ciğerlerine zarar verebiliyordu. Madenlerde çalışanlar için de benzer ve diğer bazı tehlikeler vardı. İşleyen makineler tehlike saçıyorlardı ve bazı parçaları koptuğunda veya hızlı hareket eden makine aksamları çalışanların parmakalarını ve diğer uzuvlarını sıkıştırdığı zaman ciddi yaralanmalara neden olabiliyorlardı. Fabrikalar gürültülü ortamlardı ve işçiler genellikle işitme bozukluğu gibi hastalıklardan acı çekiyorlardı. Fabrikalarda kurşun ve cıva gibi zehirli maddelerin yaygın olarak kullanılması başka bir sağlık tehlikesi nedeni oluyordu. Yöneticiler katı kuralları uyguladılar ve para cezaları verdiler. Ülkeyi yöneten Hükümetler, 1799 ve 1824 yılları itibariyle sendika kurma girişimlerine tamamen yasaklama getirdiler. Ama 1830’lardan itibaren, kademeli olarak, reformlar yapılmaya başlandı, çalışma günleri 10 saat süre ile sınırlandırıldı, çalışma koşullarında ve işçi haklarında iyileştirme yapıldı ve işverenler, çalışanların iş yerinde sağlık ve güvenlik koşullarını sağlamaya daha dikkat ettiler.
Sanayi Devrimi sürecinde kentleşme büyük ölçüde hızlandı. 1821 yılında yapılan nüfus sayımında, ilk defa olarak, şehir ve kasabalarda kırsal kesimden daha fazla insanın yaşadığı ortaya çıkmıştı. Şehirlerdeki bu gidişat benzersiz bazı sorunlara yol açmıştı. Şehirlerde hayat sıkışık hale gelmiş ve işçi aileleri genellikle mülklerini paylaşan diğer aileler ile birlikte ucuz konutlarda yaşıyorlardı. Temizlik hizmetleri yapılmadığı için sokaklar kirli haldeydi. 1837,1839 ve 1847 yıllarında tifo salgını yaşanmıştı. 1831 ve 1849’da kolera slagınları olmuştu. Pek çok fabrikanın kömür ocaklarında dışarıya duman salındığı için şehirde hava kirliliği oluyordu. Kentli yoksulların sayısı arttıkça ve büyük şehirlerin anonim ortamından dolayı adaletten kaçmak da kolaylaşınca, büyük ölçüde adi suçlar olmak üzere, suç işleme oranında da artış olmuştu. Devlet, istihdama cazip bir alternatif haline gelmesi durumunda en düşük ücretli işçinin bile kazanabileceği düşüncesine sahip olmasından dolayı, aslında daha kötü bir yaşam düzeyi sunan düşkünlerevi kapısını açmak ve işsizlere yardım etmek üzere gönülsüz bir girişimde bulunmuştu. Tüm sorunlarına rağmen kentleşme süreci devam ediyordu, 1880 yılında Britanya nüfusunun yalnızca % 20’si kırsal alanlarda yaşıyordu ve toprak mülkiyeti ülke nüfusunun yalnızca % 5’inin elinde toplanmıştı.
Sanayi Devriminin Yaygınlaşması
Diğer ülkeler, yaşanan gelişmelerde zamanla İngiltere’ye yetiştiler. Teknoloji, sanayi işletmeleri ve çiftçilik faaliyet alanlarında başgösteren yeni fikirler, ülkelerin sınırlarını kolayca aştılar. Ucuz işgücü imkânı olan ancak yüksek maliyetli yakıt kullanan bazı ülkeler, makinelerin daha ucuza alınır ve daha verimli hale gelmesini beklemek zorunda kaldılar. Demiryollarının yaygınlaşması bu sürecin iyi bir göstergesi oluyordu. Amerika Birleşik Devletlerinde işleyen ilk demiryolu hattı 1883 yılında açılmıştı (New York - Philadelphia). Kıta Avrupa’sında ilk demiryolu hattı, 1835 yılında, Belçika’da faaliyete geçmişti (Brüksel – Malines). 1870 yılında, Hindistan, Kanada, Avustralya ve Avrupa ülkelerinin çoğu demiryolu çılgınlığına katılmışlardı. Böylece, 20.yüzyıla gelindiğinde, diğer alanlarda gerçekleşen yeniliklerle birlikte, Sanayi Devrimi’nin, doğrudan ya da dolaylı olarak, dünya çapında ortaya koyduğu “gelişme” dokunaçlarından etkilenmeyen çok az ülke kalmıştı.