Münih Antlaşması

Tanım

Mark Cartwright
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
04 Kasım 2024 tarihinde yayınlandı 04 Kasım 2024
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca
Makaleyi Yazdır
Chamberlain after the Munich Agreement (by Imperial War Museums, CC BY-NC-SA)
Münih Antlaşmasından sonra Chamberlain
Imperial War Museums (CC BY-NC-SA)

Münih Antlaşması, yatıştırma politikası eylemleriyle yeni bir dünya savaşını önlemek ve Nazi Almanyası lideri Adolf Hitler’in (1889-1945) izlediği yayılmacı toprak genişleme politikasına son vermek amacıyla, Bitanya, Fransa, İtalya ve Almanya liderlerinin katıldığı Münih Konferansı sırasında, 30 Eylül 1938 tarihinde imzalanmıştı. Bu antlaşma ile Çekoslovakya’ya bağlı Südet Bölgesi (Sudetenland) Almanya’ya devredilmiştir.

Büyük Almanya

Konferansta bir araya gelen dünya liderlerinin Münih kentinde neden bu şekilde davrandıklarını anlamak için 1935 yılına geri dönüp Adolf Hitler’in saldırgan toprak gasp politikası izini sürmek gerekir. Hitler, 1933 yılında iktidara geldiğinden beri Alman halkına, Almanya’nın Birinci Dünya Savaşından (1914-1918) ve Almanya için aşağılayıcı şartları olan Versay Antlaşmasından (1919) sonra kaybettiği toprakları geri alacağına dair söz vermişti. Dahası, Alman halkı için Lebensraum (“yaşam alanı”), yani refaha kavuşabilecekleri yeni toprakları istiyordu. Hitler’in izlediği saldırgan dış politikasıyla bir dizi “toprak kazanımı” da sağlanmıştı. İlk olarak, Birinci Dünya Savaşı sonundan beri Milletler Cemiyeti (bügünkü Birleşmiş Milletlerin öncüsü) marifetiyle yönetilen, Almanya’nın Batı sınırında bulunan kömür zengini Saar Bölgesi geri alınmıştı. Saar Bölgesi seçmenleri de 1935 yılı, Mart ayında, ezici bir çoğunlukla yeniden Almanya’ya katılmaya karar vermişlerdi. Japonya’nın, 1931 yılında, Çin Mançurya’sını ve İtalya’nın da 1935 yılında Habeşistan’ı (Etiyopya) işgal etmesine karşı uluslararası etkili bir cevap verilmemesinden cesaret alan Hitler, daha sonra Versay Antlaşma’sının askerden arındırılmasını şart koştuğu, Almanya ile Fransa arasında bir bölge olan Renanya’yı işgal etmişti. Alman birlikleri,1936 yılı, Mart ayında, Renanya’ya girmişlerdi.

Adolf Hitler, Versay Antlaşmasını resmen reddetmiş ve yeniden silahlanma programına da başlamıştı. 1936 yılında, İtalya ile yeni bir ittifak kurmuştu: Roma-Berlin Mihveri ve Anti-Komitern Paktı. Hitler, 1936 ylında, doğduğu ülke olan komşu Avusturya’ya yönelmişti. Avusturya ile Anschlus (birleşme/ilhak) politikası, Hitler’in “Büyük Almanya” diye ifade ettiği, 6.7 milyon Almanca konuşan nüfusu bir araya getirecekti. Avusturya önemli doğal kaynaklara ve döviz rezervlerine sahip bir ülke idi. Avusturya topraklarına sahip olmak, Hitler’e daha fazla genişleme için mükemmel bir stratejik platform sağlayacaktı. Hitler, 12 Mart günü, sınırı geçen ordusunu herekete geçirmişti. Kritik olarak, Hitler’in lehine gelişme gösteren üç faktör vardı: Avusturya nüfusu yarısının desteği, Avusturya ordusunun etkili bir direniş göstermemesi ve İtalya faşit diktatörü Benito Mussolini de (1883-1945) müdahale etmeyeceğine dair söz vermişti. Avusturya hükümeti teslim olmuş, radyo mesajlarıyla halk direnmeye çağırılmış ve Avusturya artık Üçüncü Reich’ın bir eyaleti olmuştu.

HİTLER, İNGİLTERE VE FRANSA’NIN SAVAŞA GİRMEYECEKLERİNİ DÜŞÜNÜYORDU.

Britanya ve Fransa, Hitler’in daha önce elde ettiği toprak kazanımlarıyla yetineceğini umud ederek, ona karşı gönülden bir yatıştırma politikası izlerken, Hitler’in izlediği genişleme politikasının yeni bir dünya savaşını haklı çıkarabileceğini düşünmemişlerdi. Sonuç itibariyle, Hitlerin o zamana kadar ele geçirdiği topraklarda, her şeyden önce, Almanca konuşanlar vardı ve çoğunluk (Avusturya’da yapılan plebisitin/halk oylamasının gösterdiği gibi) bu durumdan zaten memnun bile kalmıştı. Sorun, Hitlerin tatmin olmamasıydı. Diktatör şimdi Çekoslovakya’ya, özellikle de Südet Bölgesine yönelmişti ve 1938 yılı, Mayıs ayında, generallerine Çekoslovakya’nın tamamını işgal etmeyi planladığını söylemişti.

Europe on the Eve of WWII, 1939
İkinci Dünya Savaşı Arifesinde Avrupa, 1939
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Südet Bölgesi

Çekoslavakya, Almanların azınlıkta olduğu demokratik bir cumhuriyet idi ve ülkede Adolf Hitler’in önceki kazanımlarından tamamen farklı bir durum vardı. Hitler yine blöf ve boş tehdit yapacaktı, ancak bu sefer istediğini elde etmek üzere askerlerinin sınırı geçmeleri yerine diplomasi yolunu kullanmalıydı. Çekoslavakya’nın sınırlarında mükemmel sabit savunma hatları, modern bir ağır sanayisi ve bir milyon kişilik iyi donanımlı bir ordusu olduğu için burada ekstra bir risk de vardı.

Geriye dönüp bakıldığında, Hitler’in hem Doğu’da ve hem de Batı’da daha fazla fetih yaptığını bildiğimize göre, diktatörün Çekoslavakya’nın Orta Avrupa’da bir düşman uçak gemisi olduğu yönündeki ifadesinin özel bir önemi vardı. Hitler, gelecekteki düşmanlarının diplomatik hatalarından faydalanma konusunda fırsatçı davranmış olabilir, ancak Avrupa’ya hükmetme planı olduğu var sayılırsa, önce Çekoslovakya ile ilgili birşeylerin yapılması gerektiği gayet açıktır. Üç tarafı Alman topraklarıyla çevrili ve çoğunluğu Almanca konuşanlardan oluşan Südet Bölgesi – yaklaşık üç milyon kişi –ilk bir lokma olarak hedef alınacak mükemmel bir toprak parçasıydı.

Adolf Hitler, 1938 yılında, İngiltere ve Fransa’nın savaşa girmek istemeyeceğini veya giremeyeceğini düşünüyordu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Fransa, 1935 yılında Çekoslovakya’yı dışarıdan gelen saldırılarından korumayı vaat eden bir anlaşma imzalamışlardı, ancak Fransa önce harekete geçerse SSCB’nin de harekete geçeceği durumu söz konusuydu. Hitler, Fransa’nın önce harekete geçmesinin pek olası olmadığını düşünüyordu, özellikle de İngiltere olmadan. O zaman, İngiliz hükümetinin tutumu, Çek Krizi olarak bilinen konunun anahtarı oluyordu.

Czechoslovak Fortifications
Çekoslavak Tahkimatları
1089hruskapetr (CC BY)

Çekoslovakya, Birinici Dünya Savaşından sonra, bir zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun bir parçası olan bölgelerden meydana gelmişti. Hükümetin başında, Başkan Edvard Benes (1884-1948) vardı ve 10 milyon Çek, üç milyon Slovak, üç milyon Almanca konuşan, 700.000 Macar, 500.00 Ukraynalı ve 60.000 Polonya’dan oluşan kozmopolit bir ülkeyi yönetiyordu. Çekoslovakya hükümetinde ağırlıklı olarak Çekler vardı ve bu durum, ülke çıkarlarının gerektiği gibi temsil edilemediğini düşünen diğer gruplar arasında hoşnutsuzluğa yol açmıştı. Hitler, bu şikâyetleri, Konrad Henlein (1898-1945) liderliğindeki Nazi Sudeten Alman Partisi (SdP) gibi partileri finanse ederek ve onların sorun çıkarmasını sağlayarak kullanmıştı. Hitler, içerideki Almanlar ve yabancı basın için Sudeten Almanlarına nasıl da baskı yapıldığına dair konuşmalar yapmıştı – aslında tamamem yanlış bir polikaydı. Alman Propaganda Bakanı Joseph Goebbels de (1897-1945), ayı dönemde ve aynı konu üzerinde yanlış bir bilgilendirme kampanyası yürütmüştü.

Başbakan Chamberlain, Hitler ile görüşüyor

Adolf Hitler, 1938 yılında, generallerine kod adı Fall Grün (“Case Green”) olan bir işgal planı hazırlamaları emrini vermişti. Alman birlikleri güney sınırına sevk edilmişlerdi. Fall Grün planına gizli bir başlangıç tarihi de tespit edilmişti: 30 Eylül günü. Hitler’in bölgeyi işgal etmeyi planladığı anlaşılıyordu, ancak diktatörün krizin sadece kendi lehine diplomatik bir çözüme kavuşturulması için mi çabalıyordu? sorusu gündeme gelmişti. Öte yandan, üst düzey Alman generalleri arasında Hitler’e karşı bir hoşnotsuzluk da vardı. Alman Ordusu savaşa hazır değildi. Çekoslovak ordusuyla karşı karşıya kalabilirdi, her ne kadar iki taraf da eşit güçte olsalar da, Fransa ordusunu batıya sevk ederse kesinlikle ezilebilirdi. İngiliz Milletvekili Robert Boothby bu konuda şöyle bir değerlendirme yapmıştı:

Alman bütün generalleri, 1938 yılı, Eylül ayında Çekoslovakya’da savaş çıkması halinde yaklaşık üç hafta içinde yenileceklerine ikna olmuşlardı. Hitler’i tutuklayıp askeri bir hükümet ilan etmeyi bile planlıyorlardı (Holmes, 71).

Hitler, Çekoslovakya’yı sadece diplomasi yoluyla elde edebilseydi, ülkesindeki konumu sarsılmaz olurdu. İngiliz Başbakanı Neville Chamberlain (1869-1940), diplomasi yoluyla savaşın önlenebileceğini düşünüyordu. Chamberlain, 15 Eylül günü, Hitler’i Bavyera’da ziyaret ederek Çekoslovakya’ya karşı saldırgan bir eylemde bulunmaması için ikna etmeye çalışmıştı. Hitler, bir plebisit marifetiyle halkın böyle bir önlemi onaylaması durumunda Almanya’ya Südet Bölgesinin verilmesini önermişti. Chamberlain prensipte kabul etmiş ve Hitler’den, İngiliz Parlamentosu konu hakkında toplanıncaya ve Fransa’ya da danışılıncaya kadar hiçbir askeri eylemde bulunulmacağına dair bir söz almıştı. Hitler, Fall Grün operasyonuna hazırlanmak üzere daha fazla zaman kazanacağından dolayı hemen kabul etmişti.

Chamberlain & Hitler at Berchtesgaden
Chamberlain veHitler at Berchtesgaden’de
Imperial War Museums (CC BY-NC-SA)

İngiliz ve Fransız hükümetleri Hitler’in talebini kabul etmişlerdi ancak Çekoslovak hükümeti, er ya da geç, bütün ülkeyi Hitler’in egemenliği altına sokacağı gerekçesiyle talebi reddetmiştir. Daha sonra İngiltere ve Fransa, Çekoslovak hükümetine, Südet Bölgesini Hitler’e teslim etmezse, gelecekte Çekoslovakya’nın geri kalanı konusunda hiçbir ülkenin yardım etmeyeceği yönünde bir ültimatom vermişlerdi. Çek Başbakanı Benes, özlü bir şekilde konuyu şöyle ifade etmiştir; “alçakça ihanete uğradık” (Shiner, 391).

28 EYLÜLDE, SAVAŞ KAÇINILMAZ OLARAK GÖRÜLÜYORDU.

İngiltere Başbakanı Chamberlain, iyi haberi vermek üzere can atıyordu ve 22 Eylül günü Hitler ile görüşmüştü. Chamberlain’in, neredeyse her ne pahasına olursa olsun, bir savaştan kaçınmaya istekli olduğunu hisseden Hitler, taleplerini artırmıştı: Çekoslovakya’da Polonya ve Macaristan’a toprak verilmesi, Çeklerin Südet Bölgesini terk etmeleri gerekir (sadece mallarının en az kısmını yanlarına alarak). Chamberlian yeni talepleri prensipte kabul etmiş, ancak İngiliz Parlamentosu daha sonra bunları reddetmiş ve Fransız kükümeti de aynı kararı almıştı. Bu arada Başbakan Benes de Çekoslovak ordusunu seferber etmiştir. Hitler, 26 Eylül günü, Berlin’de Çekoslovak hükümetine saldıran bir konuşma yapmıştı. İngiltere, 27 Eylül günü, donanmasını seferber etmişti. Savaş kaçınılmaz görünüyordu ve Başbakan Chamberlain, akşam 8:30’da BBC radyo yayınında yaptığı bilinen ünlü açıklamasında şöyle ifade etmişti:

Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz uzak bir ülkedeki insanlar arasında meydana gelen bir kavga yüzünden burada gaz maskesi takmaya çalışmamız ne kadar korkunç, ne kadar fantastik ve de ne kadar da inanılmaz (McDonough, 77).

Münih Konferansı

Avrupa, son anda savaşın eşiğinden dönmüştür. Gece geç vakitlere kadar Hitler ve Chamberlain telgraf alış verişinde bulunmuşlardı. Hitler, Almanya’nın Südet Bölgesini almak istediğini, ancak Çekoslovakya’nın geri kalanının bağımsızlığını garantileyeceğini önermiştir. İtalya’nın zayıf yeniden silahlanma durumu göz önüne alındığında savaşı geciktirmek isteyen Mussolini’ye bir telegraf gönderilmiş ve Hitler, Münih’te bir konferans düzenlemeye ikna edilmiş ve böylece İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya liderlerinin krizi diplomasi yoluyla çözmek üzere son bir şansa sahip olmaları istenmişti. Hitler, Mussolini’nin önerisini kabul etmiş, Münih Konferansı, 29 Eylül 1938 tarihinde, Münih’te Führerbau binasında düzenlenmiştir. İzolasyonist bir politika izleyen Amerik Birleşik Devletleri (ABD) katılmamış, ne SSCB ne de Çekoslovakya davet edilmişti. SSCB Kızıl Ordu’nun büyük çaplı tasfiyesinden sonra, askeri açıdan herhangi bir işe yaramayacak kadar zayıf olarak değerlendirmişti. İngiltere Başbakanı Chamberlain, SSCB lideri Joseph Stalin’e (1878-1953) güvenmiyordu. Çekoslovak hükümetinin pozisyonu zaten beliydi.

Chamberlain, Daladier, Hitler, & Mussolini, Munich 1938
Chamberlain, Daladier, Hitler ve Mussolini, Münih 1938
Bundesarchiv, Bild 183-R69173 (CC BY-SA)

Yatıştırma Anlaşması

İzlenen yatıştırma politikası artık en zor sınavından geçiyordu. Dünya liderleri, 1935 yılından beri, Hitler’in bu son toprak gaspının en sonuncu olmasını umuyorlardı. Bir Dünya savaşından kaçınmak mutlak öncelikti, ancak ne pahasına olursa olsun değildi. Çekoslovakya açısında, Südet Bölgesinin elden çıkarılacak kadar ucuz olduğu düşünülmüyordu. Yatıştırma politikasına şiddetle karşı çıkan bir azınlık da vardı; özellikle de geleceğin İngiliz Başbakanı Winston Churchill (1874-1965). Yatıştırma politikasının gerçek başarı şansının düşük olduğunu düşünenler bile en azından ülkelerine, yeniden silahlanma için, değerli zaman kazandıracağını umuyorlardı. En önemlisi, İngiltere ve Fransa’daki kamuoyu sadece savaş fikrine değil, yeniden silahlanmaya bile karşıydı. Bu bağlamda, Münih Anlaşması herkes için bir rahatlama sağlamıştı, belki de ekonomisi ve silahlı kuvvetleri henüz savaşa hazır olmayan Hitler için bile.

Başbakan Chamberlain barışın olacağına ve Hitler’in sözüne güvenileceğine ikna olmuştu. Özel Sekreter Yardımcısı John Colville şöyle ifade etmişti:

Chamberlain barış fikrine derinden bağlıydı, ona göre savaş en büyük dehşet oluyordu, çağdaşı insanların 1914-1918 yılları arası dönemde Flanders’da nasıl öldüğünü görmüş ve hayattaki amacının Birinci Dünya Savaşı korkunç katliamlarının tekrarlanmasını önlemek olduğuna inanıyordu. (Helmes, 65).

Başbakan Chamberlain’ın yatıştırma politikası İngiliz halkının çoğunluğu tarafından da destekleniyordu. İngiliz Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Rab Butler durumu şöyle ifade etmişti:

….doğrusunu söylemek gerekirse, 1938 yılında, ayaklanma olmamasının gerçek nedeni, ülkenin yapılan barış propagandasından tamamen bıkmış olmasıydı ….savunmaya yeniden başlatılmamış ve halk da zaten pasifist düşüncedeydi, Milletler Topluluğunda da bölünme olmuştu. Oysa 1939 yılında durum böyle değildi ve Münih sürecinde olduğu gibi Amerikan kamuoyu da bizimle değildi (Holmes, 67).

The Rise of Nazi Germany, 1919 - 1939
Nazi Almanyası'nın Yükselişi, 1919-1939
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Fransa’nın Münih temsilcisi Başbakan Edouard Daladier idi (1884-1970). Daladier de, Chamberlain gibi, Birinci Dünya Savaşı dehşetini bizzat yaşamıştı. Fransa’nın savaşa tamamen hazırlıksız olduğu için Daladier’in de elleri bağlı durumdaydı. İtalya’yı temsil eden Mussolini de tam olarak aynı konumdaydı ve silahlı kuvvetlerinin ancak 1943 yılında olası bir çatışmaya hazır olabileceğini düşünüyordu. Mussolini, Münih’te tarafsız arabulucu rolünü oynamaktan memnundu. Gördüldüğü üzere Hitler’in de silahlı kuvvetlerinin hazırlığı ve sadakati konusunda sorunları vardı. Hitler, konferans günü sabahı Münüh’e giden trende Mussolini ile buluşmuştu, İtalyan lider de Hitler’le aynı fikirdeydi; şöyle ki, o gün ne karar verilirse verilsin, “Fransa ve İngiltere’ye karşı yan yana savaşmamız gereken zaman gelecek” (Shirer,414). Önemli görülen diğer bir konu; Başbakanlar Daladier ve Chamberlain’ın konferans öncesinde böylesi bir istişarede bulunmamış olmalarıydı. İkisi de vicdanlarının sesini dinlemiş, Versay Antlaşmasında söz verildiği üzere, bölge kaderinin tayin hakkı için plebisitin hiç almamış olması nedeniyle Südet Bölgesini yasal olarak teslim edebileceklerine ikna edilmişlerdi. O an için, Münih’te dört lider de olası bir savaşı ertelemekten ve her ne pahasına olursa olsun, ertelemekten fazlasıyla memnun kalmışlardı. İronik bir şekilde, savaşa hazır olan tek devlet, orada olmayan Çekoslovakya idi.

Münih Konferansında, tercüman Dr. Schmidt ifadesine göre, her bir liderin, oldukça gayrı resmi ve misafirperver bir atmosferde, sırasıyla konuşmasını yapması sağlanmış olmasıydı. Konferans toplantısı, Mussolini’nin, günün erken saatlerinde Hitler’in kendisine önermesini söylediğini bildirmesiyle birlikte birkaç saat sürmüştü. Kısacası, Hitler’e tam olarak istediklerini elde etmişti. Münih Anlaşmasının düzenlenen belgeleri, katılımcı taraflarca (Almanya, Fransa, İtalya ve Britanya) 30 Eylül sabahı, saat 01’de imzalanmıştır.

Münih Anlaşması Maddeleri

Münih Anlaşmasında aşağıya çıkarılan maddeler üzerinde karara varılmıştır:

  • Südet Bölgesi, 10 Ekim gününe kadar, Almanya bünyesine katılacak
  • Uluslararası bir komisyon, Almanya’nın yeni genişletilmiş sınırlarını tanıyacak
  • Çekler, 10 Ekim gününe kadar, Südet Bölgesini terk edecek ve bölge kaynakları ellerinden alınacak
  • Çekoslovakya’nın geri kalanına bağımsızlık güvencesi verilecek ve plebisit yapılacak (hiçbir zaman olmadı).
  • Almanya ve İtalya yeni sınırları tanıyacaklar, Çekoslovakya’nın geri kalan topraklarına yönelik, gelecekte herhangi bir saldırganlığa karşı garanti altına alma sözü verecekler ( bu da hiç olmadı).

German Troops Enter the Sudetenland
Alman Birlikleri Südet Bölgesine giriyorlar
Imperial War Museums (CC BY-NC-SA)

Konferans sonrasında oluşan atmosfer neredeyse neşeli seyretmişti. Fransa Başbakanı Daladier, Nazi liderine savaş anekdotları ve İngiltere Başbakanı Chamberlain’e de balıkçılık hikâyeleri anlatmıştı, ancak “Hitler, her ikisine karşı küçümseme duygusuyla doluydu ve daha sonra onlara “küçük solucanlar” demiştir (Stone, 110). İki Çekoslovak diplomat, Büyük Güçlerin ülkeleri konusunda ne yapmaya karar verdiklerini anlamak üzere Münih’e davet edilmişlerdi. Çekoslovakya halkı kendisini tamamen ihanete uğramış olarak hissetmiştir. Hitler, her şeyi taçlandırmak üzere son bir gösterişle, Başbakan Chamberlain’ın hazırladığı ve İngiltere ile Almanya’nın asla birbirlerine karşı savaşa girmeyeceklerine dair söz verdikleri belgeyi gönüllü olarak imzalamıştı.

Münih Anlaşması Sonuçları

İngiltere Başbakanı Chamberlain, memleketine döndüğünde, İngiliz halkına gururla “şerefli bir barış” ve “zamanımızda barış” elde ettiğini ilan etmiştir (Shirer,420). ABD Başkanı Roosevelt, “iyi adam” diyen bir telgraf göndermişti (McDonough,78). Chamberlain, Nobel Barış Ödülü’ne bile aday gösterilmişti. Belki de gelecekteki olaylar göz önünde alındığında ödüllü kazanamamıştır. 1938 yılı Nobel Ödülü, Norveçli kutup gezgini Fridtjof Nansen’ın (1861-1930) kurmuş olduğu, mültecilere yardım etmeye adanmış bir organizasyona verilmişti. Başbakan Daladier de rahatlamış ve çoşkulu kalabalıklarca memleketinde karşılanmıştı. Hitler de, Berlin’de neşeli bir geçit töreni ile karşılanmıştı. Almanya’nın gelecekteki silahlanma Bakanı Albert Speer’e göre Hitler’in takipçileri “liderlerinin yenilmezliğine artık tamamen ikna olmuşlardı” (169). Alman propanda Bakanı Goebbels de daha ayık bir şekilde şöyle bir ifade kullanmıştı: “hepimiz dipsiz bir kuyunun üzerinde bir ipte asılıydık, şimdi artık ayaklarımızın altında yeni bir zemin var… herkes barışı korumaktan çok mutlu” (Gellately, 280). Günlük yazarı Yahudi Victor Klemperer bile 05 Ekim tarihli yazısında Hitler’in stratejik bir harika yarattığını kabul etmişti: “Münih, Hitler’in Austerlitz’i olmuştur (270). Yani; Napolyon Bonapart’ın (1769-1821) 1805 yılında Austerlitz Muharebesinde kazandığı büyük taktik zaferine bir gönderme.

Südet Bölgesi, 05 Ekim 1938 tarihinde Almanya topraklarına dâhil edilmiş ve Henlein Gauleiter bölge valisi olarak atanmıştı. Polonya, Ekim ayının ikinci haftasında, Teschen Bölgesinin doğu kısmını ele geçirmişti (Çekler için Cesky Tesin, Polonyalılar için Ciesyn). Slovakya, 14 Mart 1939 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiş – Hitler, bu hareketi Çekoslovakya’yı parçalamanın bir yolu olarak teşvik etmişti – ancak Başkan Josef Tiso (1887-1947) yönetimi döneminde Almanya’nın adeta müşteri devleti haline gelmişti. Alman askeri güçleri, “düzeni yeniden sağlamak üzere davet edildikleri” gerekçesiyle 11 Mart günü bölgeye girmişlerdi. Macaristan, Rutenya’nın Güney kısımını ve Slovakya’nın Güneydeki bir kısmını ele geçirmişti – bu alanların her ikisinde de büyük oranda veya çoğunlukla Macar nüfusu vardı. Münih süreci, aslında Çekoslovakya’yı kurtarmamış, aksine yok etmiştir.

Hitler at the Gates of Prague Castle
Hitler Prag Kalesi Kapılarında
Bundesarchiv, Bild 183-2004-1202-505 (CC BY-SA)

Daha doğuda, Stalin için Batılı güçlerin doğuya doğru olduğu sürece Alman yayılmasını umursamadıkları açıktı. Bir Sovyet diplomatının belirtiği üzere, SSCB’nin Münih’ten uzak kalması “ayağımızı çürük bir tahtaya basmamak” anlamına geliyordu (Taylor, 237). Stalin, yaklaşmakta olan bir savaşta müttefikler için başka yerlere bakmalıydı. Almanya ve SSCB, 1939 yılı, Ağustos ayında, askeri bir ittifak olan Molotov-Ribbentrop Paktını (Nazi-Sovyet Paktı) imzalamışlardı.

Almanya, 1939 yılı, Mart ayında, Litvanya’daki Memelland bölgesini ele geçirmişti. Mussolini de, Nisan ayında, Arnavutluk topraklarını işgal etmişti. İngiltere ve Fransa daha sonra Polonya sınırlarını garanti altına alma sözünü vermişlerdi. Batılı hükümetler, faşistlerin her ne pahasına olursa olsun topraklarını genişletmeye niyetli olduklarını en sonunda anlamışlardı. Hitler, diplomasi çabalarını görmezden gelmiş ve böylece, 01 Eylül günü, 1939 yılında Polonya işgal edilmişti. Avrupa ve yakında Dünya, bir kez daha, savaşa girecekti.

Geçmişe dönük sonradan yapılan bir değerlendirmeye göre, Münih Anlaşmasının aslında bir hata olduğu anlaşılmıştır. Almanya’nın daha da güçlenmesinden önce Hitler’in reddedilmesi kaçırılmış bir fırsat olmuştur. Robert Boothby’nin özlü bir şekilde ifade ettiği gibi: “Münih süreci, İngiliz ve Fransız tarihinin en büyük felaketlerinden biridir” (Holmes,70). Önemli bir durum olduğu için belirtmekte fayda vardır; tarihçi A.J.P. Taylor’ın ifade ettiği gibi, “Münih politikası zaten başarısızlıkla sonuçlanacaktı, taraflar bunun başarısız olacağını beklediklerini duyuruyorlardı. Aslında hiçbir taraf, daha sonra iddia edildiği üzere, açık görüşlü değildi” (232-3). Tarafların bu aldanma hali, Hitler’in Münih sürecinde gerçek başarısı olmuştur. Oysa İkinci Dünya Savaşı (1939-1945), Almanya’nın neredeyse tamamen yok edilmesiyle sonuçlanacaktı, bundan dolayı da, Hitler’in sahte bir zaferi söz konusudur.

Sorular & Cevaplar

Münih Antlaşmasıyla ne oldu?

Münih Antlaşması, 1938 yılı, Eylül ayında imzalanmış; Çek Südet Bölgesi Nazı Almansına devredilmişti. İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya, savaşı önlemek üzere anlaşma imzalanmıştı.

Münih Antlaşmasının Sonuçları nelerdir?

Münih Antlaşması sonuçları, Çek Südet Bölgesi Almanya’ya devredilmiş, Çeklerin bölgeyi terk etmesi, Stalin’in Almanya ile ittifak yapmaya zorlanması ve Hitler’in bu yatıştırma politikasından cesaret alarak Çekoslovakya’nın geriye kalan toprakları ele geçirip Polonya’ya saldırması ve böylece İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması şeklinde olmuştur.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Mark Cartwright
Mark, tam zamanlı yazar, araştırmacı, tarihçi ve editördür. Özel ilgi alanları arasında sanat, mimari ve tüm medeniyetlerin paylaştığı fikirleri keşfetmek yer almaktadır. Siyaset Felsefesi alanında yüksek lisans derecesine sahiptir ve WHE Yayın Direktörüdür.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Cartwright, M. (2024, Kasım 04). Münih Antlaşması [Munich Agreement]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-22821/munih-antlasmasi/

Chicago Formatı

Cartwright, Mark. "Münih Antlaşması." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Kasım 04, 2024. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-22821/munih-antlasmasi/.

MLA Formatı

Cartwright, Mark. "Münih Antlaşması." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 04 Kas 2024. İnternet. 12 Mar 2025.