Versay Antlaşması

Tanım

Mark Cartwright
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
23 Eylül 2024 tarihinde yayınlandı 23 Eylül 2024
Bu makaleyi sesli dinle
X
Makaleyi Yazdır
Signing the Treaty of Versailles, 1919 (by William Orpen, Public Domain)
Versay Antlaşmasının İmzalanması, 1919
William Orpen (Public Domain)

Versay Antlaşması; 1919 yılı, Haziran ayında imzalanan, Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) galip devletleri arasında Avrupa bazı topraklarını yeniden bölüştüren, tazminat taleplerinni yerine getirilmesini sağlayan, silahlanmaya sınırlama getiren ve savaşın bütün sorumluluğunu, savaşı kaybeden ülkelerden birisi olan Almanya’ya yükleyen bir antlaşma idi.

Kalıcı bir barış sağlamayı güvence altına almak üzere tasarlanmış olsa da, antlaşmanın daha katı noktalarını tersine çevirmek, ard arda iktidara gelen Alman Şansölyeleri ve ardından da Nazi Führeri Adolf Hitler’in (1889-1945) 1930’lu yıllara kadar bir hedefi haline gelmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse, Almanya’da, antlaşmaya karşı duyulan hoşnutsuzluk, Nasyonal Sosyalizmin yükselişine yol açan etmenlerden biri olmuş ve en nihayetinde İkinci Dünya Savaşı (1938-1945) nedenlerinden birisi olmuştur.

Antlaşmanın Amaçları

Birinci Dünya Savaşı; Almanya ve Avusturya-Macaristan (ve müttefikleri) Merkezi Güçleri ile İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan (İtalya ve ABD’yi içeren mütefikler) Üçlü İttifak Devletleri arasında yaşanmıştı. Almanya ve Avusturya-Macaristan savaşı kaybetmiş, 11 Kasın 1918 tarihinde bir ateşkes imzalanmıştı. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere galip devletler, öncelikle Almanya’nın bir daha asla Avrupa’da barışı tehdit edemeyecek şekilde barışı sağlama koşullarını dayatmaya çalışmışlardı. Yedi milyon insanın öldüğü ve 21 milyon insanın da ağır yaralandığı Birinci Dünya Savaşının yarattığı dehşet artık tekrar yaşanmamalıydı. Çok büyük maddi maliyetler de olmuştu. Tarihçi F. McDonough’a göre, “savaşın tahmini toplam maliyeti 260.000 Milyon Sterlin” (43).

ALMANYA, SADECE PARİS BARIŞ KONFERANSI KAPANIŞ OTURUMUNA DAVET EDİLMİLŞTİ.

Galip ülkeler, Almanya’dan öncelikle savaşı başlatan taraf olduğunu kabul ederek, resmi bir açıklama yapmasını istemişlerdi. İkinci olarak, yaşanılan çatışmanın maddi maliyetlerinin bir kısmını doğrudan tazmin edilmesini, yüklü miktarda tazminat ödemesi yapılmasını, Almanya’nın elinde bulunan bazı toprakların ve bütün kolonilerinin taksimatını yeniden yapılmasını istemişlerdi. Galip devletler, Alman endüstrisi savaş süresi boyunca sağlam kalmış olmasından dolayı Almanya’nın kendisini yeniden inşa edebilme gücünden endişe duymuşlardı. Alman silahlı kuvvetlerinin gelecekte savaş açma gücünü engellemek amacıyla askeri kapasitesine ciddi oranda sınırlama getirilmişti. Galip devletler, Almanya’nın tamamen yok edilmesini istememişlerdi, çünkü aynı zamanda ihracatları için değerli bir pazar olmaya devam edebillirdi. Ancak çoğu tarihçi, müttefik devletlerin Almanya’ya karşı taleplerinde çok ileri gitmiş olabilecekleri, bundan dolayı da Almanya’yı aslında kaçınmak istedikleri hedefe, yani yeni bir dünya savaşına doğru sürüklemiş olduklarını kabul ediyorlar. Birinci Dünya Savaşının kaybeden diğer devletleri; Avusturya, Macaristan, Bulgaristan, Türkiye, ayrı bir şekilde ama eşit derecede tartışmalı anlaşmalarla ele alınabileceklerdi.

Newspaper Front Page Declaring the Signing of the Treaty of Versailles
Versailles Antlaşmasının İmzalandığını Bildiren Gazete Önsayfası
Kallen2021 (CC BY-SA)

Paris Barış Konferansı

Versay Antlaşması, 28 Haziran 1919 tarihinde, Paris’in dış bir bölgesinde bulunan Versay Sarayı’nın Aynalı Salonunda imzalanmıştı. Fransa, Britanya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İtalya’nın yanı sıra katılımcı 28 ülke temsilcileri, 12 Ocak 1919 tarihinde düzenlenen Paris Barış Konferansında bir araya gelmişlerdi. Delegeler, Antlaşma şartlarını tartışmak ve birçok Avrupa kraliyet hanedanlıklarının ortadan kaldırılması, imparatorluklarının parçlanmasıyla yeni Avrupa’nın nasıl olması gerektiğine karar verilmek üzere beş aydan fazla mesai yapmışlardı. İşlemler, “Dörtlü Konsey” tarafından yürütülüyordu: İngiltere Başbakanı David Lloyd George (1863-1945), Fransa Başbakanı George Clemenceau (1841-1929), ABD Başkanı Woodrow Wilson (1856-1924) ve İtalya Başbakanı Vittorio Orlondo (1860-1952). Fransa Başbakanı Clemenceau’nun Antlaşmanın daha sert unsurlarından herkesten daha fazla sorumlu olduğuna dair bir rivayet vardır; ancak çok sert bir antlaşma şartlarının aslında Fransa çıkarlarına ters yönde bir etki ve kalıcı bir kızgınlık yaratacağının farkındaydı. Şöyle bir açıklama yapmıştı: “Almanlara karşı adil olmak üzere her türlü çaba gösterilmelidir.” (McDonough, 54). Fransa ve Almanya adelet yorumları elbette tamamen aynı değildir.

BİRÇOK ALMAN, “SUÇLULUK MADDESİ” OLARAK BİLİNEN ŞEYİ VE GENEL OLARAK BARIŞ ŞARTLARINI SON DERECE ONURSUZ BULUYORLARDI.

O zamanlar, 1917 Bolşevik Devrimi sırasında Rus Çarı II. Nikolay’ı hukuka aykırı bir şekilde deviren ve savaştan çekilen haydut devrimci bir devlet olarak görülen SSCB, Paris’e davet edilmemişti. Almanya, sadece konferansın kapanış aşamalarına, teslim olma şartlarını okumak ve antlaşmayı imzalamak üzere davet edilmişti. Alman delegelerine, kendi aralarında tartışmaları için üç hafta zaman tanınmış, olası küçük bir değişiklik önerisinden bulunmaları ve son taslağı imzalamaları için sadece bir hafta süre verilmişti. Müttefikler Ordusu Renanya’yı işgal edip deniz ablukasını uygularken, Almanya açısından acı gerçek; antlaşmayı imzalamaktan başka bir alternatif; savaşın yeniden başlaması olacaktı.

Versay Antlaşması Esas Maddeleri;

  • Almanya, Birinci Dünya Savaşı bütün sorumluluğunu kabul etmek zorunda kaldı,
  • Almanya, Fransa, Britanya ve Belçika’ya tazminat ödemek zorunda kaldı,
  • Alsace ve Loraine bölgeleri Fransa’ya geri verildi,
  • Almanya’nın kömür zengini Saar Bölgesi Almanya kontrolünden çıkarıldı,
  • Polonya’ya Yukarı Silezya Sanayi Bölgesi ve Baltık Denizine açılan bir koridor verildi,
  • Danzing (Gdańsk) Alman kontrolünden çıkarıldı,
  • Almanya bütün kolonilerini kaybetti,
  • Renanya Bölgesi askerden arındırıldı,
  • Almanya Ordusuna 100.000 kişilik bir sınrlama getirildi,
  • Almanya, tank, uçak, denizaltı ve savaş gemisi üretimi yapmayacaktı,
  • Yeni bir Uluslararası İşbirliği Organı oluşturuldu; Milletler Cemiyeti.

The Treaty of Versailles, 1919
Versay Antlaşması, 1919
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Savaş Suçluşuk Maddesi

Versay Antlaşmasıyla, özellikle 231.Maddede kaydedildiği üzere, Almanya ve müttefik ülkeleri Avusturya ve Macaristan’ın, kasıtlı olarak ve daha önce tasarlanmış bir şekilde küresel bir çatışmayı başlatmakla kalmayıp, aynı zamanda, Müttefik Ülkelerin bir çatışmayı önleme çabalarına da direndiklerini ileri sürülmüştür. Birçok Alman, “savaş suçluluk maddesi” olarak bilinen bu maddeyi ve genel olarak barış şartlarını son derece onursuz olarak görmüşlerdir. Alman hükümeti, savaşlar arası yıllarda diğer ulusları, kendisinin suçlu taraf olmadığına dair ikna etmek üzere çok büyük bir zahmete girmiş ve yaklaşık olarak 16.000 resmi belgeyi yayınlamıştır. Bu çabalarında, bir ölçüde, başarılı da olunmuştur çünkü 1930’lu yıllara gelindiğinde, Birinci Dünya Savaşına dâhil olan herkesin kolektif sorumluluğu olduğu konusunda genel bir fikir birliği olmuştur. Ancak, Versay Antlaşmasının yapıldığı zaman, bu savaş suçluluk maddesi ikinci bir adım için önemli bir gerekçe olmuştur: Tazminatlar.

Tazminatlar

Fransa ve Belçika, savaşın büyük maliyetlerinin bir kısmını telafi etme konusunda özellikle istekliydiler: Şöyle ki; mülke verilen zarar, karayolları ve demiryolu hatları gibi alt yapılar, tarım, makinalar, nakliye faaliyetleri ve silah satın alımı için birikmiş borçlar. Galip devletlerin arasında, sadece ABD çatışmalardan sonra borçlu kalmamıştı. Avrupa’da endüstriyel üretim oranı savaş döneminden önceye göre % 30 daha düşük kalmıştı. Dünya ticaretinde durgunluk yaşanmış ve enflasyon tehlikeli derecede yükselişe geçmişti. Almanya’nın yaptığı büyük ödemeler ve düzenli nakit enjeksiyonu, galip devletlerin ekonomilerine çok hoş karşılanan bir destek olmuştu. Galip devletlerde sıradan insanların ruh hali ve popüler basının çabası, Almanya’nın yaşanılan kaos için ağır bir bedel ödemesini sağlamak şeklinde seyrediyordu. İngiltere’de bir gazetenin manşeti şöyle olmuştu: “Alman limonunu çekirdeklerini gıcırdayana kadar sıkın” (McDonough, 47). İlk sıkma işlemi, Almanya’nın yurtdışında olan bütün finansal varlıklarına ve para birimlerine el koymak oluyordu. O zaman sorulan soru; önümüzdeki yıllarda düzenli tazminat ödemeleri açısında Alman limonunun ne kadar sıkılacağı şeklinde idi.

Gerçek şu ki, Almanya, ekonomik olarak baskılanıp ezilmese de, galip devletler için önemli bir ihracat pazarı olmaya devam edebilirdi. [İlginç olan yanı; Paris’te bulunan İngiliz heyeti arasında olup hafif tazminatları talep eden ekonomist John Maynard Keynes’in de (1883-1946) bulunması idi]. Ayrıca, İngilizler savaşta Fransa’dan çok daha az maddi hasara uğramış ve çoğunlukla Almanya’nın askeri gücünü sınırlamakla ilgileniyorlardı, bundan dolayı da ağır tazminat şartlarını dayatmak onlar için daha az öncelikli oluyordu.

Europe after The Treaty of Versailles
Versay Antlaşması'ndan sonra Avrupa
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Versay Antlaşmasıyla, Almanya’nın ödeyeceği tazminatların esasları düzenlemiş, ancak ayrıntıları daha belirlenmemişti. Tazminatlarla ilgili kesinliğin eksik olması, daha sonra çok sert müzakerelerin yapılmasına ve ödemelerde birkaç temerrüd işlemlerin de olmasına yol açmıştı. Tazminat Komitesi 1921 yılına kadar tutarı 6.600 milyon Sterlin olarak belirlemişti. Ödemelerin sonraki 60 yıl boyunca her yıl yapılması bekleniyordu; önce altın olarak yüklü bir peşin ödeme yapılacak ve ardından nakit yoksa kömür, hayvancılık, kereste ve gemi gibi faydalı mallarla olacaktı. Oysa Almanya, sıklıkla ödemesi gerekenden daha az miktarda ödeme yapmıştı. 1929 yılında, daha fazla ABD kredisi müzakere edildikçe Almanya’nın tazminatları da resmen azaltılmışı. 1932 yılına gelindiğinde tazminatlar tamamen iptal edilmiştir. Tazminat ödeme sorunu, Versay Antlaşmasının genel olarak zayıf durumuna vurgu yapar: Şöyle ki; Antlaşma maddelerinin çoğu, Almanya’nın bu maddelerin hükümlerine riayet etmeye gönüllü olmasına dayanıyordu. Şartları uygulama konusundaki pratik görevin yerine getirilmesi; galip devletlerin gücü ötesinde olduğu kanıtlanmıştı.

Almanya Sınırlarının Yeniden Belirlenmesi

Bu Antlaşmayla, Almanya sınır bölgelerinden çokça rağbet gören toprak kısımlarına olan ilgi ortadan kaldırdı. Fransa Alsace ve Lorraine bölgelerini geri aldı (Fransa-Prusya Savaşında yaşanan yenilginin ardından 1871 yılında Almanca konuşulan bu bölgeleri kaybetmişti). Belçika ve Danimarka da sırayla Eupen-Malmedy ve Kuzey Schleswig olmak üzere birkaç yeni toprak parçalarını elde etmişlerdi. Kömür zengini Saar bölgesi, belirsiz bir gelecekte plebisit sözü verilerek yönetilmesi için Milletler Cemiyetine verildi (1935 yılında nihayet bir plebisit yapıldığında , % 90’ı Almanya’ya yeniden katılmak üzere oylama yapıldı). Cermen kökenli halkları ayrı tutmak üzere başka bir girişim de Almanya’nın Avusturya ile birleşmesine yasaklama getirildi. Belki de en büyük pay Polonya’ya bırakıldı: Yukarı Silezya’nın sanayileşmiş bölgesini (galip devletler, Almanların yeniden silahlanma olasılığını azaltmak üzere kullanışlı olduğunu düşünüyorlardı) ve Baltık Denizine açılan bir “Polonya koridoru” Polonya’ya bırakıldı. Bu Koridorda Polonyalı çoğunluk vardı, ancak bu kıyı şeridinin talihsiz sonucu, Doğu Prusya’yı Almanya’nın geri kalanından tamamen ayırması oldu. Nüfusunun % 90’ı Alman olan Danzig, Milletler Cemiyeti eliyle kontrol edilen özerk bir Özgür Şehir haline getirildi, ancak dış politikası ve gömrük düzenlemeleri Polonya yönetimine verildi. Koridor ve Danzig konuları muhtemelen galip devletlerin bütün coğrafi düzenlemeleri arasında en çok kızgınlığa neden olan konulardı.

Almanya, daha uzaklarda bulunan savaş öncesi kolonilerinin hepsini kaybetti, bu koloniler bundan sonra, Milletler Cemiyeti eliyle “manda bölgeleri” olarak yönetileceklerdi, ancak gerçekte ise, bu koloni toprakları bireysel galip devletlerin eline geçmişlerdi. Togoland, Tanganika, Kamerun ve Alman Güneybatı Afrikası gibi Almanya’nın Afrika kolonileri pratikte İngiliz, Fransız, Belçika veya Güney Afrika yönetimine bağlanmışlardı. Kuzeydoğu Çin’de bir liman olan Shandong (o zaman Shantung olarak adlandırılıyordu) Alman yönetimine bağlıydı ancak bundan sonra Japonya’ya verildi. Yapılan bu taksimat, limanı isteyen Çin Yönetimi nezdinde kalıcı bir kızgınlığa neden oldu. Bir avuç Pasifik adası Japonya, yeni Zelanda ve Avusturalya arasında taksim edildi. Kaybedilen bu topraklar, savaş öncesi Alman topraklarının önemli bir bölümünü olup toplamda yaklaşık olarak % 13’ünü oluşturuyordu. Bu topraklarda, savaş öncesi Alman nüfusu yaklaşık oranı % 10 idi.

Africa after The Treaty of Versailles, c.1920
Versay Antlaşmasından Sonra Afrika, 1920
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Silahlanma Kontrolleri

Fransa ve Almanya arasında güvenli bir tampon bölge oluşturmak üzere Renanya Bölgesi askerden arındırıldı; bölgede tahkimat yapılması ve askeri birliklerin bulunması yasaklandı. İngiltere, Almanya’nın silahlı kuvvetler gücünü mümkün olduğunca küçük tutmak ve böylece Britanya İmparatorluğuna yönelik herhangi bir tehtidi azaltma konusunda özellikle çaba harcıyordu. Versay Antlaşması, Almanya ordusuna 100.000 kişilik bir sınırlama getirmişti, donanması ise 36’dan fazla gemiye sahip olamazdı ve personel sayısı açısından da benzer şekilde kısıtlama vardı. Zorunlu askerlik hizmetine izin verilmedi. Almanya tank, ağır top, uçak, savaş gemisi veya denizaltı bulunduramazdı. Sınırlarını korumak üzere sadece askeri düzeyde, güç konuşlandırmasına izin verilen Almanya ordusu artık Yunanistan Ordusuyla kıyaslanabilir durumdaydı, yani İngiltere, Fransa veya diğer büyük güçler için artık hiçbir tehdit oluşturmayacaktı.

Milletler Cemiyeti

Gelecekte toprak konusunda ve ülkeler arasında diğer anlaşmazlıkların topyekün savaşa yol açmamasını bir şekilde garanti altına alabilecek uluslararası bir organ düşüncesini her şeyden önce ABD Başkanı Woodrow Wilson desteklemişti. Başkan Wilson, 1918 yılında, yeni bir dünya için 14 maddelik bir öneride bulunmuştu. Başkan Wilson, asla tekrarlanmasını istemediği savaşın belirli nedenlerini tespit etmişti. Şöyle ki; çıkarcı ve gizli diplomasi, imparatorlukların ve büyük devletlerin içinde bulunan azınlık grupların bastırılması, kendi halkının isteklerini görmezden gelen otokratik rejimler vs. Dünya diplomasisinin bu üç hastalıklı durumunu ortadan kaldıracak ve bunun yerine demokrasiyi, ulusların kendi kaderini tayin hakkını ve açıklık politikasını savunacak yeni bir uluslararası örgüt gerekiyordu (her ne kadar kendi kaderini tayin hakkına yaptığı vurgu, Birinci Dünya Savaşının kaybedenleri için açıkça geçerli olmasa da). Bu yeni umut ışığı daha sonra Milletler Cemiyeti olarak şekillenip adlandırılacaktı.

Ne yazık ki, dünyanın en güçlü ülkesi olan Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) iç izolasyonist politikasını izlemesi nedeniyle üye olmamasıyla birlikte, Milletler Cemiyetinin sapkın uluslara karşı gerçek bir güce sahip olma şansı ciddi bir şekilde azalmıştı. Kimin içinde ve kimin de dışında olduğu sorusu, Cemiyetin adeta tanımlayıcı özelliği haline gelmişti. Almanya 1926 yılında Cemiyete katılmış ve 1933 yılında tekrar ayrılmıştı. Tesadüf olmasa gerek, SSCB bir sonraki yıl katılmayı uygun görmüştü. Her ikisi de saldırgan emperyalist bir dış politika izleyen İtalya ve Japonya, savaşlar arası yıllarda Cemiyeti harekete geçirmeye zorlamış, ancak, en azından istenmeyen önemli bir şey olmamıştı. Hitler de kendi cephesinde Cemiyetin uluslararası saldırganlığa karşı tepkisizliğini not etmişti.

League of Nations Cartoon
Milletler Cemiyeti Karikatürü
Leonard Raven-Hill (Public Domain)

Milletler Cemiyeti, refahı teşvik etmede bir miktar ilerleme kaydetmiş, askeri olmayan özelliğe sahip her türlü uluslararası konulara çözüm yolu bulunmak üzere bir tartışma odasının kurulması faydasını ortaya koymuştu. Cemiyet bundan dolayı, bütün zorluklarına rağmen, günümüz Birleşmiş Milletler örgütünün öncüsü olmuştur.

Etki ve Değerlendirme

Versay Antlaşması Avrupa genelinde bir güç dengesizliği yaratmıştı. Yaşanan birçok savaştan sonra yapılan pek çok antlaşmanın aksine, kaybeden bir ülke olarak Almanya hala “coğrafi ve ekonomik olarak büyük ölçüde sağlam kalmış, siyasi birliğini ve büyük bir ulus olarak potansiyel gücünü koruyordu” (Shirer, 58). Antlaşma ve benzeri diğer girişimler, Doğu Avrupa’da dokuz yeni ülke kurulmasına ve bu gelişmeler, hepsinin sınırları tartışma konusu olduğu ve birçoğunun başka bir ülkenin parçası olduğunu iddia edilen büyük azınlık gruplarını içerdiği için istikrarsızlığa yol açan reçete olmuşlardı. Almanya, İtalya ve SSCB, bir kez daha güçlendikleri zaman, kurulan bu yeni devletlere emperyalist kıskançlık duygusuyla bakıyorlardı. İtalya, kazanan kanatta olmasına rağmen, Paris Konferansı sırasında büyük ölçüde görmezden gelinmişti. İtalyanların Fiume limanını kontrol etme hırsları Versayda suya düşmüş ve kalıcı bir kızgınlığa neden olmuştu (İtalyan delegasyonu bu nedenden dolayı konferansı terk etmişti). Fiume (Özgür Devleti), faşist lider Benito Mussolini’nin (1883-1945) 1929 yılında iktidarını daha da güçlendirmek üzere kullandığı ulusal onur konusu için gerekçe haline gelmişti.

Almanya’da öfke anında yükselişe geçmiş ve kalıcı olmuştu. Sadece aşırı sağcılar değil, bütün Almanlar sokaklarda protesto gösterileri düzenlemişlerdi. Versay Antlaşması, basın organlarında yaygın olarak “dikte edilmiş barış” olarak adlandırılmış ve Antlaşmanın imzacıları, Alman temsilcileri de dâhil olmak üzere, hemen “1919 yılı suçluları” olarak damgalanmışlardı. Yeni Alman Cumhurbaşkanı Friedrich Ebert (1871-1925) Antlaşma şartlarını “gerçekleştirilemez ve kabul edilemez” olarak tanımlamıştı (McDonough, 2012.7). Bu öfke, Alman ordu üst düzey komutanlarınca, Birinci Dünya savaşı sırasında Alman halkının “sırtından hançerlendiği”, aksi takdirde savaşı kazanmış olacakları mitosuyla körüklenmişti, birçok kişi de zaten böyle düşünüyordu. Ayrıca Antlaşma şartları, ABD Başkanı Woodrow Wilson düşüncesi ve onun ulusların kendi kaderini tayin etme önerisinin imkân vereceği yönünde insanların düşündükleri gibi değildi. Sonuç olarak, Versay Antlaşması şartları, birçok sıradan Alman için büyük bir şok olmuştu.

Adulation of Hitler, Bad Godesberg
Hitler’e Sevgi Gösterisi, Bad Godesberg
Bundesarchiv, Bild 183-H12704 (CC BY-SA)

Yeni Alman Devleti Weimar Cumhuriyetinin (1918-1933), Almanya’nın boynunda adeta bir değirmen taşı olan ekonomik büyüme ve sosyal refaha kavuşma şansını engelleyen Antlaşmaya, yaşanan bütün kötülükleri defalarca atfetmişti. Birçok Alman Şansölyesi Antlaşma şartlarını zayıflatmaya çalışmışlardı. Adolf Hitler, Antlaşma şartlarını kullanarak milliyetçi duyguları ısrarla körüklemiş ve 1925 yılında yayınlanan Mein Kampf (Kavgam) adlı kitabında, Almanya’da iktidar olma halini gerçekleştirdiği zaman izleyeceği dış politika hedefleri listesine, bir numaralı madde olarak, Versay Antlaşmasının feshedilmesini koymuştu. Hitler, yabancı basına yaptığı konuşma ve verdiği röportajlarında Antlaşmayı çeşitli şekillerde “sınırsız baskının aracı” (McDonoug, 65) ve Versay Hapishanesi” (Range,195) olarak tanımlamıştı. Versay Antlaşmasının utanç verici bir şekilde aşağılanma konusu, Nazilerin popülerlik kazanmasının ve 1933 yılından itibaren Almanya’da meşru bir şekilde iktidarı ele geçirmesinin birkaç nedenlerinden birisi olmuştu. Hitler, silahlı kuvvetler ve Almanya’ya silahlanma ile ilgili sınırlama kurallarını bir süreden beri ihlal etmesine rağmen, 1935 yılı, Mart ayında Antlaşmayı resmen reddetmişti. Hitler, o zamanlar özellikle kaybedilen Alman topraklarını geri almaya çok hevesli bir politika izlemişti ve bu nedenle Almanya’nın 1939 yılında Polonya’nın işgali olayı, İkinci Dünya Savaşının 03 Eylül günü patlak vermesine yol açana kadar gasp edilen toprakları geri alma döngüsünü başlatmıştı.

Sonradan akıl edebilmek harika bir şey olmalı, ancak Paris Barış Konferansına katılan bir İngiliz delegesi, 1939 yılında yazdığı bir yazısında, Versay Antlaşması şartları sonuç itibariyle son derece ters etki yarattığını fark eden tek kişi değildi:

Bir tarihçi, her türlü haklı gerekçeyle, aslında çok aptal adamlar olduğumuz sonucuna varacaktı. Bence de öyleydik, dayatılan antlaşma şartları ne adil ne de akıllıcaydı. Başkaları için uygulama konusunda, kendimize uygulamayı reddetiğimiz bir sistemi kabul etmiştik (McDonough).

Dünya, 1929 Büyük Buhranından ve Buhran sonucunda ortaya çıkan, her yerde geleneksel siyasi kurumlara büyük bir yük bindiren dramatik ekonomik ve sosyal sorunlardan pek faydalanamamıştır. Bu olaylar ışığında konuyu ele alacak olursak, aksi takdirde çok da ciddi bir görüş olmayacak, Versay Antlaşması zayıf yanları Avrupa’da bir kez daha parçalanma yaratmıştır. Bazı tarihçiler, antlaşmadan daha ziyade, Birinci Dünya Savaşı galip devletleri arasındaki birlik eksikliği ve Antlaşma şartlarının uygulamaya konulmasında taraflar arasında belirgin isteksizliklerin olması 1930’lu yıllarda uluslararası krizlerin yaşanmasına neden olduğunu belirtirler. Ancak, öyle ya da böyle, Versay Antlaşması, İkinci Dünya Savaşı kaosuna ve yaşatılan dehşetine önemli bir katkıda bulunmuştur, ancak tek katkı değildir.

Sorular & Cevaplar

Versay Antlaşması II. Dünya Savaşına nasıl yol açmıştı?

Versay Antlaşması, I. Dünya Savaşını kaybettikten sonra Almanya’ya karşı sert davranıldığı için II. Dünya Savaşına yol açmıştı. Adolf Hitler, Antlaşmanın suçluluk maddesini ve Alman topraklarından vazgeçme, silahlara sınırlama getirme ve tazminat ödeme yükümlülüklerini Milliyetçi Sosyalist Partiye destek kazandırmak ve birkaç ülkeyi işgal etmek üzere bir bahane olarak defalarca kullanmıştır.

Versay Antlaşmasında Büyük Dörtler kimlerdi?

Versay Antlaşması görüşmelerinde “Büyük Dörtler” diye tabir edilenler: İngiltere Başbakanı David Lloyd George (1863-1945), Fransa Başbakanı Georges Clemenceau (1841-1929), ABD Başkanı Woodrow Wilson (1856-1924) ve İtalya Başbakanı Vittorio Orlando ( 1860-1952).

Versay Antlaşması neden başarısız olmuştur?

Versay Antlaşması, şartlarının Almanya için çok sert olması ve halk arasında kalıcı bir hoşnutsuzluğa yol açması, Almanya’dan alınan topraklarda çoğunluk Almanların bulunması ve tazminat ödemeleri, silahlanmaya getirilen sınırlama şartlarına Almanya’nın, zorunlu değil de, gönüllü olarak uymasına bağlı olması nedeniyle başarısızlığa uğramıştır.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Mark Cartwright
Mark, tam zamanlı yazar, araştırmacı, tarihçi ve editördür. Özel ilgi alanları arasında sanat, mimari ve tüm medeniyetlerin paylaştığı fikirleri keşfetmek yer almaktadır. Siyaset Felsefesi alanında yüksek lisans derecesine sahiptir ve WHE Yayın Direktörüdür.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Cartwright, M. (2024, Eylül 23). Versay Antlaşması [Treaty of Versailles]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-22828/versay-antlasmasi/

Chicago Formatı

Cartwright, Mark. "Versay Antlaşması." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Eylül 23, 2024. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-22828/versay-antlasmasi/.

MLA Formatı

Cartwright, Mark. "Versay Antlaşması." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 23 Eyl 2024. İnternet. 14 Oca 2025.