Rodos, 1.400 km²'lik yüzölçümüyle güneydoğu Ege'de bulunan Yunan On İki Ada grubundaki en büyük adadır. Bu ada Tunç Çağı, Arkaik ve Klasik dönemler boyunca Yunan ve Akdeniz ilişkilerinde önemli bir rol oynamış ve bilhassa Helenistik dönemde refaha kavuşmuştur. Ada aynı zamanda antik dönemde bir kültür merkezi olarak ve Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Rodos Heykeli ile ün kazanmıştır.
Mitolojide Rodos
Yunan Mitolojisi'nde adanın adı, adanın koruyucusu olan güneş tanrısı Helios'a yedi erkek çocuk dünyaya getiren su perisi Rodos'tan gelmektedir. Bu çocukların üç torunu adadaki üç ana kentin kahramanlarıdır: Camirus, Ialysus ve Lindus, bu şehirlere kendi adları verilmiştir. Helios'un şerefine adada her beş yılda bir Panhellenik oyunları, Halieia, düzenlenir ve her yıl bir savaş arabası ile dört at (quadriga) tanrıya (her gün gökyüzünde böyle bir arabaya bindiğine inanılırdı) adak olarak denize atılır.
Adalarla olan diğer mitolojik ilişkiler arasında Telkinler'in Rodos Adası'nda bir çalışma atölyesi olduğu yönündeki inancı da yer almaktadır. Metal işçiliğini keşfeden ve bu konuda bilhassa becerikli olan kadim bir yarı ilahi ırka mensup olduklarına inanılıyordu. Herkül'e de adada ilk yerleşim yerinin kurucusu olarak tapılırdı. Diğer önemli kültler Apollo, Zeus, Athena ve Dionysos'a adanmış ve Helenistik dönemde ada Sarapis ve İsis gibi çeşitli Mısır kökenli kültleri benimsemiştir.
Tarihe Genel Bakış
Rodos Adası ilk olarak Neolitik dönemde yerleşim görmüş ve erken uygarlığın ilk somut kalıntıları kuzeybatı kıyısındaki tarih öncesi Trianda (Ialysos) bölgesinde bulunmuştur. Bu yerleşim yeri M.Ö. 16. yüzyıldan itibaren adanın Girit'teki Minos uygarlığıyla yakından ilişki içinde olduğu bir dönemde önemli bir Tunç Çağı merkezi haline gelmiştir. Minoslularla olan ticari ve kültürel bağlara ilişkin kanıtlar arasında Girit ölçü ağırlıkları, Linear A çivi yazısı, çanak çömlek, fresko tasarımı ve mimari buluntuları yer almaktadır.
Trianda depremlerle yıkılmış ve Bronz Çağı'nın sonlarında meydana gelen Thera volkanik patlamasıyla küllere gömülmüş olsa da, bu bölgeye Miken Uygarlığı (anakara Yunanistan merkezli) tarafından yeniden yerleşim kurulmuştur. Mikenler M.Ö. 14. yüzyıldan itibaren adada başka koloniler de kurmuşlardır. Miken kültürünün varlığı, genellikle sıralar halinde düzenlenmiş ve tepelerinde büyük işaretli taşları bulunan çanak çömlekler ve kayaya oyulmuş mezarlarla kanıtlanmaktadır. Söz konusu mezarlarda bulunan ve altın, gümüş ile cam objeler gibi adaklar, bu dönemdeki yüksek refah düzeyine dikkat çekmektedir. Ayrıca Mısır bok böcekleri ve Kıbrıs mühürlerinin varlığı, adanın kurduğu ve gelecek bin yıl boyunca geliştireceği geniş ticaret ağını kanıtlamaktadır.
M.Ö. 11. yüzyılın ortalarında yaşanan büyük sel felaketleri ve Miken döneminin sona ermesinin ardından, tiranlar yönetiminde Lindus (güneydoğu), Ialysus (kuzey) ve Camirus (kuzeydoğu) kent devletlerinin kurulmasıyla daha fazla Yunan kolonileşmesi gerçekleşmiştir. Bu polislerin (kentlerin) kendileri de, örneğin Sicilya'da bulunan Gela ve Likya'da bulunan Faselis gibi koloniler kurmuşlardır.
Rodos Adası, M.Ö. 490 yılında Pers egemenliğine girmiş, ancak M.Ö. 5. yüzyılın sonlarında Atina'nın liderliğindeki (ve daha sonra hakimiyetindeki) Attika-Delos Deniz Birliği'nin bir mensubu olmuştur. Ancak bu ada yaklaşık M.Ö. 412'de Atina'ya karşı ayaklanmış ve Peloponez Savaşı'nda Sparta'nın tarafında yer almıştır. Bu eylemi yaklaşık M.Ö. 408'de kent devletlerinin büyük olasılıkla daha büyük ticari fırsatlar elde etmek amacıyla bir araya gelerek federal bir devlet kurmaları izlediğinden, bu yeni devletin başkenti en kuzey noktasındaki Rodos (Rhodos) olmuştur.
M. Ö. 395 yılında adada demokrasinin kurulmasıyla Sparta'ya olan sadakati sona ermiştir. M.Ö. 378'de kısa bir süre İkinci Atina Konfederasyonu'nun bir mensubu olan Rodos, M.Ö. 357'de adaya bir garnizon yerleştiren Karya satrabı Mausolos'a tâbi olmuştur. Ardından gelen yabancı güç, adada bir Makedon garnizonu kuran Büyük İskender'dir; ancak ardılları döneminde Rodos, sahip olduğu beş liman ve Doğu Akdeniz'in yeni kurulan şehirlerine olan yakın konumundan dolayı farklı bir refah dönemi yaşamıştır. Makedonyalı I. Demetrius yaklaşık M.Ö. 305 yılında adayı ele geçirmeye teşebbüs etmiş, ancak bir yıl süren kuşatmanın ardından başarı elde edememiştir. Girişken Rodoslular Demetrios'un kuşatma donanımını satarak elde ettikleri gelirle koruyucu tanrıları Helios'un 33 metre yüksekliğinde devasa bir bronz heykelini, yani Rodos Heykeli ve Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan birini inşa etmişlerdir. Adanın Linduslu yerlisi Chares adlı biri tarafından yontulmuş olan heykel liman girişinde duruyordu, ancak ne yazık ki M.Ö. 228 ya da 226'da bir deprem sonucu yıkılmıştır.
Ada bağımsız kalmayı sürdürmüş ve bilhassa Mısır'ın Ptolemaios Hanedanlığı ile ticari bağlantılar geliştirmiştir. Buna ek olarak, Rodos'un deniz donanması, Karpatos (Kerpe Adası) ve Nisiros (İncirli Adası) gibi adalar ve Peraea (doğu anakarasındaki bir bölge) artık Rodos'un kontrolü altında olduğundan, bilhassa endişe yaratan bir sorun olan korsanlığa karşı Ege'de güvenliği sağlamak konusunda önemli bir rol üstlenmiştir.
Rodos, V. Phillip ve III. Antiohos'a karşı yapılan savaşlarda Roma'nın müttefiki olmuş ve kendisine teşekkür mahiyetinde Karya ve Likya'da toprak verilmiştir. Ancak tüm Rodoslular Roma ile dostane ilişkileri desteklemiyordu ve bu aralarındaki ittifak her zaman barış dolu değildi. Rodos'un ticaretteki hakim konumu, Roma'nın M.Ö. 167'de Kiklad Adaları'ndaki Delos'u serbest liman olarak kullanma kararıyla sarsılınca durum tersine döndü. M.Ö. 88 yılında VI. Mithridatis tarafından kuşatılan ve M.Ö. 43 yılında Cassius Longinus tarafından ele geçirilen Rodos'un başlıca siyasi güç olma rolü sona ermişti. Ancak yine de ada belli bir ekonomik refahın keyfini sürmüş ve bilhassa heykeltıraşlık ve felsefe (bilhassa Stoalılar) alanlarında önemli bir kültürel merkez olarak ününü sürdürmeye ediyordu. Cicero ayrıca Rodos'ta eğitim almış ve Rodos'un en ünlü oğullarından biri olan yazar ve şair Rodoslu Apollonios tarafından başlatılan adanın edebiyat geleneğini devam ettirmişti.
Arkeolojik Bölgeler
Rodos kenti, ilerleyen dönemlerde geniş ölçüde inşa edilmesine rağmen, hala tapınak, şehir surları, stadyum, odeum ve liman yapılarının kalıntılarını barındırmaktadır. Camirus'un hiçbir zaman güçlendirilmiş bir akropolisi olmamasına rağmen yapılan kazılarda Athena'ya adanmış bir tapınak, stoalar, bir agora ve geniş ölçüde müstakil konut kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Ialysus'ta Miken dönemi ait mezarlar, Athena Polias ve Zeus Polieus adına tapınaklar ve bir çeşme binası sergilenmektedir.
Adadaki belki de en önemli arkeolojik bölge, M.Ö. 408'de Rodos'a taşınmadan önceki başkent Lindus'tur. Geleneğe göre M.Ö. 1510 yılında Danaos tarafından kentin akropolisine Athena Lindia adına bir tapınak inşa edilmiştir. Bu tapınak M.Ö. 6. yüzyılda tiran kleobulos döneminde yeni bir Dor tapınağı ile yeri değiştirmiştir. Bu tapınak yangınla yok olduktan sonra, M.Ö. 342 yılında başka bir tapınak yeniden inşa edilmiştir. Yaklaşık M.Ö. 300'de kutsal bölgeye devasa bir propylon ya da kapı ile anıtsal bir basamak eklenmiştir. M.Ö. 2. yüzyılda Helenistik bir stoa inşa edilmiştir. Ayrıca 26 sıra oturma yeri ve yaklaşık 18.000 seyirci kapasitesine sahip tiyatronun kalıntıları, Dionysos tapınağı ve kaya mezarları da oldukça ilginç eserlerdir. Tüm bu anıtlar, adanın bir zamanlar Doğu Akdeniz'de bir ticari merkez olmasından kaynaklanan zenginlik ve saygınlığının göstergesidir.