Antik Mısır

Tanım

Joshua J. Mark
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
02 Eylül 2009 tarihinde yayınlandı
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Çince, Fransızca, Alman, Rusça, İspanyolca
X
The Great Sphinx of Giza (by Jorge Láscar, CC BY)
Giza Büyük Sfenksi
Jorge Láscar (CC BY)

Mısır; Kuzey Afrika ve Akdeniz coğrafyasında yer alan bir ülke olup Dünya en eski uygarlıklarından birine ev sahipliği yapmaktadır. “Mısır” tanımlaması, Antik Mısır’da “Hwt-Ka-Ptah” (Tanrı Ptah Ruhu Konağı) anlamında Yunanca Aegyptos kelimesinden gelir ve esas itibariyle Memphis şehri anlamındadır.

Menphis/Memfis şehri, Mısır ülkesinin ilk başkenti, dönemin ünlü bir din ve ticaret merkezi idi. Yunanlıların Mısır ülkesine bu tanımlamayla anması, Mısır’ın yüksek bir statüye sahip olduğunun kanıtı oluyordu. Antik Dönem Mısırlılılar ülkelerini; “Kara Ülke” anlamına gelen Kemet kavramıyla biliyorlardı; Mısr’ın bu isimle tanımlanması, ilk yerleşim yerlerinin başladığı Nil Nehri boyunca uzanan zengin ve koyu renk topraktan kaynaklanıyordu. Daha sonra, Mısırlıların günümüzde de kendi ulusu için kullandıkları “ülke” anlamına gelen Mısır adını almıştır. Mısır ülkesi, kültür ve sanattan bilime, teknolojiden dine kadar olan konularda insan bilgisinin her alanda büyük kültürel ilerlemelerle ünlü bağımsız bir ulus olarak binlerce yıl boyunca (MÖ 8000 yılından MÖ 30 yılına kadar) gelişme göstermiştir. Antik Mısır’dan günümüze kadar süre gelerek Mısır’ın övüldüğü büyük anıt eserler; aralarında Yunan ve Roma’nın da bulunduğu pek çok eski uygarlığı etkileyen Mısır kültürü derinliği ve ihtişamını yansıtmaktadır.

Mısır kültürünün kalıcı popülaritesi nedenlerinden biri, insan deneyimi ihtişamına yaptığı vurgu olmuştur. Eski Mısırıların muhteşem anıtları, mezarları, tapınakları ve sanat eserleri, bir zamanlar sürdükleri yaşamın kutlaması, nasıl gelişme kaydettikleri ve insanoğlunun en iyi ihtimalle neleri başarabileceğini hatırlatan işler olarak durmaktadır. Eski Mısır, popüler kültürde, sıklıkla ölüm ve cenaze törenleriyle ilişkilendirilse de, bu konularda çağlar boyunca insanlara, insan olmanın ne anlama geldiğini, hatırlamanın gücü ve amacını anlatan bir şeyler vardır.

MISIR YAZILI TARİHİ, MÖ 3400-3200 YILLARI ARASINDA NAQADA KÜLTÜRÜ III DÖNEMİNDE HİYEROGLİF YAZININ GELİŞMESİYLE BAŞLAR.

Eski Mısırlılara göre dünyadaki yaşam seyri; sonsuz yolculuğa çıkmanın sadece bir yönüdür. Onlara göre ruh ölümsüzdür ve fiziksel düzlemde yalnızca kısa bir süreliğine bir bedende yaşar. Kişi öldüğünde, Hakikat Mahkemesinde yargılanacak ve amelinden dolayı haklı olduğu görülürse, kişinin dünya yaşamının aynada yansıması olan Sazlık Tarlası olarak bilinen ebedi Cennette gidecektir. Kişi, yargılamasından sonra Cenette girdiğinde, evcil hayvanları da dâhil olmak üzere, yeryüzünde yaşadığı sürede sevdiği insanlarla birliklte, aynı mahallede, aynı dere kenarında, ölüm ile kaybolduğu sanılan aynı ağaçlar altında huzur içinde yaşam sürebilecektir. Ancak bu sonsuz yaşam, böyle bir hedefe ulaşmayı olanaklı kılan en mükemmel bir şekilde, Mısır topraklarında, tanrıların iradesine uygun olarak yaşamış olanlar için mükündür.

Mısır ülkesi yazılı söylemi, tanrıların hikâye veya kültürünü ünlü kılan anıtların çok ötesine uzanan uzun bir tarihi geçmişi vardır. Şimdilerde Sahra Çölü olan topraklarda sığırların bir zamanlar aşırı otlamasına dair bulunan kanıtlar yaklaşık olarak MÖ 8000 yılına tarihlenir. Bu kanıtlar, keşfi yapılan tarihi eserlerle birlikte, o dönemde bölgede gelişmiş bir tarım uygarlığı olduğuna işaret eder. Toprak, o zamanlarda da, çoğunlukla çorak olmasından dolayı avcı-toplayıcı göçebe topluluklar Nil Nehri Vadisinde, su kaynağının bulunduğu serin yerleri aramış ve MÖ 6000 yılından bir süre önce bölgeye yerleşmeye başlamışlardır.

Naqada II pottery
Naqada II Çömleği
Guillaume Blanchard (CC BY-SA)

Bölgede organize tarım, MÖ 6000 yılında, başlamış ve Badarian Kültürü olarak bilinen topluluklar Nil Nehri kıyı boylarınada gelişme kaydetmişlerdi. Antik Mısır en eski kentlerinden biri olan Abidos’da MÖ 5500 yılına tarihlenen fayans üretim atölyelerine ilişkin veriler bulunmuştur. Badarian Kültürü topluluklarından sonra Amratian, Gerzean ve Naqada kültürleri (Naqada I, Naqada II ve Naqada III olarak bilinir) gelişme göstermiş ve bu toplulukların hepsi de Mısır Medeniyetinin gelişmesine önemli ölçüde katkıda bulunmuşlardır. Ülkenin yazılı tarihi, Naqada Kültürü III, hiyeroglif yazının gelişmiş olduğu MÖ 3400-3200 yılları arasında bir nokta başlar. MÖ 3500 yılına gelindiğinde Hierakonpolis (Nekhen) şehrinde ölülerin mumyalanma işleri zaten yapılıyor ve Abidos şehrinde büyük taş mezarlar da inşa ediliyordu. Ünlü Palarmo Taşında yazılı olduğu üzere, Xois (Sakha) şehrinin MÖ 3100-2181 yılları arasında zaten antik bir şehir olduğu kaydı yazılmaktadır. Dünya çapındaki diğer kültürlerde olduğu gibi, Mısır medeniyetinde küçük tarım toplulukları merkezileşmiş ve daha büyük kent merkezlerine dönüşmüşlerdir.

Erken Dönem Mısır Tarihi

Erken Hanedanlık Dönemi (MÖ 3150-2613); Aşağı Mısır’ı, MÖ 3118 ve Yukarı Mısır’ı ise MÖ 3150 yılında fetheden Kral Menes (Meni veya Manes olarak da bilinir) yönetimi altında Kuzey ve Güney Mısır Krallıklarının birleşme dönemidir. Erken Dönem Tarihinin bu versiyonu MÖ 3.yüzyılda Batlamyus Hanedanlığı (MÖ 323-30) döneminde yaşayan Mısırlı tarihçisi yazar ve rahip Manetho’nun Aegyptica (Mısır Tarihi) eserinden ileri gelmektedir. Kronolojisi, her ne kadar daha sonraki tarihçilerce tartışma konusu olsa da, Hanedanlık mirası ve Eski Mısır Erken Dönem Tarihi konusunda hala da başvurulan kaynak olmaktadır.

Narmer Palette [Two Sides]
Narmer Paleti [İki Yüzü]
Unknown Artist (Public Domain)

Tarihçi Manetho eseri, Kral Menes’ten ve fetih harekâtından söz eden tek kaynak olmakta ve yazar Manetho’nun “Menes” olarak bahsettiği kişinin Yukarı ve Aşağı Mısır bölgelerini barış içinde, tek bir yönetim çatısı altında birleştiren Kral Narmer olduğu düşünülmektedir. Ancak Kral Menes’in, Kral Narmer ile özdeşleştirilmesi evrensel olarak kabul edilmekten uzak bir konu olup Kral Menes, kendisinden sonra gelen Kral Hor-Aha (yaklaşık MÖ 3100-3050) ile güvenilir bir şekilde bağlantılıdır. Kral Menes’in selefi ve halefi Krallar ile olan ilişikisine dair açıklama, Kral Menes’in kişisel bir ismi değil, “dayanan” anlamına gelen onursal bir unvan olduğu ve bu nedenle birden fazla kral’a atıfta bulunmak üzere kullanılmış olabileceği yönündedir. Askeri bir zaferi tasvir eden ünlü Narmer Paleti’nin bazı bilim adamlarınca kraliyet propagandası olarak görülmesi nedeniyle, topraklarının askeri harekâtla birleştirildiği iddiası da tartışılmaktadır. Ülkesini ilk başlarda barışçıl bir şekilde birleştirilmiş olabilir, ancak bu konu pek olası görünmemektedir.

Antik Mısır’da coğrafi tanımlama, Nil Nehri yönününe göre gelişme gösterir; dolayısıyla Yukarı Mısır, Güney bölgesi ve Aşağı Mısır ise Akdeniz’e daha yakın olan Kuzey bölgesi olmaktadır. Kral Narmer, Heirakonpolis şehrinden ve ardından Memfis ve Abidos şehirlerinden hüküm sürmüştür. Mısır ülkesinde, Erken Hanedanlık hükümdarları döneminde ticaret önemli ölçüde artmış ve daha sonraki piramitlerin öncüsü olan ayrıntılı Mastaba Mezarları, giderek daha ayrıntılı mumyalama tekniklerini içeren Mısır ölü gömme uygulamaları da geliştirilmişti.

Tanrılar

Mısır Hanedanlık Döneminden (MÖ 6000-MÖ 3150) itibaren tanrılara olan inanç Mısır kültürünü tanımlar olmuştur. Eski Mısır yaratılış efsanesi, zamanın başlangıcından önce dönen kaos dönemi ortasında duran ve yaratılışın var olduğunu söyleyen tanrı Atum’dan bahseder. Tanrı Atum’a, tanrı Heka’da kişileştirilen Heka (büyü) gücü ve dünyayı canlandıracak diğer ruhsal güçler eşlik ediyordu. Tanrı Heka, evreni aşılayan ve her şeyin olduğu gibi işlemesini sağlayan ilk güç olmuş ve aynı zamanda Mısır kültürünün merkezi değerine de izin veren güç olmuştur: Ma’at; uyum ve denge.

Bütün tanrıların ve onların bütün sorumlulukları ma’at ve heka’ya ait oluyordu. Güneş kendi seyrine göre doğup batıyor, ay; gökyüzünde kendi rotasını çiziyor ve mevsimler bu iki etken sayesinde mümkün olan denge ve düzene uygun olarak gelip geçiyorlardı. Ma’at, aynı zamanda, her bir kralın bütün yetenekler ve bağlılığının vaat edildiği devekuşu tüyü tanrıçası sıfatında bir tanrı olarak kişileştirilmişti. Mısır tarihinde en popüler hale gelen bir efsaneye göre kral, hayatta iken tanrı Horus, ölümünde ise tanrı Osiris ile ilişkilendirilmişti.

Egyptian God Osiris
Mısır Tanrısı Osiris
A.K. (Copyright)

Tanrı Osiris ve kızkardeşi-karısı İsis, dünya’yı yöneten ve insanlara medeniyet armağan eden esas hükümdar oluyorlardı. Osiris’in kardeşi Set, onu kıskanmış ve öldürmüştür ancak daha sonra oğlu Horus’u doğuran İsis, Osiris’i hayatta döndürmüştür. Ancak Osiris eksik olarak yeniden doğmuş ve yeraltı dünyasını yönetmek üzere indiği zaman, oğlu Horus artık olgun bir kişi olmuş, babasının intikamını almış ve tanrı Set’i yenmiştir. Bu efsane anlatı, düzenin, kaosa nasıl da galip geldiğini ve Mısır dinine göre, cenaze törenlerinde, dini metinlerde ve Mısır sanat eserlerinde kalıcı bir motif haline geldiğini göstermektedir. Mısırlıların günlük yaşamında tanrıların bütünleyici bir rol oynamadığı hiç bir dönem olmamış ve bu konu, ülke tarihi en eski zamanlarından beri var olduğu açıkça görülmektedir.

Eski Krallık

Mısır Eski Krallığı olarak bilinen dönemde (MÖ 2613-2181), tanrıları onurlandıran mimari, artan bir oranda gelişme, piramitler ve Büyük Giza Sfenksi gibi Mısır’ın en ünlü anıtlarından bazıları inşa edilmiştir. Kral Djoser/Zoser döneminde, Sakkara defin bölgesinde ilk Basamaklı Piramid MÖ 2670 yılında inşa edilmişti. İki Basamaklı Piramit projesini, aynı zamanda, 200’den fazla farklı hastalığın tedavisinin nasıl olması gerektiğine ilişkin açıklama getiren ve hastalıkların nedeni tanrıların iradesinden daha ziyade doğal koşulların olabileceğini savunan, ilk tıbbi metinlerden birini de kaleme almış olan mimarı ve doktoru İmhotep (MÖ 2667-2600) tasarlamıştır. Khufu Büyük Piramidi (antik dünya Yedi Harikası sonuncusu) onun hükümdarlığı sırasında (MÖ 2589-2566) inşa edilmiş ve daha sonra da Khafre (MÖ 2558-2632) ve de Menkaure (MÖ 2532-2503) piramitleri de inşa edilmiştir.

The Pyramids, Giza, Egypt
Piramitler, Giza, Mısır
Shellapic76 (CC BY)

Giza platosundaki piramitlerin büyüklüğü, başlangıçta göründükleri haliyle, parlak beyaz kireçtaşıyla kaplanmış ihtişamı, bu dönem yöneticileri gücü ve zenginliğinin bir kanıtı oluyordu. Sözkonusu bu anıtların ve mezarların nasıl inşa edildiğine dair pek çok teori mevcut olup modern dönem mimarları ve bilim adamları bu eserlerden herhangi biri üzerinde fikir birliğine varmaktan uzak kalmışlardır. Bazıları, o dönem teknoloji düzeyi göz önüne alındığında, Giza Büyük Piramidi gibi bir anıtın var olmaması gerektiğini savunmuşlardır. Diğer bir kısım bilim insanları, bu tarzda yapıların ve mezarların varlığı, geçen zamanla kaybolmuş üstün bir teknoloji sevyesine işaret ettiğini iddia etmektedirler.

Giza platosunda veya Mısır’da inşa edilen diğer anıtların köle emek gücü ile inşa edildiğine dair somut kesin hiç bir kanıt bulunmamakta ve Kitabı Mukkades, Çıkış Kitabı bölümü tarihsel okumasını destekleyecek herhangi bir kanıt da bulunmamaktadır. Günümüz bilim insanları çoğunluğu, pitamitlerin ve diğer anıt yapıların köle emeği ile inşa edildikleri iddiasına katılmıyorlar. Ancak, Mısır’da farklı milletlerden köleler vardı ve madenlerde düzenli olarak çalıştırılıyorlardı. Mısır anıt yapıları, devlet için yapılan bayındırlık işleri olarak kabul ediliyor, inşaatlarda hem vasıflı ve hem de vasıfsız Mısırlı işçiler çalıştırılıyor, hepsine de emekleri karşılığı veriliyordu. Pek çok inşaat tesislerinden biri olan Giza tesisinde çalışan işçilere günde üç kez bira istihkakı veriliyordu, barınmaları, araçları ve hatta sağlık bakım işleri de yerleşik hale getirilmişti.

Birinci Ara Dönem ve Hiskoslar

Mısır Birinci Ara Dönemi (MÖ 2181-2040) olarak bilinen dönemde, merkezi hükümet çöküşü yaşanmasının ardında, Mısır gücünden de bir döşüş olmuştu. İki büyük merkez ortaya çıkana kadar Mısır’da kendi valileri olan büyük ölçüde bağımsız bölgeler gelişmişti: Aşağı Mısır’da Hierakonpolis ve Yukarı Mısır’da ise Thebes. Bu merkezler, bölgelerini bağımsız olarak yöneten ve zamanla birbirleriyle üstün kontrol sağlamak için savaşan kendi hanedanlıklarını kurmuşlardı. MÖ 2040 yılında Theban Kralı II. Mentuhopet (MÖ 2061-2010) Hierakonpolis güçlerini yenmiş ve Mısır ülkesini Thebes yönetimi altında birleştirmişti.

ORTA MISIR KRALLIĞI, SANAT VE KÜLTÜR KONULARINDA YÜKSEK ZİRVELERE ULAŞMIŞ, THEBES ŞEHRİ EN ÖNEMLİ VE EN ZENGİN ŞEHİR OLMUŞTU. BU DÖNEM “KLASİK ÇAĞ” OLARAK KABUL EDİLİR.

Theban yönetiminin sağladığı istikrar, Orta Krallık (MÖ 2040-1782) olarak bilinen bölgenin gelişmesine olanak sağlamıştır. Orta Krallık, sanat ve kültür konularında büyük boyutlara ulaşmış, Thebes şehri de ülkenin en önemli ve en zengin şehri haline gelmişti. Ve bu dönem Mısır “Klasik Çağı” olarak kabul edilir. Antik Mısır tarihçileri Lorna Oakes ve Lucia Gahlin’e göre “On İkinci Hanedan kralları, yalnızca Mısır toprakları üzerinde değil, aynı zamanda, Mısır ticari çıkarlarını korumak amacıyla çeşitli kalelerin inşa edildiği Güneydeki Nubia üzerinde de kontrol kuran güçlü hükümdarlardı” (11). Mısır’da ilk daimi ordu, Orta Krallık döneminde, Kral I.Amenemhat (MÖ 1991-1962) yönetimi zamanında kurulmuştu. Karnak Tapınağı inşaatına I.Senruset (MÖ 1971-1926) döneminde başlanmış, edabiyatın en büyük ve Mısır Edabiyatının da en büyük ve aynı zamanda dünya’nın da en büyük sanat eserleri üretilmiştir. Ancak, 13.Hanedanlık, 12.Hanedanlıktan daha zayıf bir yapıdaydı ve Hiksoslar olarak bilinen yabancı bir halkın Nil Deltası civarında, Aşağı Mısır’da güç kazanmasına olanak tanıyan iç sorunlar yüzünden dikkati dağılmıştı.

Hiksoslar, büyük bir olasılıkla Suriye/Filistin bölgesinden gelen ve ilk olarak Mısır’da ortaya çıkan gizemli bir halk olup MÖ 1800 yılında Avaris kasabasına yerleşmişlerdi. Hiksos kral adları konusuna gelince, Sami kökenli bilinir olmalarıyla birlikte, kesin bir etnik kökenleri belirlenmemiştir. Hiksoslar, Aşağı Mısır bölgesi önemli bir kısmını, MÖ 1720 yılında, kontrol altına alıncaya kadar iktidara yükselmiş ve Yukarı Mısır Theban Hanedanlığını neredeyse vassal bir devlet haline getirmişlerdi.

Map of Ancient Egypt
Antik Mısır Haritası
Tina Ross (Copyright)

Bu dönem, Mısır İkinci Ara Dönemi olarak bilinir (MÖ 1782-1570). Mısırlılar, Hiksoslardan (bu tanımlama “yabancı hükümdarlar” anlamında) nefret ederlerken, diğer yandan da, Hiksoslar Mısır ülkesi kültürüne kompozit yay, at ve savaş arabasının yanı sıra, ürün rotasyonu, bronz ve seramik zanatalarında gelişme kaydetmeleri gibi pek çok gelişmeyi ülkeye getirmişlerdi. Hiksoslar, Aşağı Mısır limanlarını kontrol ederken, Kush Krallığı da MÖ 1700 yılında Nubia bölgesinde Thebes şehri Güneyinde yükselmiş ve bu dönemde sınırları kontrol ediyordu. Mısırlılar, Hiksosları topraklarından kovmak ve Nubyalıları bastırmak amacıyla bir dizi sefer düzenlemişlerdi. Ancak, Thebes Prensi I.Ahmose (MÖ 1570-1544) ülke yönetiminde başarı saplayarak ülkeyi Theban yönetimi altında birleştirmeye başlayınca hepsi de başarısız kalmışlardı.

Yeni Krallık ve Amarna Dönemi

Prens Ahmose I, güçlü bir merkezi hükümet yönetimi altında, ülke topraklarında yeniden büyük bir refah düzeyi yaşayan, Mısır Yeni Krallığı (MÖ 1570-1069) dönemi olarak bilinen dönemi başlatmıştı. Mısır hükümdarları Firavun ünvanı Yeni Krallık döneminde kalmadır; daha önceki hükümdarlar sade bir sıfat şeklinde kral olarak biliniyorlardı. Günümüzde en çok bilinen Mısır hükümdarlarının çoğu bu dönemde hüküm sürmüş ve Ramasseum, Abu Simbel, Karnak ve Luxor Tapınakları, Krallar Vadisi ve Kraliçeler Vadisi Mezarları gibi Mısır Mimarisi büyük yapıları bü dönemde yaratılmış veya büyük ölçüde geliştirilmiştir.

Firavun I.Thutmose (Tutmosis I) , MÖ 1504-1492 yılları arası dönemde gücünü pekiştirmiş ve Mısır sınırlarını Kuzeyde, Fırat Nehrine, Batıda, Suriye ve Filistine, Güneyde ise Nubia bölgesine kadar genişletmişti. Saltanatını, diğer uluslarla, özellikle de Punt Ülkesi ile ticaret faaliyetlerini büyük ölçüde genişleten Kraliçe Hatşepsut (MÖ 1479-1458) izlemişti. Kraliçe Hatşepsut’un 22 yıllık hükümdarlık dönemi Mısır Ülkesi için barış ve refah dönemi olmuştur.

Portrait of Queen Hatshepsut
Kraliçe Hatshepsut Portresi
Rob Koopman (CC BY-SA)

Halefi Thutmose III (Thutmosis III), onun politikasını izlemiş (her ne kadar anılarını yok etmeye çalışmış olsa da, sadece erkekleri değerli görmesinden dolayı, diğer kadınlara rol model olmak istemediği düşünülüyor) ve MÖ 1425 yılında ölümü sırasında Mısır büyük ve güçlü bir ülke idi. Refah düzeyi, diğer konuların yanı sıra, birçok farklı çeşitte üretim yapılmasında artış olmasını sağlamış, spor faaliyetleri için daha fazla imkân olmasına yol açmış, tıpta gelişmeler kaydetmiş ve sağlık alanında da iyileşmeleri getirmiştir.

Banyo yapmak; dini inançları gereği teşvik edildiği ve din adamları model alındığı için, uzun süreden beri Mısırlıların günlük yaşamı önemli bir parçası olmuştu. Diğer yandan da, bu dönemde, muhtemelen hijyen konusundan daha ziyade eğlence amaçlı daha ayrıntılı banyolar da üretilmişti. Kadın sağlığı ve doğum kontrol yöntemleriyle ilgili Kahun Jinekolojik Papirusu MÖ 1800 yılında yazılmış ve doktorların da yoğun bir şekilde bu yöntemi kullandıkları görülmüştür. Hem cerrahi ve hem de diş hekimliği yaygın olarak ve büyük bir ustalıkla uygulanmıştır. Doktorlar, 200’den fazla farklı hastalık semptomlarını hafifletmek amacıyla bira reçetesini yazmışlardır.

Kahun Gynaecological Papyrus
Kahun Jinelokolojik Papirüsü
Francis Llewellyn Griffith (Public Domain)

Firavun IV. Amenhotep, MÖ 1353 yılında tahta çıkmış ve kısa bir süre sonra tek tanrı Aten’e (Aton) olan inanç vecibelerini uygulamak üzere adını Akhenaton (“Aton’un yaşayan ruhu) olarak değiştirmiştir. Mısırlılar, yukarıda belirtildiği üzere, geleneksel olarak önemli günlük yaşam pratikleri her yönünü etkileyen birçok tanrıya inanmışlardı. Bu tanrılar arasında en popüler olanları; Amon, Osiris, İsis ve Huthor vardı. Bu dönemde Amon kültü o kadar zengin hale gelmiştir ki, Amon rahipleri neredeyse Firavun kadar güç kazanmışlardı. Firavun/Kral Akhenaton ve Kraliçe Nefertiti, Mısır geleneksel dini inançlarından ve geleneklerinden vazgeçerek tek tanrıya iman edilmesine dayalı yeni bir din kurmuşlardı.

AKHENATON, SADECE KENDİSİ VEYA TANRILAR YERİNE, KRALİÇESİ ONURUNA DA HEYKEL VE TAPINAK YAPAN İLK HÜKÜMDAR OLMUŞTUR.

Yaptığı dini reformlarıyla, Amon rahipleri gücünü kırmış ve bütün gücü etkili bir şekilde elinde toplamıştı. Kendi yönetimini seleflerinkinden daha da uzak tutmak üzere başkenti Thebes şehrinden Amarna’ya taşımıştı. Bu dönem, Amarna’nın ülke başkenti haline geldiği ve çok tanrılı dini geleneklerinin yasaklandığı Amarna Dönemi (MÖ 1353-1336) olarak bilinir.

Firavun Akhenaton, kaydettiği birçok başarıları arasında, yalnızca kendi ve tanrılar onunuruna değil, aynı zamanda, kraliçesi onuruna da heykel ve tapınak yapılmasını emreden ilk hükümdar olmuş, bir zamanlar tapınaklara giden paraları bayındırlık ve park-bahçe işleri için kullanmıştı. Akhenaton’un hedefi gibi görünen merkezi hükümettin gücü büyüdükçe din adamları gücünde kesin bir şekilde azalma başlamış, ancak, artan gücünü halkının çıkarları için kullanmada başarılı olamamıştır. Amarna mektupları onun dış politika veya Mısır halkı ihtiyaçlarını karşılamaktan daha ziyade dini reformlarıyla ilgilendiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Onun saltanat politikasını, günümüzde en çok bilinen Mısır hükümdarı oğlu Tutankhamon (MÖ 1336-1327) izlemişti. İlk başlarda babasının dini inançlarını yansıtmak üzere Tutankhaten olarak adlandırılmış, tahta geçtikten sonra antik dönem tanrısı Amon’u onurlandırmak üzere adını Tutankhamon olarak değiştirmişti. Antik dönem Mısır tapınaklarını restore etmiş, babasının tek tanrısına yapılan tüm atıfları kaldırmış ve başkenti yeniden Thebes şehrine taşımıştır. Saltanatı, ölümüyle yarıda kalmış ve günümüzde en çok, 1922 yılında keşfedilen mezar yeri ile dönemin sansasyon haberleri konusu haline gelmiştir.

Death Mask of Tutankhamun
Tutankhamun’un Ölüm Maskesi
Richard IJzermans (CC BY-NC-SA)

Bununla birlikte, Yeni Krallığın en büyük hükümdarı, Mısır hükümdarları arasında en ayrıntılı inşaat projelerini başlatan ve ülkesi için verimli bir şekilde hükümdarlık dönemi sürdüren, projeleri gerçekleştirme olanaklarına sahip olan Firvaun II. Ramses olmuştur (Büyük Ramses olarak bilinir, MÖ 1279-1213). Her ne kadar MÖ 1274 yılında yapılan meşhur Kadeş Savaşı (Mısırlı II. Ramses ile Hititli II. Muwatalli arasında) günümüzde beraberlik ile sonuçlandığı kabul edilse de, Firavun/Kral II. Ramses bu savaşı, gerçekleştirdiği birçok büyük bayındırlık çalışmalarının yanında, halkın başında bir tanrı sıfatıyla, Mısır’ın kazandığı bir zafer olarak kutlamıştır.

Ebu Simbel Tapınağında (Kraliçe Nefertari onuruna inşa edilmiş) Kadeş Savaşı tasvir edilmiş ve bölgedeki küçük tapınak olup Akhenaton Tapınağı örnek alınarak Firavun II. Ramses’in en sevdiği Kraliçe Nefertari’ye adanmıştır. Kral II. Ramses’in hükümdarlığı döneminde, dünyada ilk Barış Antlaşması olan (Kadeş Antlaşması) MÖ 1258 yılında imzalanmış ve hükümdarlığı sırasında inşa edilen veya restore edilen anıtlar sayısında anlaşıldığı üzere Mısır ülkesi neredeyse benzeri görülmemiş bir zenginlik elde etmiştir.

Firavun II. Ramses’in dördüncü oğlu Khaemweset (MÖ 1281-1225), eski anıtları, tapınakları ve bu yapıların esas sahipleri adını koruma ve kaydetme çabalarından dolayı “İlk Mısır Bilimcisi” olarak bilinir. Kral II. Ramses adının Mısır’da pek çok antik bölgede bu kadar ön plana çıkması, büyük ölçüde oğlu Khaemweset’in girişimiyle mümkün olmuştur. Oğul Khaemweset, kendi çabalarıyla, anıt veya tapınakların asıl inşa sahibinin ve aynı zamanda babası adının bir kaydını yapmıştır.

Abu Simbel Panorama
Abu Simbel Panoraması
Dennis Jarvis (CC BY-SA)

Firavun II. Ramses, Mısır’da sonraki nesiller nezdinde “Büyük Ata” olarak kabul edilmiş ve o kadar uzun süre hüküm sürmüştür ki, çocukları ve eşlerinin çoğundan daha fazla yaşamıştır. Zamanla bütün tebası, hükümdar olarak sadece II. Ramses’i bilerek doğup büyümüş ve başka birisine dair hiçbir anıları da olmamıştır. Firavun II. Ramses Eski Mısırlıların ortalama ömründen iki kat daha fazla, 96 yıllık olağanüstü bir ömür yaşamıştır. II. Ramses’in ölümünden sonra birçok kişi, başka bir Firavun ve başka bir Mısır tanımadıkları için, dünyanın sonu geldiği konusunda kaygıya kapılmıştır.

Mısır’ın Gerileme Dönemi ve Büyük İskender’in Bölgeye Gelişi

Firavun II. Ramses haleflerinden Ramses III (MÖ 1186-1155) onun politikalarını izlemiş ancak bu dönemde Mısır’ın sahip olduğu büyük zenginlik, kıyı boyunca düzenli akınlar yapmaya başlayan Deniz Kavimlerinin dikkatini çekmişti. Hiskoslar gibi Deniz Kavimlerinin de esas kökenleri bilinmiyor ancak Güney Ege bölgesinden geldikleri düşünülüyor. Deniz Kavimleri, MÖ 1276-1178 yıları arası dönemde, Mısır ülkesi güvenliğine yönelik bir tehdit oluşturuyorlardı. Firavun II. Ramses, saltanatının ilk başlarında, Deniz Kavimlerini bir deniz savaşında yenmişti.

Halef Firavun Mernepath (MÖ 1213-1203), selef III. Ramses gibi, bir deniz savaşında Deniz Kavimlerini yenmiş, ancak ölümünden sonra Deniz Kavimleri savaş çabalarını daha da artırmışlardı, o zaman da Mısır kontrolünde olan Kadeş şehrini yağmalamış ve sahil bölgelerinde yıkım yapmışlardı. Firavun III. Ramses, MÖ 1180-1178 yılları arasında, Deniz Kavimleri ile savaşmış ve en sonunda MÖ 1178 yılında yapılan Xois Savaşında onları mağlup etmişti. III. Ramses saltanatı ardında, halefleri onun politikasını izlemeye devam etnmiş ancak Mısır halkı, fethedilen topraklardaki halkların ve özellikle de rahipler sınıfının giderek artan direnişiyle karşılaşmıştı. Firavun Tutankhamon’un, tanrı Amon eski dinini yeniden tesis etmesinden sonraki yıllarda ve özellikle II. Ramses yönetiminde yaşanan büyük refah döneminde Amon rahipleri geniş araziler edinmiş ve büyük servet biriktirmişlerdi. Mısır ülkesinin içinde bulunduğu bu durum merkezi hükümeti tehdit ediyor ve birliğini bozuyordu. 20. Hanedanlığın son kişisi olan XI. Ramses (MÖ 1107-1077) dönemine gelindiğinde, Mısır Yönetimi, din adamlarının mutlak gücü ve yozlaşması nedeniyle o kadar zayıflamıştı ki, ülke yeniden parçalanma yaşamış ve merkezi yönetim çökmüş ve böylece Mısır Üçüncü Ara Dönemi (MÖ 1069-525) başlamış oldu.

Map of the Third Intermediate Period
Üçüncü Ara Dönem Haritası
Jeff Dahl (CC BY-SA)

Kushite/Kuşh Kralı Piye (MÖ 852-722) yönetimi döneminde Mısır ülkesi yeniden birleşmiş ve kültürü de gelişmişti. Ancak Asurlular, MÖ 671 yılından itibaren Yeni Asur Kralı Esarhaddan yönetiminde Mısır topraklarını işgal etmeye başlamış ve halefi Kral Asurbanipal yönetimi döneminde, MÖ 666 yılında, fethetmişlerdi. Mısır ülkesini kontrol altında tutmak üzere uzun vadeli planlar yapmayan Asurlular, yerel yöneticilerin insafına bırakarak Mısır’ı kendi kaderine terk etmişlerdi. Daha sonra Mısır yeniden inşa edilmiş, güçlendirilmişti ve Pers Kralı II. Kambises, MÖ 525 yılında, Pelusium/Pelisyum Savaşında Mısır’ı aldığında, Mısır zaten gelişmiş durumdaydı. Mısırlıların kedilere (popüler tanrıça Bastet’in canlı temsilleri olduğu düşünülen) duydukları saygıyı bilen Pers Kralı II. Kambises, savaşçılarına kalkanlarının üzerine birer kedi resmi yapmalarını ve Mısırlılar için kutsal olan kedi ve diğer hayvanları, Pelisyum liman kentine doğru ilerlerken, ordunun önüne sürmeleri emrini vermişti. Mısır güçleri teslim olmuş ve ülke Perslerin elin geçmişti. Makedonya Kralı Büyük İskender, MÖ 332 yılında, bölgeye geldiği zamana kadar Mısır ülkesi Pers güçleri işgali altında kalmıştı.

Kral Büyük İskender Mısır’da bir kurtarıcı olarak karşılanmış ve Mısır’ı savaşmadan fethetmişti. İskenderiye şehrini kurmuş, Fenike bölgesini ve Pers İmparatorluğu geriye kalan topraklarını fethetmeye devam etmiştir. Büyük İskenderin MÖ 323 yılında ölümünden sonra Generali Ptolemy I Store, cesedini İskenderiye’ye getirmiş ve daha sonra Ptolemaios/Batlamyus Hanedanlığını (MÖ 323-30) kurmuştu. Batlamyus Hanedanlığı sonuncu kişisi, MÖ 30 yılında yapılan Aktium Savaşında (MÖ 31) Roma İmparatoru Octavnius/Augustus Sezar komutasında Romalıların, Mısır güçlerini (ve eşi Mark Antony güçlerini) yenilgiye uğratmasının ardından MÖ 30 yılında intihar eden VII Kleopatra olmuştur. Mısır ülkesi sonra Roma İmparatorluğu (MÖ 30-MS 676) ve daha sonra Bizans İmparatorluğu bir Eyaleti (yaklaşık olarak MS 527-646) olmuştu. Halife Ömer yönetimi döneminde, MS 646 yılında, Müslüman Arap güçleri Mısır topraklarını fethetmesinden sonra, Mısır İslami yönetim altına alınmıştır.

Artist's Depiction of an Excavation in Egypt
Sanatçının Mısırda Bir Kazı Tasviri
Mohawk Games (Copyright)

Mısır geçmişinin ihtişamı 18. ve 19. yüzyıllarda yeniden keşfedilmiş ve günümüzde antik dönem tarihi ve antik dünya anlayışı üzerinde derin bir etkisi olmuştır. Doğu ve Batı medeniyetleri konusunda eserleri olan tarihçi yazar Will Durant birçok kişinin hissettiği duyguları şöyle dile getirmektedir:

Mısır, tarihinin şafağında başardıklarının etkisi veya hatırası her milette ve her çağda etkili olmuştur. Gabriel Faure’nin dediği gibi “Mısır’ın dayanışma, birlik ve sanatsal ürünlerinin disiplinli çeşitliliği, muazzam süre boyunca ve çabalarının sürekli gücü sayesinde, henüz yeryüzünde ortaya çıkmamış bir medeniyet olarak, dünyanın en büyük gösterisini sunması bile mümkündür”. Bu gösteriye eşit düzeyde bir gösteri yapmak üzere elimizden geleni yapacağız. (217)

İster 19.yüzyılda araştırma yapan ilk arkeologların çalışmaları olsun (1822 yılında Rosetta Taşı’nı deşifre edip çözümleme yapan Mısırbilimci Jean-François Champollion gibi), ister Mısırbilimci ve Arkeolog Howard Carter’in, 1922 yılında, Krallar Vadisinde Firavun Tutankhamon’un Mezarı keşfini yapması konusunda olduğu gibi işlerde olsun, Mısır Kültürü ve tarihi uzun zamandan beri insanlar için evrensel bir cazibe kaynağı olmuştur. Yaşamın seyri İlahi büyü ile yaratılıp sürdürülen sonsuz bir yolculuk olduğuna dair eski Mısır inancı, daha sonraki kültürlere ve dini inançlara ilham kaynağı olmuştur. Mısır dini ikonografisi ve inançları çoğu yönleriyle, yeni bir din olan Hıristiyanlığa da girmiş ve sembollerinin çoğu, bugün büyük ölçüde aynı anlamla tanınmaya devam etmektedir. Filmlerden, kitap ve resimlere ve hatta dini inançlara kadar pek çok alanda hayal gücü çalışma eserlerinde, Mısır’ın evrene ve insanlığın bulunduğu yere dair yüceltici ve derin vizyonundan ilham almış ve de ilham almaya devam etmesi, Mısır medeniyeti gücünün önemli bir kanıtıdır.

Sorular & Cevaplar

Mısır’ın Adı nereden gelmiştir?

“Mısır” adı; Yunanca’da “Eegyptos” tanımlaması, Memphis şehri anlamında Mısır kelimesinden gelmektedir.

Mısır Kültürü ne kadar geçmişe dayanmaktadır?

Mısır Kültürü geçmişi; MÖ 6000 yılına, Hanedanlık Öncesi Dönemine kadar geçmişe gider. Bölge toprağında o zamandan önce yerleşik düzen vardı ve medeniyet zaten kurulmaya başlamıştı.

Mısır Afrika’da bir ülke mi?

Mısır; Kuzey Afrika’da yer almasından dolayı, Afrika’da bir ülke olarak kabul edilir?

Piramitleri kim inşa etmiştir?

Piramitler; Mısırlı vasıflı ve vasıfsız işçi gücüyle, ya bir ücret karşılığı ya da Kral’a borcu olan toplum kesiminin verdiği hizmetin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Salt köle gücüyle inşa edilmemişlerdir.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Joshua J. Mark
Yazar Biyografisi Joshua J. Mark, Dünya Tarihi Ansiklopedisi'nin kurucu ortağı ve İçerik Direktörü'dür. Daha önce Marist College (NY) üniversitesinde tarih, felsefe, edebiyat ve yazı dersleri vermiştir. Yunanistan ve Almanya'da yaşamış ve geniş çapta seyahat etmiştir.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Mark, J. J. (2009, Eylül 02). Antik Mısır [Ancient Egypt]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-74/antik-misir/

Chicago Formatı

Mark, Joshua J.. "Antik Mısır." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Eylül 02, 2009. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-74/antik-misir/.

MLA Formatı

Mark, Joshua J.. "Antik Mısır." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 02 Eyl 2009. İnternet. 16 Eyl 2024.