Antik Mısır'da bir kadın hamile kalmakta güçlük çekiyorsa, tapınak içerisinde bulunan (kuluçka odası olarak da bilinen) Bes odasında bir gece geçirirdi. Bes doğum, cinsellik ve bereket tanrısıydı ve diğer sorumlulukları bir yana; tanrının mevcudiyetinin olduğu bir gecenin doğumu teşvik ettiğine inanılırdı. Kadınlar doğurganlıklarını artırmak adına Bes tılsımları taşır, dövmeleri yaptırırlardı.
Bir çocuk doğduğunda, onu korumak adına Bes resimleri ve tılsımları kullanılırdı ve bu çocuk yetişkin olduğunda da, aynı ritüel ve inanışları kendi gündelik hayatında devam ettirirdi. Ölüm kapıyı çaldığında, kişinin farklı bir varlık düzeyine, tanrılar evrenine geçtiğine inanılırdı ve cenaze defin adetleri de insanların hayatları boyunca kendilerini adadıkları inanışlar ile paralel bir anlayışta gerçekleşirdi; doğaüstü güçler varoluşun herhangi bir yönü kadar gerçekti ve evren büyü ile doluydu.
Antik Mısır'da büyü, ucuz hileler veya illüzyondan ibaret değildi; belirli bir amaç uğruna doğaüstü varlıklar ile meydana gelen doğa kanunlarının itici gücü olarak algılanırdı. Mısırlılara göre büyü olmayan bir dünya düşünülemezdi. Evren büyü ile yaratılmıştı, gündelik hayatı şekillendiren şey büyüydü. Birisi hastalandığında şifa büyüden gelirdi, yoklukta var eden güçtü ve ölümden sonraki sonsuz yaşamın teminatı büyüde saklıydı. Antik Mısır bilimcisi James Henry Breasted, Antik Mısır hayatında yaşamın her bir zerresinin büyü ile şekillendiğini ve yemek içmek kadar mühim bir konu" (200) olduğunu belirtir. Büyü birinin rahme düşüşünde, doğumunda, ölümünde ve ölümden sonraki hayatında mevcudiyetini sürdürmekteydi ve yaratılıştan da eski bir tanrı tarafından temsil edilmekteydi: Heka.
Heka
Heka büyü tanrısıydı ve büyü sanatının icraasının ta kendisiydi. Bir büyücü-keşiş veya keşiş-hekim heka esnasında Heka'ya başvururdu. Tanrı, Erken Hanedan Dönemi Öncesi (y. 6000-y. MÖ 3150) biliniyordu ve Erken Hanedan Dönemi (y. 3150-y. MÖ 2613) çevresinde gelişti ve Eski Krallık'a ait (MÖ y. 2613-2181 ) Piramit Metinleri ile Birinci Ara Dönem (MÖ 2181-2040) Tabut Metinleri bünyesinde kendisini gösterdi. Heka'ya ait bir tapınak, tarikatvari oluşum veya resmi bir ibadet şekli hiçbir zaman var olmadı; o Mısır yaşamının her bir hücresine nüfuz etmişti.
Heka, resmi bir ayini veya tapınağı olmayan Tanrıça Ma'at gibi, görünen ve görülmeyen âlemlerin temelinde var olan güç olarak görülüyordu. Ma'at, temel Mısır denge ve uyumunu temsil ederken; Heka ise denge, uyum ve diğer bütün kavram ve yaşam görüşünü var eden güçtü. Tabut Metinleri'nde, Heka ezeli gücünü şu şekilde ifade eder, "Evren, diğer tanrılar var olmadan evvel bana aitti. Benim ardımdan geldiniz çünkü ben Heka'yım" (Spell 261). Yaratılıştan sonra, tanrılara güçlerini bahşeden güç olarak dünyayı ayakta tuttu. Tanrılar bile ondan korkardı, der Mısır bilimcisi Richard H. Wilkinson, "kudreti ölçülemez bir tanrı olarak görülürdü" (110). Bu kudret canlıların gündelik hayatında da apaçık ortadaydı: dünya tanrılar sayesinde dönüyordu ve tanrılar da görevlerini Heka sayesinde yerine getiriyordu.
Büyü & Din
Tapınak tarikatının keşişleri bunun farkındaydı; ancak misyonları çerçevesinde kendi şahsi ilahları ile ilgilenir ve onları onurlandırırlardı, tanrılar ile insanlar arasında mütekabiliyet sağlarlardı. Bu nedenle keşişler Heka'ya direkt olarak başvurmazlardı, hizmet verdikleri ilahın gücü ile hâli hazırda mevcudiyet gösterdiğine inanırlardı.
Büyü, dini ibadette kendisini tanrıların ve dünyanın işleyişi hakkında bilinenlerin tesis edilmesi olarak gösterdi. Mısır bilimcisi Jan Assman'ın sözleriyle, tapınağın ritüelleri "çoğunlukla muhafaza ve istikrarı hedef almıştır" (4). Mısır bilimcisi Margaret Bunson bunu şu şekilde izah eder:
Keşişlerin temel fonksiyonu daimi kalmıştır; tapınak ve kutsal bölgeleri korunaklı tuttular, ayin ritüelleri ve kutlamaları yürüttüler, halk adına görkemli festivaller düzenlediler. (208)
İnancın savunucusu rollerinde ayrıca diğer uluslara karşı olarak kendi tanrılarının güçlerini ortaya koymaları beklenirdi. Buna meşhur bir örnek, Kitâb-ı Mukaddes'in Çıkış kitabında verilmiştir; Musa ve Harun, Mısırlı "bilge adamlar ve büyücüler" ile karşı karşıya gelir.
Keşiş, insanlar ve tanrılar arasındaki arabulucuydu ancak gündelik yaşamda bireyler, kendi şahsi ibadetleri aracılığıyla tanrılar ile iletişime geçerlerdi. Assman'in de belirttiği gibi, keşişin diğer görevleri bir yana, esas önemi mitolojik anlatımlar aracılığıyla dini anlamları halka aktarmakta yatıyordu. Öğüt, tasviye veya maddi nesneler sunarlardı ancak hastalık, kaza veya zihinsel hastalıklar söz konusu olduğunda farklı bir profesyonele başvurulurdu: hekimler.
Büyü & Tıp
Heka büyünün yanı sıra tıbbın da tanrısıydı, tıbbi profesyonellere göre bu ikisi de eşit derecede önemli görülürdü. Kendine has çalışma yöntemlerine sahip swnw (pratisyen hekim) ve sau (büyücü hekim) bulunurdu ancak her ikisi de büyüden büyük ölçüde faydalanırlardı. Doktorlar, Per-Ankh ("Yaşam Evi") adı verilen bir kurumu yönetiyorlardı; tapınağın bir bölümü olan bu mekânda tıbbi metinler yazılır, nüshası çıkarılır, incelenir ve tartışılırdı.
Antik Mısır'daki tıbbi metinler, hastalık ve sakatlıkları iyileştirmede kullanılacak büyüler ve günümüzde "kullanışlı tedbirler" olarak kabul edebileceğimiz bilgiler içerirdi. Mimar Imhopet (MÖ y. 2667-2600) hastalıkların doğal yollarla meydana gelebileceğini ve tanrıların gazabı olmadığını belirten tıbbi eserler yayınlamış olsa dahi, Mısır tarihi boyunca, hastalıkların doğaüstü kaynaklı olduğuna inanılırdı.
Keşiş-hekim-büyücü, sorunun temeline inmek için hastayı ehemmiyetle muayene eder ve incelerdi, ardından bu sorunu çözebilecek en uygun tanrıya danışırdı. Hastalık, doğal nizamın sekteye uğraması olarak görülürdü; bu sebeple standart ritüellerle insanların tanrıya olan inancını besleyen tapınak keşişinden farklı olarak, hekim güçlü ve öngörülemeyen güçleri çağırmak ve onları ustalıkla kontrol etmekle yükümlüydü.
Kırsal köylerde bile doktorlar çok masraflıydı; bu sebeple insanlar tıbbi yardım için daha öncesinde bir doktor ile çalışmış, o veya bu şekilde tıbbi bilgi edinmiş kişilere başvururlardı. Bu kişiler kırık çıkık işlerinde veya bitkisel tedavide tecrübe sahibiydiler ancak tedavi için büyü yapma konusunda yetkin oldukları düşünülmüyordu. Konudaki uzman görüş bu olsa da, doktor olmayan birçok kişi büyü aracılığıyla tedavi yöntemlerine başvuruyorlardı.
Gündelik Yaşamda Büyü
Kahinler ve geleceği görebilen bilge kadınlar da tedavi konusunda rol oynuyorlardı. Mısır bilimcisi Rosalie David bu durumu, "bu gibi kahinlerin Yeni Krallık ve hatta daha da öncesinde, gündelik dini ibadetlerin bir parçası olabileceği iddia edilmiştir" (281) şeklinde ifade eder. Kahinler kadınların hamile kalmasına yardımcı olur, rüyaları yorumlar ve hastalıklar için bitkisel tedavi imkânı sunarlardı. Mısırlıların büyük bir çoğunluğunun okuma yazması olmasa da, kahinler gibi, birçok insan daha sonrasında fayda sağlayacak büyüleri ezberlerlerdi.
Kraldan köylüye, her sosyal sınıfa mensup Mısırlı; gündelik yaşamında büyüye inanır ve bel bağlardı. Buna dair kanıtlar; kazı çalışmalarında bulunan birçok sayıdaki muska ve tılsım, dikili taşlardaki yazıtlar, abideler, saraylar ve tapınaklar, mezar işlemeleri, kişisel ve resmi yazışmalar, yazıtlar ve mezar eşyalarında saklıydı. Rosalie David bu durumu şu şekilde açıklar, "büyü, insanlara tanrılar aracılığıyla savunma amaçlı bahşedildi ve krallar ile tanrıların görevlerini üstlenen büyücüler aracılığıyla yürütüldü" (283). Kral, büyücü veya doktorun müsait olmadığı zamanlarda yerel halk kendi ritüellerini yaparlardı.
Efsun ve büyüler; doğurganlığı artırmak, iş konusunda şans getirmek, daha sağlıklı olmak ve ayrıca düşmana lanet etmek amacıyla kullanılırdı. Bir kişinin ismi onun kişiliği ile eş değerdi ancak Mısırlılar yalnızca kişinin ve tanrının bildiği, her bir bireyin gizli bir ismi (the ren) olduğuna inanırlardı. Birinin gizli ismini keşfetmek, o kişi üzerinde hakimiyet kazanmak anlamına gelirdi. Birinin ren'i bilinmez olsa dahi, o kişinin adını karalayarak veya o kişinin adını tarihten silerek o kişi üzerinde kontrol sahibi olurlardı.
Büyü ve Ölüm
Büyü, bir kişinin doğum ve yaşamında ilintili olduğu kadar, öteki dünyaya uğurlanışında da varlığını göstermektedir. Mumyalama, öteki tarafta ruh tarafından tanınması için vücudun muhafaza edilmesi amacıyla uygulanmaktaydı. Cenaze töreninde keşişler son olarak Ağız Açma Ritüelini uygulamaktaydı; kulak, göz, ağız ve burnun işlevini yeniden kazanması için mumyalanmış cesetin birçok yerine farklı cisimlerle temas ederlerdi. Bu büyülü ritüel sayesinde ebediyete uğurlanmış kişi, öteki tarafta tekrardan görüp duyabilecek, koku alıp yemek yiyebilecek ve konuşabilecekti.
Tılsımlar, koruma amaçlı olarak mumyaya iliştirilirdi ve kabir eşyaları öteki tarafta ruha destek olması için mezara dahil edilirdi. Kabir eşyalarının birçoğu işlevsel malzemeler ve kişilerin hayatta sevdikleri eşyalardan oluşuyordu ancak fayda sağlayabilecek büyülü objeler ve tılsımlar da mevcuttu.
Buna en bilinen örnek uşabti heykelcikleridir. Bunlar çini, ahşap veya farklı materyallerle yapılan ve zaman zaman ölüyü andıran figürlerdir. Öteki yaşam, dünyevi yaşamın bir uzantısı olarak algılandığından, uşabti Sazlık Tarlası'na çağrılabilirdi. Tabut Metinleri'ndeki 472 numaralı Büyü (sonrasında Mısır Ölüler Kitabı'ndaki 6 numaralı Büyü olarak geçer), ihtiyaç duyulduğunda uşabtiyi canlandırmak amacıyla ortaya konmuştur, böylece kişi çalışma endişesi duymadan öteki tarafın tadını çıkarabilirdi.
Mısır Ölüler Kitabı, ahiretteki yaşamda büyü inancını örneklerle ortaya koyar. Bu metin, kişinin ruhunun Sazlık Tarlası cennetine ulaşmasını sağlayan 190 büyü içerir. Bu sonsuz cennet hayal kırıklığı, hastalık, kayıp veya ölüm korkusu içermez; kişinin dünyadaki hayatının mükemmel bir yansımasıdır. Mısır Ölüler Kitabı; ruha hangi odadan geçeceğine, odalara nasıl gireceğine, tehlikeleri atlatmak için kişinin ne şekilde farklı hayvanlara dönüşeceğine ve tanrıların soracakları soruları nasıl cevaplayacağına dair yol gösterir. Bu büyüler; antik Mısır'da yaşayan birine, günümüzde bir haritadaki yol yönlendirmeleri kadar mantıklı ve normal gelirdi.
Sonuç
Modern bir zihne, büyü çözümlerini mantık ile eşleştirmek tuhaf gelebilir; bunun sebebi ise günümüzde antik Mısır'da hakim süren paradigmadan tamamen farklı bir sisteme alışkın olmaktan kaynaklanıyor. Fakat bu durum; onların algılarının çarpık veya "ilkel" olduğu, günümüz algısının doğru ve sofistike olduğu anlamına gelmez. Günümüzde kitlesel olarak "hakikat" olarak kabul edilen dünya ve evren modelinin, mümkün olan en iyi model olduğuna inanılır. Bu anlayışa göre, birinin doğrusundan farklı olan inanışlar yanlış olarak kabul edilir ancak durum böyle değildir.
Yazar C.S. Lewis Narnia ile alakalı fantastik eserleriyle meşhurdur ancak edebiyat, toplum, din ve kültür alanlarında birçok kitap ve makale yazmıştır. The Discarded Image adlı kitabında Lewis; toplumların eski paradigmaları yeniler daha doğru olduğu için değil, eski inanış sistemlerinin toplum ihtiyaçlarına karşılık vermediği için terk ettiğine işaret eder. Geçmişe kıyasla daha gelişmiş olduğu kabul edilen modern dünyanın hüküm süren inanışları daha doğru değil, daha çok kabul görür bir pozisyondadır. Günümüz insanları bu algıları hakikat olarak görürler çünkü dünyanın işleyişine dair zihinlerindeki modele daha çok uymaktadır.
Antik Mısırlılar dünyayı tam olarak bu şekilde algıladı. Bildikleri dünya, temel element olarak büyü içeriyordu ve bu onlara tamamen mantıklı geliyordu. Yaşamın kaynağı tanrılardı ve bu tanrılar insanlara uzak varlıklar değillerdi; şehir tapınaklarında, nehir kenarındaki ağaçlarda barınan, yaşam kaynağı nehirler ve sürülen tarlalardaki dostlar ve komşulardı. Herhangi bir çağdaki her medeniyet hakikat merkezli bir yaşam sürdüğüne inanır, aksi söz konusu olsaydı bunu değiştirirlerdi.
Antik Mısır'da MS 4. yüzyılda dünya algısı değiştiğinde - henoteistik/çok tanrılı bir inanıştan Hristiyanlığın tek tanrılı inancına geçildiğinde - "hakikat" algıları da değişti ve hayatlarına nüfuz etmiş büyü yerini yeni inanışlarına uyan yeni bir paradigmaya bıraktı. Bu yeni inanışın, binlerce yıl inandıklarından daha doğru olduğu anlamına gelmiyordu; sadece daha çok kabul görüyordu.