Konstantinopolis'in (İstanbul'un) Büyük Sarayı, Bizans imparatorlarının ve saray vazifelerinin, harika mekanik cihazlara sahip altın bir taht odası, kabul salonları, şapeller, hazine ve bahçeleri içeren muhteşem ikametgahıydı. MS 330'dan 1453'e kadar kullanımdayken, Bizans İmparatorluğu'nun servet ve kuvveti ile yakın veya uzak ziyaretçilere tesir etmek için baştan sona egzotik mermer ve kaliteli mozaiklerle muhteşem bir şekilde dekore edilmiştir.
İnşaat ve Düzen
Büyük Saray ilk olarak imparator I. Konstantin (306-337) tarafından şehrin yüksek bir bölümünde inşa edildi ve sonrasında onun halefleri tarafından genişletilerek eklektik bir ihtişam haline gelene kadar ilaveler sürdü. Şehrin Hipodromunun hemen doğusunda yer alan saray, güneydoğuda şehrin deniz surlarına, hemen kuzeydoğuda ise forum ve Ayasofya Kilisesi'ne karşı dikdörtgen bir alanı kaplıyordu. Bir yerleşim kanadı olan Daphne Sarayı, sarayı şehrin meşhur sirkine bağladı, böylece imparatorlar burada düzenlenen halka açık gösterilere kolay ve emin bir şekilde katılabildi. Asırlar süresince kompleks şunları içerecekti:
- muhteşem bir taht odası
- resmi izleyiciler, devlet ziyafetleri ve taç giyme törenleri için salonlar
- muhtelif resepsiyon odaları
- birkaç kilise ve şapel
- bir üniversite
- Roma hamamları
- yeni el yazmalarının da üretildiği büyük bir kütüphane
- imparator ailesi ve maiyeti için uyuma odaları
- Pharos sinyal kulesi
- imparatorluk muhafızları için bir kışla
- teraslı ve çeşmeli bahçeler
- bir polo sahası
- pek çok güzel sanat örneği, bilhassa mozaik ve heykeller
Farklı asırlar boyunca inşa edilmiş bu binaların ve karakteristiklerinin çoğu, koridorlar ve kapalı sıralı yürüyüş yolları ile birbirine bağlandı. II. Justinianus (MS 685-711) zamanında bütün kompleks bir duvarla çevriliydi.
VII. Konstantin'in 10. yüzyılda yazdığı De ceremoniis'te (Bizans Sarayının Seremonileri Üzerine) bulunan bu nevi izahlardan umumi yerleşim nizamını ve temel unsurları yeniden oluşturmak mümkündür. Ne yazık ki bölgedeki modern arkeolojik kazılar, üzerleri tamamen Osmanlılarca inşa edildiği için, saray kompleksi içindeki belirli binalar hakkında fazla ayrıntı ekleyememiştir.
Anahtar Yapılar
Sarayın ana girişi, zafer gibi tören alayları için kullanılan abidevi Halki (Bronz) Kapısı'ydı ve devasa bronz kısımları onun 'bronz' yani halki adını açıklayabilirdi. I. Justinianus (527-656) tarafından yaptırılan versiyonda bir kubbeyi destekleyen dört kemer ve kapalı revak vardı. Kubbenin içi, imparatoru ve imparatoriçesi Theodora'yı ve mümtaz bir senatör grubunu tasvir eden ışıltılı bir mozaikle süslenmiştir. Justinian'ın Gotlar ve Vandallar üzerindeki zaferleri de bu mozaikte gösterilmiştir. Kapının dışında geçmiş Bizans imparatorları, Justinian'ın en önde gelen generali Belisarius, Yunan filozofları ve dört Gorgon gibi figürlerin heykelleri vardı. En muhteşemi ise Konstantinopolis'teki en büyük ikondu; Hristos Halkitis olarak da bilinen Hz. İsa Mesih'in yaldızlı bir temsili.
II. Justin (565-574)'in yaptırdığı Hrisotriklinos, altın süslemelerle göz kamaştıran ana seyirci salonuydu, dolayısıyla ismi "Altın Salon" manasına geliyordu. Ana kabul odası olarak kullanılan imparatorun apsiste bir tahtı vardı ve ziyaretçiler için şık sandalyeler burada yerleştirilmişti. Bu nevi ziyaretçilerin imparatorun kuvvet ve serveti mevzusuna dair şüpheye yer bırakmadığından emin olmak için, imparatorluğun dört bir yanından gelen hazinelerle dolu büyük bir kabine, pentapyrgion vardı. Salonun diğer odalara açılan sekiz tonozlu nişi, 18 penceresi ve devasa kubbeli bir tavanı vardı.
Büyük Saray aynı zamanda sadece altın, gümüş, değerli taşlar ve harp ganimetlerinden değil, aynı zamanda paha biçilmez dini eserlerden oluşan büyük bir hazine deposu olarak da değerlendirildi. En çok saygı duyulanlar, Pharos Bakiresi şapelinde tutulan Hz. Mesih'in çarmıha gerilmesiyle alâkalı parçalardı. Bir başka paha biçilmez eser de Mandylion ikonuydu. Bu, bugün dünya çapında kiliselerde görülen Pantokrator olarak bilinen klasik pozda Hz. İsa Mesih'in yüzünün bir intibasıyla basıldığı düşünülen bir kefendi. Kefen, Haçlı şövalyeleri tarafından Fransa'ya götürüldü, lakin daha sonra Fransız İhtilali esnasında kayboldu.
Mor Oda
V. Konstantin (741-775) saraya bilhassa uzun ömürlü ve mühim bir hususiyet kattı. İmparatorun toplam yedi çocuğu vardı ve ilk oğlu Leo'nun doğumu, sık kullanılan "morda doğmak" veya porfirogennetos ifadesine yol açacaktı. Bu tabir, Leo'nun doğumunun ve daha sonraki birçok kraliyet mensubunun yaşadığı sarayın bir odasında kullanılan, nadir bulunan mor bağcıklı bir mermer olan porfirden türetilmiştir. Yalnızca kraliyet mensuplarının pahalı Tyrian mor boyası ile yapılan cüppeleri giydiği sınırlama, Roma devrine kadar uzanıyordu ve bu yeni anane, hanedan verasetinin meşruiyetini daha da kuvvetlendirmek ve tahta kastedebilecek muhtemel gaspçıları caydırmak için bir teşebbüs olmuştu.
Theophilos'un Restorasyonu
İmparator Theophilos (829-842), asırlar boyunca mimari açıdan bir karmaşaya dönüşen kraliyet sarayı ve bahçelerinin gösterişli restorasyonuyla tanınır. Binalar yıkıldı ve beyaz mermer, ince duvar mozaikleri, gül ve porfir mermerden sütunlar kullanılarak birbirine bağlanan koridorlu yeni homojen yapılar inşa edildi.
Bu yapıların en iyisi Magnaura'ydı. Bu yapı üç nefli ve galerili bir bazilika olup, kabul salonu olarak kullanılmıştır. Ziyaretçilere tesir etmek için Theophilos, şeytani bir icatçılığa sahip Matematikçi Leo'yu, otomatik altın organlar müziği patlatırken imparatoru aniden tavanın yüksekliğine kaldırabilecek bir taht yapmakla vazifelendirdi. Bu altın taht odasının diğer harikalarını tarihçi L. Brownworth anlatmaktadır:
İmparatorlukta - yahut belki de cihanda - başka hiçbir yer bu kadar mübalağalı bir şekilde altına damlamadı veya bu kadar muhteşem bir zenginlik teşhiriyle iftihar etmedi. Muazzam altın tahtın arkasında, dövülmüş altın ve gümüşten yapılmış, bir manivela dokunuşuyla şarkı söylemeye başlayan mücevher kaplı mekanik kuşlarla tamamlanmış ağaçlar vardı. Altın aslanlar ve griffinler, her bir kol dayanağının yanından tehditkar bir şekilde, her an ortaya çıkabilirmiş gibi, ağacın dibine sarılmıştı. Her şeyden şüphelenmeyen elçiler için korkunç bir tecrübe olsa gerek, imparator bir işaret verecek ve altın bir orgun sağır edici bir melodi çalacak, kuşlar şarkı söyleyecek ve aslanlar kuyruklarını seğirecek ve kükreyecekti. (162)
Theophilos'un Tetraconch'u, imparatorun ilavelerinden bir diğeriydi, zemin planı bir Yunan haçı oluşturan dört kanatlı bir binaydı. Buna müteakiben, kısa bir müddet sonra, 9. yüzyılın ortalarında, III. Mihail'in (842-867) vekili Theodora'nın kardeşi Caesar Bardas, Magnaura'daki ünlü üniversitenin kurulmasından mesuldü. Bu üniversitenin fakültelerinden biri ise Matematikçi Leo tarafından idare edilmekteydi.
I. Basil'in İlaveleri
Bir sonraki dikkate değer ilave, saray arazisinde I. Basil (867-886) tarafından yaptırılan Nea Ekklesia (Yeni Kilise) idi. Kilise, beş yaldızlı kubbeli, egzotik renkli mermer ve dahili kısımdaki gem çivili duvarlar, haricindeki gümüş süslemeleri ve baş melekleri, Venedik'ten gönderilen iki ince çeşmenin ve zille muhteşemdi. Modern turistler için ne yazık ki kilise Türklerin barut deposu olarak kullanmasının ardından 1453'te havaya uçmuştu.
Basil ayrıca kendisi için bir saray içinde yepyeni bir saray olan Kainourgion'u inşa etti. Dev kartalları tasvir eden mozaik döşeme, duvar resimleri, sekiz adet yeşil taş sütun ve sekiz adet onikit (bir çeşit mermer) ile cam mozaik ve som altın dolgulu bir tavanı olan taht odası vardı. Bu odanın bir ucunda, imparatora, ordularının fethettiği her şehirden bir sembolle imparatora takdim eden dev bir Basil tablosu ve hayran generallerin olduğu bir yarım kubbe vardı.
Saraya Taarruzlar
Büyük Saray kraliyet ikametgahı olabilirdi, mamafih bu onu insanlardan ve hatta bazen imparatorlardan gelebilecek zararlardan muaf kılmadı. Halki Kapısı, MS 532'deki Nika İsyanı sırasında, halkın imparator I. Justinian'ın ağır vergi politikalarına karşı hoşnutsuzluğunun körüklediği öfkeyi alevlendirdiğinde yıkıldı. 11 günlük isyanı merhametsizce bastıran Justinian, Halki'yi yeniden inşa etti. Keşiş kılığına giren ve 820'de Noel Günü'nde şapellerden birindeyken Ermeni V. Leo'yu (813-820) katleden küçük grubun gösterdiği gibi, saray suikastçılara karşı da dayanıklı değildi.
İmparator III. Leo (717-741) sadık bir ikonoklasttı, yani Hıristiyan sembollerine tapınmanın putperestlik olduğuna inanıyordu. Leo, en büyüğü ile ikonları parçalama kampanyasına başladı ve Halki Kapısı'nın üzerindeki Hz. İsa Mesih'in altın görüntüsünün 726'da kaldırılmasında ısrar etti. Bir protestocu isyanı patlak verdi ve İtalya'dan Yunanistan'a kadar her yerde hoşnutsuzluk gümbürtüleri duyuldu, ama bu, Leo'yu yıkma işinde durdurmadı. Bu yıkım, 843'de yani ikonoklazmın sonuna kadar, yani Konstantinopolis piskoposu Methodios'un (843-847) ünlü ressam Lazaros'u kapı için yeni bir Mesih ikonu üzerinde çalışması için vazifelendirdiği tarihe dek sürecekti.
Sonraki Tarih
I. Aleksios Komnenos (1081-1118) ve halefleri Büyük Saray'ı terk ettiler ve bunun yerine Konstantinopolis'in kuzeybatı kısmında yer alan ve 300 oda ile 20 şapele sahip olan ihtişamlı Blakernai Sarayı'na yerleşmeyi seçtiler. Yine de Büyük Saray, devlet işleri ve resepsiyonlar için kullanılmaya devam etti. 1204'ten, Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Konstantinopolis'in yağmalanmasının ardından, Büyük Saray Latin imparatorları tarafından kullanıldı. Konstantinopolis'in istilası esnasında, Büyük Saray'ın şapelleri, Paris'teki IX. Louis'nin Şapeli gibi batıdaki kiliselere götürülen kutsal relikleri için yağmalandı. VIII. Michael Palaiologos'un (1259-1282) saltanatından itibaren saray daha da düşüşe geçti.
Büyük Saray'ın bir zamanlar güzel olan binalarının pek çoğu günümüze ulaşmamıştır, ancak müşterek ama en güzel hususiyetlerinden biri hariç; zemin mozaikleri. Bizans'ın günlük hayatından her türlü sahneyi, bilhassa tabiat, av ve oyun oynayan çocuk sahnelerini tasvir eden mozaikler, ekseriyetle MS 6. yüzyıla tarihleniyor ve bugün İstanbul Büyük Saray Mozaik Müzesi'nde görülebiliyor.