Amerika'da tütün kullanımının tarihçesi, bölgedeki yerlilerin günümüzde halk arasında “Maraş otu” olarak bilinen Nicotiana rustica (ağırlıklı olarak kuzey bölgelerde) ve Nicotiana tabacum/Tütün (çoğunlukla güney bölgelerde) adıyla bilinen bitkinin yapraklarının çiğnenmesiyle veya tüttürülmesiyle 1.000 yıldan uzun bir süre öncesine dayanmaktadır. Avrupa sömürgeciliğinden (kolonizasyon) sonra gelen tütün, Amerika'dan ihraç edilen en kazançlı ürün hâline gelmiştir.
Bu bitkinin doğada yetişmesine karşın, yerliler arasında dini ritüellerde ve düzenlenen av eğlencelerinde kullanılmak üzere yetiştirildiği, zira bu bitkinin zihni açtığı ve genel anlamda kişinin hissiyatını artırdığı düşünülüyordu. M.S. 1492'den sonra Avrupa'nın Batı Hint Adaları ile Güney ve Orta Amerika'yı sömürgeleştirmesi (kolonileştirmesi) sonucunda tütünün ilgi odağı eğlence amacıyla kullanımına kaymıştı. M.S. 1500'lerin ortalarına kadar tütün, Amerika'daki İspanyol ve Portekiz kolonilerinin, bilhassa da Nicotiana tabacum'un en kazançlı ihracatı hâline gelmişti .
İspanyollar, Nicotiana tabacum karışımının sırlarını çok dikkatli bir şekilde muhafaza ediyorlardı – yani İspanyol olmayan kişilerle tohum ya da bitki paylaşımı yasalara aykırıydı – ne var ki gezgin veya tüccarlar bunu yine de yapmaktan geri durmuyorlardı. M.S. 16. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere Kuzey Amerika'yı sömürgeleştirmeye başlayınca, Sör Walter Raleigh (M.S. 1552-1618 civarı) tütünün bilinen sert ve eski cinsini – N. rustica – İngiltere'ye sokmuştu. Söz konusu süre zarfında (M.S. 1585 civarı), ülkedeki tütün zaten eğlence amaçlı kullanılan sevilen bir uyuşturucu hâline gelmişti, ancak N. rustica, İspanyol N. tabacum'dan ziyade çok daha sert bir dumana sahipti.
Virginia Kolonisi'ndeki - Amerika kıtasındaki ilk kalıcı İngiliz yerleşmesi - Jamestown yerleşimi M.S. 1607 yılında kurulmuş ve muhtelif N. tabacum türlerinin bir karışımı M.S. 1610 yılında tüccar John Rolfe (M.S. 1585-1622) tarafından bölgeye getirilerek ekilmişti. Rolfe'un ektiği ürün hem kendisini servete kavuşturmakla kalmadı, aynı zamanda Virginia'daki Jamestown Yerleşimini özgürlüğüne kavuşturarak İngiltere'de, Avrupa'da ve dünyanın geri kalan bölgelerinde tütün kullanımını daha da yaygınlaştırdı. Tütün plantasyonları, Jamestown'ın bizzat kendisi gelişmeye başladıkça Virginia boyunca yayıldı ve bölgedeki Amerikan yerlilerinden giderek artan oranda toprak aldı. Bunun sonucunda da bölgenin asıl ahalisinin büyük bir çoğunluğunu sürerek daha da büyük plantasyonlar kurulması yönünde yer açan Powhattan Savaşları (M.S. 1610-1646) patlak verdi.
M.S. 1676'dan sonra sözleşmeye dayalı kölelik uygulamasının azalmasıyla ve tütün ekimi esnasında harcanan yoğun işgücü sebebiyle hem Afrika asıllı köle ithalatında hem de Amerikan yerlilerinin köleliğe maruz bırakılmasına yol açtı. Tütün giderek yaygınlaştıkça ve yetiştirilip satılması amacıyla giderek büyüyen sayıda ticari işletme ortaya çıktıkça, hem daha fazla araziye hem de daha fazla sayıda köleye ihtiyaç duyuldu. Yerlilerin orjinal tütün kullanımı, bitkinin Amerika'nın en kazançlı parasal ürünü hâline gelmesiyle unutulmaya yüz tutmuştu.
Tütün, sömürge ekonomisini beslemeye devam etmiş, ''Amerikan Devrimi'' olarak da bilinen Amerikan Bağımsızlık Savaşı (M.S. 1775-1783) ile sonuçlanan huzursuzluklara neden olmuş, ülkedeki tansiyonu artırarak Amerikan İç Savaşı'na (M.S. 1861-1865) zemin hazırlamış ve M.S. 20. yüzyılın başlarındaki Tütün Savaşları'nın müsebbibi olmuştur. Günümüzde tütün, her ne kadar ölümlerin önde gelen sebebi arasında kabul edilse de, dünyanın dört bir yanında yaşayan insanların kullandığı en yaygın ve tercih edilen eğlence amaçlı maddelerden biri olmaya devam etmektedir.
Tütünü Kullanan Kızılderili Halkı & Yerlilerin Kolonileşmesi
Tütün, "üç kız kardeş" (fasulye, mısır ve kabak), patates ve domates ile birlikte, Amerika'nın Avrupalılarca sömürgeleştirilmesi öncesinde yerlilerin yetiştirdiği en önemli ürünler arasında yer alıyordu. Bu bitkinin kutsal olduğu düşünülüyordu ve çoğunlukla iştah kesici, uyarıcı, tıbbi amaçlarla ve ruh dünyasıyla iletişim kurmak maksadıyla tüttürülüyor ya da çiğneniyordu. Kristof Kolomb (M.S. 1451-1506) Küba'ya ayak bastığında, buranın yerlileri ona hediye niyetine tütün sunmuşlardı. Kolomb bu bitkiyi alıp değerlendirdi ve İspanya'ya ihraç ederek ülkede büyük bir pazar yakaladı/büyük bir piyasa elde etti.
Kolomb, yerli halka öncelikle emek karşılığında kendisi ve adamlarından himaye sağlayan derebeylik sistemi olan encomienda'yı - yani sömürgeciliğin ilk döneminde emeğin (işgücün) kontrol edilip örgütlenmesinde kullanılan temel kurum - kurdu. Tütün, - ticari ve sanayi amaçla büyük ölçekle bitki üretimi için kullanılan tarımsal alan ve işletme - büyük koloni̇ plantasyonlarinda yetiştirilen başlıca ürünlerden biri hâline geldi ve bitkiye Avrupa'da talep arttıkça İspanyol derebeyleri yerlilere eskisinden beter eziyet etmeye başladı. Encomienda sistemini ilk ağızdan tecrübe eden İspanyol rahip Bartolomé de las Casas (M.S. 1484-1566), ''Yerlilerin Gözyaşları: Yerlilerin Yok Edilişinin Kısa Tarihi'' (Çevirmen: Oktay Etiman) adlı eserinde İspanyol efendilerin acımasızlığını dile getirmiştir. Yazar, İspanyolların ellerinde yerlilerin maruz kaldığı birtakım zulümleri aktardıktan sonra şu yorumda bulunur::
(Tanıdığım) bir İspanyol tiranın acımasızlığı yüzünden, 200'den fazlası Kızılderili [kölelikte acı çekmekten ziyade] bizzat isteyerek kendilerini iple asarak intihar etti ve pek çok sayıda kişi bu tarz bir ölüm sebebiyle acı çekerek can verdi. (23)
İspanyolların orjinal bitkiye uyguladıkları işlemler sonucunda ortaya çıkarılan tütünün hem içimi oldukça kolay hem de aroması gayet tatlıydı ve bu da elbette tütünün yurtdışında giderek artan bir oranda tercih edilmesine vesile oldu. M.S. 1561 yılında, Portekiz'in başkenti Lizbon'da görev yapan Fransız diplomat (ve akademisyen) Jean Nicot de Villemain (M.S. 1530-1604) beraberinde getirdiği tütün bitkileriyle Fransa'ya geri döndü. Tütünü baş ağrılarını tedavi eden ve sakinleştiren bir tıbbi ilaç türü olduğunu göstererek Fransız sarayına takdim etti. Bu sayede tütün önce sarayda, sonra manastırlarda ve en sonunda da halk arasında büyük bir popülerlik kazandı. Nicot sonunda Fransa kraliyeti yönetimi altında mükâfatını aldı ve tütünün içindeki etken bileşen olan nikotin onun ismiyle anılmaya başlandı. Bunun üzerine Fransa'daki yeni pazarın/piyasanın da etkisiyle üretim konusunda Amerika kıtası genelinde yoğun bir faaliyete girişildi. Daha kazançlı hâle gelen tütün üretimi amacıyla giderek artan sayıda toprak ve zorla çalıştırılmak üzere daha fazla sayıda yerli işgücü alındı.
Virginia Kolonisi'nde Yer Alan Jamestown Yerleşimi & John Rolfe
Bu durumun aynısı, M.S. 1607 yılında İngilizlerin Jamestown'ı kurmasının akabinde Kuzey Amerika'da da tekerrür edecekti. M.S. 1607-1610 yılları arasında mücadele eden Jamestown yerleşimi, nüfusunun %80'ini kaybederek M.S. 1609'da sırf hayatta kalabilmek amacıyla yamyamlığa (kanibalizm) başvurdu. M.S. 1610 yılında İngiliz tüccar John Rolfe, beraberinde Sör Thomas Gates (M.S. 1585-1622 civarı) ve Thomas West, Lord De La Warr (M.S. 1577-1618) ile birlikte bölgeye geldi ve koloninin makûs talihini tersine çevirdi. Gates hem sömürgecileri (kolonistleri) hem de yerleşim bölgelerini reforme ederken, De La Warr yerlilerden oluşan Powhatan Konfederasyonu'na karşı ödün vermeden bir fetih politikası başlattı. Ne var ki Rolfe beraberinde getirdiği yerli tütün tohumlarının yeşerip gelişmesiyle ve Virginia tütününün üretilip satılmasıyla büyük bir servete kavuşmasıyla koloniyi kurtarmış, sınırlarını genişletmiş ve daha fazla sayıda Kızılderili (''Amerika Yerlileri'' veya kısaca ''Yerliler'') toprağının ele geçirilmesi konusunda haklı bir gerekçeye sahip olmuştu.
Tütün, Virginia civarında bulunan Adena kültüründe (M.Ö. 800-M.S. 1) yetiştirilmeye başlanmış olup, bu durum Adena Piposu ve benzeri tarihi ürünlerle teyit edilmiş ve günümüzde Batı Virginia, Ohio, Pensilvanya, Kentucky ve Indiana'da yaşayan, Adena'nın devamı niteliğinde olan Hopewell geleneğinde veya kültüründe (M.Ö. 100-M.S. 500) de bu durum devam ettirilmiştir. Yerli Powhatanlar tütün yetiştirmeyi miras almışlardı, ne var ki bu N. rustica türünden bir tütündü. Rolfe'un karışımı ise daha yumuşak olan N. tabacum idi, ancak bu bitki konusundaki mahareti onu İspanyol tütününe nazaran daha cazip kılmıştı. Akademisyen Iain Gately bu konuda şöyle diyor:
John Rolfe'un yaptığı girişim, İngiltere'nin sömürgecilik/koloni konusundaki kaderinde meydana gelen hızlı ve daimi bir değişimin habercisiydi. İngiliz halkı artık tütünün ne kadar değerli olduğunu anlamış ve yetiştirilmesini finanse etmek hususunda pek az iknaya gereksinim duymuştu. İngiliz tütününün giderek artan sevkiyatı Londra pazarında büyük bir memnuniyetle karşılandı. 1618'deki tütün rekoltesi 20.000 pound (686,88 Türk Lirası) idi. Bundan dört yıl sonra, Virginia'daki kolonistlerin (sömürgecilerin) kabaca üçte birini (1/3) ölüme sürükleyen bir Kızılderili saldırısı yaşanmasına karşın, yerleşimden 60.000 poundluk (2.060.638,64 Türk Lirası) ürün sevkiyatı gerçekleştirildi. Bu rakam 1627'de toplam 500.000 kiloya ulaştı ve iki yıl sonra üç katına çıktı. (72)
Her ne kadar De La Warr bir fetih politikası gütmüş idiyse de bunda pek muvaffak olamadı ve İngiltere'ye geri dönmesinin akabinde Rolfe farklı bir yaklaşımı uygulamaya çalıştı: Bu da evlilik yoluyla ittifak kurmaktı. Rolfe, M.S. 1614 yılında Powhatan şefinin (koloniciler ona "Şef Powhatan" diyorlardı) kızı olan Pocahontas (M.S. 1596-1617 civarı) ile evlendi. Anlaşılan başlangıçta evliliğini siyasi bir strateji çerçevesinde düşünmeyen Rolfe -çift gerçekten de birbirlerinden etkilenmişti- bu evliliğin amacı yerlilerle kolonistleri (sömürgecileri) birkaç yıllığına bir araya getirmek ve tütün plantasyonlarının giderek yayılmasını sağlamaktı.
Kölelik & Tütün
Bu çiftliklerde, gönüllü ya da gönüllü olmaksızın, karşılığında Yeni Dünya'ya giriş ve arazi tahsisi alarak yedi yıl boyunca bir efendiye hizmet etmeyi taahhüt eden sözleşmeli hizmetkârlarca çalıştırılıyordu; ne var ki çiftlik alanları büyüdükçe, söz konusu bu hizmetkârlardan beklenenden fazlasını sağlayacak işgücüne gereksinim duyulmaya başlandı. Gately bunu şöyle yorumluyor:
1619'da Chesapeake Körfezi'ne yanaşan bir Hollanda ticaret gemisi sayesinde Jamestown'ın işgücü sorununa bir çözüm bulundu. Kolonistler tütün tarlalarında çalıştırılmak üzere 20 Afrikalı köle satın aldılar. Gelecek vaat eden bir pazarın farkına varan Hollandalı tüccarlar ilerleyen yıllarda daha fazla köle satmak üzere bölgeye geri döndüler ve kısa sürede köleciliğin sömürge (koloni) ekonomisinin vazgeçilmez bir parçası hâline gelmesini sağladılar. (73)
Bu ilk kölelere, koloniye daha sonra getirilenlerden farklı muamele edilmiş gibi görünüyor. Akademisyen David A. Price şöyle diyor:
İngiliz Amerika'sında kayıtlara geçen bu ilk Afrikalıların aynı zamanda ilk köleler olduğunu varsaymak cazip gelse de, öyle olmadıklarını gösteren kanıtlar vardır.
Price'ın bahsettiği delillerden biri de M.S. 1640'tan önce kolonideki hür siyahilerin varlığı ve bu kişilerin tıpkı sözleşmeli beyaz hizmetkârlar gibi kendilerine toprak verilmiş olmasıdır. M.S. 1640 yılı, sözleşmeli köle olarak çalıştırılan siyahi John Punch örneğinde olduğu üzere, beyaz hizmetkârların tersine siyahi hizmetkârlara yapılan muamelede bir dönüm noktasına tekabül etmektedir. Punch, efendisinin kendisine uyguladığı muameleye karşı çıkmış ve sözleşmesine uymayarak beyaz olan diğer iki hizmetkârla birlikte efendisinin hizmetinden ayrılmıştı. Her üçü de yakalandığında, iki beyaz hizmetkârın hizmet süreleri dört yıl daha uzatılırken, Punch hayatının sonuna kadar köleliğe mahkûm edildi. Her ne kadar koloni içinde hâlâ hür siyahiler olsa da, kölelik M.S. 1661'de Virginia'da iyice kurumsallaşmıştı ve artık toplum işlerinde ve politikalarında ırka dayalı unsurlar daha önce olduğundan çok daha büyük bir rol oynamaya başlamıştı.
Yayılma & Ekonomik Durum
M.S. 1661 yılına gelindiğinde Powhatanlar yaşanan üç ayrı savaş sonucunda mağlup edilmiş ve kolonistlerin (sömürgecilerin) Amerikan yerlilerinden pek de nitelikli köleler olmayacağını fark etmişlerdi. Bunu idrak etmeleri yerlileri diğerlerine satmalarına hiç mani olmamıştı fakat toprak sahibi beyazların Afrikalı köleleri hem dayanıklı hem de daha uzun süre çalışmaya elverişli buldukları söylenebilir. Koloni, sözleşmelerini tamamlayıp kendilerine toprak verilen hizmetkârların artmasıyla iyice yayıldı ve iç kesimlerdeki çiftlikler Powhatanların çekilip gittiği toprakları gasp etmeye başladı.
M.S. 1676'da, bölgenin iç kesimlerindeki toprak sahiplerinden biri olan Nathaniel Bacon (M.S. 1647-1676), Virginia kraliyet valisi olan William Berkeley'e (M.S. 1605-1677) karşı bir isyan başlattı (Bacon İsyanı) ve iç kesimlerdeki çiftçilere verilecek toprakların iyileştirilmesini ve hâlâ bölgede yaşayan ve bazen bu çiftlikleri basıp yağmalayan Powhatanların katledilmesi veya yerlerinden zorla sürülmesini istedi. Bu doğrultuda Berkeley, Bacon'ın taleplerini reddetti ve bunun üzerine isyancılar Jamestown'ı yakıp yıktı. Ancak Bacon dizanteriye yakalanıp hayatını kaybedince yetkili makamlar, ellerindeki kaynakları isyanı finanse etmek maksadıyla kullanabilecek olan sözleşmeli hizmetkârlara arazi hibesi vermeye ısrarla devam edilmesinin ne kadar riskli olduğunun bilincine vararak uygulamaya koydukları bu politikayı sona erdirdiler.
Bu noktadan itibaren, plantasyonlardaki ağır işlerde çalışan işçiler, köle olarak satın alınan Afrikalılardan oluşuyordu. Kısa süre zarfında tütün plantasyonlarında çalıştırılan işçi köleler artık eskiye nazaran daha değerli kabul edilmeye başlandı, zira tütünü hasat edebilmek maharet gerektiriyordu. Tarlalardaki yaşça büyük kıdemli kölelerin yanlarına verilerek bu işin inceliklerinin öğretilmesi sağlanırdı ve çoğu zaman tütün konusunda maharetli bir köle tutulup ailesi satılınca aileleri birbirinden ayrı düşerdi.
Tütün & Devrimi
Avrupa'nın artan tütün talebiyle birlikte plantasyonlar kurmak amacıyla ekilecek daha geniş arazilere gerek duyuldu ve bu nedenle öncelikle daha fazla Amerikan yerlisinin kabilelerine ait topraklardan sürülmesi, ardından da köle olarak daha fazla sayıda Afrikalının istihdam edilmesi gerekiyordu. Maryland ve Kuzey Karolina kolonileri Virginia'dan sonraki en büyük iki tütün üreticisi konumuna geldi ve M.S. 1700'lerin başlarında her üç koloni de Avrupa'ya her yıl binlerce kilo tütün ihraç ediyordu. İngiliz monarşisi, ekonomik politikalarından biri olan merkantilizm (ihracatı ithalata göre dengeleyen politika) sebebiyle kolonilerde pamuk üretilmesini engelleyince bu kez tütün başlıca ticari gelir kaynağı hâline geldi. Her ne kadar İngiltere Kralı I. James (hükümdarlık dönemi M.S. 1603-1625) tütünün yasaklanmasına karşı çıksa da, elde edilen kâra itiraz edemedi ve tütünü yasaklamak yerine vergilendirmekle yetindi.
Tütün üreticileri ürünlerinin üzerine mühür basarak ayırt edilmesini sağlıyordu ve belirli plantasyonlar diğerlerine göre üstün kaliteli tütünleriyle biliniyordu. Londra'ya gönderilen kaliteli tütün sevkiyatları, bu ülkede bir marka tütüne diğerlerinden daha yüksek fiyat veren tüccarlar üzerinden gerçekleştiriliyordu. Söz konusu bu tüccarlar, sömürgeci plantasyon sahiplerine yüklü miktarda kredi sağlamaya devam ederken tütün fiyatlarını da belirli aralıklarla aşağıya çekiyorlardı. Dolayısıyla plantasyon sahipleri, kendilerini Londra piyasalarındaki gerileme sebebiyle ödeme güçlüğü çektikleri ciddi miktarda borçlu bir durumda buldular.
Bu zamana kadar (M.S. 1750 civarı), kolonilerde kullanılan tütün, para birimi yerine geçtiğinden Londralı tüccarlar, plantasyon sahiplerinin borçlarını nakden ödeyemeyeceklerini fark ettiklerinde tütünle ödeme talebinde bulunabiliyorlardı. Aralarında Thomas Jefferson ve George Washington'un da bulunduğu bazı Amerikan'ın Kurucu Babaları tütün üreticisiyken, bu durum kolonistlerin (sömürgecilerin) İngiltere'nin kolonilerde yürüttüğü politikalara duydukları öfkenin artmasına ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı'na dönüşen isyanın başlamasına zemin hazırladı.
(Amerikan) İç & Tütün Savaşları
Güneyin getirdiği ürünlerin sıklıkla kuzeye gönderilmesine ve bunların vergiye tabi tutulmasına karşın, eyaletlerin hissiyatına göre bu malların karşılığında kuzeyden kendilerine ciddi bir bedel gelmiyordu; bu nedenle adaletli yapılan ticaret ve güney eyaletlerin köleliğe sahip çıkması konusundaki görüş ayrılıkları sonunda çatışmaya yol açtı.
Güney eyaletleri ''Amerikan Bağımsızlık Savaşı'' veya diğer adıyla ''Amerikan Devrimi''nden sonra kurulan birlikten ayrılıp kendilerini "Amerika Konfedere Devletleri" adıyla bağımsız bir oluşum olarak tanımladılar. Buna karşılık Kuzey eyaletleri bu eylemi bir isyan eylemi addederek karşılık verdi ve böylelikle Amerikan İç Savaşı (daha doğrusu genelde Güney eyaletlerinde kullanılan diğer adıyla ''Eyaletler Arası Savaş'') başlamış oldu. M.S. 1865 yılında güney tarafı mağlup edilinceye değin artık köleliğin tamamen ortadan kaldırılması, geniş plantasyonların eskiden olduğu şekliyle işleyememesi ve eskiden köle olarak çalıştırılanlara adil bir ücret ödenmesi gerekiyordu.
Bu yeni model çerçevesinde harekete geçen güney eyaletleri, kente yeni gelen ve resmi bir adres bildiremeyen kişilerin (hemen hemen her zaman siyahî bir erkek) tutuklanıp bölgedeki bir plantasyonda çalışmakla yükümlü tutulduğu serseriliği engellemeye yönelik kanunlar yürürlüğe koydu. Bu "işçilere" istihdam sağlayan plantasyon sahipleri, kendi işçilerine ödeme yaparak çalışan daha mütevazı çiftlik sahipleri ile mukayese edildiğinde nispeten düşük maliyetle daha fazla miktarda tütün üretebiliyorlardı. Bu çiftçiler/üreticiler elde ettikleri ürünleri daha sonrasında halka pazarlayan bir dağıtımcıya (distribütöre) satıyor ve böylece en ucuz işgücüne sahipleri de dağıtımın idaresini üstlenebilecek kadar zenginleşebiliyordu.
19. ve 20. yüzyılın başlarında en önde gelen dağıtımcı, üretimle uzaktan yakından alakası olmayan James Buchanan Duke (M.S. 1856-1925) öncülüğünde kurulan ''American Tobacco Company'' (Amerikan Tütün Şirketi) idi. Dakikada 400 sigara üretme kapasitesine ulaşan yeni sigara sarma makinesinin haklarının tamamını M.S. 1881 yılında satın aldı. Maliyetlerini düşürmesinin akabinde fiyatlarda indirime giderek rakiplerini piyasadan çekilmeye mecbur bıraktı ve bu da şirketlerin Duke'a satılmasına ve pazarda tekel sahibi olmasına imkân tanıdı. Bunun üzerine çiftçilerin ürünlerine yönelik daha düşük tazminat ödemeyi teklif etti ve bunun sonucunda 1904-1909 yılları arasındaki Tütün Savaşları (daha çok ''Black Patch Tütün Savaşları'' adıyla da bilinir), Tennessee'nin ''Black Patch'' bölgesinde, adını tütünü kürleme (sertleştirme) sürecinden kaynaklanan koyu renkli dumandan esinlenerek alan bir yerleşim birimi topluluğu ortaya çıktı.
Söz konusu bu savaşlar, tütün tedarik eden ve dağıtımını yapan şirketler ile kendilerine Plantasyon Sahiplerini Koruma İttifakı (''Planter's Protective Alliance'') adını veren, depoları, tarım arazilerini ve ambarları ateşe veren ve Duke'a tütün temin eden çiftliklerde çalışan ortak işçileri (ortakçılar) belirli aralıklarla astıran bir çiftçi koalisyonunun arasında yaşanan birtakım çatışmalardan oluşuyordu. Bu savaşlar, liderlerinin M.S. 1908-1909 yıllarında tutuklanmalarıyla ve Amerikan Tütün Şirketi'nin (American Tobacco Company) M.S. 1911 yılında federal hükümet kararıyla lağvedilmesiyle (dağıtılmasıyla) sona ermiş oldu.
Sonuç
Varlıklı kesimin tercih ettiği yöntem pipo ya da puro iken, sigara ise genellikle alt tabaka ve yoksullarla ilişkilendirilerek hor görülmüştü. Ne var ki seri üretime geçilmesi ve kitlesel pazarlamanın yaygınlaşması bu durumu değiştirerek I. Dünya Harbi'ne (M.S. 1914-1918) gelindiğinde sigaranın ordu istihkaklarına dâhil edilmesine ve bunun vatanseverlikle ilişkilendirilmesine imkân tanıdı. Bu zamana kadar tütün kullanımı, her ne kadar bazı ülkeler yasaklamaya çalışsa da, hatta bu yasak tütün tüccarlarını ve kullanıcılarını idama kadar gitse de, dünya genelinde yaygın bir uygulama hâline gelmişti.
Günümüzde, Amerikan Kanser Derneği (American Cancer Society) benzeri grupların gösterdiği gayretlerin biraz daha etkili olduğu kanıtlanmış ve tütün ürünleri üzerinde mutlaka sağlık uyarılarının ya da hasarlı akciğer resimlerinin bulunması şart koşulmuştur. Ayrıca artık tütün şirketlerinin televizyonda ya da dergilerde reklama çıkmasına müsaade edilmemekte ve sağlık uzmanları sürekli tütün kullanımının akciğer kanserinin bir nedeni olduğunu vurgulamaktadır. Yine de, dünyanın dört bir yanındaki insanlar, tehlikeleri konusunda onlarca yıldır yapılan uyarılara rağmen tütün kullanmaya devam etmektedir.
Bu bitkinin kazandığı popülaritenin bilincinde olan bazı Amerikan Yerlisi topluluklar, artık sigara tüketimini azaltmaya yönelik farklı bir yaklaşımı uygulamaya koymaktadır: Bu bağlamda tütünün taşıdığı mukaddes doğayı ihya etmeye çalışmaktadırlar. Söz konusu bu girişimlerde bulunanlar, 400 yıl önce olduğu üzere, tütünü topraktan özenle yetiştirilip nihai ürün elde edilen şeklindeki kutsiyetini fark ederek hem tütüne hem de bu bitkiye büyük saygı duymaya başlayan kendi toplumlarındaki tiryaki sayısının giderek azaldığını gördüklerini öne sürüyorlar.