Ortadoğu'nun en görkemli antik kalıntılarının bir kısmına ev sahipliği yapan Lübnan, 5.000 yılı aşkın kayıtlı tarihe sahip oldukça zengin ve çeşitli bir mirasa sahiptir. Asırlarca, farklı fetih imparatorlukları ülkenin mimarisine ve kültürüne izlerini bıraktı. Fenikeliler, Yunanlar, Romalılar ve çeşitli Arap hanedanları ülkenin kıyılarını doldurdu ve geriye keşfedilmeyi bekleyen olağanüstü bir arkeolojik tarih bıraktı. Baalbek, Biblos, Tire ve Anjar(Encer)'daki -Tüm bu siteler, 1984'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı ilan edildi- etkileyici arkeolojik siteler ile Lübnan, ziyaretçilerine dünyanın en büyük medeniyetlerinden bazılarının tarihine tanık olmayı vadediyor.
Lübnan, kargaşalı ve karışık bir geçmişe sahiptir. Bu misafirperver ülke turizm açısından hak ettiği değeri yeterince görememiştir. Ancak, barışın yeniden sağlanmasıyla birlikte -son zamanlardaki hükümet karşıtı protestolara rağmen-, öncesine kıyasla çok daha ziyaret etmeye değer bir hale gelmiştir. Lübnan, ziyaretçilerine oldukça güvenli bir ortam sunar, özellikle, tur veya yerel rehberlerle gezenler için.
Öyleyse şimdi, Lübnan'da kesinlikle görülmesi gereken beş antik siteden bahsedelim.
1. Baalbek
Baalbek, Roma mimarisinin en önemli eserlerinden birisidir. Son derece bir özenle korunan devasa mabediyle ünlüdür. Baalbek tapınakları (Heliopolis ya da Roma döneminde 'Güneş Şehri' olarak adlandırıldı), yüzyıllar boyunca molozların metrelerce altında kalmıştır ve ortaçağ tahkimatları tarafından gizlenmiştir. Sitedeki geniş çaplı kazılar M.S. 1900'de başlamıştı. Bu keşfedilmemiş site, Altıgen Meydan, Ulu Avlu, Jüpiter Tapınağı ve de Propylaea geçidinden oluşan Jüpiter Heliopolitanus'un mabedini barındırmaktadır. Roma İmparatorluğu'nun en büyük tapınağıdır ve orijinal 54 sütundan sadece altı tanesinin kaldığı görülmektedir. Kutsal alanın tamamı 120 metre (393 ft) genişliğinde ve 400 metre (1,968 ft) uzunluğunda bir plaza haline getirildi ve gelecek olan ziyaretçilerin üzerinde dramatik bir etki yarattı. Tesisteki inşaat girişimi, M.S. 1. yüzyılın ortalarından MS 3. yüzyıla kadar yaklaşık 200 yıldan fazla sürdü.
Tesisin güneyinde, oldukça iyi korunmuş Bacchus Tapınağı ve ana tesisin dışında ise Yuvarlak Tapınak yer alır. Tapınaklar M.S. 313'te I. Konstantin (M.S. 306-337) Hristiyanlığı, Roma İmparatorluğu'nun resmi dini haline getirdiğinde kapatıldı.
Baalbek yakınlarında, arkeologların şimdiye kadar insan eliyle oyulmuş en büyük taştan oluşan yapı bloklarını ortaya çıkardıkları Roma taş ocağı bulunmaktadır. Blokların en büyüğü 19.6 metre (64 ft) uzunluğunda, 6 metre (19 ft) genişliğinde ve 5.6 metre (18 ft) yüksekliğindedir ve tahmini 1.650 ton ağırlığındadır. Blokların M.Ö. 27 civarına dayandığı tahmin ediliyor ve muhtemelen Baalbek'teki Jüpiter Tapınağı'nda kullanılmak üzere tasarlanmıştı. Taşın, taşınamayacak kadar devasa oluşundan dolayı ocaktan hiç çıkmadığı öne sürüldü.
2. Tire
Bir zamanlar 'Denizlerin Kraliçesi' olarak adlandırılan antik Tire şehri, efsaneye göre mor boyanın icat edildiği en eski Fenike metropollerinden biriydi. Akdeniz'in doğu kıyısında yer alan bu büyük Fenike şehri, uluslararası ticaret için gelişmekte olan bir ticaret merkezi haline geldi. Kazılar, Greko-Romen, Haçlı ve Bizans uygarlıklarının kalıntılarını ortaya çıkardı. Ancak, Fenike dönemine ait kalıntıların çoğu, günümüz kentinin altında yatmaktadır. Günümüzde, üç tarihi mekan ziyaretçilerin erişimine açıktır: Al-Bass ve Al-Mina siteleri ve Bizans bazilikası.
Al-Bass arkeolojik alanı kapsamlı bir nekropolü barındırır. Bu nekropol, Hadrian (M.S 117-138) döneminde inşa edilmiştir ve anıtsal bir köprü gözüdür. Ek olarak, bu nekropolde şimdiye kadar bulunan en büyük Roma hipodromlarından biri de bulunmuştur. Hepsinin tarihi M.S 2. yüzyıldan 6. yüzyıla dayanır. Aslen bir Fenike ada şehri olan bu yerde bulunan Al-Mina bölgesi, sivil binaların, sütunlu sıraların ve Roma hamamlarının da kalıntılarına sahiptir.
3. Biblos
Biblos, Fenike uygarlığının başlangıcına tanıklık etmiş bir liman şehriydi. Bu arkeolojik site Neolitik, Kalkolitik, Fenike, Yunan ve Roma kalıntılarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu sebeple site, dünyanın en eski, aralıksız bir şekilde yaşanılan şehri haline gelmiştir. M.S. 12. yüzyıldan beri sayısız ziyaretçi tarafından bahsedilmiş olmasına rağmen, Biblos'un çoklu tarih katmanlarının (toplamda yedi) gün yüzüne çıkarılması M.S. 19. yüzyılın sonuna kadar mümkün olmamıştı. En göze çarpan sembolik yapısı, günümüzde küçük bir müzeye ev sahipliği yapan ve çatısı tüm arkeolojik alanın panoramik manzarasını gözler önüne sunan 12. yüzyıldan kalma bir Haçlı kalesidir. Kalıntılar arasında Fenike surlarının kalıntıları, M.Ö. 3. ve 2. binyıllardan kalma birkaç tapınak ve yeniden yapılandırılmış denize bakan bir Roma tiyatrosu bulunmaktadır.
Dikilitaş Tapınağı, muhtemelen bölgedeki en sıradışı yapıdır. M.Ö. 1600-1200 civarında inşa edilmiş ve çok sayıda dikilitaşın bulunduğu kutsal bir avludan oluşmaktadır. Dikilitaşların yanı sıra, burada altın varaklı ve konik şapkalı erkekleri temsil eden 1000'den fazla ex-voto heykelciği keşfedildi. Şuan ise Beyrut Ulusal Müzesi'nde sergilenmektedirler.
Modern alfabenin doğuşunun gerçekleştiği yer olarak methedilen Biblos, bir zamanlar dünya deniz ticaretinin merkeziydi. Daha sonrasında sedir ağacı, burayı Doğu Akdeniz'de büyük bir kereste nakliye merkezi haline getirdi.
4. Faqra
Resmedilmeye değer Faqra sitesinin kalıntıları, Beyrut'un kuzeyindeki Nahr El-Kalb vadi bölgesinde yer almaktadır. Tapınaklar, sunaklar ve iki farklı yere saçılmış büyük birer kare şekilli anıtsal kule içerirler. İlk site, Faqra'nın yerel Baal'ı, Zeus Beelgalasos adlı bir tanrıya adanmış anıtsal bir mabedin yanı sıra kuzey Suriye'nin baş tanrıçası Atargatis'e adanmış küçük bir tapınaktan oluşmaktadır.
İkinci siteye, başlangıcında üçüncü bir kata ve piramit şeklinde bir çatıya sahip olan 15 metre karelik büyük bir kule hakimdir. İki Yunanca yazıt, yapının M.S. 43 yılında Roma imparatoru Claudius'a (M.S. 41-54) ve tanrı Zeus Beelgalasos'a adandığını gösterir. Kulenin 50 metre (164 ft) kuzeybatısında iki bina daha görebiliriz. En büyüğü kurban vermek için kullanılan bir sunak, diğeri ise küçük sütunlu bir sunaktır.
5. Anjar
M.S. 8. yüzyılda Emevi Halifeliği döneminde kurulan Anjar şehri, biri Akdeniz kıyılarını Suriye içine bağlayan ve diğeri kuzey Suriye ile kuzey Filistin'i birbirine bağlayan iki önemli yolun kavşağında bir iç ticaret merkeziydi. Arkeologlar bölgeyi ancak M.S. 1930'ların sonunda, kazılar yaklaşık 11.4 hektarlık (28 dönüm) bir alanı kaplayan ve iki metre kalınlığında (6.56 fit) duvarlarla çevrili güçlendirilmiş bir şehri ortaya çıkardığında keşfetti.
20 metre genişliğindeki (65 ft) iki ana cadde, biri kuzey-güney ekseni (cardo maximus) ve biri doğu-batı ekseni (decumanus maximus) olmak üzere şehri dört eşit parçaya böler. Eşit parçalara bölünmesi ise oldukça sıkı bir plana göre düzenlenmiş özel ve kamu binaları ile gerçekleşmektedir. Burada, peristil ile çevrili merkezi avlusu ile kısmen yeniden inşa edilmiş Büyük Saray, çok sayıda süsleme parçası ve zengin bir dekorasyona sahip merkezi girişi ile Küçük Saray ve de iki saray (küçük hamamlar ve haremler de dahil) arasına yerleştirilmiş bir cami bulunmaktadır.
Kalıntılar, iki ana caddenin kavşağında bulunan, dört sütundan oluşan bir yapı olan anıtsal bir Tetrapylon'un egemenliği altındadır. Bu yapılar, Roma dönemine ait dekoratif ve mimari unsurları bünyesinde barındırmaktadır.
Lübnan'dan öylece ayrılamazsınız. Öncesinde Beyrut'taki Ulusal Müze'yi ziyaret etmeniz gerekir. Özenle sergilenen arkeolojik eserler koleksiyonu, bu çok yönlü ülkenin gelişimine büyük bir katkı sağlıyor. Aynı zamanda bizlere, tarih ve topluluklar hakkında da mükemmel bir genel bakış sunuyor.
Zemin katta, lahitler, mozaikler, heykeller ve alçak kabartmalardan oluşan 83 büyük nesne bulunmaktadır. M.Ö. 3. binyıldan Bizans dönemine (395-636 M.S.) kadar kronolojik sırayla sergilenmektedir. Üst katta ise ziyaretçiler, yine kronolojik sıraya göre düzenlenmiş yaklaşık 1.000 kat daha küçük ama daha zarif eserleri inceleyebilirler. Bodrum katına gelince, burada gösterilen her bir parça esas olarak M.Ö. 5. yüzyıldan kalan Fenike mezar sanatının karakteristiğidir.
Bu makale, daha önce Antik Tarih Dergisi'nin 27. sayısında yayınlanan bir makaleden uyarlanmıştır.