Baharat Ticareti ve Keşifler Çağı

Makale

Mark Cartwright
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
09 Haziran 2021 tarihinde yayınlandı 09 Haziran 2021
Makaleyi Yazdır PDF

Avrupa Keşifler Çağında harekete geçirici en büyük faktörlerinden biri, oldukça kazançlı olan Doğu’da baharat ticaretine ulaşıp dâhil olma arayışı olmuştur. 15.yüzyılda baharat ürünleri Ortadoğu kara ve deniz yolları üzerinden Avrupa’ya taşınıyordu, hem yemeklerde tüketilmek ve hem de ilaç sanayisinde kullanılmak üzere Avrupa’da çeşitli ürünlere büyük bir talep vardı. O dönemde gündemde olan sorun; Doğudaki baharat pazarına deniz yoluyla nasıl ulaşılacağı konusu olmuştur. Buna göre, Kristof Kolomb (1451-1506) ve Vasco da Gama (yaklaşık 1469 -1524) gibi kâşifler Avrupa Kıtasından Asya Kıtasına giden bir deniz yolu bulmak üzere sefere gönderilmişlerdi. Kristof Kolomb, Doğu’ya giden yolu üzerinde yeni bir Kıta bulmuş, Vasco da Gama ise Güneyde Ümit Burnu’nu dolaşmış, Doğu Afrika kıyılarını takip etmiş ve Hint Okyanusunu geçerek Hindistan’a ulaşmıştı. 1500 yılından itibaren önce Portekiz, sonra diğer Avrupa ülkeleri baharat ticari faaliyetlerini, baharat ürünleri pazarlaması yapılan limanları ve en sonunda bu ürünleri yetiştiren bölgeleri kontrol etmeye başlamışlardı.

Portuguese Carrack Ships
Portekiz Karak Gemileri
Unknown Artist (Public Domain)

Hayat Baharatı

Ortaçağ ve Erken Modern dönemde “baharat” kavramı; biberden şekere, çeşitli otlardan hayvansal salgılara kadar her türlü egzotik doğal ürünleri tanımlamak üzere rahatça kullanılıyordu. Baharatlar Antik Çağlardan beri Avrupa Kıtasına Doğudan ithal ediliyordu ve Avrupalılar bu ürünlere karşı kesin bir talep geliştirmişlerdi. Baharat ürünlerine olan telebin cazibesi, öncelikle yemeklere verdikleri lezzetten kaynaklanıyordu, ancak uzun zamandan beri kabul gören bir görüş vardır; bozulmuş veya kötü kalitede etin tadını gizlemek için baharat kullanıldığı şeklinde yanlış olmasıdır. Diğer bir cazibesi ise baharatların Avrupa’da nadir ürünler olmalarıydı. Baharat ürünleri konuldukları sofralarda şık bir katkı sunmuş ve zenginler için gerçek bir sosyal statü sembolü olmuşlardır. Baharatlar sadece yemeklerde kullanılan soslara değil, aynı zamanda şaraplara da lezzet katmak üzere kullanılıyor, hatta kristalleştirilip kendi başlarına tatlı madde olarak da kullanılyorlardı

TÜCCARLARIN EGZOTİK BAHARATLARI NEREDEN ALDIKLARI KESİN OLARAK BİLİNMİYORDU VE BAHARATLARIN KÖKENİ HAKKINDA BİRÇOK UYDURMA HİKAYA TÜRETİLİYORDU.

Avrupa’da yemek hazırlama sırasında kullanılan değerli baharatlar arasında biber, zencefil, karanfil, muskat, tarçın, safran, anason, cedvar ve kimyon bulunuyordu. Bu baharatların çoğu genellikle zenginlerin sofralarında yer almış olsalar da, daha fakir sınıflar bile her zaman bulabildikleri biberi yemeklerinde kullanıyorlardı. Baharatlar, maliyetli olmalarına rağmen, büyük miktarlarda tüketiliyorlardı. Kraliyet ziyafetleri ve düğünleri için çuvallarla baharat gerekiyordu, örneğin 15.yüzyılda İngiltere’de Buckingham Dükü hanesinde her gün iki pound (900 gram) miktarında baharat, çoğunlukla biber ve zencefil olmak üzere tüketiliyordu.

Baharatların yemeklere verdikleri lezettin yanı sıra başka kulanım alanları da vardı. Ortaçağ ve Erken Modern dönemde, birçok baharat ürünlerinin tıbbı değeri de olduğuna inanılıyordu. Baharatın bir kullanım alanı; bedenin arındırılmasında/temizliğinde kullanılması oluyordu. İkincisi ise, sağlıklı bir vücut için gerekli olan dört temel elementin veya mizacının dengesi için gerekli olduğu fikri yaygındı. Bu nedenle, sağlıklı bir diyetin bu özellikleri dengelemesi gerekiyordu, yani yenilen yemeğin çok sıcak veya çok soğuk, kuru veya nemli olmaması gerekiyordu. Baharat belirli yiyecekleri dengelemede yardımcı madde olarak kullanılıyordu. Örneğin balık, soğuk ve kuru olmayan bir yiyecek idi, bu nedenle balık yemeklerine belirli oranda baharat eklendiği zaman, bu iki özellik daha dengeli hale geliyordu.

Baharatlar, parfümler olarak tütsü gibi yakılıyor veya zemine serpliyordu ve hatta doğrudan cilde sürülüyordu. Ortaçağ’da, Kiliselerden, genelevlerine kadar her yerde, iç mekânların genel olarak kötü kokusunu gidermede yine baharat kullanılıyordu. En çok aranan, pahalı günlük parfümler, mür, balsam, sandal ağacı ve sakız oluyordu. Eşit derecede değerli olan, hayvanlardan elde edilen başka bir koku grubu daha vardı. Bu gruba vahşi kedilerin (misk kedisi), kunduzların (kastoreum) ve geyiklerin (misk) salgıları da dâhildir. Üçüncü bir aromatik baharat kategorisi, antik mumyalamada kullnılan baharatlardan ve diğer tuhaf egzotik maddelerden kazınarak elde edilirdi.

Medieval Spice Merchant
Orta Çağ Baharat Tüccarı
Lawrence OP (CC BY-NC-ND)

Baharatlar, kendi başlarına ilaç olarak da alınabiliyor ve bu amaçla ezilerek hap, krem ve şurup haline getiriliyorlardı. Karabiber öksürük ve astım rahatsızlığına karşı iyi bir tedavi maddesi olarak kabul edilirdi, kimyagerler karabiberin yüzeysel cilt yaralarını iyileştirebileceğini ve hatta bazı zehirlemelere karşı panzehir görevini de görebileceğini iddia etmişlerdi. Tarçının ateşi düşürmede yararlı olduğu, Hindistan cevizinin gaz yapmaya karşı iyi geldiği ve ısıtılmış zencefilin afrodizyak madde olduğu düşünülüyordu. Güçlü kokulu birkaç baharatın, rahatsızlıklara neden olduğu düşünülen kötü kokularla mücadelede iyi olduğu düşünülüyordu. Bu nedenle, Avrupa’yı kasıp kavuran Kar Ölüm Vebasının birçok dalgası sırasında, insanlar genellikle ölümcül olan bu hastalığı önlemede amber tütsü yakarlardı. Akamber maddesi, balina bağırsakları içinden gelen yağlı bir maddeydi. Değerli taşlar ve yarı değerli taşlar da nadir ve elde edilmesi zor oldukları için genellikle baharat kategorisinde dikkate alınırlardı. Doğal bir mineral olarak topaz taşı gibi bazı taşların hemoroit sorunlarında rahatlattıcı olduğuna, lapis lazuli taşının sıtmaya karşı iyi geldiğine inanılıyordu ve değerli/pahalı çok sayıda baharatla karışımı halinde inci tozunun yaşlanmaya karşı önlem almada kullanılıyordu.

Baharat Ürünleri Arayışı

Bazı tıp doktorları/uygulayıcıları bu inançlara karşı bazı itiraz sesleri yükseltmişlerdi ve bazı Kilise üyeleri de baharat alımında harcanan paranın başka yerlerde daha iyi kullanılabileceğine olan inançları konusunda itirazlarını sık sık dile getirmişlerdir. Yine de, bütün bu olası kullanımlar ve olmazsa olmaz lüks mal statüsüyle, Avrupa seçkinlerinin Doğu’nun baharatlarına doğrudan nasıl erişebileceklerini, Doğu ve Arap tüccarlarına fahiş fiyat ödemesi yapmadan bu ürünlere nasıl ulaşabileceklerini düşünmeye başlamaları şaşırtıcı değildir. Avrupalı tüccarların baharatları nereden aldıkları kesin değildi. Baharatların kökenleri hakkında birçok rivayet türetilmiş, ancak 13.yüzyılda Marco Polo (1254 -1324) ve misyonerler gibi gezginler daha geniş dünya hakkında Avrupa coğrafi bilgisini geliştirmeye başlamışlardı. Hindistan karabiber ürünü ile dolup taşıyordu. Sri Lanka tarçın açısından zengin bir ülke idi. Sandal ağacı Timor’dan geliyordu. Çin ve Japonya karanfil, Hindistan cevizi ve muskat gibi baharatları Hindistan’dan, Güneydoğu Asya’dan ve günümüzde Endonezya’da bulunan Maluku Adalarından (veya Moluccas) elde ediliyordu; bu alanlara Baharat Adaları denmesi boşuna değildir.

Konstantinopolis 1453 yılında düştüğü zaman, Bizans İmparatorluğu Başkenti Osmanlı İmparatorluğu güçlerince fethedilmiş ve böylece Avrupa’ya baharat taşıyan ana karayollarından biri kapanmıştı. Bu durum, Avrupalı tüccarların baharat ticaret yollarına yeni ulaşım imkânı bulmaları ve mümkünse üretim kontrolünü kaynağında ele geçirmeleri için başka bir neden olmuştur. İspanya ve Portekiz gibi Avrupalı güçler, Avrupalı rakiplerine, özellikle Venedik ve Cenova gibi İtalyan denizci devletlerine karşı ağır darbe indirebilirlerdi. Ayrıca, Aden ve İskenderiye liman şehirleri baharat pazarlarında yapılan ticari faaliyetlere hâkim olan İslami tüccarları atlatarak Hıristiyanlık altın’ını bir numaralı ideolojik düşmanına vermek zorunda kalmaması gibi ek bir bonus düşünceleri de vardı. Hatta Avrupa’nın henüz bilmediği Asya’da Hıristiyan müttefikler bile olabilirdi.

Daha pratik olarak, tahıl ürünleri yetiştirmek için yeni tarım arazileri keşfetmek, ticaret açıklarını azaltmada yardımcı olacaktı. Ayrıca, Avrupa seçkinleri ve bilinmeyen rotalara yelken açmaya cersaret eden denizciler için prestij ve zenginlik elde etme konusunda gerçek bir olasılık da vardı. Son olarak, Avrupa’daki feodal sistem, toprağın nesilden nesile aktarılması sırasında giderek daha küçük parçalara bölünmesiyle yozlaşıyordu. Birçok lord, üçüncü veya dördüncü oğullarıyla ne yapacaklarını bilemiyorlardı ve onları servet edinmeleri için yabancı topraklara gönderme, her iki taraf için de mutlu bir çözüm yolu oluyordu.

O zamanlar Avrupa’dan Asya’ya doğru bir deniz yolu bulmanın ekonomik, politik ve dini nedenlerden dolayı harekete geçirici etkenleri vardı. Kraliyet makamı ve Kilisenin yanı sıra büyük gelir kazanmayı hayal eden özel yatırımcıların desteğiyle kâşifler bilinmeyen ufuklara yelken açmışlardı.

Portuguese Colonial Empire in the Age of Exploration
Keşifler Çağı'nda Portekiz Kolonyal İmparatorluğu
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Asya’ya Deniz Yolları

Doğu’da baharat ticareti antik çağlardan beri devam ediyordu. 16.yüzyıldan önce baharat nakliyatı Doğu’dan kara ve deniz yollarıyla, Basra Körfezi ve Kızıldenizden, Mısır veya Arabistan’dan geçerek Akdenize ulaşıyordu. Çin’den Avrasya’ya giden İpek Yolu baharatların Avrupa pazarlarına girmesinin başka bir yolu oluyordu. Tarihçi M.N. Pearson’ın konuyu açıklayıcı bir şekilde özetlediği gibi, geleneksel Ortadoğu yollarını kullanarak baharatları Avrupa’ya ulaştırmak için gereken maliyetler gerçekten çok yüksek oluyordu:

…bir kilo biberin el değiştirerek Avrupa pazarında son fiyatı çok yüksek oluyordu; üretim noktasından 1 veya 2 gram gümüşe mal olurken, İskenderiye’de 10 ila 14, Venedikte 14 ila 18 ve Avrupa tüketici ülke pazarına vardığında 20 ila 30 gümüş arasında değişiyordu. (41)

Avrupalılar, yerleşik rotaları atlayıp Avrupa’da baharat ürünlerine olan sürekli artan talebi karşılayabilir ise zenginlikler kazanabilirlerdi. Bunu başarmak için Asya’ya bir denizyolu bulunması gerekiyordu.

Kristof Kolomb 1492 yılında Atlas Okyanusunu geçerek batıya doğru yelken açıp Asya’ya ulaşabileceğini düşünmüş ancak yolu üzerinde başka bir kıta bulmuştu: Amerika Kıtası. Portekizliler, Afrika Kıtası etrafından dolaşarak Asya’yı bulabileceklerine inanıyorlardı. Bartolemeu Dias, 1488 yılında, Batı Afrika kıyılarından aşağıya doğru yelken açmış ve Afrika Kıtası Güney ucu olan Ümüt Burnu’nun (şimdiki Güney Afrika) etrafında ilk seferini yapmıştı. Onu 1497-1499 yıllarında Ümit Burnu’nu dolaşan ancak daha sonra Doğu Afrika kıyılarından yukarı yelken açan ve Hint Okyanusu’nu geçerek Güney Hindistan’ın Malabar Kıyısından Kalküta’ya (şimdiki Kozhikode) ulaşan Vasco da Gama izlemişti. Avrupalılar sonunda, Doğu zenginliklerine giden doğrudan bir deniz yolu bulmuşlardı. Avrupa gemileri Hindistan’ın Malabar Kıyısından daha doğuya, Baharat Adalarına ve Güneydoğu Asya’ya yelken açabiliyorlardı. 1512 yılında Baharat Adalarına yelken açan Francisco Serrao ve 1519-1521 yılları arasında İspanya’ya hizmet amacıyla dünyayı dolaşan Ferdinand Magellan (1480-1521) bir rota bulup açmışlardı.

Vasco da Gama Arriving at Calicut, India
Vasco da Gama’nın Hindistan Kalküta Limanına Varışı
Roque Gameiro (Public Domain)

Portekiz Sömürgeleştirmesi

Baharat ticaretine coğrafi erişim sağlamak önemli bir konuydu, ticari faaliyetlere dâhil olmak ise bambaşka bir konu oluyordu. Portekizlilerin Doğu’daki ticaret hırslarında ilk ve en büyük sorun, Hintli veya Müslüman tüccarların istediği hiçbir mala sahip olmamalarıydı. Birçok yönetici zaten aşırı derecede zengin idi ve son derece iyi ve daha da önemlisi herkes için barışçıl bir şekilde işleyen bölgesel bir ticaret ağında herhangi bir değişiklik yapmaya isteksiz idi. Portekizliler kendi lehlerine olan tek şeyi kullanmaya karar vermişlerdi: Silah ve gemilerde üstünlük. Hintli yöneticiler ve kimi Arap tüccarların bazı topları vardı, ancak bunlar Avrupa toplarıyla aynı kalitede değillerdi ve daha da önemlisi, Hint Okyanusunda ticaret gemileri deniz savaşları için değil, kargo taşımak ve hız yapmak üzere inşa edilmişlerdi. Buna karşılık, Avrupalılar bir süredir deniz savaşları yapıyorlardı.

BİR KENTAL (100 KG/220 LİBRE) KARABİBER ALTI CRUZADO’YA SATIN ALINABİLİYOR VE AVRUPA’DA EN AZ 20 CRUZADOYA SATILABİLİYORDU.

Basit bir çözüm yolu düşünülüyordu: Güç kullanarak ticaret ağını ele geçirmek ve sadece Asya ile Avrupa arasında değil, aynı zamanda Asya içinde de baharat ticaret tekeli kurmak. Baharat ürünleri, yetiştiricilerinden pamuklu kumaş, kuru gıda maddeleri ve bakır gibi nispetten düşük değerli mallar karşılığında mümkün olduğunca düşük maliyetle satın alınabilir ve ardından Avrupa pazarında mümkün olduğunca yüksek fiyata satılabilirdi. Baharatlar Asya içinden bir limandan diğerine takas edilmek üzere taşınabilir, altın, gümüş mücevher, inci ve kaliteli tekstil ürünleri gibi değerli mallarla takas edilebilirdi.

Bu hedef doğrultusunda, Ümit Burnu çevresine giderek daha fazla savaş gemisi gönderilmiş ve 1503 yılında Hindistan’da Portekiz Cochin’i (Koçi şehri) ile başlanarak ve sonunda Japonya’ya yayılarak her yere kaleler inşa edilmişti. Rakip gemiler patlatılarak sudan çıkarılmış ve işbirliği yapmayan kasabalara geniş bir açıdan yaylım ateşi açılmıştı. Mallarına el konulmuş ve tüccarlar elverişli anlaşma yapmaya zorlanmışlardı. Portekiz güçlerinin devriye gezecek coğrafi alanın büyüklüğünden yılmayan Portekiz Kralı I.Manuel (dönemi 1495 -1521) baharat ticareti üzerinde Kraliyet tekeli ilan etmişti. Portekizlilerin, kıyı ticaret merkezlerini kontrol etmenin ötesine bölgesel bir hedefleri olmamasına rağmen, 1505 yılında Hindistan’a bir genel vali atamışlardı. Portekiz Goa’sı (Portekiz Hindistanı, Portekiz sömürgesi) 1510 yılında Hindistan’ın batı kıyısında kurulmuş ve 20 yıl içinde Portekiz Hindistan’ının başkenti olmuştu. 1511 yılında Malazya’daki Malakka ele geçirilmişti. 1515 yılında Basra Körfezi ağzında Hürmüz Boğazı ele geçirilmiş, 1518 yılında Sri Lanka’nın Kolombo kentinde bir kale inşa edilmişti.

Kraliyet Tekeli

Dünya’nın üçte birinde yapılan baharat ticaretinde tekel oluşturmak neredeyse imkânsız bir durumdu ancak Portekizliler bu işi çok iyi başarmışlardı. Daha önce belirtildiği üzere ağır silah olarak topların kullanılmasının yanı sıra, bölgede idari kontroller de uygulanıyordu. İlk olarak, baharat kargosuyla yakalanan özel bir tüccar – Avrupalı veya başka bir coğrafyadan – tutuklanıyor, mallarına ve gemisine el konuluyordu. Müslüman tüccarlar en kötü durumdaydılar ve çoğu zaman idam ediliyorlardı. Bu politikanın her yerde uygulanmasının imkânsız olduğu anlaşıldıktan sonra, bazı yerel tüccaralara sınırlı miktarda baharat ticareti izni verilmişti, ancak genellikle sadece bir türden, çoğunlukla da karabiber olmuştur. Avrupa gemileri mürettebatına ücret yerine belirli miktarda baharat alma izin verilmişti (küçük bir çuval baharatla memleketlerinde bir ev satın alabilirlerdi).

Baharat ve diğer malların ticaretini kontrol etmenin başka bir yolu; gemilerin yalnızca Portkiz Kraliyet lisansına sahip olma şartı ve belirli limanları ziyaret etme uygulaması olmuştur. Kısacası, denizler artık özgür değildi. Baharat dışındaki malların ticaretini yapan gemilerin bile Portekiz yönetiminin verdiği pasaport veya cartaz lisansları (Hint Okyanusunda seyir izni) yoksa korgolarına ve gemilerine el konulur ve mürettebat hapse atılır veya daha kötüsü de olurdu. Cartaz lisansına ek olarak, gemiler uğradıkları limanlarda gümrük vergisi ödemek zorundaydı. Vergileri tahsil etmenin başka bir yolu, bütün gemileri Portekiz korumasında konvoylar olan cafilas’larla yelken açmaya zorlamaktı. Korsanlık faaliyetleri Hint Okyanusunda veya ötesinde bir tehdit unsuruydu, ancak asıl amaç; ticaret gemilerini vergi ödemek zorunda bırakmak (ayrıca ikinci bir ödeme yapmak için geri dönmelerini garanti eden nakit depozito almak) ve Portekiz kontrolünde bir limanda durmalarını sağlamaktı.

Çeşitli yollarla alınan gümrük vergileri Portekizlilerin Doğudaki gelirinin yaklaşık % 60’ışını oluşturuyordu. Ayrıca, umulduğu gibi, baharat ticaretinden de kar elde ediliyordu. Portekizliler böylece istedikleri kaynaktan baharat satın alabiliyorlardı. Örneğin, bir kental (100 kg/220 libre) biber 6 cruzado’ya (dönemin altın parası) satın alınabiliyor ve Avrupa’da en az 20 cruzado’ya satılabiliyordu. Taşıma maliyetleri, devriye gemileri giderleri ile kalelerin koruma ve bakım masrafları vardı ancak genel olarak yatırımlarından % 90 gibi çok güzel bir kar elde edebiliyorlardı. Dahası, ithal edilen baharat miktarı artıkça, genel maliyetler de düşüyordu. Portekizlilerin baharat satın alma ve kontrol etme arzusu doymak bilmez hale gelmişti.

Baharat ticaretini kontrol etme girişiminin daha önce bahsedilen konuların dışında başka sonuçları da olmuştu. Ticaret ağı yeni bölgelere kaydırılmış, böylece Koçi gibi bazı yerleşik merkezler gerilemiş ve Goa şehri gibi diğer şehirler de yükselişe geşmişlerdi. Misyonerler Hıristiyan inancını yaymışlardı. Bitkiler ve hayvanlar yeni yerlere nakledilip evcilleştirilmiş, bu da genellikle yaşam alanlarında öngörülemeyen etkilere neden olmuş ve yerel ekolojik sistemin dengesini bozmaya yol açmıştır. Hastalıklar yeni kurbanlar almak üzere bölgede her yere yayılmışlardı.

The Port of Calicut in 1572
Kalküta Limanı, 1572
Unknown Artist (Public Domain)

Asya’ya Açılma

Portekizliler Avrupa baharat ticaretinde az ya da çok bir tekel kurmuşlardı, ancak Asya’daki hâkimiyetleri kısa ömürlü olmuştur. Asyalı tüccarlar mümkün olduğunca Avrupalılardan uzak durmuş ve gümrüksüz ticaretlerine devam etmişlerdi. Avrupa baharat ticareti, küresel baharat ticaretin yalnızca dörtte birini oluşturduğunu belirtmek önemlidir. Portekizli birçok yetkili de yolsuzluk yapıyor ve Kraliyet Makamına gelir payını ödemeden ticaret yapıyordu. Ümit Burnu üzerinden yapılan baharat ticareti, Ortadoğu kara ve deniz yolları üzerinden yapılan ticaretin yerini hiçbir zaman almamıştır. Avrupa ülkelerinde baharatlara olan talebin sürekli artması sayesinde 16.yüzyılın ikinci yarısında yeniden gelişmeye başlamıştır.

Diğer Avrupa ülkeleri de baharat ürünlerine doğrudan erişimi olanların edindikleri zenginliğin rüzgârına kısa sürede kapılmışlardı. İngiliz Francis Drake (yaklaşık 1540-1596), 1577 ila 1580 yılları arası dönemde, karanfil kargosu almak için Baharat Adalarından mola verdiği dünya turunu gerçekleştirmişti. Ancak, Portekizlilere meydan okuyan ilk kişiler, 1596 yılından itibaren Portekiz merkezlerinde kalelere saldırmaktan çekinmeyen Hollandalılar olmuşlardı. Bu kalelerin yetersiz garnizonları ve genellikle bakımsızlıktan kaynaklı sorunları vardı. Söz konusu bölgeler o kadar büyüktü ki, Portekizliler küçük bir kısmında bile devriye gezemiyorlardı. Hollandalılar Baharat Adalarının kontrolünü doğrudan ele almış ve Malakkayı (1641), Kolomboyu (1656) ve Koçini (1663) ele geçirmişlerdi. Hollandalılar, baharat kaynağını kontrol ederek, artık küresel baharat ticaretine kendi şartlarını dayatabilir ve Portekizlilerin taşıyabileceğinden üç kat fazla baharatı Avrupa’ya ithal edebilirlerdi. Bu arada Persler, İngilizlerin yardımıyla, 1622 yılında Hürmüz Boğazını ele geçirmişlerdi. Hindu Marathalar, Güney Hindistan’da büyük zaferler kazanıyor ve Portekiz merkezlerini tehdit ediyorlardı. Gujarati tüccarları, Bengal Körfezi ticaretine hâkim idiler. Kısacası, herkes baharatları ve baharat ticaretinin getirdiği zenginliği seviyordu.

Daha da önemlisi, Avrupa ülkeleri artık dış politikalarını yeniden düzenliyorlardı. Artık bir avuç kadar sayıda kıyı ticaret merkezi kurmak üzere araştırma ve keşif yapmak mesele değildi. Kolonizasyon faaliyeti artık toprakları ele geçirmek, yerli halkları fethetmek ve Avrupalıları bu topraklara yerleştirmek konusuyla ilgiliydi. Hollandalılar ve İngilizler ticaret şirketleri kurmuş ve malların çok daha verimli bir şekilde elde edilmesi ve dağıtılmasını sağlamışlardı. Avrupa güçleri dünyayı paylaşmak ve imparatorluk kurmak için yarışırlarken, şeker kamışı, pamuk, çay ve afyon gibi ürünler, altın, elmas ve köle ticareti, dünya ekonomisinde baharat ticaretinin yerini almıştı. Baharat ticaretini kontrol etme çabası o zamanlar dünyada açılım yapılmasını sağlamıştı, ancak sonraki yüzyıllarda bu aynı dünyanın, çok daha şiddetli ve istikrarsız bir dünya olmasına neden olmuştur.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Mark Cartwright
Mark, tam zamanlı yazar, araştırmacı, tarihçi ve editördür. Özel ilgi alanları arasında sanat, mimari ve tüm medeniyetlerin paylaştığı fikirleri keşfetmek yer almaktadır. Siyaset Felsefesi alanında yüksek lisans derecesine sahiptir ve WHE Yayın Direktörüdür.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Cartwright, M. (2021, Haziran 09). Baharat Ticareti ve Keşifler Çağı [The Spice Trade & the Age of Exploration]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-1777/baharat-ticareti-ve-kesifler-cagi/

Chicago Formatı

Cartwright, Mark. "Baharat Ticareti ve Keşifler Çağı." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Haziran 09, 2021. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-1777/baharat-ticareti-ve-kesifler-cagi/.

MLA Formatı

Cartwright, Mark. "Baharat Ticareti ve Keşifler Çağı." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 09 Haz 2021. İnternet. 14 Nis 2025.