Kutsal Roma İmparatorluğu'nun İdeolojisi

Makale

Isaac Toman Grief
tarafından yazıldı, Yağız Yanardağ tarafından çevrildi
22 Haziran 2021 tarihinde yayınlandı 22 Haziran 2021
Bu makaleyi sesli dinle
X
Makaleyi Yazdır

Voltaire, "Kutsal Roma İmparatorluğu hiçbir şekilde ne kutsal, ne Romalı ne de bir imparatorluktu" diye yazmıştı ve bu yorum hala popüler düşünceye hakim olduğu için Kutsal Roma İmparatorluğu bir alay konusu, Roma'nın ihtişamının soluk bir yansıması olarak görülüyor. Peki Voltaire haklı mıydı? Burada bu adlandırmayı izah eden ve belki de haklı çıkaran ideolojik yapıyı inceleyeceğiz.

Doctrine of the Two Swords from the Sachsenspiegel
Sachsenspiegel'den İki Kılıç Öğretisi
Eike von Repgow (CC BY-NC-SA)

Roma İmparatorluğu'nun Değişimi

Frenkler, Roma İmparatorluğu'nun son asırlarında Avrupa'ya göç eden birçok halktan biriydi. Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünü takip eden asırlarda birçok halk, krallıkları biçimlendiriyor, amansız savaşlara tutuşuyor ve şaşırtıcı bir hızla yükseliyor ve çöküyordu. Sekizinci yüzyılın ortalarında III. Pepin (751-768 arası) Frenk Krallığı tahtını ele geçirerek bu kargaşaya dahil olmuştu.

ŞARLMAN PAPA'NIN DÜŞMANLARINI BİR BİR ALT ETTİKTEN SONRA PAPA, ŞARLMAN İLE ARALARINDAKİ İTTİFAKI BİR ADIM ÖTEYE TAŞIYARAK ONU ROMALILARIN İMPARATORU OLARAK TAKDİM ETMİŞTİ.

Daha da önemlisi, Pepin yeni Karolenj Hanedanı'na meşruiyet kazandırmak için Papa'nın onayını almak istemiş ve almıştı. Roma piskoposu ve misyonerlik hareketinin kalbi olarak görülen papa, kuzey ve batıdaki diğer piskoposlar üzerinde muazzam bir prestije ve etkiye sahip olmuştu. Papa Batı Avrupa'daki Ortaçağ kilisesinin en önemli figürüydü ve şöhreti bir tehlikeyi de beraberinde getiriyordu, bu nedenle önemli konuma sahip bir lord ile bir işbirliği yapmak çok faydalı olacaktı. Ancak Pepin'in kurduğu hanedan, oğlu Büyük Charles, Carolus Magnus ya da yaygın olarak bilinen adıyla Şarlman (y. 742-814) adıyla biliniyordu.

Şarlman, zaten Batı Avrupa'nın en büyük krallığı içerisinde bulunan bu toprakları (kabaca) günümüz Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Batı Almanya, İsviçre, Slovenya ve Kuzey İtalya'sını kapsayacak şekilde genişletmişti. Bunun da ötesinde, Hristiyan ve geleneksel öğretiyi Latince dilinde bu geniş topraklara yaymaya hevesliydi. Şarlman, Papa'nın düşmanları olan İtalya'daki Lombardları bozguna uğrattıktan sonra Papa, aralarındaki ittifakı bir adım öteye taşımıştı. MS 800 yılının Noel gününde Papa III. Leo onu Romalıların İmparatoru olarak takdim etmişti. Rivayete göre Şarlman böyle bir ünvan karşısında şok olmuş ve mahcup hissetmişti, ancak büyük olasılıkla bu hem onun hem de Leo'nun Kilise ve Kraliyet'in prestijini arttırmak için yaptıkları kurnazca bir siyasi hamleydi.

Coronation of Charlemagne
Charlemagne’nın Taç Giyme Töreni
Friedrich Kaulbach (Public Domain)

Şarlman'ın oğlunun ölümü üzerine Frenklerin toprakları parçalanmıştı. Verdun Antlaşması 843 yılında Karolenj İmparatorluğu'nu Şarlman'ın torunları arasında paylaştırmıştı. Teorik olarak, kuzey İtalya bölgesi imparatorluk tahtının bulunduğu yer olmuş, ancak doğu bölgesi - bugün Almanya olarak adlandırdığımız bölgenin çoğunu kapsayan Doğu Francia - en güçlü bölge olmaya devam etmişti. Papa kuzeydeki komşularıyla uzun süredir sorun yaşıyordu ve Leo'nun imparatorluk unvanı karşılığında Lombardları işgal etmesi için Şarlman'a çağrıda bulunduğu sırada, Doğu Francia hükümdarı Büyük Otto da 961'de gelip kuzey İtalya'yı fethetmişti. Bir yıl sonra, 962'de Büyük Otto Kutsal Roma İmparatoru olmuş ve merkezi Almanya'da yer alan ve tekrar dirilmiş olan bir Kutsal Roma İmparatorluğu ortaya çıkmıştı.

PAPA VE İMPARATOR, KUZEY VE BATI AVRUPA'NIN YA DA LATİN HRİSTİYANLIĞI'NIN SEMBOLİK LİDERLERİ OLARAK İKİ KILIÇ ADIYLA ANILMAYA BAŞLANMIŞTI.

İki Kılıç

Burada papa ve imparator arasındaki anlaşma, bir miktar sırt sıvazlamanın ötesindeydi. Görkemli bir lord ile Batı'daki kilisenin liderinin ortaklığı, bugün Ortaçağ Avrupası olarak adlandırdığımız yeni bir uygarlığın temelini oluşturmuştu. Papa ve imparator, Kuzey ve Batı Avrupa'nın ya da Latin Hristiyan aleminin sembolik liderleri olan İki Kılıç olarak anılmaya başlanmışlardı. Papa ortaklaşa bir dini yaşamı temsil ederken, imparator da beraber paylaştıkları siyasi dünyayı temsil ediyordu.

İmparator yalnızca şaşalı bir unvan değildi. Bu, tarihi Avrupa'nın omuzlarında ağır bir yük olan güçlü Roma'nın varisi olmak anlamına geliyordu. Bunu anlamak için Eski Ahit'in Daniel Kitabı'na bakmamız gerekir. Daniel kıyametten önce dört cihan imparatorluğu olacağı kehanetinde bulunmuştu. Translatio imperii, bir dünya imparatorluğunun bayrağının bir sonraki imparatorluk tarafından nasıl devralındığının adıydı. Geç Antik Çağ'da Hristiyanlar bu kehaneti, her imparatorluğun biraz daha batıya kayarak Roma İmparatorluğu'nda doruğa ulaştığı şeklinde yorumluyordu. Herkesin söyleyebildiği kadarıyla dünyanın sonu henüz gelmediğinden, bu translatio imperii kavramı, uzak Batı'nın imparatorluk sonrası krallıklarında bir Hristiyan Roma İmparatorluğu'nun yeniden doğuşuna ilham verebilir ve bunu meşrulaştırabilirdi. Yeniden canlanan Roma İmparatorluğu basitçe son dünyevi imparatorluğun bir devamıydı ve Avrupa halkı Kıyamet'i onun önderliğinde görecekti.

Bizans İmparatorluğu hala Roma İmparatorluğu'nun kimliğini taşıdığını iddia ediyordu, ancak Latin Batı'nın Yunan Doğu'dan ayrılma arzusu giderek artıyordu. Şarlman'ın zamanında doğu ve batı kiliseleri henüz resmen bölünmemiş olsa da, kültürleri ve birliktelikleri birbirinden çok uzaklaşmıştı. Daha da önemlisi, Batı kilisesi Roma'daki Papa'nın egemenliği altındayken, Doğu'ya göre Papa birçoğunun arasında sadece tek piskopostu. Ayrı, batılı, Latin Hıristiyan-Roma medeniyeti fikri orada yaşayan insanlar için anlamlıydı. Devletlerini Kutsal Roma İmparatorluğu yerine Roma İmparatorluğu'nun Yeniden Doğuşu (Renovatio imperii Romanorum) olarak tanımlama eğilimindeydiler - bu terim 1100'lerde kullanılmaya başlandı - ancak kavram aynıydı.

Map of the Holy Roman Empire, 972-1032 CE
Kutsal Roma İmparatorluğu Haritası, MS 972-1032
Sémhur (CC BY-SA)

Bu koşullar altında, yani o zamanki insanların görebileceği şekilde anlaşıldığında, bu terimlerin kombinasyonu anlam kazanmaktaydı:

  • Kutsal, hakiki Hristiyanlar, sapkınlar ve dinsizlerle dolu bir dünyada Tanrı'nın hakikatini savunan, hakikate inananlar;
  • Roma İmparatorluğu'nun mirasçıları olan ve piskoposu ortak dini yaşamın temsilcisi olan Roma şehrinin ruhani önceliğine odaklanan Romalılar;
  • İmparatorluk, tüm uygarlık tarafından en yüksek mertebe ve öncelikli olarak tanınan ve özel otoritesi ortak uygarlığı temsil eden tek lider olan bir İmparator tarafından yönetilir.

İlginçtir ki Doğu Roma İmparatorluğu da daha sonra aynı fikri farklı yollardan takip edecekti. Yunan Ortodoks ve Latin Katolik Kiliselerinin, Papa ve Konstantinopolis Patriğinin 1054 yılında birbirlerini karşılıklı olarak aforoz etmeleriyle resmen ayrıştıkları kabul ediliyordu. Doğu Slavı olacak halklar uzun zamandır Bizanslılardan gelen Rum Ortodoks kültüründen büyük ölçüde etkilenmişlerdi. Konstantinopolis'in Müslüman Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçtiği 1453'ten sonra Moskova, translatio imperii iddiasında bulunacak ve kendisini başında bir Sezar'ın (Çar) bulunduğu 'Üçüncü Roma' olarak adlandıracaktı.

Papa ve İmparator Arasındaki Anlaşmazlık

Latin Hristiyan âleminin temsilcileri olarak papa ve imparatoru temsil eden bu İki Kılıç imgesi, Luka'daki bir pasajın oldukça belirsiz bir yorumuydu: " Havariler, 'İşte Rabbimiz, burada iki kılıç var' dediler. 'Bu kadarı yeter' diye karşılık verdi." (22:37-38). Eğer bu İncil'deki sallantılı temeller üzerine inşa edilmişse, siyasi temeller de kısa sürede çatlamış ve İki Kılıç birbiriyle çatışmaya başlamış olacaktı.

İlk olarak, 1100'lerdeki reform hareketleri Kilise'yi harekete geçirmişti. Kilise'nin çok gevşek ve günahlarla dolu olduğunu görmüşler ve rahiplerin evlenmesini ve keşişlerin lüks içinde yaşamasını engellemek istemişlerdi. Büyük Cluniac reformları ortaçağ keşişlerinin günlük yaşamını saf hale getirmeyi amaçlıyordu ve Papa VII. Gregorius sadece ortaçağ manastırında yaşayan keşişlere değil, tüm rahiplerine iyi bir düzen ve ahlak dayatmak istiyordu. Artık kilise, iktidarda kim olursa olsun onun yalnızca meşrulaştırıcı yardakçısı olmayı kabul edemezdi ve yeni, katı, hiyerarşik örgütlenmesi nedeniyle, bunun etkisi için mücadele etme gücüne de sahipti.

Model of Cluny Abbey
Cluny Manastırı Modeli
Hannes72 (CC BY-SA)

İkinci olarak, Normanlar 1000'li yılların başında İtalya'ya girmişlerdi. Kötü şöhretli bu savaşçılar papa adına savaşma yetkisine sahiplerdi ve yeni gelenler olarak kilisenin onlara verebileceği otoriteyi arzuluyorlardı. Her zaman iyi geçinemeseler de, artık imparatordan başka bir koruyucuya sahip olabilecek olan papayla ittifak yapma seçeneğine sahiptiler.

Papa ile imparatorun karşı karşıya geldiği en ünlü anlaşmazlık örneği Yatırım Tartışması olarak adlandırılan olaydı. 1076 yılında Papa VII. Gregorius (hükümdarlık dönemi 1073-1085), Kutsal Roma İmparatoru IV. Henry'i (hükümdarlık dönemi 1084-1105) Milano piskoposunu kimin seçeceği konusunda anlaşmazlığa düşmeleri üzerine aforoz etmişti. Küçük bir anlaşmazlık için çok aşırı bir eylem gibi görünebilir, ancak imparatorluk içindeki piskoposlara makamlarının sembollerini verme hakkı, otoriteleri için son derece önemliydi. Ne yazık ki IV. Henry'nin aforoz edilmesi, bir dizi muhalif soylunun kendisine karşı ayaklanması için yeşil ışık yakmıştı. IV. Henry, Gregorius'un kaldığı Canossa'ya yürüyerek gitmiş ve Gregorius kendisini affedinceye kadar karda yalın ayak diz çökmüş ve durumu fevkalade bir şekilde yatıştırmıştı.

Ancak, atama sorunu devam etmiş, daha birçok savaş yapılmış ve birçok insan ölmüştü. 1122'de yapılan Worms Konkordatosu birleştirici nitelikte bir uzlaşmaydı, ancak bu iki önde gelen figür arasındaki gerilim devam ediyordu. Hiçbiri otoritesini diğeri üzerinde tam olarak tesis edemiyordu ve çatışma tekrar tekrar alevleniyordu. Papa XXII. Ioannes ve İmparator IV. Ludwig'in 14. yüzyıldaki mücadelesi Umberto Eco'nun çok satan romanı The Name of the Rose'da (Gülün Adı) unutulmaz bir şekilde tasvir edilmişti.

Pope Gregory VII, Pitigliano Cathedral
Papa VII. Gregorius, Pitigliano Katedrali
Detunedweirdo (CC BY-SA)

Böylece İki Kılıç birbirlerine rahat vermeyeye devam ediyordu. Bu durum hiçbir zaman sorunsuz ya da açıkçası özellikle düzgün bir şekilde yürümemişti. Ancak, bu anlaşmazlık bir başarısızlık olarak yorumlanmamalıdır. Tartışmaların bu denli olmasının nedeni, bu durumun iki taraf için de önemli olmasıydı. Papa ve İmparator, kendi yarattıkları bir ödül için kendi inşa ettikleri bir arenada dövüşen iki boksör gibiydiler. Yarattıkları çerçeve içindeki konumları ve göreceli güçleri konusunda çekişiyorlardı. Bu çerçevenin dışında düşünmek çok zordu ve ikisinin de çıkarlarına uymuyordu. Bu kadar sert mücadele etmeleri, kurdukları yeni medeniyetin sembolik liderliğini üstlenmenin onlar için ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir.

Egemenlik: İki Kılıcın Kırılışı

Orta Çağ boyunca Kutsal Roma İmparatorluğu, Avrupa'nın önde gelen güçleri arasındaki üstünlüğünü kaybetmeye başlamıştı. İki Kılıç kavramının geçerliliği giderek azalıyordu. Elbette, I. Frederick Barbarossa (hükümdarlığı 1155-1190) ve torunu II. Frederick (hükümdarlığı 1220-1250) gibi Sicilya'yı fetheden ve hatta Altıncı Haçlı Seferi'nde Kudüs'ü kısa süreliğine özgürlüğüne kavuşturan kudretli imparatorlar da vardı. Bu İmparatorlar, Kutsal Roma İmparatoru VI. Henry'nin (hükümdarlığı 1191-1197) 1193 yılında İngiltere Kralı I. Richard'ı (diğer adıyla Aslan Yürekli Richard, hükümdarlığı 1189-1199) esir alması örneğindeki gibi, zaman zaman diğer krallardan doğrudan hürmet görüyorlardı. Elbette Richard bunu baskı altında iken yapmıştı, ancak bunun mümkün olduğu gerçeği önemlidir. Kral Richard Avrupa'da başka hiçbir hükümdara yasal olarak boyun eğemezdi çünkü Avrupa'da başka hiçbir hükümdarın daha üstün bir unvanı yoktu. Bununla birlikte, evrensel egemenlik iddiası bu gibi durumlarla sınırlıydı.

Almanya ve Kuzey İtalya gibi krallık unvanlarına sahip oldukları toprakların ötesinde, imparatorların çok az yetkisi vardı. İmparatorlar, Kutsal Roma İmparatoru'ndan ziyade Almanya Kralı sıfatıyla saray idare ediyor ve ordularını yönetiyorlardı. Filozoflar, hükümdarların ve şehirlerin egemenliğini savunmaya başlamıştı. Bu, her kralın, kraliçenin ve şehir devletinin imparatora danışmaksızın gündelik konularda kendi topraklarını diledikleri gibi yönetmekte özgür oldukları anlamına geliyordu. Ruhani konularda elbette kiliseye saygı göstermek zorundaydılar. Bazı akademisyenler bunun evrensel imparatorluğun bir üyesi olarak bir özgürlük olduğunu, bazıları Roma İmparatorluğu'nun hiçbir zaman yeniden diriliş yaşamadığını, diğerleri ise bunun her halkın özel yasa ve geleneklerinden kaynaklandığını savunuyordu. Detaylar ne olursa olsun, sonuç aynıydı: imparatorluk dışındaki Avrupa ülkeleri tarafından imparatorluk otoritesinin reddedilmesi.

Fredrick I Barbarossa Flanked by His Sons
I. Friedrich Oğulları Tarafından Kuşatıldı
Unknown Artist (Copyright, fair use)

Birçoğu Kutsal Roma İmparatoru'nun egemenliğine meydan okumak istiyordu. Özellikle İtalya'da bu tartışma şiddetliydi ve aslında egemenlik için hukuki-felsefi argümanları geliştirenler de çoğunlukla bu şehir devletleriyle ilişkisi olan bilginlerdi. Bu arada, İngiltere ve özellikle Fransa monarşileri, kimsenin üstünlüğünü kabul etmek istemeyen gururlu krallarla güçlü krallıklar haline gelmişlerdi.

İmparatorun Almanya'daki vasalları bağımsızlıklarını savunmaya devam ediyorlardı. Bu vasalların en güçlüleri 1078'de, Tahta Geçme Tartışması sırasında, Gregorius'un 4. Henry'yi aforoz etmesine yeni bir kral seçerek karşılık vermişlerdi. 'Muhalif kralları' iki yıl içinde ölmüş ve Henry o zamana kadar inisiyatifi tekrar ele geçirmişti, ancak bu olayın arkada bıraktığı miras, en önde gelen Alman prenslerinin Almanya'nın bir sonraki kralının kim olacağına karar verme hakkını ellerinde tutmalarıydı. Adaylar artık bu seçmenlerin gönlünü kazanmalı ve onlara rüşvet yedirmeliydiler ve bu yüzden de çok etkili ve bağımsız kaldılar. Hatta 1356'da imparatorluk unvanının Almanya Kralı olarak seçtikleri kişi tarafından otomatik olarak üstlenileceğini bildirdiklerinde Papa ile Kutsal Roma İmparatoru arasındaki bağı koparmış oldular. Bu durum, halefleri daha sorunsuz ve seçmenleri daha etkili hale getirmişti, ancak imparatorluğun Latin Hristiyan dünyasını temsil edebileceği fikrine de zarar vermiş oluyordu.

Avrupa'nın kolektif uygarlığı değişiyordu. Voltaire, imparatorluğun yalnızca tek ve "birkaç devlete bölünmüş bir tür büyük Cumhuriyet" olduğunu söylüyordu. İmparatorluk en iyi ihtimalle törensel bir önceliğe, eşitler arasında birincilik gibi bir unvana sahipti. Kutsal Roma İmparatoru V. Karl (hükümdarlığı 1519-1556) İmparatorluğu'nu İspanya ve geniş denizaşırı sömürgeleriyle birleştirdiğinde ve evrensel bir imparatorluk bir kez daha mümkün gibi göründüğünde dahi, Avrupa devletleri egemenliklerini şiddetle korumuşlardı. İngiltere Kralı VIII. Henry'nin (hükümdarlığı 1509-1547) Katolik Kilisesi'nden kopuşunun bir parçası olan 1533 tarihli Temyiz Yasası, "bu İngiltere Krallığı bir İmparatorluktur" diyerek başlar. Bu vurgunun amacı, İngiltere'nin kendi yasalarından başka hiçbir yasaya saygı göstermeyeceğini ifade etmektir. Bu yasa herhangi birinin kralın üstünde olduğu fikrini açıkça reddeder. Tabii ki bu fikir Papa'ya yönelikti. Ortaçağ egemenlik kavramı imparatoru reddetmişti, ve daha sonra VIII. Henry mantıklı bir sonraki adımı atmış ve papayı reddetmişti. Sonuç olarak, İki Kılıç düellosunu ikisi de kaybetmiş oldu.

İç Savaş

Ancak Kutsal Roma İmparatorluğu sıradan bir Avrupa devleti değildi. Dışarıdan gelenler Erken Modern Dönem'e kadar (yaklaşık 1500'den itibaren) imparatorluk ziynetlerini pek önemsememiş olabilirler, ancak kendine özgü imparatorluk tarihi ona özel özellikler veriyor ve sınırları içinde yaşayan insanlar için de özel bir anlam taşıyordu.

Map of the Holy Roman Empire, 1648 CE
Kutsal Roma İmparatorluğu Haritası, MS 1648
Astrokey44 (CC BY-SA)

Şarlman 800 yılının Noel gününde Roma'da taç giydiğinde Avrupa'da köklü bir değişim yaratmıştı. 1517 yılının Cadılar Bayramı'nda Martin Luther adında bir Alman keşiş dokan beş maddelik tezini Wittenberg Katedrali'nin kapısına astığında da aynı şey oldu. Luther, bugün Protestan Reformu olarak adlandırdığımız olaylar zincirini harekete geçirmişti. Bu, İngiltere'nin Roma'dan kopuşu anlamına geliyordu ve bu Luther gibi reformcular tarafından ateşlenen pek çok devrimci olaydan yalnızca biriydi.

Din, imparatorluğa yüz yıl boyunca büyük zararlar vermişti. Protestan kelimesi, 1529 yılında Reichstag'da (imparatorluktaki tüm yöneticilerin bir araya geldiği toplantı) alınan Katolik bir kararı protesto eden Lutherci prenslerden gelmekteydi. Bu Protestanlar Schmalkaldic Birliği'ni kurmuşlar ve savaştaki yenilgilerine rağmen dinlerini özgürce yaşamak için resmi ayrıcalıklar elde ettikleri Augsburg Barışı'nı (1555) müzakere etmişlerdi. İspanya Hollanda'sı ve Fransa iç savaşa sürüklenirken, Katolik ve Lutherci prensler dinlerini özgürce yaşayabilecekleri tarafsız bir yapı olan imparatorluk etrafında toplanmışlardı. Bazı nüfuz sahibi prenslerin Augsburg Barışı kapsamında kabul edilmeyen bir başka Protestanlık biçimi olan Kalvinizm'e geçmesi ve farklı mezheplerin prens başpiskoposluklarını kimin adaylarının kontrol edeceği konusunda anlaşmazlığa düşmesi nedeniyle anlaşma bozulmuştu. Bu gerginlikler, imparatorun Osmanlılarla savaş halindeyken kafasının meşgul olduğu bir dönemde patlak vermişti. Pek çok tarihçi bunu takip eden Otuz Yıl Savaşları'nı (1618-1648) Kutsal Roma İmparatorluğu'nun tam anlamı ile parçalanması, tüm yapının dehşet verici bir vahşete sürüklendiği ve sonrasında içi boş bir kabuk haline geldiği bir dönem olarak değerlendirmekteydi. Gerçekten de Voltaire ünlü sözünü Otuz Yıl Savaşları'ndan sonraki dönemde kaleme almıştı.

Ancak Kutsal Roma İmparatorluğu halkı için tüm bunlar, dış güçlerin (tartışmalı bir şekilde) müdahale ettiği iç savaşlardı. İnsanlar imparatorluklarının içinde, imparatorluğun nasıl olması gerektiği konusundaki anlaşmazlıklar yüzünden çatışıyorlardı. Anglikan İngiltere, Lutherci İsveç ya da Katolik Fransa'nın aksine, imparatorluk çeşitli Hristiyanlıkları tanıyordu ve bunu yapabiliyordu çünkü imparatorluk tek bir hanedanın malı ya da tek bir grubun himayesi altında değildi. İmparatorluk etnik ve dini olmayan, birçok özel ve yerel kimliği kucaklayabilen kapsayıcı bir kimlik olarak kalmıştı. İnsanların bu çerçeve içinde nerede yer aldıkları, savaş alanında ve dışında sürekli olarak tartışma konusu olmuş, ancak çerçevenin kendisi varlığını sürdürmüştü. İmparatorluğun 19. yüzyılın ilk yıllarındaki nihai çöküşü, imparatorluklar hakkında yeni ve çok farklı fikirlerin habercisi olacaktı.

Çevirmen Hakkında

Yağız Yanardağ
Ben Yağız. 22 yaşında, Tarih, Coğrafya, Yabancı Diller ve Çeviri ile ilgilenen bir öğrenciyim.

Yazar Hakkında

Isaac Toman Grief
Isaac, York Üniversitesi'nde doktora adayıdır ve savaştan sonra yeni otorite biçimlerinin nasıl meşru hale gelebileceği konusunda araştırma yapmaktadır. En sevdiği hobisi öğrenmek, öğrenmeyi en sevdiği şey ise tarihtir.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Grief, I. T. (2021, Haziran 22). Kutsal Roma İmparatorluğu'nun İdeolojisi [The Ideology of the Holy Roman Empire]. (Y. Yanardağ, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-1786/kutsal-roma-imparatorlugunun-ideolojisi/

Chicago Formatı

Grief, Isaac Toman. "Kutsal Roma İmparatorluğu'nun İdeolojisi." tarafından çevrildi Yağız Yanardağ. World History Encyclopedia. Son güncelleme Haziran 22, 2021. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-1786/kutsal-roma-imparatorlugunun-ideolojisi/.

MLA Formatı

Grief, Isaac Toman. "Kutsal Roma İmparatorluğu'nun İdeolojisi." tarafından çevrildi Yağız Yanardağ. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 22 Haz 2021. İnternet. 21 Kas 2024.