700lü yıllarda Gotland adasından yola çıkmış İskandinavlar, Rus nehirlerini takip ederek Baltik bölgesine yayılmaya başladılar. Norveç'ten ve Danimarka'dan 8.yüzyıldan 11.yüzyıla kadar aktif vikingler korkutucu yağmacılar ve koloniciler olarak bilinseler de, Gotland tüccarları savaşçı oldukları kadar iş insanlarıydı ve yeni bölgelere güçlendirilmiş sınır karakollarıyla erişebiliyorlardı.
Yerel halk sakinleştirildikten sonra yeni kasabalar ve ticari merkezler oluşturabilmek için yerleşimciler bu bölgelere getiriliyordu. Gotlandlılar doğuya ilerleyip Bizans ve İslam dünyasına yaklaştıkça ve etki alanları genişletikçe bu süreç tekrar ediliyordu.
Zamanla Gotland halkı "Varegler" olarak anılmaya başlandı. Çok muhtemelle bunun kökeni Eski Nors'taki var kelimesiydi ki anlamı "sözle yapılmış ittifak" idi. Gotland tüccarları birbirlerini korumak ve kar payını bölüşmek için birbirlerine söz verirlerdi. Varegler köle, kürk (kunduz ve siyah tilki kürkü) ve kılıç ticareti yapıyorlar, genelde bu alışverişlerde özellikle Arap dirhemini tercih ediyorlardı.
Müslümanlarla ve Bizanslılarla Ticaret
Günümüz Rusya'sının kuzeyine yerleşmiş olan Gotland tüccarları Araplar tarafından al-Rus olarak anılıyorlardı. Rhos (Rus) kelimesinin kökeni eski Nors'taki ruotsi idi ve anlamı esasında "kürekli tekne seferi"ydi. Zamanla bu Ruslar bölgedeki etnik Slavlarla birleştiler ve kendilerine has Gotland kimliğini kaybettiler.
700lü yılların ikinci yarısında eski Rus tüccarlar kuzeyden merkez Avrupa'daki suyollarını izleyerek iki önemli ticaret yolu açtılar:
- Volga'dan aşağı, Hazar Denizi'ni geçen ve Müslümanlara ait Bağdat'a kadar giden ilk yol
- Karadeniz'den Hristiyan Bizans İmparatorluğu'na giden ikinci yol
Bu iki yol da kendilerinden aşar vergisi alınan Yahudi Hazar Krallığı'ndan geçiyordu.
Bağdat, gelen Ruslar için şüphesiz ki muhteşem bir manzaraydı. 903 ve 913 yılları arasında Arap yazar Ibn Rustah, dönemin Ruslarını "köyleri olmayan, toprak işleyemeyen" ve "tek yaptıkları samur ve sincap gibi hayvanların derisini satmak ve alıcı bulmak" olan bir ırk olarak tanımlamıştır (Gabriel, 3). Bağdat dönemde İslam dünyasının ana cevheriydi, uçsuz bucaksız yeşil parkları ve bahçeleri, mermerden sarayları, narları ve özenle inşa edilmiş camileri vardı.
Ruslar, yollarda Arap gümüş paraları, ipek, baharatlar, şarap, mücevherler, cam ve Bizans İmparatorluğu'na ait kitaplar için ticaret yapıyorlardı. Karşılığında Avrasya bozkırlarından yakaladıkları Slav köleleri, kürkleri, bal, balmumu ve kereste gibi malzemeleri satıyorlardı. Özellikle ipek ticareti Konstantinapolis'ten başlıyor, İran'daki Rayy'dan Kiev ve Novgorod'a geçiyor, Baltıklar ve İskandinavya'dan da sonunda İngiltere'ye ulaşıyordu. Doğu Avrupa ticari ağının merkezi olarak Gotland görülüyordu, ki günümüzde de oradan çıkarılan olağanüstü miktardaki gümüş paralar kanıt niteliğindedir. Bulunan gümüş, dönemde Müslümanların yönettiği Orta Asya topraklarındaki madenlerden çıkarılmıştır.
Kiev Knezliği'nin Kuruluşu
Geç 9.yüzyılda Valegli Rurikid Hanedanlığı'ndan Prens Oleg (879-912), Doğu ve Kuzey Avrupa'da gevşek bağlarla ilişkilendirilmiş topraklardan oluşan Kiev Knezliği'ni kurdu. Oleg, knezliği kurmaya 862 yılında başkent Novgorod ile başladı (Saint Petersburg'un 160 km güneyinde) oradan kontrolünü Dnieper Nehri'ni takip ederek güneydeki vadilere, nihayetinde de başkentini taşıyacağı, daha stratejik öneme sahip Kiev'e genişletti (Ukrayna'da Kyiv).
Topraklarının en geniş olduğu zamanda Kiev Rus Knezliği, kuzeyde Beyaz Deniz, güneyde Karadeniz'e kadar uzanıyor, batıda Vistula sularına kadar, doğuda ise Taman Yarımadası'na doğru gidiyordu. Kiev Knezliği, aynı zamanda günümüzdeki modern Belarus, Rusya ve Ukrayna gibi bağımsız devletlerin de kültürel kökenidir. Moğollar tarafından 1237-1242 yılları arasında işgal edilene kadar 700 yıl varlığını sürdürmüştür.
Kiev Knezliği'ne ait bilgilerimiz, 850'den 1110 yılları arasındaki erken Slav tarihini anlatan Rus Birincil Vakayinamesi veya Geçmiş Yılların Hikayesi eserinden gelmektedir. 1113 yılında Büyük Prens II. Sviatapolk'un sarayındaki keşiş Nestor tarafından biraraya getirildiği tahmin edilmektedir. Nestor başka Bizans vakayinamelerinden, Slav edebi kaynaklarından, çeşitli resmi dökümanlardan ve yerel efsanelerden faydalanmıştır. Orijinal belge şuan bulunmamaktadır ama ileriki yüzyıllardan kalma yeniden yazımları mevcuttur; en erkeni 1377'deki Laurentian Kodeksi bir diğeri ise 1500lerden kalma Hypatian Kodeksi'dir.
İslam ve Bizans Dünyası'na Rus Saldırıları
Rusların Bağdatlılar, Hazarlılar ve diğer Müslümanlarla etkileşimi genelde barışçıl olsa da çeşitli istisnalar mevcuttur. Rusların korkusuzca Bizans ve Müslüman kaleleri yağmaladıkları bilinmektedir. Bunlara ait detaylar hem Rus Birincil Vakayinamesi'nde hem de Ibn al-Athu¯r gibi çeşitli Arap yazarlar tarafından açıklanmıştır. Kendisi aynı zamanda 1231 yıllarında kapsamlı, 11 ciltli bir dünya tarihi kitabı yazmıştır.
860'ta gerçekleşen ilk büyük karşılaşmada 200 Rus tekne Boğazlar'dan geçip Konstantinopolis'in banliyö bölgesine saldırmıştır. Yunanlar böyle bir saldırı beklemediklerinden şoka girmişlerdir, Büyük Aziz Photios saldırıyı cennetten gelen bir yıldırım olarak tanımlamıştır. Dönemde şehir pek de korunaklı değildir ve Bizans imparatoru III. Michael (hükmü 842-867) Abbasilerle mücadele etmekte, deniz kuvvetleri Akdeniz'deki diğer Arap korsanlarla savaşmaktadır. Ruslar iniş yaptıktan sonra evleri ve kiliseleri yakmışlar, yaşayanları boğmuşlar, bıçaklamışlardır. Bilinmeyen bir sebepten ötürü banliyöyü hızlıca yağmalayıp geri çekilmişlerdir.
941'de Ruslar bir kez daha Konstantinapolis'e saldırmışlardır ancak bu sefer başarılı olamamışlardır. 1000 gemiden oluşan bir filo şehre gelmiştir ancak kimyasal Yunan ateşini kullanan, esasında eskimiş 15 Bizans savaş gemisiyle alt edilmişlerdir. Birçok Rus gemisi ve askeri yanmıştır ve yanmaktan kaçmak isteyenler suya atladığında zırhlarının ağırlığından dolayı boğularak ölmüşlerdir.
Ruslar, Hazar Denizi üzerinden çeşitli seferler de düzenlemişlerdir. En büyüğü olan 913'tekinde 500 Rus gemisi Gorgan bölgesine saldırmıştır. Şuanda İran'da bulunan bu bölgede yağma yapmışlar, kadınları ve çocukları köle olarak kaçırmışlardır. Ancak savunmaya gelen Hazarlar ve bazı Hıristiyanlar yetişmiş, nihayetinde Ruslar yenilmiş ve hayatta kalan sayısı oldukça az olmuştur.
943'te gerçekleşmiş bir başka seferde büyük bir Rus armadası Hazar Denizi'nin güneyindeki zengin ticaret şehri Barda'ya doğru ilerlemiştir. Yerel halk taş fırlatarak ve hakaret ederek kendilerini savunmaya çalışmıştır ancak Ruslar halkı biraraya getirmiş, 5000 kişiyi öldürmüştür. Arap yazar ve tarihçi Ibn al-Athīr şöyle anlatır:
Bu, uzun süre devam ettikten sonra şehrin insanlarına orayı terk etmelerini söylediler ve üç gün saldırmayacaklarının taahhüdünü verdiler. Kişi istediği eşyaları alıp şehri terk edebilecekti. Birçok yerli şehrini [Barda'yı] terk etmedi ve verilen süreden sonra da orada kaldılar. Bunun üzerine Ruslar birçok kişiyi öldürdü, on bin kişiyi de köle olarak aldı. Kurtulanları Cuma Camiisi'nde topladılar ve onlara şöyle dediler: "Ya kendi kendinizin kefaretini ödersiniz ya da biz sizi öldürürüz." Hıristiyanlardan biri öne çıktı ve adam başı yirmi dirheme anlaştılar. Ancak Ruslar, yerli halkın bunu ödeyemeyeceğini düşünerek, onlardan bir şey koparamayacaklarını varsayarak kendi verdikleri sözü tutmadılar. Kefaret ödeyemeyenlerin birkaçı dışında hepsi katledildi. Ruslar bunun ardından insanların değerli eşyalarını aldılar, hayatta kalanları köle aldılar ve kadınlara zevk alarak tecavüz ettiler. (Watson, 424)
Ruslar, Barda'yı bi süre çevre bölgeleri işgal edebilmek için merkez karargahları olarak kullandılar fakat sonunda çürümüş meyveden kaynaklanan dizanteri gibi çeşitli rahatsızlıklardan ve şehrin savunmasını sağlayamadıklarından dolayı ayrıldılar. Kaleyi gece terk ettiler, yanlarında taşıyabildikleri kadar hazine, mücevherat, değerli taşlar ve el işleri vardı.
Vareg Muhafızları ve Moskova'nın Yükselişi
Kiev Knezliği, 988 yılında imparator Büyük Vladimir'in (hükmü 980-1015) paganlığı bırakıp Ortodoksluğa geçmesiyle beraber Bizanslılarla yakınlaştı. İmparator Hazarların Museviliğini, Roma'nın Batılı Hıristiyanlığını ve Arapların İslam'ını değerlendirip Ortodoksluğu seçmişti. Çok muhtemel bunun sebebi önüne daha fazla güç elde etme fırsatı sunacak olmasıydı.
Korkusuzluklarından ötürü Ruslar, Bizans İmparatoru II. Basil (hükmü 976-1025) tarafından Konstantinapolis'in savunması için tutuldular. 6000 Rus paralı asker Vareg Muhafızları'nı oluşturdu, hem imparatorun kişisel muhafızları hem de şehrin koruyucularıydılar. 1204'e kadar Konstantinapolis savunmasında hep ön planda yer aldılar, ancak 1204'te Haçlılar Seferi'nde başarısız oldular.
Moğolların Avrupa İşgali 1237 ve 1242 arasında gerçekleşip Kiev Knezliği düştüğünde, Moskova önemsiz bir ticaret kervansarayı gibiydi. Zamanla gelen prensler sınırları genişletmeye başladılar ve Moskova hem politik hem kültürel açıdan kuzey Rus topraklarının merkezi haline geldi. Moskova'nın uzak, ulaşılamaz lokasyonu Moğol işgali ve saldırılarından onu korunaklı kılıyordu ve Baltık Denizi ile Karadeniz'e erişim sağlayan nehirleriyle neredeyse tüm Kafkaslar'a hakimdi. 15.yüzyıl içinde Moskova, hem kuzeydoğudaki hem kuzeybatıdaki Rus eyaletlerini birleştirmeye başladı. 1480'de Moğol yönetimi tamamen devrildi. Büyük III. İvan (hükm ü 1462-1505) çar ünvanını kullanan ilk Moskova hükümdarı oldu ve kendisini Bütün Rusların Hükümdarı ilan etti.