Oxford University Press tarafından neşredilen Peerles Among Princes, Sultan Süleyman'ın Hayatı ve Zamanı adlı yeni kitabı hakkında Kaya Şahin ile sohbet ederken World History Encyclopedia'ya katılın.
Kelly: Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim. Sizinle konuşmak bir zevk.
Kaya: Teşekkürler Kelly. Davetiniz ve kitabım hakkında konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler.
Kelly: Sizinle yeni kitabınız hakkında konuşacağım için çok heyecanlıyım. Öyleyse niçin her şeyin neyle ilgili olduğuyla başlamayalım?
Kaya: Tamamdır. Yani başlık Peerless among Princes, Sultan Süleyman'ın Hayatı ve Zamanı. Bu 1520'den 1566'ya değin padişah olan bir Osmanlı hükümdarının biyografisidir. Biyografidir ama aynı zamanda hayatı ve zamanı nev'inde bir biyografi yazdım, bu sebeple 16. yüzyıl boyunca Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'deki siyasi ve kültürel gelişmeler hakkında birçok bilgi var. Ferde ilaveten, temel olarak imparatorluk kurmanın kolektif bir hikayesinden bahsetmek istedim. İçinde hem Osmanlı tarafında hem de Osmanlı'nın rakipleri arasında birçok karakter var. Söylediğim gibi, 16. yüzyılda imparatorluk tesis etme ve bölgesel ve küresel tarih hakkında daha geniş bir hikaye sağlamanın yanı sıra, anlatıya elimden geldiğince çok başka kişiyi dahil etmeye çalıştım. Ayrıca ortasına, Süleyman'ın farklı tasvirlerini kullandığım tam renkli bir ek ilave etmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Zannederim birkaç Avrupa tasviri var ama ekseriyetle Osmanlı ve çoğunlukla 16. yüzyıldan. Ayrıca okuyucularıma çağdaşlarının Süleyman'ı nasıl gördüğü ve temsil ettiği konusunda bir fikir vermek istedim. Şaka yollu dediğim gibi kitap elinizde ve ortada çizgi roman versiyonu da var. Yani ikiye bir!
Kelly: Bu çok havalı! Kanuni Sultan Süleyman tasvirlerinin zaman içinde veya onu tasvir eden kişilere göre değiştiğini fark ettiniz mi?
Kaya: Evet. Yani tasvirler değişiyor ve 16. yüzyıl tasvirlerine yakın kalmamın sebeplerinden biri de bu. Süleyman'ın Avrupa temsillerinin çoğunun onu görmeyen sanatçılarca yapıldığını söyleyebilirim. Ama aynı zamanda bunlar Süleyman'ın daha gerçekçi tasvirlerini görmüş sanatçılar. Giyim eşyaları ve şu ve bu ile daha iyi bir iş çıkardılar. Osmanlı cephesinde yine 16. yüzyıl sanatçılarına baktığımızda daha çok Süleyman ve çevresi ile maddi kültürüne, hayatının farklı safhalarına vurgu yapıldığını görüyoruz. Mesela 16. yüzyıl eserlerinde yaşını görebiliriz. Daha genç bir adamdan orta yaşlı bir kişiye ve daha yaşlı bir kişiye gider. Daha sonraki tasvirlerde kaybolan, daha ideal hale gelen veya onu bilgeliği veya dövüş değerlerini veya buna benzer bir şeyi temsil eden tek bir görüntüde temsil etmeye çalışan bir gerçeklik, geçen vakit hissi vardır. 16. yüzyıl tasvirleri, bilhassa Osmanlı tasvirleri, temelde size Süleyman'ın daha samimi ve daha detaylı, daha değişken, daha çeşitli bir versiyonunu sunar.
Kelly: Bu oldukça inanılmaz çünkü bilhassa idarecilerle aynı imajı farklı giysilerle veya her neyse elde etme temayülünde olduğunuzu hissediyorum çünkü onlar belirli bir ideolojiyi tasvir etmek istiyorlar. Görüntülerde zamanın geçişini görebilmemiz çok güzel. Süleyman'dan ve yaşadığı ve hüküm sürdüğü devirden kısaca bahsetmek ister misiniz?
Kaya: Tabii. Süleyman 1494 veya 1495 doğumludur, kesin doğum tarihine sahip değiliz. İkisinden biri olabilir. Karadeniz kıyısının güneydoğu kısmında, Trabzon vilayetinde, Karadeniz kıyısında küçük bir kasabada doğdu. Şehir bugün hala var. Ve aslında, Trabzon'u ziyaret edecek olsaydınız, eski Osmanlı şehrini görmeniz mümkün olurdu; iyi bir kısmı muhafaza edilmiştir. Deniz kenarından yükselen bir tepenin üzerindedir. Süleyman doğduğunda burası küçük bir şehirdi, ben kitapta kasaba diyorum, nüfusu 6.000 ila 8.000 civarında. Bir şehzadenin oğlu olarak oradaydı. Babası bir şehzadeydi. Süleyman doğduğunda dedesi Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarıydı.
Süleyman, Trabzon'da büyümüş ve daha sonra, Osmanlı adeti olduğu üzere, gençlik yıllarının başlarında kendisi de sancakbeyi olarak tayin edilmiştir. Daha sonra bu süre zarfında babası, Süleyman'ın büyükbabası ve Süleyman'ın babasının babası olan hükümdarlık padişahına karşı büyük bir haleflik mücadelesi verdi. Süleyman'ın babası temelde galip geldi. Bunun sonucunda Süleyman varis oldu. Daha sonra 1520'de babası ölünce karşı çıkılmadan tahta çıktı.
Hayatının ilk bölümünü temelde bu tip şeylerin stresi altında geçirdi - Osmanlı hükümdarlığının izole edilmiş bir kısmında nispeten küçük bir kasabada hayat ve babasının yürüttüğü miras mücadelesi. Kitapta buna dair biraz spekülasyon yapıyorum, lakin çoğu zaman rakiplerinden biri tarafından idam edilmek mecburiyetinde olduğunu düşünmüş olmalı, çünkü ilk bakışta babası 1510'larda tahtın en zengin veya en güçlü hak iddia eden sahibi değildi. Tek namzet olarak tahta çıktıktan sonra kendini ispatlamaya çalıştığı bir geçiş devri yaşadı. Kendisi için bir askeri itibar yaratmaya çalıştı. Ayrıca kendisi için adil bir hükümdar olarak itibar yaratmaya çalıştı. Çok meşhur ve muzaffer bir kumandan olan babasının gölgesinden kurtulmaya çalıştığını görüyoruz. Ardından, geçişin ilk birkaç yılından sonra, Süleyman'ın Osmanlı elitlerinin üst kademelerinde oldukça radikal bir dönüşüm gerçekleştirdiğini görüyoruz.
Eski muhafızları kovmaya ve onların yerine geçmeye başlar ve bu aynı zamanda 1524-1526 civarında oldukça iddialı bir emperyal ajanda geliştirmeye başladığı zamandır. Temel olarak, O son zamanın gelişi, kıyamet, beşeriyeti yeni bir kurtuluş çağına götüreceği farzedilen bir mesih lideri beklentisinin ortaya çıkışı ve bütün bu şeyler hakkında halihazırda dolaşan şayiaları veya bilgi parçalarını alır. 1525 yılından itibaren bu nev'i düşüncelerle spekülasyon yapmaya başladığı bir devir vardır. Temel olarak, kendi etrafında bir evrensel monarşi diskuru yaratır. Avrupa cephesinde, hem Doğu ve Orta Avrupa ile Doğu Akdeniz'in kontrolü hem de gerçek imparatorun kim olduğu gibi fikirler etrafında Habsburg'larla rekabet eder. Bu, Avrupa tarihine hakim olanlar için oldukça şaşırtıcı olabilir, ancak Süleyman zamanı, Osmanlıların da bu tip fikirleri ideolojik spekülasyonlarında ve Habsburglara karşı siyasi iddialarında kullanmaya başladıkları bir devirdir.
Süleyman, 1520'lerin ikinci yarısından 1566'da saltanatının nihayetine değin Habsburg'larla çok çetin bir mücadele içindedir. 1520'ler ve 1530'lar, 1540'ların ortalarına kadar, Habsburg'larla rekabetinin doruk noktasıdır. Daha doğuda başka bir rakibi daha var, İran'ın Safevileri. Şimdi, burası Müslüman bir siyasi oluşum ama Safeviler Şii. Araplar Sünni iken onlar Sünni değiller. Böylece Süleyman, Osmanlı padişahı kisvesi altında Sünni Müslüman cemaatin liderliğine dair yeni bir fikir de geliştiriyor. Hem stratejik hem de ideolojik nedenlerle Habsburglarla rekabet ettiği gibi, yine saltanatının hemen hemen sonuna kadar, bu tür ideolojik, siyasi ve dini iddialar etrafında Safevilerle de rekabet eder. Müslüman toplumunun doğru yollu ve hakiki lideri olan İslam'ın daha doğru versiyonunu temsil eder. Bu tür spekülasyonlar onun siyasi hayatında çok ama çok mühim. Bu, açıkça başkalarından miras aldığı bir ajanda, ancak bu ajandayı geliştirmek ve ilerletmek konusunda oldukça kararlı olduğunu görebiliyoruz.
Bu modern öncesi hükümdarların – umumiyetle modern politikacılardan veya modern kültürel figürlerden daha az sofistike olduklarına dair tepeden bakan bir anlayışa sahibiz – çok karmaşık, çok sofistike kültürel ve politik rekabetlerin olduğu bir zamanda yaşadıkları gerçeğinin altını çizmek için bu hususta epeyce ilerliyorum. Modern zamanda sıklıkla karşılaştığımız bir diğer faraziye ise Doğu ile Batı'nın, Müslümanlar ile Hristiyanların esaslı bir diyaloğunun olmadığıdır. Süleyman'ın hayatı bunun aksini ispatlıyor. Bilhassa 1520'lerde ve 1530'larda Konstantinopolis'e gelen Habsburg elçilerinin eserleri, günlükleri ve raporları gibi şeylerde bunu görürsünüz. Görüyorsunuz ki, Osmanlılar ve Habsburglar, Hıristiyanlar ve Müslümanlar, Avrupalılar ve Avrupalı olmayanlar bu nev'i meseleler hakkında pek çok incelikli ve özlü münakaşalara girdiler.
Lakin Süleyman'a dönecek olursak, birkaç sebepten dolayı kitabı baştan sona kronolojik olarak yazdım. Çocukluğundan bahsetmek istedim çünkü neredeyse hiç kimse onun çocukluğundan bahsetmiyor. Ben de insan hayatının tabii döngüsünü takip ederek hayatından bahsetmek istedim. Zor geçen çocukluğunun ardından tahta çıkar, ideolojik spekülasyonlar olur, bu olur. Ve sonra 1540'ların başından itibaren orta yaşa ulaşır. Önceki on yıllarda idare ve nezaret ettiği emperyal proje de ... – Daha az dinamik olarak adlandırmak istemiyorum ama daha az tecrübî diyebilirim. Orta yaşta bir müessesleşme devrine girer ve mirası hakkında düşünmeye başlar. Hayır işlerinin mühim bir hamisi olarak zuhur ediyor. Saltanatının hikayesini anlatan büyük bir resimli tarih eserinin yazılmasına nezaret ediyor ve bu, 1550'lerin sonlarında tamamlanmış bir eser, ancak anlayışın 1540'ların ortalarında başladığını biliyoruz. Kendi adına inşa edilmiş büyük bir camisi ve çevresinde bir hayır külliyesi var. Süleymaniye Camii olarak anılır ve İstanbul'da hala ziyaret edebilirsiniz ve yine aynı derecede büyüleyici bir yapıdır.
Hayatının ikinci yarısında bu mirası inşa etmeye başlar. Osmanlı Devleti, bürokratik aparatların genişlemesi anlamında daha müessesleşmiştir. Zaten mühim olan hukuki müessese daha da genişliyor. Yenilenen yasama faaliyeti var, bütün bu tip şeyler. Demek bu hayatının orta devrinde olan şey. O zaman zor bir geç hayatı olduğunu söyleyebilirim. Yine, Süleyman'a dair tipik anlatıların çoğu bundan bahsetmek mecburiyetinde değildir. Ama her şeyden önce çok hastalanır. Gut hastası. Bildiğimiz gibi, tarih boyunca aristokrasilerin ve üst sınıfların mensupları temelde gut hastalığına yakalanır. Kendisini bazen haftalarca hareketsiz bırakan oldukça şiddetli bir gut vakası var. Mesela 1549'da şarkta Safevilere karşı sefere çıkar. O kadar şiddetli gut atakları geçiriyor ki, bir aydan fazla bir müddet tamamen hareketsiz kalıyor ve acıdan bağırmaya başlıyor. Baş memurları, askerler padişahın feryadını duymasınlar diye, çadırının dışında dövüşçü grupları oynattırır. Sağlığı yaşlılık boyunca bozulur. Şimdi, gut buna neden olur mu bilmiyorum ama görünüşe göre dolaşımla ilgili başka problemleri ve mide-bağırsak meseleleri de var ve bunlar gittikçe kötüleşiyor.
Bu, padişah olmanın çok performatif bir şey olduğu bir siyasi çevredir. Tıpkı bugün bir politikacı olmanın performatif olması gibi. Ama 16. asırda daha da fazla diyebilirim. Savaşçı ve maço pederşahi bir çevrede, ağır sağlık şartlarına sahip yaşlı bir insan olmak çok zorlayıcı bir şey. Yerine oğullarından birinin geçtiğine dair şayiaların çıktığını görüyoruz. Çok zorlu bir yaşlılığı var. Oğullarından birini isyan şüphesiyle idam ettirir. Bundan birkaç yıl sonra oğullarından biri daha ayaklandı. Bu sefer artık bir iddia değildir. Oğullarından biri ona ve diğer oğluna açıkça isyan etmişti. Muvaffak olamaz, hapsedildiği İran'a kaçar ve sonunda İran'da idam edilir.
Süleyman, yaşlılığında Shakespeare trajedisine yakın bir şeyler yaşıyor. Aile hayatına çok düşkün. Bunu görebiliyorum. Bazen bu tür biyografiler yazdığınızda, bazı şeylerin size sıçradığı hissine kapılıyorsunuz. Spekülasyon yapmak istemiyorum ama Süleyman'ın vaziyetinde, babasının vaziyetinden farklı olarak, onda gerçekten aile saadeti, yakınlık ve bir tür samimiyet isteyen bir yan var. Bunu başarıyor ama sonra yaşlılığında, aile yapısının veya aile saadetinin siyasi gerginliklerin baskısı altında patladığını da görüyor.
Daha da hastalanır. İki oğlunu idam ettirir. Taht için bir varisi daha var, ancak dinamizm, inisiyatif ve beceriler açısından kalan oğlunun taht için en iyi namzet olmadığı oldukça aşikar. Doğuştan kusurlu bir oğlu daha var. Ayrıca, o 1555'te eceliyle ölür. Ancak bu, Süleyman'ın çok ızdırap verici bulduğu bir şeydir. Bu çok açık. Hayatının son on buçuk yılını bu tip gerilimlerle uğraşarak geçiriyor. Sonra 1566'da bir sefere daha çıkmaya karar verir. Ayrıca çok sevdiği zevcesi Hürrem 1558'de ölür. Böylece daha da yalnızlaşır. Bunu görmeye başlarsınız. Onu o kadar insanileştirmeye çalışmıyorum zira bu, hükümdarlığı esnasında onbinlerce insanın kaderine karar vermiş bir insan ama aynı zamanda bu tür hususi boyutları da görüyorsunuz.
Böylece zevcesi 1558'de ölür ve ardından 1566'da kendini ispatlamak, gençliğinin ihtişamını hatırlamak için bir sefere daha çıkmaya karar verir. Çok büyük bir sefer değil. Kolaylıkla sınır kumandanlarından birini veya vezirlerinden birini gönderebilirdi. Ama hayır, orduyu kendisi idare etmekte ısrar ediyor. Ve yine seyahat esnasında sıhhat problemleri yaşamaya devam eder, o kadar hastalanır ki ata binemez hale gelir. Bu yüzden onun için bir araba tutarlar, bu da yine bir itibar kaybı çünkü atınızın üzerinde olmak ve askerlerinize görünmek mühim şeyler. Ve 1566 Eylülü'nün başlarında, önemsiz bir Macar kalesini kuşatırken öldü diyebilirim. Böylece hayatını burada sonlandırır.
Kelly: Vay canına! Kitabı, hayatının hakikatten gösterilmeyen kısımları hakkında detaylara girebilmek için yazdığınızı söyleyebilir misiniz? Yoksa bu biyografiyi yazmaya karar vermenizin başka bir sebebi mi var?
Kaya: Neden yazdım? Birincisi, hayatımın büyük bir kısmını, kabaca Süleyman'ın yaşadığı zaman olan 15. ve 16. yüzyılları inceleyerek geçirdim. İnsanlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olan 16. yüzyılı okudum ve incelemeye devam ediyorum. Modernitenin başlangıcı, mecburen veya bariz bir şekilde Batı Avrupa-egemen kapitalist modernite değil, farklı bir modernite veya Osmanlılar, Safeviler, Hindistan'daki Babürler, Ming ve sonra Çin'deki Çing hanedanları dünya tarihinde çok mühim roller oynadılar.
Bu, benim gördüğüm kadarıyla, malların tedavülünde ve aynı zamanda fikirlerin tedavülünde ve bu tür sofistike ve karmaşık değiş tokuşlarda globalleşmeden söz edebilmemiz anlamında, globalleşmenin ilk gerçek çağıdır. Bu sebeple, Süleyman'ı insanların 16. asrın karmaşık tarihine bakmalarını sağlayabileceğim bir pencere olarak kullanmanın iyi bir fikir olabileceğini düşündüm. Akademik açıdan, yani bu iki farklı davete evet dememin sebebi diyebilirim. Bu biyografiyi bir biyografi yazmak için değil, daha geniş bir devir hakkında bir hikaye anlatmak için biyografik bir bakış açısı kullanmak için yazdım - bunun gibi bir şey.
Kelly: Muhteşem. Bu inanılmaz! Kitap üzerinde çalışırken ve araştırmanızı yaparken, bir taslaktan ötekine geçerken, araştırma yaparken okumayı veya öğrenmeyi beklemediğiniz, sizi inanılmaz derecede büyüleyici veya ilginç veya şaşırtıcı olarak etkileyen bilhassa bir şey oldu mu?
Kaya: Birkaç şey var. Her şeyden önce, kaynaklar açısından, dönemin Osmanlı, Safevi ve Avrupa tarihi ve diplomatik kaynaklarında bulduğunuz bakış açılarının çoğulluğu beni bir kere daha hayrete düşürdü. Bunlar gerçekten yeniden gözden geçirilmeye değer çünkü bu, hem Avrupa'da hem de Orta Doğu'da ve dünyanın diğer bölgelerinde, bu yeni globalleşmenin neticelerinden veya akislerinden birinin ve aynı zamanda yazılı sözde patlamayla yeni bir imparatorluk kurma çağının ortaya çıktığı bir zamandır. Farklı sosyal geçmişlerden gelen insanlar ve farklı siyasi gündemlere sahip insanlar, yaşadıkları devir hakkında anlatılar yazmışlardır. Bunu biliyordum ama bir tarihçi olarak üzerinde çalıştığım kaynakları içselleştirdiğini fark ettim. Onlara dışarıdan yeni bir gözle bakarken, devrin kaynaklarından ne kadar farklı ses ve yaklaşım alabildiğimize bir defa daha şaşırdım. Size biraz evvel söylediğim gibi, bu Avrupalı diplomatların raporları, İstanbul'daki hizmetleriyle ilgili hatıraları ve Avrupa'daki Osmanlı İmparatorluğu içindeki siyasi hal hakkındaki diyaloglar veya bu nev'i ideolojik münakaşalar beni bilhassa büyüledi. Bu diyalog nasıl da çok, çok, çok canlı ve çok detaylıydı. Bu da çok büyüleyiciydi.
İki şey daha talih ve tesadüfiliktir. Yine tabi bunlar herkesin bildiği şeyler. Ama yine de, köklü bir imparatorlukta dahi, bir imparatorluk figürünün iyi düzenlenmiş hayatında bile, talih ve tesadüfilik çok mühim roller oynar ve her şeyi çok öngörülemez hale getirir. Süleyman'ın hayat hikayesinde, onları kurguda okusaydım inanmakta zorlanacağım kıvrımlar var. Ve yine de buradalar. Onun hayatta kalması, mesela babasının bu haleflik mücadelesi esnasında hayatta kalması mucizeden başka bir şey değildir. Açıkçası, bu bir mucize değil. Bu bir talih meselesidir.
Kelly: Bunu duymak inanılmaz. Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim. Sizinle yeni kitabınıza dair konuşmak bir zevkti!
Kaya: Çok teşekkür ederim Kelly.