Piramitler Savaşı

10 günler kaldı

Tarih Eğitimine Yatırım Yapın

Hayır kurumumuz Dünya Tarih Vakfı'nı destekleyerek tarih eğitiminin geleceğine yatırım yapıyorsunuz. Bağışınız, gelecek nesilleri çevrelerindeki dünyayı anlamak için ihtiyaç duydukları bilgi ve becerilerle güçlendirmemize yardımcı olur. Yeni yıla daha güvenilir tarihsel bilgileri herkes için ücretsiz olarak yayınlamaya hazır bir şekilde başlamamıza yardımcı olun.
$3081 / $10000

Makale

Harrison W. Mark
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
24 Mayıs 2023 tarihinde yayınlandı 24 Mayıs 2023
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, Portekizce
Bu makaleyi sesli dinle
X
Makaleyi Yazdır

Pramitler Savaşı (21Temmuz 1798) veya Embabe Savaşı, Napolyon’un Mısır ve Suriye Seferi sırasında yapılan önemli bir savaştır. Napolyon Bonapart komutasında Fransız ordusu, Büyük Giza Piramid’inden 15 Km (9 Mil) mesafede bir alanda, daha büyük bir askeri güç olan Memlük kuvveti karşısında büyük bir zafer kazanmış ve Fransız güçlerinin üç gün sonra Kahire’yi işgal etmesine imkân vermiştir.

Battle of the Pyramids, 1798
Piramitler Savaşı, 1798
François-Louis-Joseph Watteau (Public Domain)

Mısır Seferinin Kökenleri

General Napolyon Bonapart ve daha yeni oluşturularak Armée d’Orient (Doğu Ordusu) adını alan kara orduyu taşıyan bir Fransız donanma gemisi 01 Temmuz 1798 tarihinde Mısır’ın, İskenderiye kıyılarına ulaşmıştı. Fransız askeri güçleri, Malta Adasını ele geçirdikleri ve İngiliz savaş gemisi filosunun onları avlamaktan kılpayı kurtuldukları Akdeniz sularında bir ay süren yolculuk yapmışlardı. Yaşadıkları her şeye rağmen Fransızların çölde yolculuk meceraları daha yeni başlıyordu. Mercan resiflerinin yaygın halde olması nedeniyle karaya çıkma imkânı, İskenderiye’nin yaklaşık olarak 13 Km (8 Mil) batısında, Marabut sahilinde dar bir kıyı şeridi ile sınırlıydı. Fransız askerleri uzun teknelerle karaya çıktılar, bu çıkma süresi geceye kadar sürmüştü; Kayıkların aşırı yüklü olmalarından dolayı bazıları dalgalar nedeniyle alabora oldular ve çok sayıda Fransız askeri boğulmuştu. General Napolyon Bonapart ertesi sabah erkenden askerlerini, 500 Mısırlı milis ve 20 Memlük savaşçısından oluşan bir garnizonun zayıf bir şekilde savunduğu İskenderiye’ye sevketti. Susuzluk çeken Fransız askerleri şehrin harap olmuş surları üzerinden koşarak şehre girdiler ve öğlen vakti İskenderiye’de kontrolu ele geçirdiler. Fransız askeri filosu daha sonra ordunun geride kalan kısmını boşaltmak üzere limana yanaştı; Fransa’nın Mısır seferi de böylece başlamış oldu.

MISIR SEFERİ, BONAPART BÜYÜK TASARISININ İLK KISMIYDI; KAHİRE’Yİ FETHİNDEN SONRA İNGİLİZ HİNDİSTAN’INA ÇIKARMA YAPMAYI UMUT EDİYORDU.

Böylesi bir çıkarma harekâtını bizzat Napolyon Bonapart önermişti; Napolyon’un İtalya Seferi General Bonapart’a şan ve şöhret kazandırmış olsa da, kitlelerin sevgisini kaybetmemek için zafer kazanmaya devam etmesi gerektiğini biliyordu. Üstelik Bonapart, rol model kahramanı Büyük İskender’in (MÖ 356 -323) daha önce kurduğu gibi, kendisi de bir doğu imparatorluğu kurmayı uzun zamandan beri hayal ediyordu. Bir keresinde “Avrupa bir köstebek yuvasıdır. Bütün büyük itibarlar Asya’dan gelir” diye açıklama yapmıştı (Roberts, 159). Doğrusu, Mısır Seferi, General Napolyon Bonapart’ın tasarladığı büyük bir planın ilk bölümüydü; Kahire’yi fethinden sonra, İngiltere karşıtı Hint Prenslerinin en önemlisi Tipu Sultan’ın da yardımıyla fethetmek istediği Hindistan’a çıkarma yapmayı umut ediyordu. Fransız Cumhuriyeti beş kişilik hükümeti; Fransız Direktuvarı (French Directory) Napolyon Bonapart’a Hindistan’a kadar gitmemesi gerektiğini söylemiş ama Mısır’da bir Fransız kolonisini kurma planını sürdürmesi iznini vermişti. Mısır’da bir Fransız kolonisi, Akdeniz’de ve Afrika’da etki alanını genişletmek üzere Fransa’ya bir Üs olacaktı ve Mısır ülkesinin zenginlik kaynakları konusundaki rivayetler, o dönem neredeyse yoksul kalmış Fransız devletini cezbediyordu. Fransız Direktuvarı, aynı zamanda, hırslı General Napolon Bonapart’ı, olabildiğince Paris’ten uzak kalmasının akıllıca bir karar olacağını düşünüyordu.

Mısır’da gerçek yönetim, asıl güç Memlükler olarak bilinen savaşçı bir kastın elinde olmasına rağmen, Mısır ülkesi o zaman Osmanlı İmparatrorluğunun sözde yönetimi altındaydı. Memlükler, Mısır’a ilk olarak 1230 yılında Eyyubi Sultanın ordusunu güçlendirmek üzere satın aldığı savaş köleleri olarak gelmişlerdi; Memlük tanımlaması Arapça’da “satın alınan adam” veya “köle” kelimesinden geliyor. Bu köleler kısa süre sonra Mısır’da savaş gücüne dönüştüler; Fransızlar, Yedinci haçlı Seferi (1248-1254) sırasında 1248 yılında Mısır’a ilk geldiklerinde, Memlük güçleri onları yenmişti ve Fransa Kralı IX. Louis’yi (1226-1270) adeta rehin almışlardı. Memlükler, on yıl sonra, Mısır’da baskın güç haline geldiler ve Osmanlı İmparatorluk güçlerinin 1517 yılında Mısır ülkesini ele geçirmelerinden sonra bile bu konumlarını korumuşlardı. İstanbul’da (Contstantinople) Sarayında ikamet eden Osmanlı Sultanı Mısır’ı yönetmeleri için paşalar göndermiş olsa da, bu yöneticiler birer figüran olmaktan biraz daha iyi durumdaydılar ve Mamlük beyleri istedikleri gibi Mısır’ı yönetmeye devam ediyorlardı.1798 yılına gelindiğinde Memlükler, uyguladıkları baskıcı vergi politikaları nedeniyle Mısır tebaası arasında popülerliklerini yitirmişerdi. General Napolyon Bonapart kendisini Mısır Halkının kurtarıcısı olarak sunmaya karar vermişti. İskenderiye’yi ele geçirdikten sonra Memlük yönetimini kınayan bir bildiri hazırladı:

Gürcistan ve Kafkasya’dan satın alınarak Mısır’a getirilen bu köle güruhu uzun zamandan beri dünyanın en güzel ülkesine zulmetmektedir. Mademki “Tanrı’ının huzurunda bütün insanlar eşittir, o zaman, Memlüklere hayatı bu kadar rahat ve keyifli kılan her şeye hak veren güç nedir? Bütün bu mülkün sahibi kimdir? Memlükler… Mısır ülkesi gerçekten ve haklı olarak onlara ait ise, bırakın Tanrı’nın onlara hak verdiği işleri yerine getirsinler. Bir zamanlar büyük şehirleriniz, büyük kanallarınız ve mürrefeh bir ticaret faaliyetiniz vardı. Bütün bunları Memlüklerin aç gözlülüğü, adaletsizliği ve zorbalığı değilse, hangi güç yok etmiş olabilir?. (Strathern,75)

Napolyon Bonapart, yalnızca Memlüklere savaş ilan ederek, Osmanlı İmparatorluğu gazabından kaçınmayı ve Msır halkının kitlesel desteğini kazanmayı umuyordu. General Bonapart, askerlerine kendisini İslam dostu olarak tanıtmaları ve karşılaştıkları dost köy ve yerleşim yerlerine saygı göstermeleri emrini vermişti. Bu süre zarfında Memlükler, bu dönem dünyanın en etkili savaş güçlerinden biri olan Fransız ordusunun varlığından çekinmediler. Memlük beylerinden Murat Bey, İskenderiye’nin Fransız güçlerinin eline geçtiğini öğrenince, “Tarlada karpuz keser gibi Fransızların başlarını yaracağına” dair söz veriyordu (Strathern, 66).

Çölde Sevkiyat

General Napolyon Bonapart, İskenderiye şehri Fransız güçlerin eline geçer geçmez, Kahire’yi ele geçirmek üzere çölde 240 Km’lik (150 Mil) mesafeyi yürümek için hazırlık yapmaya başladı. General Bonapart, atların, topların ve erzakların gemilerden karaya alınması sırasında, Komutan Louis Desaix’in başında bulunduğu tümene, İskenderiye’den yaklaşık 65 Km (40 Mil) uzaklıkta, Kahire yolu üzerinde stratejik açıdan önemli bir konumda Damanhur şehrini koruma emrini verdi. Gemiden karaya çıkma işleri biter bitirmez Komutan Desaix tümenini İskenderiye’den yola çıkacak olan üç tümen daha takip edecekti. Bu arada, Rosetta kasabasını almak üzere Charles François Dugua komutasında beşinci bir tümen daha gönderilmişti. General Dugua komutasındaki tümene, ordu malzemelerinin çoğunu taşıyacak, Kaptan Jean-Baptiste Perrée komutasında 12 savaş teknesi ve 600 denizciden oluşan bir Fransız filosu da eşlik ediyordu. Her bir tümene, planlanılan amacına ulaştıktan sonra, tüm orduyla birlikte Kahire’ye doğru son hamle yapmak üzere Rahmaniye’de buluşma emri verilmişti.

Bonaparte and His Officers in Egypt
Bonapart ve Subayları Mısır’da
Jean-Léon Gérôme (Public Domain)

General Desaix 03 Temmuz günü Damanhura doğru yola çıktı. İki gün sonra, General Bon komutasındaki tümen de General Desaix tümenini izleyerek yola çıktı. Generaller Renier ve Vial komutasındaki son iki tümen Temmuz ayının altıncı günü İskenderiye’den ayrıldı. Bu harekât kararı, en hafif deyimiyle, çölde sefil bir yürüyüştü. Kavurucu çöl sıcaklığı 35 santigrat derecenin (95 Fharenheit) altına nadiren düşerdi; bu sıcaklık, askerlerin daha soğuk iklimlerde giymeleri için tasarlanmış yünlü üniformalarıyla daha da dayanılmaz hale geliyordu. Çöl sıcaklığı, birçok askerin matarasında var olan bütün suyun hızla tüketilmesine neden oldu, ayrıca izlenen rota boyunca bulunan kuyuların tıkanmış veya zehirlenmiş olduğu da anlaşılmıştı. Bazı askerler, yakıcı güneşin göz kapaklarının içine kadar yakarak körlüğe neden olduğu bir oftalmi (ophthalmia) hastalık türü olan trahoma hastalığına yakalandılar. Fransız askerleri, çölden geçerken, maruz kaldıkları sıcaklık etkisini bir Fransız teğmeni sonraki paragrafta ifade ettiği gibi; Mısır’ın kumla dolu rüzgâr fırtınaları olan, bıraktığı etkiden dolayı kötü şöhretli Hamsin (Arapça’da “50”, elli günlük dönemlerde estiği için) rüzgârlarından da ayrıca acı çektiler:

Güzel bir sabaha uyandığımızda gökyüzü, adeta ışık verircesine sonsuz sayıda toz parçacıklardan oluşan kırmızımsı bir pusla kararmaya başladı. Yakın mesafede bile güneş diskini zar zor görebiliyorduk. Rüzgâr dilimizi kurutuyor, göz kapaklarımızı yakıyor ve dayanılmaz bir sususuzluk çekmemize neden oluyordu. Zamanla terlememiz durdu, nefes almamız zorlaştı, yorgunluktan kollarımız va bacaklarımız kurşun gibi ağırlaştı ve konuşmak bile neredeyse imkânsız hale gelmişti (Strathern,86).

Aşırı sıcak etkisiyle, susuz kalan ve bazı durumlarda körlük bile yaşayan, giderek artan sayıda Fransız askeri çöl yürüyüşünde geride kalmaya başladı ve bundan dolayı, işgalci diye gördükleri Fransız askerlerini takip eden Memlüklerin ve Bedevi aşiretlerin pençesine düştüler. Önde giden haberciler kaçırıldılar, savunmasız kalan bazıları katledildiler; General Reynier’in tümeninden yorgun bir subaya göre Damanhur’a giden yol Fransız askerlerinin parçalanmış cesetleriye doluydu. Hem çöl şartlarının dayattığı zorluklara ve hem de Memlük güçlerinin sürekli saldırısına maruz kalan birçok askerin moralinin bozulmasına şaşmamalı; bazı askerler intiharı seçerlerken, diğer askerler arasında isyanlar baş göstermeye başladı.

08 Temmuz günü, hoşnutsuz tümenlerin dördü de Damanhur’a intikal etmişlerdi ve ertesi gün General Bonapart ve ekibi de sevkiyata katıldılar. Komutan Bonapart, hoşnutsuz generallarin karşısına çıkardığı bir konsey düzenledi. Hoşnutsuz generallerin başını çeken; Napolyon Bonapart’a öfkeyle karşı çıkan ve Mısır Seferinin aslında Napolyon Bonapart’ın sadece kendi kibirli hırsını tatmin etmek üzere planlandığına dair suçlama getiren General Mireur olmuştu. General Bonapart’ın İtalya Harekâtındaki en güvendiği komutanlarından ikisi olan Jean Lannes ve Joachim Murat bile şapkalarını kuma atıp üzerine basarak hayal kırıklıklarını dile getirmişlerdi. Napolyon Bonapart, itirazlara cevaben, subaylarını isyanı teşvik etmekle itham etti ve sükünet sağlanmaz ise başka bir elebaşı olan Komutan Thomas-Alexandre Dumas’ı vurmakla tehdit etti. Subaylar isteksizce yaşadıkları hayal kırıklığını bir kenara bırakmak üzere ikna edildiler; öfkesinin muhtemelen kariyerini sona erdireceğini anlayan General Mireur çöle çıktı ve kendisini vurarak intihar etti.

Shubra Khit Çatışma

General Napolyon Bonapart, otoritesini zor şarlarda tekrar tesis edebilmişti; ancak, desteklerini sonsuza kadar kaybetme riskini göze alarak askerlerine bir zafer duygusunu yaşatması gerektiğini biliyordu. Memlük güçlerinin Kahire’yi savunmak amacıyla bir ordu topladıklarına dair istihbarat aldığında, zafer fırsatının uzaklarda olmadığını düşünmeye başladı. Memlük beylerinden Murad Bey, Fransız güçleriyle karşılaşmak üzere 4000 atlı Memlük kuvveti ve 12000 Fellah’tan oluşan milis gücünü Nil Nehri boyundan aşağıya doğru sevk ederken, Murad Beyin Eş Komutanı İbrahim Bey de Kahire’de başka bir askeri güç toplamaya çalışıyordu. Fransız Komutan Desaix, 10 Temmuz günü, Damanhur’dan ayrıldıktan bir gün sonra, kısa süren bir çarpışma sonucunda kovalanan bir Memlük süvari müfrezesiyla karşılaştı; bu kovalama, düşman ordusunun yakınlarda olduğuna dair kesin bir işaret oluyordu. Fransız askerleri aynı günde Nil Nehri çamurlu sularının göründüğü Rahmaniye’ye itikâl ettiler. Askerler suya koştular ve “sığırlar” gibi çamurlu suyu içtiler, birçoğu bu aşırı tedbirsizlikten dolayı zehirlenerek öldüler (Chandler,223). 11 Temmuz günü General Dugua komutasındaki tümen 11 Temmuz günü Rahmaniye’ye intikal ederek diğer birliklere katıldı; Komutan Dugua Rosetta şehrini başarıyla almıştı ve bu şehre girmek üzere yürüyüş yolu diğer askerlerin alması gereken yoldan çok daha kolay olmuştu.

Napoleon in Egypt
Napolyon Mısırda
Jean-Léon Gérôme (Public Domain)

Napolyon Bonapart, beş tümenin tümü bir araya toplanmış ve askerin morali yükselmişken, uygun bir savaş aramanın tam zamanı olduğunu düşünmeye başladı.12 Temmuz günü 25.000 kişilik ordusuna, ordunun erzakını, subayların eşlerini ve savants olarak adlandırılan, sevkiyata eşlik eden 167 bilim adamı ve akadamisyeni taşıyan Yüzbaşı Perrée’nin filosyla birlikte Nil nehrinin batı yakası boyunca ilerlemeyi emretti. Nil Nehri yakınlarında olmalarından cesaret alan Fransız askerler, 13 Temmuz günü Shubra Khit köyünde Memlük beylerinden Murat Bey ordusuyla karşılaştıklarında morelleri gayet yerindeydi; Fransız askerleri, askeri bando La Marseillais (İstiklal Marşı) çalarken pozisyon aldılar ve çok geçmeden her bir tümen koroyu devaldı.

Naployon Bonapart, her piyade tümen unsurlarını, köşe başlarına toplar yerleştirerek altı sıra derinliğinde kare şekli saflar halinde organize etti. Piyadelerin tipik olarak savaştığı hat düzeninin aksine, kare düzeninde organize hiç bir birliğin, savunmasız kalan kanatları olmadığı için olası bir süvari saldırısına daha iyi karşılık verebilirdi. Gerçekten de, bu savaş düzeninde çoğu atın karşı tararfın süngü ormanına girip saldırmak yerine şaha kalkıp binicisini yere fırlatması ihtimalinden dolayı, Fransız piyade birliği, en kararlı muhtemel Memlük süvari hücumlarına direnip karşılık verebilirdi. İcra edilen bu savaş taktiğiyle, özellikle Memlüklere karşı faydalı bir sonuç alınmıştı; Memlüklerin, at sırtında zorlu savaşçı olmalarına rağmen, savaşma taktikleri oldukça eskiydi ve modern Avrupa taktiklerine karşı koyma konusunda sınırlı deneyimleri vardı. Memlükler, gün doğumundan hemen sonra saldırı hücümüne geçmişlerdi, ancak Fransızların tüfeklerinden çıkan ateş yağmuruyla ve toplarından gelen mermilerle vuruldular. Memlük süvarileri, zayıf bir nokta bulmak üzere kare düzeninde sipere geçen Fransız birliğinin etrafını çevirdiler, ama boşuna bir çaba oldu.

Bu arada, Memlük savaş gemileri Fransız filosuna saldırdılar ve Mısır milisleri Fransız teknelerine çıkarken Nil Nehrinde göğüs göğüse şiddetli çatışmalar patlak verdi. Gelişmeler çok umutsuz bir hal alınca bilim adamları, akadamisyenler ve diğer âlimler de çatışmalara katılmak zorunda kaldılar, Yüzbaşı Perrée’nin kendisi de sol kolundan bir yara aldı. Fransız topçularından biri, belirli bir karar anından sonra, memlük güçleri mühimat deposuna bir top atışı yaptı; patlama o kadar büyük oldu ki “insan bedenleri kuşların uçuşması misalinde havaya savruldular” (Strathern,105). Bu patlamanın şiddetli yankısı Memlük beylerinden Murad Bey’i savaşı durdurmaya sevk etti, Memlük güçleri geri çekildiler ve savaş alanında yaklaşık olarak 1000 kişi ölü veya yaralı bıraktılar. Fransız güçleri yalnızca 21 kayıp bildirdiler, ancak, gerçeğe daha yakın kayıp sayısı 3000 olduğu tahmin ediliyor. Bu kayıpların çoğu filo ile savaşta Fransız denizcilerinden olmuştu. General Napolyon Bonapart, savaştan hemen sonra, çabalarından dolayı Yüzbaşı Perrée’yi terfi ettirerek tuğamiral rütbesini verdi.

Piramitler Savaşı

BONAPART, HER TÜMENİ, KÖŞELERİNE TOPLAR YERLEŞTİREREK KARE ŞEKLİNDE ORGANİZE ETTİ.

General Napolyon Bonapart, Shubra Khit Savaşı ardından sadece birkaç saat dinlendikten sonra ordusunu ilerlemeye teşvik etti. Ordusunun bulunduğu yer, General Bonapart’ın bir an önce varmayı umduğu Kahire’ye giden yolun yarısında bile değildi. Fransız ordusu dayanılmaz Mısır çölü içlerine doğru ilerlerken askeri disiplin bir kez daha bozulmaya başladı. Fransız askerleri yol üzerinde ne zaman bir köy görseler saldırıyorlardı. Askerler köyleri yağmalarken, ateşe verirken veya insanları öldürürken Fransız subaylar yapılanları görmezden geliyorlardı. Yaşadıkları hayal kırıklığından doğan ruh hali bazı askerleri şiddet eylemlere sürüklerken, diğer askerler yıkıcı bir umutsuzluk duygusuyla doluydu. Napolyon Bonapart, daha sonra anılarında şu yorumu yapmıştı: “Ordu, hiçbir şeyin üstesinden gelemeyeceği, belirsiz kolektif melankolik bir ruh haline yenik düşmüştü; bu durum dalak sancısından/hüzünden kaynaklanıyordu, bazı askerler bir an evel ölmek üzere Nil Nehri sularına atladılar (Strathern, 109).

Fransız ordusu, 18 Temmuz günü, Shubra Khit köyünden yaklaşık 105 Km (65 Mil) mesafede Wardan’a intikal etmişti. General Bonapart, yol yorgunu askerlerinin burada iki gün dinlenmelerine izin verdi ancak, 20 Temmuz günü yürüyüşlerine devam etmelerini emretti. Komutan Napolyon Bonapart, kader tayin edici savaşın yaklaşmakta olduğunu düşündü: Memlük Beylerinden Murad Bey’in yeni bir orduyla geri döndüğü ve Nil Nehrinin batı kıyısında Embabe köyü yakınlarına yerleştiği ve İbrahim Beyin ise doğu yakasında, Kahire surlarının önlerinde başka bir orduya komuta ettiği haberini almıştı. Beş Fransız tümeni, 21 Temmuz günü öğleden sonra saat 14 civarında, Burad Bey komutasında güçlerin onları beklediği Embabe mevkisine intikal ettiler. Yaklaşık 25000 Fransız askerine karşı Memlük Murad Beyin 6000 atlıdan ve 54000 kadar Arap Fellahtan oluşan askeri güce komuta ediyordu (başka kaynakların Fellah sayısını sadece 15000 olduğuna dair tahminleri var). General Napolyon Bonapart, yılmadan ve kararlı bir şekilde askerlerine, bulundukları yerden açıkça görülebilen Büyük Giza Piramidine atıfta bulunduğu savaş öncesi Günün Emrini verdi:

Askerler! Bu ülke halkını barbarlıktan kurtarmak, Doğu’ya medeniyet getirmek ve dünyanın bu güzel ülkesini İngiltere boyunduruğundan kurtarnmak üzere geldiniz. Giza Piramidine bakarak şöyle dedi: Bu piramidin tepesinden kırk asırdan beri size bakıyor! (Roberts,172).

Battle of the Pyramids, 1798 CE
Piramitler Savaşı, 1798
Louis-François, Baron Lejeune (Public Domain)

General Napolyon Bonapart, her tümenin kurulduğu düzenin köşelerine toplar yerleştirerek bir kez daha kare şeklinde savaş düzeninde organize etti. Ardından da ileri gitme emrini verdi. Deseaix ve Reynier komutanlar sağ kanatta Mısır merkezine doğru ilerlemeye başlarken, kare şeklinde düzenlenmiş konumdaki diğer askerler sol taraftan Embabe’ye doğru ilerlediler. Öğleden sonra saat 15:30 civarında, beklenmedik bir Memlük saldırısı neredeyse Desaix ve Reynier tümenlerini hazırlıksız yakalıyordu; çünkü Palmiye ağaçları koruluğundan geçerken kare biçimi askeri saf düzeninde gevşeme olmuştu. Bu durumdan sonra, tümenler kare saf düzenine yeniden geçmeyi başardılar ve kayalar üzerine vurup savrulan deniz dalgaları gibi, Memlük saldırı gücünü kırıp bertaraf ettiler. Bir Fransız subayı Memelük güçleriyle olan bu karşılaşmayı şöyle anlatır:

Düşman süvarilerinin kılıçları cephe düzeninde ilk safımızın süngüleriyle karşılaştılar. İnanılmaz bir kaos yaşanıyordu: Vurulan atlar ve süvariler üzerimize yığılıyor, bazılarımız geri çekilmek durumunda kalıyordu. Memlük güçlerinden çoğu askerlerin kıyafetleri alevler içinde kalmıştı, tüfeklerimizin namlularından çıkan ateşle yanıyorlardı. Fransız bayrağının yanındaydım ve hemen yanımda yaralı, bir yığın halinde yanan, kılıçlarıyla ön safta yer alan askerlerimizin bacaklarını kesmeye çalışan Memlük askerlerini gördüm. O kadar sık içi içe girmiştik ki, birleştiğimize inanmış olmalılar. (Strathern, 122)

Memlük süvarileri, panikler içinde dolanırken, çaresizce bir açıklık bulmaya çalıştıkları sırada, Napolyon Bonapart tümenler arasında dolaşarak bu fırsatı değerlendirdi. Komutanlar Bon ve Vial’ın tümenlerine Embabe düşman siperlerine saldırı emrini verdi. Memlük Murad Bey de süvarilerinin sağ kanadını bu taaruza karşılık vermek üzere gönderdi, ancak bu sağ kanat süvarileri kısa sürede kare safe düzeninde organize Fransız saldırılarına yenildiler. General Bon komutasında Fransız askerleri 2000 kişilik Memlük garnizonunu Nil Nehrine kadar kovalayarak köye baskın düzenlediler. Fransız güçleri, yaşanan çatışmayı karşı kıyıdan çaresizce izleyen İbrahim Bey ordusuna ulaşmak üzere umutsuzca Nil sularını yüzerek geçmeye çalışan Arap milisleri üzerine yaylım ateşi açtılar. Bu Memlük askerlerinden en az 1000 kişi Nil sularında boğuldu ve 600 kadar kişi de Fransız tüfeklerinden açılan ateşlerle vuruldu. Öğleden sonra saat 16.30’da savaş bitmişti. Memlük komutanı Murad Bey sağ kalan 3000 askerini alarak Giza’da sarayına kaçtı. Bu savaş yaklaşık olarak 10.000 kişilik Mısır zayiatına karşılık 29 ölüm ve 260 yaralı bildiren Fransız ordusu için yankı uyandıran bir zafer oldu.

Sonuç

Napolyon Bonapart ordusu savaştan üç gün sonra nihayet Kahire’ye girebildi. Memlük beyleri; hem Murad Bey ve hem de İbrahim Bey Yukarı Mısır’a doğru kaçmışlardı ve Fransız askerlerinin Kahire’ye girmelerinde karşılık veren herhangi bir güç olmadı. General Napolyon Bonapart, Komutan Desaix’i Memlük beylerinin yerini bulmak üzere görevlendirdi ve Kahire’de bir Fransız yönetimi kurma çalışmalarına başladı. Piramitler Savaşında Fransızların kazandığı zafer, Napolyon Bonapart Mısır seferinin doruk noktasını oluşturdu; ancak sadece birkaç gün sonra Fransız filosu Nil Savaşında yok edildi ve General Bonapart ordusu Avrupa’dan da zaten kopmuş oldu. Napolyon Bonapart, bir yıl sonra, Mısır Seferi başarısızlığını fark algıladıktan sonra ordusunu İskenderiye’de bıraktı ve 18 Brumaire Darbesinde iktidarı ele geçireceği Fransa’ya döndü. General Napolyon Bonapart ordusu, 1801 yılında İngiliz-Osmanlı güçlerine teslim olduğu güne kadar, Mısır’da kaldı.

Sorular & Cevaplar

Piramitler Savaşı nerede yapıldı?

Piramitler Savaşı Mısır’da, Embabe kasabası yakınlarında, Büyük Giza Piramidine 15 Km mesafede (9 Mil) bir alanda yapılmıştı.

Pramitler Savaşı kimler arasında yapıldı?

Piramitler Savaşı Napolyon Bonapart komutasında Fransız ordusu ile Memlük beylerinden Murat Beyin komuta ettiği ordu ve Mısır milis güçleri arasında yapılmıştı.

Napolyon neden Piramitler Savaşını kazandı?

Napolyon Piramitler Savaşını kazanmıştı, çünkü Fransız ordusu disiplini ve dönemin modern savaş taktikleri, Memlük güçlerinin ortaçağ taktiklerinden daha üstün idi.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Harrison W. Mark
Harrison W. Mark, Tarih ve Siyaset Bilimi eğitimini aldığı SUNY Oswego Üniversitesinde muzun olmuştur.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Mark, H. W. (2023, Mayıs 24). Piramitler Savaşı [Battle of the Pyramids]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-2238/piramitler-savasi/

Chicago Formatı

Mark, Harrison W.. "Piramitler Savaşı." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Mayıs 24, 2023. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-2238/piramitler-savasi/.

MLA Formatı

Mark, Harrison W.. "Piramitler Savaşı." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 24 May 2023. İnternet. 21 Ara 2024.