Dünyanın İlk Tapınağı: Göbekli Tepe

7 günler kaldı

Tarih Eğitimine Yatırım Yapın

Hayır kurumumuz Dünya Tarih Vakfı'nı destekleyerek tarih eğitiminin geleceğine yatırım yapıyorsunuz. Bağışınız, gelecek nesilleri çevrelerindeki dünyayı anlamak için ihtiyaç duydukları bilgi ve becerilerle güçlendirmemize yardımcı olur. Yeni yıla daha güvenilir tarihsel bilgileri herkes için ücretsiz olarak yayınlamaya hazır bir şekilde başlamamıza yardımcı olun.
$3450 / $10000

Makale

Brian Haughton
tarafından yazıldı, RK tarafından çevrildi
04 Mayıs 2011 tarihinde yayınlandı 04 Mayıs 2011
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, İspanyolca
Bu makaleyi sesli dinle
X
Makaleyi Yazdır

Modern Türkiye'de bulunan Göbekli Tepe, dünyanın en önemli arkeolojik alanlarından biridir. 1990'larda gerçekleşen bu 10.000 yıllık sit alanının keşfi, arkeoloji dünyasında öyle bir etki uyandırmıştır ki bazı araştırmacılar buranın İncil'deki Cennet Bahçesi'nin yeri olduğunu ileri sürmüştür. Belki de dünyanın en eski tapınağı olan Göbekli Tepe; megalitik mimari örneğinin, çanak çömleğin; madenciliğin, yazının ve tekerleğin icadının hatta tarımın başladığı yerdir. Avcı–toplayıcı toplulukların M.Ö. 10 veya 11 binli yıllara kadar böyle karmaşık bir yerin inşasını yapabilmeleri, sadece avcı-toplayıcı kültür anlayışını kavramamız için devrim yaratmakla kalmaz, aynı zamanda medeniyetin yükselişine ilişkin geleneksel görüşe ciddi bir meydan okur.

Göbekli Tepe
Göbekli Tepe
Teomancimit (CC BY-SA)

Göbekli Tepe Sit Alanının Tasviri

Göbekli Tepe, Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan Şanlıurfa’nın yaklaşık 15 km kuzeydoğusunda, bir dağ sırtının en yüksek noktasında bulunan kültler topluluğudur. Şanlıurfa Müzesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul şubesinden Klaus Schmidt’in iş birliği ile 1994 yılından bu yana kazılar alanda gerçekleştirilmektedir. Özellikle kazı çalışmalarının, site alanın yalnızca % 5'ini ortaya çıkardığını var sayarsak bugüne kadar elde edilen bulgular oldukça şaşırtıcıdır.

Göbekli Tepe, yuvarlak bir yapı oluşturmak için kabaca inşa edilmiş kuru taş duvarları birbirine bağlayan dört monolitik sütun diziliminden oluşmaktadır. Her kompleksin merkezinde, içeriye bakan biraz daha küçük taşlarla çevrili iki büyük sütun vardır. Arkeologlar, bu sütunların bir zamanlar çatıları bile taşıyabilecek güce sahip olduğuna inanmaktadır. Yapıların çapı yaklaşık 10 metre ila 30 metre arasında değişir ve terrazzo denilen yanmış kireçten yapılmış zeminlere sahiptir.

Göbekli Tepe'deki megalitler

Şimdiye kadar 43’ü ortaya çıkarılan megalitler yaklaşık 5 metre yüksekliğe uzanan T şeklinde yumuşak kireçtaşından oluşmuş sütunlardır ve bu sütunlar tepenin güneybatı yamacındaki bir taş ocağından çıkarılıp taşınmıştır. Tepedeki jeofizik araştırmalar, alanın etrafında gömülü 250 megalitin daha bulunduğunu ve Göbekli Tepe'de bir zamanlar 16 kompleksin daha var olduğunu göstermektedir.

GÖBEKLİ TEPE'DEKİ DİKİLİ TAŞLARIN HEPSİ OLMASA DA BAZILARI ÖZENLE OYULMUŞ TİLKİ, ASLAN, BOĞA, AKREP VE DAHA BİRÇOK ÇEŞİT OLAĞANÜSTÜ SANATSAL FİGÜRLER SERGİLEMEKTEDİR.

Göbekli Tepe'deki dikili taşların hepsi oyulmuş olmasa da bazıları ustaca oyulmuş tilki, aslan, boğa, akrep ve daha birçok sanatsal figür taşımaktadır. Ayrıca soyut şekiller ve oturur vaziyette çıplak bir kadının önden pozlanmış kabartmaları da mevcuttur. T şeklindeki bazı taşların yanlarında silah gibi görünen tasvirler vardır, bu da taşların biçimlendirilmiş insanları veya belki de tanrıları temsil ettiğinin bir göstergesi olabilir. Göbekli Tepe'deki piktogramlar herhangi bir yazı biçimini temsil etmese de bu piktogramların anlamları o zamanlar yerel halk tarafından dolaylı olarak anlaşılan kutsal semboller olarak işlev görmüştür.

Göbekli Tepe'deki akbaba tasvirleri diğer Anadolu ve Yakın Doğu bölgelerindekilerle paralellikler göstermektedir. Türkiye'nin Orta Anadolu’sunda geniş bir Neolitik yerleşim yeri olan Çatal Höyük’te yer alan birçok tapınağın duvarları da akbabaların büyük iskelet tasvirleriyle süslenmiştir.

Anadolu Neolitik döneminin başlarında var olan akbaba figürünün önemini açıklamak için öne sürülen bir teori ise cesedin organlarının çıkarılıp sadece kemiklerinin bırakılmasıyla cenaze kültü bağlamındadır. Ölümden sonra, cesetler bilerek dışarıda bırakılır, hatta akbabalar ve diğer yırtıcı kuşlar tarafından etlerin iskeletlerden ayrılmasından sonra açığa çıkarılarak tahta bir yapı üzerinde sergilenirdi. İskeletler daha sonra başka bir yere gömülürdü. Çanak Çömlek öncesi Neolitik dönemde Anadolu ve Yakın Doğu'nun başka yerlerinde de açıkça görüldüğü üzere organların çıkarılıp kemiklerin bırakılması ritüeli Göbekli Tepe sakinleri tarafından uygulanan ölü kültünün bir odak noktasıydı.

Göbekli Tepe: Pillar
Göbekli Tepe: Sütun
Ronnie Jones III (CC BY-NC-SA)

İlginç bir şekilde, Schmidt ve ekibi şu ana kadar Göbekli Tepe'de yerleşim olduğuna dair ev, ocak ve çöp çukuru gibi hiçbir kanıt bulamamıştır. Fakat bununla birlikte, arkeologlar hayvanlara ait 100.000'den fazla kemik parçası bulmuştur; ki bu da hayvanların bölgede bir yerlerde kesildiğinin ve pişirildiğinin kanıtıdır. Kemiklerin %60'ından fazlası ceylan, geri kalanı ise yaban domuzu, koyun, kızıl geyik gibi av hayvanlarından ve akbaba, turna, ördek, kaz gibi farklı kuş türlerinin kemiklerinden oluşmuştur. Tüm kemikler neredeyse vahşi türlere aitti denilebilir öyle ki bu da Göbekli Tepe'de yaşayan insanların hayvanları evcilleştiren çiftçilerden ziyade avcı toplayıcı olduklarının bir kanıtıdır.

Bölgedeki Benzer Yerler

Böylesine erken bir tarihte bu kadar çok sayıda anıtsal kompleksin bir arada olması Göbekli Tepeyi eşsiz bir alan kılmaktadır. Bununla birlikte, Göbekli Tepe'nin sadece 12,5 kuzey-batısında, Türkiye'nin de doğusunda; Fırat Nehri'nin ortasında yer alan Nevalı Çori'nin erken Neolitik yerleşim yeri ile bazı paralellikleri vardır. Nevalı Çori'deki ana tapınak, belki de Göbekli Tepe'den bin yıl sonra, M. Ö. 8.000'lere dayanmaktadır. Bu yerleşimdeki kült kompleksler; Terrazzo tarzı kireçli çimento ile inşa edilmiş T şeklindeki monolitik sütunlar ve kompleks alanın ortasındaki bağımsız iki sütun, Göbekli Tepe'dekiler ile bir takım ortak özelliklere sahiptir. T şeklindeki sütunlar ise insan eline benzeyen şeylerin kabartmaları olduğunu göstermektedir. Ne yazık ki Nevali Çori, 1992 yılında Atatürk Barajı suları altında kaybolmuştur.

Göbekli Tepe’yi kazmakla görevli kişiler, M. Ö. 8.000 civarında, buradaki insanların anıtları kasıtlı olarak dağ topraklarının altına gömdüklerine inanıyor. Bu geri dolgu, alanın binlerce yıl sonra korunmasının ana nedenidir. Göbekli Tepe yerlilerinin burayı neden terk ettikleri tam olarak anlaşılamamıştır, ancak anıtlar alaka düzeyini açıkça kaybetmiş olsa da bu dönemde meydana gelen tarım ve hayvancılığın gelişmesine eşlik eden yeni yaşam tarzıyla bazı bağlantıları olmuş olduğu düşünülmektedir.

The plains of Göbekli Tepe
Göbekli Tepe Ovaları
Ronnie Jones III (CC BY-NC-SA)

Tipolojik sınıflandırma ve radyokarbon tarihlendirmeden bildiğimiz kadarıyla Göbekli Tepe'nin son yapım aşaması M.Ö. 8000'lere dayanmaktadır. Ayrıca, buraya yönelik gerçekleşen ilk işgalinin tarihi belli değildir. Klaus Schmidt ve ekibi, Göbekli Tepe taş anıtlarının bu çağa ait olduğunu tahmin ediyor, ancak yapılar doğrudan tarihlendirilemiyor. Mevcut kanıtlardan yola çıkarak, alanı kazmakla görevli kişiler, Göbekli Tepe'nin başlangıcını M. Ö. 11.000 veya daha erken olduğunu tahmin ediyor, bu durumun böyle karmaşık kültler topluluğu için inanılmaz derecede erken bir tarih olduğu söylenebilir.

Göbekli Tepe Yerleşimcileri Organize Bir Toplum Muydu?

Göbekli Tepe gibi bir alanın planlanması ve inşası avcı-toplayıcı toplumlar için şimdiye kadar bilinmeyen bir düzenleme ve uğraş gerektirmiş olmalıdır. Schmidt, yerleşik toplumların tarım yaparak yaşamayı öğrenmelerinden sonra, diğer dini yapılar inşa etmek yerine, bölgedeki avcı-toplayıcıların ilk olarak Göbekli Tepe gibi megalitik alanları inşa ettiklerini ve böylece daha sonraki karmaşık toplumların gelişmeleri yönünde bir temel oluşturduklarına dair ilginç bir iddia da bulunmuştur.

Öyle ki, Göbekli Tepe'yi çevreleyen diğer alanlar üzerinde yapılan araştırmalar, dünyanın en eski buğday türlerine dair kanıtların bulunmasını ve sadece yaklaşık 32 km uzaklıktaki tarih öncesi bir köyün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Radyo karbon tarihlerine göre, bölgede tarım yaklaşık 10.500 yıl sonra gelişmiştir yani bu da Göbekli Tepe'nin yapımından sadece birkaç yüz yıl sonra demektir. Ayrıca bölgedeki diğer yerler, Göbekli Tepe anıtlarının dikilmesinden 1000 yıl sonra koyun, sığır ve domuz gibi hayvanların evcilleştirilmesine dair kanıtlar barındırmaktadır. Tüm bu kanıtlar, Göbekli Tepe çevresindeki alanın tarım devriminin ön saflarında olduğunu göstermektedir.

Göbekli Tepe'deki megalitik yapıların belki de en zor yanı onların işlevleridir – Peki, avcı-toplayıcılar neden bu kadar ayrıntlı ve karmaşık anıtlar inşa etmiştir? Schmidt'e göre, bu yer ölü kültü için önemli bir yerdir ve şimdiye kadar kesin bir mezar bulunmamasına rağmen Schmidt, dairesel anıtların altında mezarların var olduğuna inanmaktadır.

Göbekli Tepe: Site
Göbekli Tepe: Saha
Ronnie Jones III (CC BY-NC-SA)

Bölgede başka herhangi bir tür yapı olmamasına rağmen Schmidt, Göbekli Tepe'yi ibadet eden insanların ilgisini çeken bir hac yerine benzetiyor. Dahası, bu yerde bulunan çok sayıda hayvan kemiği, dini şölenlerin (ya da kurban edilme olaylarının) düzenli olarak burada gerçekleştiğini gösteriyor. Belki de İngiltere'nin Wiltshire kontluğu yakınlarında bulunan Durrington Duvarları için de bir paralellik mevcuttur. M.Ö. yaklaşık 2600’lere dayanan Durrington Duvarları, özellikle domuz, sığır gibi hayvan kemiklerinin keşfedildiği büyük bir ritüel çemberidir, bundan dolayıdır ki kazı Profesörü Mike Parker-Pearson bu alanın dini şölenler için önemli bir yer olduğu fikrini öne sürmüştür.

Schmidt ve ekibinin Göbekli Tepe'deki son kazı çalışmalarında, alandaki taş sütunların arkasındaki oyuklardan gelen topraklarda insan kemik parçaları ortaya çıkması da oldukça şaşırtıcıdır. Schmidt, cesetlerin T şeklindeki taşlara oyulup ritüel alanlarına getirildiğini, daha sonra buraya yerleştirildiklerini ve etlerin vahşi hayvanlar tarafından sıyrılmasından sonra kemiklerin orada bırakıldığına inanıyor. Bu tür faaliyetler Göbekli Tepe'nin hem mezarlık hem de ölü kültünün bölgesel bir merkezi olmasını sağlamıştır.

Cennet Bahçesi mi?

Göbekli Tepe’nin bulunduğu yarı çorak çölün bir zamanlar, yeşil çayırların, ormanların, arpa ve buğday tarlalarının bulunduğu bir bölge olduğu fikrine inanmak zor. Ayrıca bölgenin ceylan, kaz ve ördek sürüleri ile dolup taştığı düşünülüyor. Nitekim hayvan ve bitki kalıntıları, Göbekli Tepe, İncil'deki Cennet Bahçesi kıssalarıyla bağlantılı olduğu kadar zengin ve pastoral bir manzaraya da işaret ediyor. Bu kıssayı kutsal bir gerçek olarak görenler için Cennet Bahçesi’nin konumu dört nehrin alçaldığı bir noktada, Bereketli Hilal bölgesi içinde olduğu yorumlanmıştır.

Antik Bereketli Hilal, günümüz Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Kuveyt, Ürdün, Türkiye'nin Güneydoğu'su ve İran'ın Güneybatısından oluşup Batı Asya'da tarımsal açıdan zengin bir bölge olarak tanımlanır. İncil'de yer alan Cennet'in dört nehri, Dicle ve Fırat'ı kapsar ve yazar David Rohl gibi iki bölge arasındaki bağlantıya inananlar, Göbekli Tepe'nin ikisinin arasında olduğuna dikkat çekmektedir. Yaratılış Kitabında, Cennet'in Göbekli Tepe gibi dağlarla çevrili olduğu da belirtilmektedir.

Totem Statue - Göbekli Tepe
Totem Heykeli-Göbekli Tepe
Ronnie Jones III (CC BY-NC-SA)

Diğer araştırmacılar, İncil'deki Cennet Bahçesi anlatısının, avcı-toplayıcı yaşam tarzından tarıma geçiş için bir alegori olarak daha iyi yorumlanabileceğine inanıyorlar; ancak İncil hesapları, bu geçiş gerçekleştikten bin yıl sonra kaydedilmiştir. Garip olan da şudur ki, Klaus Schmidt'e göre bölgede avcılıktan tarıma geçiş Göbekli Tepe'nin gerilemesine neden olmuştur. Tarım toplumlarının başarılı olması için gereken yoğun çalışma ile belki de artık Göbekli Tepe'ye ihtiyaç duyulmamıştır. Çevredeki ağaçlar kesilmiş, topraklar çekilmiş ve manzara yavaş yavaş bugün gördüğümüz kurak vahşi doğa halini almıştır.

Ne yazık ki, Göbekli Tepe'nin ünü yayıldıkça, sanat hırsızları ve tarihi eser kaçakcıları harekete geçmiştir. 2010 yılının eylül ayı sonlarında, insan kafası ve hayvan figürü ile süslenmiş 40 cm yüksekliğindeki T şeklinde bir STEL alandan çalınmıştır. Hırsızlık olayının ardından, kapı ve kamera sistemleriyle alandaki güvenlik önlemleri arttırılmıştır. Umarım ileride yaşanabilecek hırsızlık vakalarını caydırmaya yeterli olacaktır.

Göbekli Tepe alanının kazılmayan en ufak bir kısmı bile kaldığı sürece, neden inşa edildiğini, neden toprağa gömüldüğünü ve neden terk edildiğini asla bilemeyiz. İleride alanda gerçekleşecek çalışmalar, şüphesiz sadece şu an çözülemeyen gizemlere değil, aynı zamanda insan toplumlarının gelişimindeki kritik aşamayı anlamamıza da ışık tutacaktır. Kesin olan şey şudur ki Göbekli Tepe’nin ortaya çıkarılması gereken daha birçok ilginç sırları vardır.

Bibliografya

Çevirmen Hakkında

RK
Rabia Karaoğlu Bartın Üniversitesi mütercim ve tercümanlık bölümü lisans öğrencisidir. Çeviri yapmayı, kitap okumayı ve yabancı dil öğrenmeyi seviyor. Bunların yanı sıra tarihe karşı bir ilgisi vardır.

Yazar Hakkında

Brian Haughton
Antik medeniyet ve abideler, mukaddes yerler ve tabiatüstü folklor üzerine kitapların yazar ve araştırmacısı. Nottingham Üniversitesi'nden Lisans (Hons) ve Birmingham Üniversitesi'nden Yunan Arkeolojisi alanında Master yapan nitelikli arkeolog.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Haughton, B. (2011, Mayıs 04). Dünyanın İlk Tapınağı: Göbekli Tepe [Gobekli Tepe - the World's First Temple?]. (. RK, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-234/dunyanin-ilk-tapinagi-gobekli-tepe/

Chicago Formatı

Haughton, Brian. "Dünyanın İlk Tapınağı: Göbekli Tepe." tarafından çevrildi RK. World History Encyclopedia. Son güncelleme Mayıs 04, 2011. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-234/dunyanin-ilk-tapinagi-gobekli-tepe/.

MLA Formatı

Haughton, Brian. "Dünyanın İlk Tapınağı: Göbekli Tepe." tarafından çevrildi RK. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 04 May 2011. İnternet. 24 Ara 2024.