Nazi Almanya’sı Führeri Adolf Hitler (1889-1945), 1938 yılında, yıl boyunca, Çekoslovakya Südet Bölgesini (Sudetentland) işgal etmekle tehdit etmişti. Öne sürülen bahane, Südet Almanlarının baskı altında olduğu şeklindeydi. Oysa Hitler, Avrupa’da Almanca konuşan bütün insanları kapsayan bir “Büyük Almanya” oluşturma niyetindeydi. Britanya, Fransa ve İtalya, 1938 yılı, Eylül ayında yapılan Münih Antlaşmasıyla, Almanya’nın Südet Bölgesi üzerindeki iddiasını kabul etmişlerdi. Almanya iddiasının kabul edilmesi şeklinde olan bu barışçı yatıştırma eylemi, olası bir dünya savaşını önlemek amacıyla yapılmıştı.
Hitler, 1939 yılı, Mart ayında, Çekoslovakya’nın Bohemya ve Moravya bölgelerini işgal etmişti. Slovakya, Almanya müşterisi bir devlet haline gelmişti, Macaristan ve Polonya eski Çekoslovakya’dan geriye kalan toprakları ele geçirmişlerdi. Hitler, 1939 yılı, Eylül ayında, Polonya’yı işgal ettiği zaman, Büyük Britanya ve Fransa Almanya’ya savaş ilan etmişlerdi. Çekoslovakya ihanete uğramış ve toprakları hiçbir şey karlılığında pazarlık konusu edilmişti.
Hitler’in Büyük Almanyası
Hitler, Alman halkı için Lebensraum’a (yaşam alanı) olan ihtiyacı vurguladığı Mein Kampf/Kavgam adlı kitabını (1925’te yayımlandı) yazdığından beri Alman İmparatorluğu veya “Büyük Almanya” kurma hırsını hep canlı tutuyordu - refah içinde yaşayabilecekleri yeni topraklar. Hitler, 1933 yılından iktidara geldiğinde, Birinci Dünya Savaşı’nı (1914-1918) resmen sona erdiren Versay Antlaşması’nın ardından Almanya’nın toprak kayıplarını telafi etmeyi amaçlayan saldırgan bir dış politika izlemiştir.
Büyük Almanya hadefine doğru atılan ilk somut adım, bir zamanlar Batı Almanya’nın bir parçası olan ancak Birinci Dünya Savaşı sonundan bu yana Milletler Cemiyeti (bugünkü Birleşmiş Milletler’in öncüsü) marifetiyle yönetilen kömür zengini Saar Bölgesinde yapılan bir halk oylaması (plebiscite) ile atılmıştı. Seçmenler, 1935 yılı, Mart ayında, ezici bir çoğunlukla Almanya’ya yeniden katılmaya karar vermişlerdi. Versay Antlaşması hükümleri gereği, Renanya Bölgesinde (Rhineland) herhangi bir askeri varlığı olmaması şartı olmasına rağmen, Alman silahlı güçleri bir yıl sonra, 1936 yılı, Mart ayında, Almanya ile Fransa arasında sanayileşmiş bir bölge olan Renanya’yı işgal etmişlerdi. Milletler Cemiyeti, Japonya’nın 1931 yılında Çin Mançurya’sını ve İtalya’nın 1935 yılında Habeşistan’ı (Etiyopya) işgali konularında olduğu gibi, anlamlı herhangi bir cevap verememişti. Durumdan cesaret alan Hitler, Versay Antlaşması’nı reddetmiş ve ittifaklarını pekiştirmeye koyulmuştu. Almanya ve İtalya, 1936 yılı, Ekim ayında, Roma-Berlin Ekseni müttefiki olmuşlardı. 1936 yılı, Kasım ayında İtalya ve Almanya (ve daha sonra Japonya) imparatorluk inşaasında karşılıklı işbirliği ve komünizme karşı birleşik cephe antlaşması olan Anti-Komitern Paktını imzalamışlardı. Hitler, artık bir sonraki hedef kurbanı olan Avusturya üzerine odaklanabilirdi.
Hitler, sadece iktidarı altında daha fazla Alamanca konuşan insanları kazanmak istemiyordu, aynı zamanda, Avusturya’nın ham madde kaynakları ve parasal rezervlerini de elde etmek istiyordu; bu her iki konu; Almanya’nın uygulamak istediği maliyetli yeniden silahlanma programı için çokça gerekliydi. Hitler, 1938 yılında, Avusturya Şansölyesi Kurt von Schuschnig’e (1897-1977) hükümetinde Nazi bakanları ataması için baskı yaptmış, ancak Schuschnig 13 Mart günü bağımsızlık için bir halk oylaması planlamıştı. Hitler de ordusunu hareket geçirmiş ve 12 Mart günü sınırı geçmişti. Belirtilmesi gereken önemli bir konu; Hitler lehine gelişen üç faktör vardı: Avusturya nüfusu yarısının desteği, Avusturya ordusunun etkili bir direniş göstermemesi ve İtalya faşist diktatörü Benito Mussolini (1883-1945) de müdahale etmeyeceğine dair söz vermesi. Avusturya hükümeti beklenildiği gibi teslim olmuş ve radyo mesajlarıyla insanlar direnmemeye çağırılmıştı. Anschluss politikası (itihak/birleşma) başarılmıştı.
Yeni bir dünya savaşından kaçınmak isteyen büyük güçler, Anschluss politikasına uysal bir şekilde tepki göstermiş, Almanya ve Avusturya’daki halk oylamaları sonucunda yapılan devralmanın popülerliğinden teselli bulmuşlardı; bu oylamalar ile Anschluss politikasına (olası olmayan bir şekilde) % 99 onay verilmişti. Avusturya Üçüncü Reich / Üçüncü İmparatorluk’a dâhil edilmiş ve Avusturya bir Alman Eyaleti olmuştu. Avusturya’nın ele geçirilmesi Hitler’e Orta Avrup’da güçlü bir stratejik konum, özellikle Balkanlar’da ve bir sonraki hedefi Çekoslovakya’da daha kolay işgal faaliyetine başlatabilecek şekilde bir Üs sağlamıştı. Hitler, 1938 yılı, Mayıs ayında, generallerine şöyle bir açıklama yapmıştı: “Yakın gelecekte askeri bir eylemle Çekoslovakya’yı parçalamak benim değişmez isteğim olacaktır” (Dear, 597). Aslında, Hitler’in arzuladığı ilk önemli şey; Çekoslovakya’yı almak amacıyla bir bahane bulmaktı. Batılı güçler, bu ülkeyi adeta bir tepsi üzerinde ona sunacak şekilde komplo düzenledikleri için Hitler’in buna zaten ihtiyacı da kalmamıştı.
Çek Sorunu
Çekoslovakya, artık parçalanmış olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun daha önce bir parçası iken, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuştur. St. German Antlaşması (1919) ve Trianon Antlaşması (1920) ile birçok yönden farklı birkaç bölgenin yapay bir birleşimi sonucunda oluşturulmuştu. Devlet Başkanı Edvard Benes’in (1884-1948) başkanlığında bir hükümete sahip demokratik bir cumhuriyet idi. 1938 yılında Çekoslovakya’da 10 milyon Slovak, 3 milyon Almanca konuşan, 700.000 Macar, 500.000 Ukraynalı ve 60.000 Polonyalı vardı. Çekoslovakya yönetimi Çek’lerin elindeydi ve halkın çıkarlarına uygun bir şekilde temsiliyet sağlanmadığını hisseden gruplar arasında hoşnutsuzluğa yol açmıştı.
Çekoslovakya’nın en büyük varlıklarından biri; ağır sanayi sektörüne sahip olmasıydı, önemli diğer bir özelliği de sınırlarında savunma tahkimatları bulunmasıydı. Tarihçi W.L. Shrier’in belirtiği gibi, “Çekoslovakya, 1918 yılında kuruluşunu izleyen yıllarda Orta Avrupa’nın en demokratik, ilerici, aydınlanmış ve müreffeh devleti haline gelmişti” (358). Üçüncü Reich güçlerince üç tarafı kuşatılmış Südet Bölgesinde bulunuyordu. Ülkenin diğer bir büyük varlığı da bir milyon askeriyle iyi donanımlı ordusuydu. Hitler, Orta Avrupa’da bir düşman uçak gemisi olarak tanımladığı Çekoslovakya’yı ele geçirmeye çalışacak olsaydı, daha dikkatli davranması gerekecekti.
1938 yılı baharında, Konrad Henlein (1898-1945) liderliğinde Sudeten Alman Partisi’nin (SdP) temsil ettiği bir grup Alman-Çek topluluğuna, Almanya ile birleşme amacıyla baskı yapılmıştı. Henlein ve partisi, hem para ve hem de yönlendirme aldığı Alman Nazi Partisinin Çekoslovakya’daki eşdeğeri bir partiydi. Hitler, Konrad Henlein’ı, Çekoslovakya hükümetinin kesinlikle mümkün olmayan tavizleri vermeye zorlamıştı. Almanya Propaganda Bakanı Joseph Geobbbels (1897-1945), Südet Bölgesi Almanların Çekoslovak hükümeti elinde acı çektiği temasıyla sürekli yanlış bilgilendirme kampanyası düzenliyordu. Almanların Çekoslovakya’da baskı altındaki azınlık oldukları fikri, uluslararası basın için de yararlı bir kurgu propaganda parçası oluyordu. Oysa Südet Bölgesi, tarihsel olarak, hiçbir zaman Almanya’nın bir parçası olmamıştı ve Almanya şimdi Bölgeyi yine de “geri alma” çağrısında bulunuyordu.
Hitler, toprak kazanmak üzere defalarca blöf yapmıştı. Çekoslovakya konusunda da farklı olmayacaktı, ancak belirli düzeyde diplomasi de gerekecekti. Hem SSCB ve hem de Fransa, 1935 yılında Çekoslovakya’yı dış saldırılardan koruma sözü veren bir antlaşma imzalamışlardı (ancak Fransa’nın önce harekete geçmesinden sonra SSCB’nin harekete geçme şartı vardı). Çekoslovakya aynı zamanda Milletler Cemiyeti’nin bir üyesi idi ve bu nedenle, teoride bir saldırıya uğraması halinde, diğer üyeler, saldırgan tarafa karşı savunmasında ona yardım edeceklerdi. Diğer bir engel de Çekoslovakya’nın Almanya ve Avusturya ile paylaştığı sınırları ağır bir şekilde güçlendirilmiş olmasıydı. Hitler, generallerine kod adı Fall Grün (“Case-Green”) olan bir işgal planı hazırlama emrini vermişti. Birlikler, Almanya’nın Güney sınırına sevk edilmişlerdi. Hitler’in işgal planı yaptığı anlaşılır gibiydi, ancak yine blöf yapıyor olabilir miydi? Hitler, 12 Eylül günü, o yıl ki Nüremberg Mitingin’de, Nazi Partisi yıllık toplantısında, Çekoslovakya yönetimi sınırları dâhilinde olan Almanlara karşı tutumu eleştiren sert bir konuşma yapmıştı. Şöyle ifade etmişti: “Ekonomik olarak bu insanlar (Sudeten Almanları) kasıtlı olarak mahvedildiler ve daha sonra yavaşça seyreden bir imha sürecine tabi tutuldular. Sudeten Almanları’nın yaşadıkları sefalet adeta sonsuz bir şekilde devam ediyor” (Hite, 392).
Bu arada, Case Green için bir tarih verilmişti: 30 Eylül. İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain (1869-1940) daha bu konuyu bilmiyordu, ancak Hitler’in kamuya yaptığı konuşmaları ve Alman birlikleri sevkiyatından dolayı Alman “şikâyetleri” konusunu iyi biliyordu. Chamberlain, Ağustos ayında, Sudeten Almanları şikâyetlerini dinlemek üzere Lord Runciman’ı elçi olarak göndermişti. Chamberlain, daha sonra 15 Eylül günü Hitler’i Bavyera’da şahsen ziyaret ederek onu başka bir komşusuna karşı saldırgan bir eylemde bulunmaması konusunda ikna etmeye çalışmıştı. Yedi saatlik uçuş, Başbakan’ın ilk uçak deneyimi olmuştu. Hitler, Berchtesgaden’deki inziva yerine Chamberlain ile buluşmuş ve halk oylaması sonucunda, halkın böylesi bir önemli durumu onayladığını göstermesi durumunda, Südet Bölgesini Almanya’ya verilmesini önermişti. Chamberlain, prensipte öneriyi kabul etmiş ve Hitler’den İngiliz Paralamentosu bu konu hakkında toplanıncaya ve Fransa’ya da danışılancaya kadar askeri hiçbir eylemde bulunulmayacağına dair söz almıştı. Hitler de hemen kabul etmiş ve Case-Green planını mükemmel yapmak üzere daha fazla zaman kazanmıştır.
İngiliz ve Fransız hükümetleri Hitler’in talebini kabul etmişlerdi ve Çekoslovak yönetimi, er ya da geç, bütün ülkeyi Hitler’in egemenliği altına sokulacağı gerekçesiyle reddettiği planlardan hebardar edilmişti. Daha sonra İngiltere ve Fransa, Çekoslovak hükümetine, Südet Bölgesini teslim etmez ise, hiç bir ülkenin gelecekte Çokoslovakya’nın geri kalanı konusunda yardım etmeyeceği yönünde bir ültimatom vermişlerdi. Başkan Benes, özlü bir şekilde, şöyle bir ifade kullanmıştı; “alçakça ihanete uğradık” (Shirer, 391).
Hitler ve Chamberlain, 22 Eylül günü, bu kez Ren Nehri üzerinde, Godesberg’de tekrar bir araya gelmişlerdi. Chamberlain’ın, neredeyse her ne pahasına olursa olsun, savaştan kaçınmaya istekli olduğunu hisseden Hitler, taleplerini artırmıştı: Çekoslovakya da, Polonya ve Macaristan’a toprak verilmeliydi. Hitler’in aslında istediği şey; askeri bir işgal harekâtı idi, çünkü böylesi bir hareket Alman ordusunun liderine olan inancı geri kazandıracaktı. Chamberlain yeni talepleri prensip olarak kabul etmişti, ancak İngiliz Parlamentosu daha sonra reddetmişti, Fransız hükümeti de aynı şekilde reddetme kararı almıştı. Bu arada Başkan Benes, Çekoslovak ordusunu seferber etmişti. Hitler, 26 Eylül günü, Berlin’de Çekoslovak hükümetine saldıran bir konuşma daha yapmıştı. İngiltere, 27 Eylül günü, donanma gücünü seferber etmişti. Savaş kaçınılmaz gibi görünüyordu ve Chanberlain, akşam saat 8:30’da, BBC Radyo yayını sırasında ünlü bir şekilde şöyle bir açıklama yapmıştı:
Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz uzak bir ülkedeki insanlar arasında yaşanan bir kavga yüzünden burada gaz maskesi takmaya çalışmamız ne kadar korkunç, ne kadar fantastik ve ne kadar da inanılmaz bir durum (McDonough, 77).
İngiltere’de, bu mesajı duyanlar ertesi gün savaşla uyanacaklarına ikna olmuşlardı. Daha sonra bir mucize gerçekleşecekti.
Münih Antlaşması
Hitler ve Chamberlain, 27 Eylül gecesi geç vakitlere kadar, Alman güçlerinin Çek Bölgesini absorbe edeceği, ancak Çekoslovakya’nın geriye kalanının bağımsızlığını garanti altına alacağı fikrinin geçici olarak masa üzerine konulduğu son bir yazışmada bulunmuşlardı. İtalya’nın zayıf yeniden silahlanma durumu göz önüne alındığında, olası bir savaşı ertelemek isteyen Mussolini’ye, Hitler’i Münih kentinde bir konferans düzenlemeye ikna etmesi ve böylece İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya liderlerinin Çekoslovakya krizini diplomasi yoluyla çözmek üzere son bir şansı kullanmaları yönünde bir telgraf genderilmişti. Hitler de, Mussolini’nin bu önerisini kabul etmiş ve Münüh Konferansı 29-30 Eylül 1938 tarihinde yapılmıştı. ABD katılmamış, ne Sovyetler Birliği ve ne de Çekoslovakya davet edilmişlerdi.
Almanya, Fransa, İtalya ve İngilterenin imzaladıkları Eylül 1938 tarihli Münih Anlaşmasıyla, Almanya’nın Südet Bölgesini (10 Ekim gününe kadar) absorbe edilmesine imakan verilmiş ve Almanya’nın genişleyen yeni sınırları da kabul edilmişti. Çekler, kaynakları kullanma hakkından mahrum kalarak Südet Bölgesini terk edeceklerdi. Çekoslovakya’nın geriye kalanına bağımsızlık verilmek üzere oldukça belirsiz güvenceler (hiçbir zaman gerçekleştirilmeyen) ve halk oylaması (plebiscite) vaatleri verilmişti. İki Çekoslovak diplomatı, Büyük Güçlerin, ülkerinin kaderi konusunda hangi kararları aldıklarını görmek üzere Münih’e davet edilmişlerdi. Bu arada Hitler, Südet Bölgesini gezmiş ve çoşkulu kalabalıklarca karşılanmıştı. Hitler, Büyük Almanya planında bir kez daha, en az bir çabayla ve kan dökülmeden genişleme sağlamıştı. Hitler, Başbakan Chamberlain’ın hazırlamış olduğu, İngiltere ve Almanya’nın asla birbirlerine karşı savaşmayacaklarına dair söz veren bir belgeyi gönüllü olarak imzalamıştı.
Başbakan Chamberlain, İngiltere’ye döndüğünde, İngiliz halkına hitaben gururla, “zamanımızda barışı” sağladığını ilan etmişti (McDonough,121). Chamberlain, 1938 yılında Nobel Barış Ödülüne aday gösterilmişti (belki de, mantıklı bir şekilde, gelecekteki olaylar göz önüne alındığında, ödülü kazanamamıştı). Münih Anlaşması, dünya liderlerinin Hitler’in Avrupa’da ilerlemeye devam edemeyeceğine dair ikna olmalarına olanak tanıyan barışçı bir yatıştırma politikasının son eylemi olmuştu. Başka bir Dünya Savaşından kaçınmak, birçok liderin, politikacının, İngiliz ve Fransız halkları büyük çoğunluğunun öncelliği olmuştu. Yatıştırma politikasının, bütün taraflara yeniden silahlanmak üzere zaman kazandırdığını da söylemek gerekir. Ancak, ödenmesi gereken bir bedel de vardı; bu bedel ağır oluyordu. SSCB, İngiltere ve Fransa’ya eskisinden daha fazla şüpheyle bakıyordu. Sovyetler lideri Joseph Stalin’e (1878-19539 göre, Almanya’nın doğuya doğru genişleme kaydetmesi, SSCB yönünde olduğu sürece Batılı güçlerini memnun ettiği gayet açıktı. Stalin’in, yaklaşan savaş konusunda müttefik edinmek üzere başka yerlere bakması gerekiyordu. Çekoslovakya halkı, hem İngiltere ve hem de Fransa yönetimi eliyle tamamen ihanete uğradığını düşünüyordu. Diğer komşu devletler, şimdi artık ciddi bir şekilde zayıflamış Çekoslovakya’yı kemirmeye başlamışlardı. Polonya, Ekim ayı ikinci haftasında, Teschen Bölgesinin Doğu kısmını ele geçirmişti (Çekler için Cesky Tesin, Plonyalılar için Cesyn). Daha kötüsü sonra gelecekti.
Çekoslovakya’nın Bölünmesi
Südet Bölgesi (Sudetenland) 05 Ekim 1938 tarihinde, Üçüncü Reich yönetimi alanına dâhil edilmiş ve Konrad Henlein, bölgeye Gauleiter (bölge valisi) olarak atanmıştı. Hitler, Çekoslovakya tahkimatlarını, şahsen denetlemişti. Geleceğin silahlanma Bakanı Albert Speer (1905-1981) şöyle bir not almıştı:
Sınır tahkimatları genel olarak şaşkınlığa neden olmuştur. Uzmanların şaşkın olduğu konuya bakılırsa, sadece bir test bombardıman ile silahlarımızın onlara karşı başarılı olamayacağını göstermektedir. Hitler, düzenlemeleri denetlemek üzere eski sınıra gitmiş ve etkilenmiş bir şekilde geri dönmüştür (169).
Tıpkı Avusturya’da olduğu gibi, Hitler’in komşu bir devlet egemenliğine saygı göstereceğine dair sözünün tamamen yanlış olduğu ortaya çıkmıştı. Hitler, Bakan Speer’e şöyle bir açıklama yapmıştı:
Çeklerin yeni bir savunma hattı inşa etmesine bir daha asla izin vermeyeceğim. Şu anda ne kadar da harika bir başlangıç pozisyonumuz var. Dağları aştık ve daha şimdiden Bohemya vadilerindeyiz. (ibid)
Slovakya, Vojtech Tuka (1880-1946) yönetiminde, 14 Mart 1939 tarihinde, Hitler’in eski Çekoslovakya’nın geriye kalan topraklarında parçalama yaratmak üzere bir araç olarak teşvik ettiği bir eylem sonucunda bağımsızlığını ilan etmişti. Hitler, aynı günde, Çekoslovakya’nın yeni Başkanı Emil Hacha (1872-1945) ile bir araya gelerek, 24 saat içinde Bohemya ve Moravya’yı işgal edeceğine dair bigi vermişti. Alman askerleri, 15 Mart günü, “düzeni yeniden sağlamaya davet adildikleri” bahanesiyle (McDonough, 80), Çekoslovakya’nın geri kalan topraklarına yürümüşlerdi. Hitler, aynı günün daha ileri saatlerinde, Prag’da muzaffer bir yürüyüş yapmıştı. ABD Başkanı Franklin D. Rosevelt (1882-1945), işgal faaliyetini “kasıtlı kanunsuzluk” olarak tanımlanmıştı (McDonough, 80). ABD, Çekoslovakya’daki Büyükçelçisini geri çağırmış ve bütün Alman mallarına % 25 ithalat vergisi uygulamıştı. İngiltere ve Fransa, bankalarındaki Çekoslovakya varlıklarını dondurmuşlardı. Çekoslovakya için zaman artık çok geçti.
Macaristan, 02 Kasım 1938 tarihinde, Birinci Viyana Hediyesi (Mihver Güçler arasında bir anlaşma) ile söz verilmesinde olduğu üzere, Rutenya’nın Güney kısımlarını ve Slovakya’nın Güneyinde bir kısmı ele geçirmişti – bu bölgelerin her ikisinde de büyük oranda veya çoğunluk olarak Macar nüfusu vardı. Slovakya’nın geriye kalan toprakları Jozef Tiso’nun (1887-1947) liderliğinde bir Alman müşteri devleti haline gelmişti. Çekoslovakya artık yoktu.
Hitler ve müttefikleri, birliklerini yeni edindikleri topraklarda konuşlandırmış ve bu toprakları olabildiğince sömürmüş, doğal kaynaklarını çıkarmış ve ordularında yerel unsurlardan işe aldıkları birlikleri çalıştırmışlardı. Çekoslovak fabrika işçileri çok çalışmak zorunda kalıyorlardı, aksi takdirde yiyecek karnelerini alamıyorlardı. Naziler, bölge üzerinde kontrollerinin Yahudi halkına ve “istenmeyen” diğer gruplara zulüm içerdiğinden emin idiler. Südet Bölgesinde buluan Yahudiler, Macaristan sınırında, kimsenin olmadığı bir yere sürülmüşlerdi.
Bohemya ve Moravya’ya yeni bir isim verilmişti: Bohemya ve Moravya Protektorası. Üçüncü Reich’e bağlı bu yeni idari alan, eski Dış İşleri Bakanı Nazi Baron Konstantin von Neurath (1873-1956) yönetimine bağlıydı. Von Neurath daha sonra, İngiliz hükümetinin emirleri doğrultusunda hareket eden Çekoslovak direnişi sırasında öldürülen Reinhard Heydrich (1904-1942) yerine atanmıştı (Nazilerin buna karşı missilemeleri arasında Lidice ve Lezaky köylerinde toplu katliamlar da vardı).
Kalan Çekoslovak siyasi kurumları artık Berlin’e bağlı bölgesel organlardı. İstifa etmek zorunda kalan Başkan Benes, ABD’ye kaçtıktan sonra, Dr Emil Hacha (1892-1945) sembolik Çekoslovakya Cumhurbaşkanı olarak atanmıştı. Çekoslovak Ordusu dağıtılmıştı. Çekoslovak Nazi Partisi dışındaki partiler yasaklanmıştı, ancak işgal boyunca yeraltı direniş grupları vardı. Britanya, Fransa ve SSCB’nin tanıdığı özgür bir Çekoslovakya hükümeti sürgünde faaliyet gösteriyordu ve başında Başkan Benes vardı.
Daha fazla toprak elde etme politikasından dolayı 1939 yılının geriye kalan süresi boşuna harcanmıştı. Almanya, Mart ayında, 1923 yılından beri Litvanya’nın bir parçası olan Memelland’ı ele geçirmişti. Mussolini güçleri, Nisan ayında, Arnavutluk’u işgal etmişlerdi. Almanya ve SSCB yönetimleri, Ağustos ayında, askeri bir ittifak olan Molotov-Bibbentrop Paktını (Nazi-Sovyet Paktı) imzlamışlardı. İngiltere ve Fransa, 31 Mart günü, Polonya sınırlarını garanti altına alma sözü vermişlerdi ve Nisan ayında bu garanti kapsamı Romanya’ya kadar genişletilmişti. Türkiye ve Yunanistan yönetimleri de İngiltere ve Fransa ile karşılıklı koruma görüşmelerine başlamışlardı. Sonunda, İngiltere ve Fransa liderleri, faşistlerin her ne pahasına olursa olsun, toprak genişlemeye niyetli olduklarını anlamışlardı. Sonra, en nihayetinde Hitler’in 1939 yılı, Eylül ayında Polonya’yı işgal etmesiyle birlikte, İngiltere ve Fransa’dan resmi bir savaş ilanı gelmişti.
Çekoslovakya’dan sürgüne gönderilenler, İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) sırasında İngiltere ve SSCB silahlı kuvvetlerinde görev almışlardı. Ayrıca, Çekoslovak İstihbarat Servisi de, Müttefiklerin savaş çabaları için oldukça yararlı faaliyetlerde bulunduğunu kanıtlamıştı. Çekoslovak ülkesi ağır sanayi sektörü (özellikle Skoda silahlanma tesisleri) Almanya’nın savaş ekonomisini çanlandırmak üzere kullanılırken, “35.000’den fazla insan Nazi baskıları sonucunda öldürülmüşlerdi” (Dear, 217).
En sonunda, Almanya, İtalya ve Japonya İkinci Dünya Savaşında yenilmişlerdi. Çekoslovakya’da yeniden bir düzenleme yapılmış ve Almanlar bölgeden çıkarılmışlardı. Müttefik güçlerin Konrad Henlein’i yakalamalarından sonra, Henlein de bir toplanma kampında intihar etmişti. Başkan Benes, yine başkan olarak geri dönmüş, ancak 1948 yılında SSCB’nin Çekoslovakya’yı ele geçirmesi ve bir diktatörlüğün yerine başka bir tür diktatörlüğü ikame edilmesi nedeniyle ülkede özgürlük elde edilememişti.