MS 1. yüzyılda, Roma İmparatorluğu dönemin en ihtişamlı imparatorluğu olarak tanınırdı. Romalıların üstün askeri yetenekleri, İmparatorluğun gelişmesinde büyük rol oynardı. Bölgenin güvenliği sağlandığında, imparatorluk başkentinden yerel bölgelere kadar, Roma'nın siyasi gücü de resmen kurulmuş oldu.
Hard power/sert güç (Roma hukukunu ve dinini yaymak için kullanılan askeri güç ve müdahale) ve soft power/yumuşak güç (eğlence, teknoloji ve ticaret için kullanılan güç) arasındaki denge sayesinde, Roma yönetimi, imparatorluğunun hakim olduğu hemen hemen her yerde kabul görmüş ve uygulanmıştır. Örneğin, Roma İmparatorluğu'nun tebaasından bazı kişiler için dini iradelerini Caesar'ın inancı için, onun sağladığı sanitasyondan faydalanmak üzere bırakmak bir mutluluktu.
Filistin'de Roma Hükümdarlığı
Filistin'de Helenileşme hareketi (Yunan fikri ve geleneklerine uyum sağlama hareketi) uzun yıllar boyunca sürdü. MÖ 312 yılından beri Yunan kültürü I. Seleukos Nikator sayesinde zenginleştirildi. Ancak Haşmonayim Hanedanlığından sonra bu Helenileşme hareketi Yunan kültürünün ve kozmopolit (çok uluslu) bir yönetimin de ötesinde bir şey haline geldi. Yunanlılaşmış Yahudiler kültürel olarak daha 'Romalı' hale getirildikten sonra, daha önce IV. Antiokhos Epifais ve Seleukos yönetimi süresince meydana gelen yolsuzluk yeniden patlak verdi. Yerel Yunan halkı ve Yunanlılaşmış Yahudilerin elit tabakası Romalıları destekliyordu. Böyle olunca da Romalıların sağladığı kaliteli bir hayatın keyfini sürüyorlardı. Yunanlıların elit tabakası toplumdaki yüksek statülerinin farkına varınca, sahip oldukları bu üstünlüğü korumak için ellerinden geleni yaptılar. Romalıların desteklediği saygın bir mezhep olan Sadukiler, Sanhedrin denilen Yahudi konseyinin çoğunluğunu oluşturuyordu ve Roma kralı Herod'un destekçileri idi.
Ancak Yahudilerin hepsi Hirodes hanedanının destekçisi değildi. Muhtemelen Zelotların içine karışmış olan Ferisiler, Hirodes hanedanına son derece karşıtlardı ve Helenileşme hareketinin Yahudiler üzerinde oluşturduğu baskıdan dolayı oldukça öfkelilerdi. Romalılar, farkında olmadan Seleukoslar hüküm sürerken gelen Musevilik dini içerisinde bir sınıf ayrımı gözetirlerdi.
Senato tarafından atanan Romalı vekilin yaptığı yolsuzluk Yahudi ve Yahudi olmayan yerel yetkilileri etkilemişti. Yahudilerin içinde bulundukları kötü durum görmezden gelindi. Kudüs pazarında satılan mallardan elde edilen kârın Yahudi ekonomisine bir katkısı olmadı lakin elit tabakayı direkt olumlu olarak etkiledi. Bu da sıradan Yahudi kesimini öfkelendiren bir durum oldu.
İsyan zamanlarında Yahudi halkın yanında olup onlar için mücadele eden modern Romalı Yahudi tarihçi Josephus'a göre, Yahudilerin öfkesinin asıl nedeni, yerel yönetimden sorumlu olan valilerin sorumsuzluğuydu. Yahudiye valilerinin ilgisizliği, Roma İmparatorlarının kötü niyetlerinin bir yansımasıydı. Pentius Pilatus, MS 27 yılında Kudüs'ün vekilliğini üstlenmek üzere senato tarafından görevlendirildiğinde, Yahudiler ve Romalılar arasındaki ilişki kötüydü. Pilatus, tıpkı İmparator Tiberus gibi, Yahudileri küçük görürdü. Sonrasında ise bölgede yaygın olan Musevilik dininin yerine geçecek yeni bir inanç oluşturmaya başladı.
MS 64 yılında, Gessius Florus, Yahudiye'nin yönetimini eline aldı. O da tıpkı Pilatus gibi Yahudileri küçümserdi fakat olaylar kötüye gittiği zamanda Yahudilerin öfkesini bastıracak kadar siyasi bir zekaya sahip değildi.
Ayaklanmalar
Yapılan sınıfsal ayrımlar, hem yerel hem de senato yönetimlerinde yaşanan yolsuzluklar ve Yahudilere karşı gösterilen küstahça horgörü, MS 66 yılında Caesarea'da bir isyanın çıkmasına sebep oldu. Zelotlar adı verilen, helenileşme hareketinden etkilenmemiş ve elit kesime karşı olan Yahudilerden oluşan bir grup, bölgede yaşayan ve Romalıları destekleyen elit Yunanlıları öldürdüler.
Gessius Florus, kindar bir kibirle, Kudüs tapınağını Caesar'ın kültünü gelir kaynağı haline getirmek üzere işgal etti ve elde ettiği parayla İmparator Nero'nun ve kendisinin heykellerini yaptırdı. Bu durum Yahudi halkını ciddi anlamda öfkelendirdi zira Kudüs Tapınağı, Yahudilerin dini ve sosyal hayatlarının önemli bir merkezi olmasının yanı sıra, aynı zamanda Tanrı'nın varlığının simgesi olarak, şehrin önemli bir parçasıydı. Fakat Yahudilere yapılan en büyük hakaret, Florus tapınağı işgal ettikten sonra orada yaşayan halktan kendisinin inandığı politeist bir dine inanmalarını istemesiydi. Yahudi halkı bu duruma karşı geldi; Yahudiye'de, özellikle de kuzey taraflarda, Roma halkına saldırdılar ve Narbata gibi bölgelerde Roma yönetimini çökerttiler.
Yahudilerin bu zaferine karşılık olarak, Scythica'nın desteklediği Suriye'deki Roma lejyonu, Yahudilerin isyanını bastırmaya çalıştı. Suriye'deki Romalılar, Judea ve Gallilee'nin kuzeyindeki isyan çıkan geniş bölgelerini fazla çaba harcamadan aldılar. Ancak, Romalılar bölgeye azar azar yayılsalar da, Ben-Horon savaşı sırasında Judea sahilinde pusuya düşürüldüler ve dolayısıyla yenildiler. Bu, isyancılar için büyük bir zaferdi. Sonuç olarak, Suriyeli Romalılar mevzilerini terk edip Suriye'ye kaçtılar.
Yahudi isyancıların küstahlığına kızan İmparator Nero, isyancı orduları yok etmek ve Judea eyaletindeki vatandaşları cezalandırmak için Romalı ordu generali Vespasian'ı görevlendirdi.
Vespasia ve oğlu Titus, yanlarına daha fazla adam alarak Yahudiye'ye daga güçlü bir şekilde döndüler ve Caesarea ve Kuzey Gallilee'deki neredeyse tüm Yahudi isyancıyı katlettiler. Yaklaşık 10.000 Yahudi ya öldürüldü ya da köle olarak satıldı.
Romalılar Kapıya Dayandı
Hayatta kalmayı başaran Yahudi isyancılar, Caesarea'dan Kudüs'e kaçtı. Oraya vardıklarında, Yahudiler tapınak için vergi ödemeyi reddettiler ve orada bulunan Romalı askerleri herhangi bir ayrım yapmaksızın öldürdüler.
Zelotlar ve Sicariiler, Kudüs'teki Roma askeri garnizonunu ele geçirdiler. Şehirdeki Zelotlara verilen desteğin artması, Yahudi halkı için yüreklendirici bir zaferdi.
Romalılar üzerindeki bu Yahudi hakimiyeti fazla uzun sürmedi. MS 67 yılına gelindiğinde, Vespasian ve Titus komutasındaki Romalılar, tüm Judea'yı geri almış ve geride kalan Yahudi isyancıları öldürmüşlerdi.. Jodapatha'daki Yahudi kaleleri, 47 günlük bir kuşatmanın ardından artık Roma kontrolü altındaydı. Daha sonra, Romalılar Kudüs'e doğru ilerlemeye başlamışlardı. Başta Saduki Kudüslüler olmak üzere, Kudüs'teki Yahudi liderlerinin içini korku kaplamaya başlamıştı. Ayaklanmanın uzun bir süre zarfında başarıya yol açmaya çağını biliyorlardı, dolayısıyla mümkün olduğu kadar çok Yahudinin hayatını kurtarmak için Zelotlardan, barışçıl bir şekilde teslim olmalarını istediler lakin Zelotlar bunu kabul etmedi.
Eğer sıradan bir insan, bu denli ılımlı davranan Yahudi liderleri dinlerse, hiç şüphesiz bir isyan çıkacaktı. Zelotlar da bunun farkındaydı. Bunun sonucunda, bu insanların aslında barışçıl olmayan ama barışçıl gözüken isteklerini diğer insanların farkına varması için, Zelotlar ve Sicariiler, bu Yahudi liderleri herkesin önünde asarak idam ettiler. 66 yılında yapılan devrimin başlangıcından 68 yılına kadar, Kudüs'teki liderlerin hepsi öldürüldü.
Kudüs'ün kuşatılmasından kısa bir süre önce Roma'da bir iç savaş çıktı. MS 69'da Vespasian imparator oldu ve savaşta ikinci komutan olan Titus dizginleri eline aldı. Romalılar MS 70'te Kudüs'ün kapılarındaydı ve surları kuşatmışlardı.
Korku kapıya dayanmış olsa da, geri dönüşü yoktu. Zelotlar, ne kadar çabalarsa çabalasınlar, farklı Yahudi gruplarının sağladığı farklı fikirler akışının şehirdeki Zelot hakimiyetine bir engel oluşturduğunu biliyorlardı.
Bazılarının istediği gibi yıpratma savaşından ziyade, topyekün bir savaş istiyorlardı. Giscala'lı John tarafından yönetilen Zelotlar, Sadukiler ve Ferisilerin Roma kuşatması beklentisiyle depoladıkları ekinleri ve kuru yiyecekleri yakarak halkı bu devrime katılmaya daha fazla teşvik ettiler.
Bu bir ölçüde işe yaradı. Josephus'a göre, her iki cinsiyetten çocuklar da dahil olmak üzere yaklaşık bir milyon Yahudi, yiyeceklerin yakılmasından sonra şehri savunmak üzere ortadan kayboldu. Bu durum çok feci sonuçlara yol açtı, mesela şehir sakinleri ve askerler aç kaldı.
Gün geçtikçe, Roma ordusu şehri geri almanın yegane yolunun surların hemen dışında bir kamp kurmak olduğunu kabul etmeye başladılar. Bu bir menzil dövüşü yöntemiydi. Şehirden kaçmaya çalışan herkes ya çarmıha gerildi ya da şehre bakan bir duvara asıldı. Dehşete içinde kalan Yahudi halkı, savaşmak zorunda olduklarını, aksi takdirde akla gelebilecek en saygısızca şekilde öldürüleceklerinin farkındalardı.
Kudüs'e Saldırı
Yedi aylık bir menzil savaşından sonra, Romalılar şehir surlarına onları geçebilecek kadar hasar vermişlerdi. MS 70 yılının yazında Romalı askerler şehre girdi. Romalılar, Zelotları sokaklarda savaşmaya zorladılari. Romalılar şehri yakıp yıkıyor, ardından gelen Yahudileri katletiyordu.
Zelotlar ve Sicariiler tapınağa çekildiler. Roma lejyonu, duvarları aşmak için birkaç denemeden sonra Kudüs Tapınağını ateşe verdi. Bir zamanlar binlerce Yahudi'ye umut veren o site yıkıldı. Tanrı, onların görüşüne göre artık şehirde değildi. Bu, Yahudiye'ye yapılan en yıkıcı Roma darbesiydi. Şehrin geri kalanı, Tapınak yıkıldıktan kısa bir süre sonra yağmalandı ve yakıldı. Romalılar geriye kalan Yahudilerin direnişini bastırdı. Kudüs, MS 70 Eylül'üne kadar Romalıların tam kontrolü altındaydı.
Büyük Isyanin Sonucu
Josephus, toplamda bir milyondan fazla Yahudi'nin öldürüldüğünü iddia ediyor. Yahudiler ya köle olarak satıldı ya da birçoğu Roma'ya geri götürüldü. 70.000 Yahudi köle Roma Colliseum'un inşaasında kullanıldı. Yahudiye'deki Tapınak yıkıldı ve bir daha asla yeniden inşa edilmedi, bu da başka bir Yahudilik grubunu kışkırttı; Rabinik Yahudilik. Hahamlar artık dinin odak noktasıydı ve Baş Rahip'ten devralınıyordu. Sinagog, Yahudi yaşamının merkezi haline geldi ve diaspora ile Tevrat, Yahudi halkı için en değerli bilgi kaynağı haline geldi.