Ebu'l Kasım Firdevsi (940-1020, ayrıca Ebu'l Kasım Firdevsi, Firdavsi, Firdovsi olarak da anılır), dünya edebiyatının en büyük eserlerinden biri ve İran'ın milli destanı olan Şehname'nin (Pers Hükümdarlar Kitabı) yazarıdır. O, Samani Hanedanlığı (819-999) altında ve müteakip Gazneli Hanedanlığı'nda (977-1186) yazan en önde gelen şairler arasında kabul edilir.
Firdevsi (adı "cennetten" manasına gelmekte, umumiyetle "cennetten gelen adam" olarak yorumlanmaktadır) Şehname'yi, bu eserin bir versiyonuna başlayan çağdaşı şair Dakiki'nin (yaklaşık 935-977) bir köle tarafından katledilmesinden sonra başlattı. Samanoğulları tarafından yaptırılan eser, dünyanın başlangıcından MS 651'de Sasani İmparatorluğu'nun çöküşüne kadar olan Pers tarihinin hikayesini Müslüman Araplara anlatan haris bir teşebbüstü. Pers kültürü daha sonra bastırıldı, ancak Abbasiler (750-1258) altında bu kültür tekrar canlandı ve Samanilerce tamamıyla benimsenerek teşvik edildi.
Firdevsi'nin hayatının eseri olan Şehname, 977-1010 yılları arasında yazılmış olup 50.000 kafiyeli beyitten oluşur. Tamamlandıktan sonra Gazneliler tarafından nasıl karşılandığı, Gaznelilerin Pers kültürüne Samaniler kadar sahip çıkmadıklarının tespitine rağmen, bir münakaşa mevzusudur. Şair Nizami-yi Aruzi (1110-1161'de yazmıştır) tarafından Firdevsi'nin Gazneli hamisi tarafından menfi muamele gördüğü beyan edilir; bu beyan Firdevsi'nin de şiirinin sonlarına doğru tasdik ettiği ve umumiyetle kabul edilen bir iddiadır. Firdevsi, kendisine hak ettiği ücret ödenmese bile başardıklarının ehemmiyetini tamamıyla anladı ve eseriyle adının ebediyete kadar yaşayacağını iddia etti; kendisi dünya edebiyatının en çok tanınan ve en çok saygı duyulan şairlerinden biri olmaya devam ettiği için bunun doğruluğu ispatlanmıştır.
İran Edebiyatı & Müslüman Arap Fethi
Firdevsi'nin işine bağlılığını takdir etmek için, onun hayatını şekillendiren tarihi ve kültürel arka planı anlamak gereklidir. Bilgin Dick Davis'in şöyle yorumlar:
Firdevsi'nin samimi bir Müslüman olduğuna dair hiçbir şüphe olmamasına rağmen… o şiirinde Kuran/Müslüman kozmolojisinin herhangi bir unsurunu ihtiva etmeye çalışmaz ve girizgahtaki şiirinin malzemesinde bir Kur'an kronolojisi ile efsanevi Farsça kronolojisini entegre etmeye çalışmaz. Benzer malzemelerle uğraşan ve iki kronolojiyi birbirine bağlamaya çalışan diğer yazarların aksine, Firdevsi İslami kozmolojiyi ve kronolojiyi tamamıyla görmezden gelir ve Pers yaratılış mitlerini merkeze yerleştirir. (xix-xx)
Firdevsi bunu mercek altına almayı seçti, zira eseri yazmadaki gayesi fetih yoluyla neredeyse kaybedilen bir mazinin korunmasıydı. Pers olmanın ne manaya geldiği, birinin geçmişini hatırlaması ve şereflendirmesinin ehemmiyeti hakkında, kitabını açan herkesin ebediyete değin erişmesini sağlayacak bir edebi manzara yaratmak için herhangi bir ödeme vaadi olmaksızın eseri yazmış olması muhtemeldir.
Pers edebiyatı Ahameniş İmparatorluğu (MÖ 550-330) zamanında gelişmiş olmasına rağmen, kil tabletler haricinde herhangi bir şey üzerine yazılan veyahut taşa yazılan her şey Büyük İskender'in fethi esnasında kayboldu. Pers şiiri, mukaddes yazıları, efsaneleri ve folkloru, Ahamenişlerin düşüşünden sonra, Sasani İmparatorluğu devrinde (MS 224-651) yazılmaya karar verilene kadar şifahi olarak aktarıldı. En eski yazılı eserler, Avesta'ya, Zerdüşt kitabelerine eşlik eden dini yorumlardı ve bunlar diğer metinlerin yaratılmasına ilham verdi. Bunlar arasında, daha sonraki yazarlara göre, bilinen hadiseleri mitolojik ve efsanevi hikayelerle birleştiren Perslerin tarihi olan Hüdayname (Hüvadayname “Efendilerin Kitabı” olarak da bilinir) olarak bilinen bir eser vardı.
Edebiyat, ilk Sasani hükümdarı I. Ardeşir'in (MS 224-240) saltanatından, imparatorluğun Müslüman Araplara düştüğü zamandaki son hükümdar III. Yezdicerd'e (632-651) değin gelişti. Fatihler, halkı kendilerine boyun eğdirmek için kütüphaneleri, mabetleri, metinleri tahrip etmişler ve gizli olmayan veya bölgeden yapılmayan eserler kaybolmuştur. Görünüşe göre Hüdayname (Avesta, çeşitli tesfirler ve diğer bazı eserlerle birlikte) muhafaza edilenler arasındaydı, mamafih bu kadar çok kitabın bu kadar feci bir şekilde kaybı karşısında bu küçük bir teselli olurdu. Davis şöyle not eder:
Milattan sonra yedinci yüzyıldaki Arap fethi ezici bir şok oldu, bilhassa da bir müddetliğine Pers (Fars) medeniyeti, Halifeliğe dahil olan diğer ülkelerin kültüründen ayırt edilebilir bir varlık olarak ortadan kalkacakmış gibi göründüğü için İranlı bir bilim insanı, İran'daki fethin ardından gelen hissizleşmeyi "iki yüzyıllık sükunet" olarak değerlendirmişti... Emevi hanedanı (661-750) Pers medeniyetine ve hassasiyetlerine pek saygı duymuyordu ve İslam'a dönenlere bile Arap soyundan değillerse ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıyordu. (xvii)
Abbasilerin iktidara gelmesiyle bu hal değişmeye başladı. Abbasi Hanedanı, Emevi Halifeliği'ni devirmek için, sonradan statüleri önemli ölçüde yükselen Perslerden yardım aldı. İktidar hanedanı Farslara kan bağıyla bağlıydı, sarayda Farsça konuşuluyordu ve zamanla Fars kültürüne olan alaka Farsça edebiyat çabalarının, bilhassa da şiirinin yeniden canlanmasını teşvik etti.
Samaniler Altında Canlanma
Daha sonraki bilim, tıp, matematik, tarih ve dini tefsir metinlerinin ve Avesta'nın kendisinin de ispatladığı üzere, mevzusu ne olursa olsun şiir daima Farsça eserlerin lisanı olmuştur. Bununla beraber, poetik bir kompozisyon olarak kabul edilebilecek olan poetik şekil, en yüksek ifade şekli olarak kabul edildi ve Abbasilerin izniyle hüküm süren Samani Hanedanı hükümdarlarının takdirini kazandı.
Bu devrin ilk büyük şairi, II. Amir Nasr'ın (914-943) saray şairi olarak ünlü ve zengin olan “Fars edebiyatının babası” olarak kabul edilen Rudeki idi (859 - yaklaşık 940) Rudaki en çok bu hükümdarla münasebette olsa da ve bazı kaynaklar onun sadece II. Nasr'ın saltanatı esnasında saraya getirildiğini iddia etse de, günümüze ulaşan çalışmaları onun zaten II. Nasr'ın babası Emir Ahmed Samani (907-914) zamanında saray şairi olduğunu göstermektedir. Rudeki ayrıca Ahmed'in babasının ölümü üzerine bir mersiye kaleme almıştır.
Saray şairi, bir dizi eski Pers ananesini canlandırdıkları için Samani Hanedanlığı altında mühim bir rol oynadı ve ifade edildiği gibi şiir, merkezi bir Pers kültürel değeriydi. Bilgin Sassan Tabatabai şöyle yorumlar:
Ananevi olarak, fonksiyonu sadece bir eğlendirici olmanın çok ötesine geçen saray şairi, İran sarayının ayrılmaz bir parçasıydı. Üçüncü yüzyılda Sasani hanedanının kurucusu olan Ardeşir Babakan, şairi “hükümetin bir parçası ve hükümdarlığı güçlendirmenin vasıtası” olarak telakki etmişti. Hükümdarı ve krallığını övmekten başka, şairin bir öğüt ve ahlaki rehberlik kaynağı olması beklenirdi. Bu sebeple, Rudeki gibi bir şair anane mevzusunda çok bilgili olmalıydı. Mazinin didaktik literatürüne aşina olması ve gerektiğinde ondan faydalanması gerekirdi. (3)
Rudeki'nin saraydaki muvaffakiyetini daha sonra I. Emir Mansur'un (961-976) sarayındaki şair Dakiki izledi. Dakiki'nin hayatı ve çalışması hakkında çok az şey biliniyor, lakin Emir'in sarayındaki mevkiini korumak için mühim bir şair olmalıydı. O evvela, hamisinin talebi üzerine büyük bir milli destan yaratmak için geçmişin engin sözlü geleneğinden ve Müslüman Arap fetihinden kurtulan eserlerden faydalanma teşebbüsüyle tanınmaktadır. Dakiki, Hüdayname'yı ve başka bir nesir eserini (Ebu Mansur'un Hükümdarları Kitabı) birincil kaynakları olarak kullanmış ve kölesi tarafından öldürülmeden önce 1000 mısra yazmıştı.
Firdevsi'nin Hayatı & Şehname
Çalışmaları, Dakiki'nin ölümünden kısa bir müddet sonra başlamış gibi görünen Firdevsi tarafından üstlenildi. Firdevsi, dehkan olarak bilinen üst sınıf toprak sahibi seçkinlerden gelmekteydi. Dehkan, "hakiki İranlı" ile neredeyse eşanlamlı olduğu için mühim bir prestij taşıyordu. Bu statü ve bir şair olarak kabiliyeti, Dakiki'nin işini tamamlama işi için onu öne sürebilirdi, lakin aynı zamanda iyi eğitimliydi ve daha önceki nesri, Hükümdarlar Kitabı, sipariş eden aristokrat Ebu Mansur Muhammed'in (ö. 987) bir arkadaşıydı.
Bilgin Djalal Khaleghi-Motlagh, “Bu zamana kadar şair, o vakitten beri kayıp olan şiirler üretmiş olmalıdır” diye not eder (Encyclopedia Iranica, Firdevsi, 5). Firdevsi'nin Dakiki'nin halefi olarak kabul edilmeden evvel biraz beceri göstermesi gerekeceğinden, bu şüphesiz doğrudur. Tabatabai'nin saray şairinin geleneğe dalmış olması ve geçmişin literatüründen faydalanabilmesi ihtiyacına dair müşahedelerine uygun olarak, Firdevsi, I. Mansur'a veya Ebu Mansur'un saray şairi olduğuna dair hiçbir delil olmamasına rağmen, bariz bir seçim olurdu.
Firdevsi'nin hayatı hakkında, sosyal sınıfı ve dini inancı (bir Şii Müslümandı), Tus (Tusi) şehrinden geldiği, evli olduğu, kendisinden önce ölen bir oğlu ve kendisinden önceki bir kızı olduğu dışında neredeyse hiçbir şey bilinmemektedir. Şehname'yi kendisine bir gelir sağlamak için yazdığı iddia edilmektedir. Ebu Mansur'un 987'deki vefatına değin kendisine iyi bir ödeme yapıldı ve daha sonra Ebu Mansur'un oğlu Mansur Tusi tarafından mali olarak yardım edildi. Gazneliler, Samanilerin yerini aldığında, Firdevsi, işini tamamlamak için Gazneli Sultan Mahmud'un (999-1030) himayesini talep etti. Mahmud, iş ilerledikçe ona her beyit için bir altın ödemeyi kabul etti, lakin Firdevsi işi bittiğinde hepsini tek bir meblağ olarak almayı tercih etti.
Çalışmanın nihayetinde Firdevsi'nin kendi anlatışına göre, kendisine vaat edilen ödeme hiçbir zaman yapılmadı. Firdevsi şöyle yazar:
Asiller ve büyük adamlar, yazdıklarımı bana ödemeden yazdılar: Ben onları sanki onların hizmetçisiymişim gibi uzaktan izledim. Onlardan tebriklerinden başka bir şey alamadım; onların tebrikleriyle safra kesem patlamaya hazırdı! Biriktirdikleri bozuk para keseleri kapalı kaldı ve parlak kalbim onların cimriliğinden bıktı. (Davis, 962)
Şairin hayatına dair diğer detaylar, Firdevsi'nin mezarını 1116'da ziyaret eden ve onun hakkında anlatılan hikayeleri kaydeden Nizami-i Aruzi'den gelmektedir. Nizami'ye göre, Firdevsi'nin Şehname'yi yazması otuz sene sürdü ve iş tamamlandığında padişah ona toplam 60.000 altın ödemeyi kabul etti. Ancak teslimatla görevlendirilen ulak, Sünni bir Müslümandı ve Şii sempatisinden mütevellit Firdevsi'yi hor gördü ve böylece altınları gümüşle değiştirdi. Gümüşleri bir hamamda Firdevsi'ye teslim etti ve şair kendisine üzerinde anlaşılan altın yerine gümüş olarak ödeme yapıldığını öğrenince dışarıdaki tezgahtan kendisine bir bira aldı ve gümüşün yarısını hamam bekçisine, yarısını da biracıya verdi. Bunu takiben bölgeyi terk etti. Aynı hikayenin başka bir versiyonunda sultan, aynı sebeple altını gümüşle değiştirmekte suç ortağıdır.
Firdevsi, padişahın hareketini reddettiği için cezalandırılacağından ürktü ve kesin tutuklama ve muhtemel infazı olarak gördüğü şeyden kaçınmak için bir yerden bir yere taşındı. Hükümdar Sepahbad Şahriyar'ın sarayına sığındı, burada gördüğü kötü muameleye misilleme olarak Mahmud'un bir hicivini kaleme aldı ve Şehname'nin önsözüne ekledi, Sahriyar'a okudu ve parçayı ona ithaf etmeyi teklif etti. Mahmud. Shahreyar, hicvi yazma çabaları için ona para ödedi, parçayı aldı ve onu Şehname'den çıkardı. Hiciv bölümünün günümüzde hala var olduğu iddia ediliyor ancak özgünlüğü sorgulanıyor.
Bu noktada, şairin hayatının anlatısı belirsizleşir, lakin Firdevsi'nin memleketi Tus'a döndüğü ve kısa bir müddet sonra (hikayenin bir versiyonuna göre) sultan, ulağın aldatmacasını keşfetti ve onu idam ettirdi ve 60.000 altını Firdevsi'nin memleketine gönderdi. Parayı taşıyan kervan şehir kapılarına girerken Firdevsi'nin cenaze alayı yeni çıkmak üzereydi. Onun kalp krizinden öldüğü rivayet edilmektedir.
Mamafih Khaleghi-Motlagh'a göre, Sultan Mahmud Firdevsi'ye sadece 20.000 dinar gönderdi, önceki davranışından pişmanlık duymuştu, ancak efsanevi kayıtta olduğu gibi ödeme çok geç geldi. Khaleghi-Motlagh şöyle yorumluyor:
Firdevsi ardında sadece bir kız bıraktı ve şair, bunu çeyiz olarak kralın ödemesini istemişti. Ancak şairin vefatından sonra kızı ödemeyi kabul etmemiş ve Mahmud'un emriyle para Nişabur'dan Merv'e giden yol üzerinde Tus'ta Caha Kervansarayı'nı inşa etmek için kullanılmıştır. (Encyclopedia Iranica, Firdevsi, 6)
Şairin hayatının sonunun detayları ne olursa olsun, en eski kaynaklardan edinilen umumi intiba, Firdevsi'nin en çok güvendiği kişiler tarafından yetersizce kullanıldığını hissederek öldüğü, kalp krizinden çok önce sağlığının bozulduğu ve büyük ihtimalle ailesinin topraklarının geliriyle, bilhassa da gömüleceği meyve bahçesiyle geçiniyordu. Bununla beraber, Firdevsi'nin kendisi, çalışmasının sonunda, ona ne olursa olsun, adının Şehname vasıtasıyla yaşayacağını iddia eder.
Netice
Eserin kıymetine olan inancı, sadece asırlardır okunup beğenilmesiyle kalmamış, aynı zamanda Firdevsi'nin asli hedeflerinden birini gerçekleştirmiş olmasıyla haklıydı: Fars tarihi, irfanı ve lisanının korunması. Şehname'de yazarın kültürünü yok etmeye çalışanlara karşı ne kadar kırgın olduğunu açıkça gösteren birkaç satır vardır. Şehname, aynı şeyi yapmak için gelecekteki herhangi bir teşebbüse cevabıydı. Davis şöyle yazıyor:
Başka ne olursa olsun, Şehname, fetih anı boyunca kolektif hafızanın sürekliliğini öne sürmeye çalışan münakaşasız şekilde hayatta kalan büyük bir kültürel eserdir; Şehname, en azından, İran'ın fetih öncesi efsanevi tarihini kurtarmış ve onu büyük ve farklı bir medeniyetin abidesi olarak İran halkının kullanımına sunmuştur. (xxxiii)
Şehname, bugüne kadar İran kültürünü o kadar bilgilendirdi ki, Davis de dahil olmak üzere bilim insanları, eserin Fars dilini bozulmadan muhafaza ettiğine inanıyor. Modern Farsça, Firdevsi'nin zamanının temel şeklini korur ve bu, büyük ölçüde, İran eğitim sisteminde standart okuma haline gelen eserine borçludur.
Ülke tarihi boyunca çeşitli rejimler esnasında Şehname gözden düşmüş olsa da, ona olan alaka her zaman yeniden canlandı ve eser sadece İran'da değil, herhangi büyük bir edebi eserin dayanmasıyla aynı sebepten mütevellit bütün dünyada popülerliğini korumaktadır: zira bir halkın mücadeleleri ve zaferleri hakkında hakikati anlatan yazar, herkes için aynı şeye dokunmaktadır.