Ҫatalhöyük, şimdiye kadar keşfedilen en büyük Neolitik yerleşim yerlerinden biridir. 9000 yıldan daha uzun bir süre önce Türkiye'nin merkezindeki modern Konya Ovası'nda inşa edilmiş olan bu şehir, arkeolojide bir proto-şehir, tarih öncesi avcı-toplayıcıların mağara evleri ile erken kentsel yapılar arasında bir bağlantı olarak bilinir. Burası tarihte ilk kez toplulukların önceden planlanmış ve sistematik bir şekilde ekin yetiştirmeye ve hayvan gütmeye başladığı yerdir.
Çatalhöyük sakinleri eşitlikçi bir toplum oluşturdular. Çatalhöyük'te ortaya çıkan gömülü iskeletlerin kemik analizleri, kadınlar ve erkekler için eşit beslenme ve eşit iş yüküne sahip olunduğunu göstermektedir. Bulunan en eski 'cam ayna' da dahil olmak üzere obsidiyenden yapılmış büyük kemik eserler, nadir kesici aletler, ok uçları ve adak hediyelerinin yanı sıra dünyanın en eski tekstil parçaları Çatalhöyük'teki en önemli buluntular arasındadır. Bereketli Hilal ve Mezopotamya'nın kuzeyinde yer alan Çatalhöyük, Yakın Doğu'nun tarım, ekonomi, mimari ve sanayi beşiğini hem coğrafi hem de tarihsel olarak genişletmektedir.
Çatalhöyük’teki ilk 'karınca yuvası' höyüğü, insan yaşamındaki birkaç önemli gelişmeyle bağlantılı olarak MÖ 7400 ile 7100 yılları arasında ortaya çıktı: tarım; hayvan evcilleştirme, sosyal farklılaşma; esnaflık (çömlekçilik ve metalurji); ve din özel bir düzeyde uygulanmaktadır. Çatalhöyük alanı, antik bir nehrin doğu ve batısındaki iki höyükten oluşur; bu, adının anlamı olan "çatal höyük”ün anlamını yansıtan bir doğal mimaridir. Belki de Çarşamba nehrinin daha kuzeydeki uzak bir kolu olan nehir, eski zamanlarda Çatalhöyük'ün içinden ve çevresinden geçen ekilebilir ovanın ana su kaynağıydı ancak şimdi bu alan tarlalarla kaplıdır. Bu nehrin kurumasının, MÖ 5600’lü yıllarda sitenin terk edilmesinde büyük ölçüde katkısının olması muhtemeldir.
Keşif ve Arkeolojik Önemi
Arkeoloji alanında, Çatalhöyük adı öncelikle, bölgeyi ilk keşfeden ve ardından 1961 ve 1964 yılları arasında kazmaya başlayan İngiliz arkeolog James Mellaart ile bağlantılıdır. Onun, 7500'den önce Suriye ve Anadolu'da ele geçirilen en eski kerpiçlerden birkaç yüz yıl sonra inşa edilen ilk kerpiç evleri de içeren bulguları, uygarlığın doğuşundan önceki modern yaşam görüşlerini çarpıcı biçimde değiştirdi. Bu evlerin çoğu, parlak renkli, canlı duvar resimleriyle süslenmiştir. Bu resimler vahşi hayvanlar, kuşlar ve bazıları başsız olan insanlardan oluşmaktaydı. Çatalhöyük'te de bulunan çıplak kadın figürinleri, daha sonraki dönemlerde Anadolu'da ve ötesinde yaygın olarak tapılan Ana Tanrıçanın en eski temsilleri olarak yorumlanmıştır.
Mellaart'ın Çatalhöyük üzerindeki çalışmaları ansızın sona erdi ve 30 yıllık tuhaf bir aradan sonra, Mellaart'ın Londra Üniversitesi'ndeki öğrencisi Ian Hodder, kazılara yeniden başlamak için hocasından ilham aldı. Hodder, 1993 yılında Çatalhöyük arkeolojik kazılarını yeniden canlandırdı ve mezar eşyaları ve aletler de dahil olmak üzere bulgularını, belirli zaman, yer ve zamana karşı malzeme buluntularını inceleyerek insanların yaşam biçimlerini anlamamıza ve yeniden yapılandırmamıza yardımcı olan bir metodolojisini şekillendirmek için kullandı. Bu çığır açan metodoloji “Süreç Sonrası Metodolojisi”dir. Böylece Ҫatalhöyük, hem elimizdeki geçmişe dair resmimizde hem de bu resmi anlamlı bir şekilde yeniden inşa etmek için elimizdeki yöntemlerde çığır açıcı değişiklikler getirdi.
Neolitik Devrim
Neolitik yerleşimler, göçebe yaşamdan yerleşik yaşama, başka bir deyişle tarım yaşamına geçişi işaret eder. Bereketli Hilal ve Mezopotamya'da tarım, avcı-toplayıcı kabile gruplarının buğday, arpa ve daha sonra bezelye ve mercimek de dahil olmak üzere bazı baklagiller yetiştirmenin en eski yöntemlerini keşfettiği MÖ 9000'de gelişmeye başlamıştı. Gıda üretimi üzerindeki bu kontrol, organizasyon, sistematizasyon ve teknolojik gelişmeler anlamına geliyordu. Tarımsal görevlerinin tamamlanması için gerekli olan hareketsizliğin, devamında ürünlerinin korunması, dağıtılması ve tüketilmesinin, sonunda 40.000 yıllık göçebe yaşamına son verdiği tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, bazı bilim adamları, daha güçlü ve daha kalıcı barınakların inşasının ve Genç Dryas’dan (Eski çağlarda bir iklim olayı) sonra devam eden küresel ısınmanın, MÖ 11000 civarında Buz Devri'ne kısa bir dönüşte bir etkisi olmuş; yerleşmek için sıcak ve ıslak yerler oluşturulması, bitki ve hayvanların evcilleştirilmesine uygun ortam sağlamıştır. Her iki durumda da Erken Neolitik çağdaki bu yeni yaşam tarzı, sosyal, ekonomik ve kültürel bir değişim olan Tarım Devrimi'ni başlattı.
Arkeolojik buluntular, eski tarım toplumları ile bazı önemli kültürel gelişmeler arasında güçlü bir ilişki kurar. Şimdiye kadar bulunan en eski Neolitik yerleşim yeri olan Göbekli Tepe'deki anıtsal megalitler, dairesel yerleşimleri ve yontma süslemelerinin çok anlamlı sembolizmiyle eski ritüel toplantıları hatırlatıyor. Sitenin bazı bölümlerinin ekonomik açıdan değil de ortak depolama için kullanıldığı açıktır. Ancak burada günlük yaşamın izlerine henüz rastlanmamıştır. Bunlar Jericho’daki Tell al-Sultan (MÖ 8500-7500), Aşıklı Höyük (MÖ 8200-7400) ve Çatalhöyük (MÖ 7500-5600) gibi, çanak çömlekçilik öncesi Neolitik yerleşimlerin konut ve kentsel mimarilerinde çok daha sonra ortaya çıkar.
Çatalhöyük özellikle önemlidir çünkü yerlileri ve onların yaşam tarzları hakkında geniş bir bilgi yelpazesi sunar. Hem evlerin tabanlarının altında hem de daha sonraki dönemlerde sadece nekropol olarak kullanılmaya terk edilen Doğu Höyük'te bulunan çok sayıda mezar, Çatalhöyük'ün 3500 ila 8000 arasında bir nüfusa sahip olduğunu göstermektedir ki bu da Neolitik yerleşimci gruplar için olağandışı bir rakamdır. Çatalhöyük'teki eski köy yaşamından ayrılma, toplumsal ritüellerden bireysel ritüellere ve cenaze törenlerine ve bireysel konutlarda bulunan özel depolama yerlerine geçişte yansıtılmaktadır. Bu konutlar, başlangıçta bir karınca yuvası gibi büyük bir boşluk bileşimi oluşturacak şekilde tasarlanmış, iç kısmını ayrı odalara bölmek için büyük bir höyük yer altı mağaraları gibi içine oyulmuştur. MÖ 6000'den itibaren, nesiller boyunca her odanın daimî sakinleri evlerini daire petek hücreleri modelinde yeniden şekillendirmeye başlamıştır.
Kerpiç duvarları sıvalı, zemini toprakla dövülerek biçimlendirilmiş ve çatıyı desteklemek için ahşap kerestelerden oluşan kare şeklindeki odalar, sıra sıra üst üste yığılırdı.Bu şekilde, alt evlerin çatıları üst katlar için aynı zamanda avlu ve patika görevi de görüyordu. Böylece Çatalhöyük'teki ev kompleksleri, yüksekliği 21 metreye ulaşan bir höyüğün genel şeklini korumuştur. Sokaklar veya geçitler yoktur, bunun yerine her çatı katında, dumanı dışarı atmak, güneş ışığını ve temiz havayı almak ve insanların içeri girmesine izin vermek için genellikle güney tarafındaki odanın fırınının üzerinde büyük bir açıklık vardır. Bir hane halkı, yemek yemek, uyumak, ritüelleri uygulamak ve diğer günlük aktiviteleri yapmak için odalarında toplanırdı.
Toplum ve Ekonomi
Çatalhöyük, birçok açıdan eşitlikçi bir toplum modeline sahiptir. Tüm evler benzer büyüklüktedir, hiçbiri diğerinden daha büyük değildir, daha büyük ve daha iyi ocakları, daha iyi depoları yoktur, diğerlerinden daha fazla veya daha iyi aletleri, mezar eşyaları yoktur. Kamu binaları veya tören merkezlerinin varlığına dair bir bulgu yoktur. Evlerin, dekorasyonlarının ve depolarının benzerliği, bilim adamları tarafından sosyo-ekonomik hiyerarşilere karşı sağlam kanıtlar olarak kabul edilir: henüz hiçbir kral, lider veya seçkinler grubu tespit edilmemiştir.
Çatalhöyük'te toplumsal eşitliğin yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliğinin belirtilerini de görebiliriz. Yazılı kayıtların yokluğunda, sadece kendi aile algımıza dayanarak, birlikte yaşayan belirli aile gruplarının olduğunu varsayabiliriz, ancak bunlar arasında ne tür evlilik kalıplarının yaygın olduğu belirsizdir. Örneğin: tek eşli veya çok eşli; erkek merkezli veya kadın merkezli. Duvar resimlerinde çoğu insan figürü cinsiyetsiz olarak resmedilmiştir. Ҫatalhöyük nekropolünde veya evlerin tabanlarının altındaki mezarlardan ele geçen insan iskeletleri, gömmelerin nitelik ve niceliklerinde belirgin bir fark olmaksızın hem erkekleri hem de kadınları temsil etmektedir.
Erkekler ve kadınlar arasında doğuştan olabilecek yaşam beklentisi açısından küçük bir fark vardır. Aksi takdirde, her iki cinsiyet de aynı diyetlerden yararlanmış, benzer iş yükleriyle baş etmek zorunda kalmışlardır. Tarlada çalışmak, hayvanlara bakmak, ev işleri, mutfak işleri, hatta belki yemek pişirmek herkesin günlük işleri arasındaydı. Şaşırtıcı bir şekilde, çocukların kalıntıları üzerinde yapılan DNA testleri bir ailenin çocuklarının farklı bir evde yaşamasının mümkün olduğunu söylüyor, bu da bazı bilim adamlarına topluluğun çocuklarını ortak bir temelde yetiştirmeyi amaçlayan 'devlet' programını hatırlatır.
James Mellart, 1960'lardaki ilk kazılarda ayrıntılı duvar resimleri ve bucrania (Vahşi boğaların kafatası ve boynuzları) ile dekore edilmiş birkaç ev ve odanın bir bölümünü ayırmaya yarayan kısa, doğrusal zemin yükselmelerinin üstüne yerleştirilmiş devasa boğa boynuzları buldu. Mellaart, Çatalhöyük'ün sosyal yapısında dini elitin bir kademesine ayrılmış olması gerektiğine inanarak bu evlere 'mabetler' adını vermiştir. Bununla birlikte, 1990'larda mevcut olan yeni teknolojilerin kullanımıyla birlikte daha dikkatli yürütülen incelemeler, Çatalhöyük'teki diğer evlerin de farklı duvar süslemelerine sahip olduğunu ortaya çıkar. Bu süslemeler kiri ve isi kapatmak için kullanılan sıva katmanlarının altında gizlenmişti. Yenilenen kaplamaların çoğu yeni boyanmış, diğerleri boş bırakılmıştı. Çatalhöyük'ün hemen hemen tüm evlerinde duvar resimlerinin ortaya çıkarılması, en azından zenginlik ve statü açısından eşitlikçi bir toplumun varlığını yeniden teyit etse de, Ian Hodder'ın daha gelişmiş süslemeli evlerde daha sonraki kazıları, olağanüstü iskelet kitlelerinin bulunmasıyla sonuçlanmış, bu evler için bir dereceye kadar dini merkeziyet gözüyle bakılmış olabileceği kanısına varılmıştır.
Sanat ve Din
Ҫatalhöyük duvar resimlerinde görülen başsız insan figürleri uzun zamandır bilim adamlarının merak ettiği bir konu olmuştur. Göbekli Tepe megalitleri üzerindeki yontulmuş kabartmalarda da görülen bu antropomorfik, cinsiyetsiz karakterlerin ritüeller ve dinle ilgisi olduğu düşünülmektedir. Çatalhöyük duvar resimlerinde sıklıkla akbabalara rastlandığından, önceleri bu, defin törenleriyle bağlantılı şekilde yorumlanırdı: ceset açıkta bir alana bırakılır, akbabalar tarafından temizlenir ve daha sonra kemikler toplanır ve defnedilirdi. Ancak böyle bir ritüelin yerel kültürlerin hiçbirinde güvenilir bir kanıtı yoktur.
Yakın zamanlarda Ian Hodder, girişlerin yanına yerleştirilmiş, kafaları çıkarılmış başsız iskeletler buldu. Yine hem erkek hem de kadınlardan oluşan bu kafalar, genellikle toplumun yaşlı üyelerine aitti ve onlara kutsal, bilge yaşlılar, atalar ve toplumun koruyucuları olarak özel bir saygı duyulduğu anlaşıldı. Bazen bu kafalar orijinal bedenlerine geri döndürüldüğünden, bu insan grubunun özel olarak cenaze törenlerinin tekrarlanmış olabileceği de ortaya çıktı.
Bu yorum, yerleşmenin mezarlarından ve nişlerinden çıkarılan çıplak kadın heykelciklerinden biri olan Çatalhöyük Oturan Kadın anlayışımıza yeni bir ışık tutmaktadır. Büyük karınları, kalçaları ve dolgun, sarkık göğüsleri ile karakterize edilen bu figürinler, tanrıçalardan doğurganlık tılsımlarına ve ideal kadınlığın somutlaştırılmasına kadar çeşitli ideolojilerle etiket olmuştur. Genelde doğrudan Çatalhöyük ile ilgili olmayan bu hipotezler için maddi destek düzenli sağlanamamıştır. Bununla birlikte, yaşa bağlı kutsallık ve hürmet, şişman ve sarkık uzuvları, yaşlı ve hareketsiz kadınları simgeleyebilen Çatalhöyük 'tanrıçalarının' fiziksel özellikleriyle bağdaştırılabilir.
Ayrıca Çatalhöyük'te bulunan çok sayıda erkek ve hayvan figürinleri, tapınan erkekler veya onların zoomorfik benzerleri etrafında dönen farklı ayin ve ritüellerin olma olasılığını artırmaktadır.