Yaratılış Kitabı, Yahudi Kutsal Yazıları ilk kitabı olup Hıristiyan Kutsal Kitabı İncil’in ilk yarısını oluşturan Kutsal Kitap Eski Ahit kitabıdır. Yaratılış adını İbranice’deki açılış satırından alır – beresit –(“başlangıçta”) – bu kavram daha sonra Yunanca’ya Genesis (“köken”) olarak çevirilmiştir. Yaratılış Kitabı, Pentateuch (ilk beş kitap; Tekvin, Çıkış, Leviler, Sayılar ve Tesniye), Tevrat/Torah (Öğretiler) olarak adlandırılan ilk metindir: Musa Kanunları ilk beş kitabı.
Belgesel Hipotez
Yaratılış Anlatısı; çeşitli edebi ayrıntılardan oluşur: Mitler, ilahiler, dualar, kurbanlar, ritüeller, kehanetler, halk hikâyeleri ve tarihi anlatılar. Gelenek, ilk beş kitabın Hz Musa’nın yazdığı ve İsraillilerin Mısır’dan çıkarak Kenan Diyarına vardıklarında bu metinleri General Yeşu’a (Joshua) verdiği şeklindedir. 19.yüzyılda arkeoloji, antropoloji ve sosyoloji gibi sosyal bilim dalları ortaya çıkmış, antik uygarlıkları ve antik metinleri incelemek üzere bu bilim dallarından faydalanılmıştır. Yaratılış olayında dikkat çekilen konu; anlatıların genellikle tekrarlanmaları, ancak farklı ayrıntılar şeklinde verilmiş olmalarıdır. Bu zamanlarda, İsrail Tanrı’sı RAB olarak, ancak diğer zamalarda “herşeye kadir Tanrı” olarak anılır. Böyle olmasında teolojik farklılıkların yanı sıra dönemin siyasetini de içerip değişiklik arz eden tarihsel bağlam belirtilerini de buluruz.
Kral Davut ve oğlu Kral Süleyman’ın (MÖ 900 dolayında) birleşik monarşi yönetimi döneminden sonra iki ayrı krallık kurulmuştu: Kuzey İsrail Krallığı ve Güney Yahuda Krallığı. Metnin oluşumu konusuna açıklama getirmenin bir yolu olarak; Almanya’da, Göttingen Üniversitesinde Öğretim Görevlisi İlahiyatçı Julius Welhausen (1844-1918) Belgesel Hipotez olarak adlandırılan yöntemi önermişti. Kutsal Kitap metinlerini kimin yazdığı net olarak bilinmediği için çeşitli unsurlar metinlerin kaynağına bağlanmıştır:
- J, Yahvist veya Kudüs Kaynağı: İbranice’de Tanrı adı (Çıkış Kitabında) dört önsüz harften oluşur, YHWH (Ben Benim) tetragramaton şeklinde ifade edilir. İbranice’deki “Y” sesi telaffuzu açısından Almanca “J” sesine dönüşmüştür. Daha sonra Masoretik versiyonunda sesli harfler eklenmiştir. İncil’de yer almayan bu ekleme ile İngilizce versiyonunda Jehovah kavramı elde edilmiştir. “J” kaynağnda Tanrı’nın antropomorfik (insan benzeri) portreleri kullanılmıştır. Şöyle ki; “Tanrı’nın yüzü” , “Tanrı’nın elleri” vs. Bu metinlerde Tanrı’nın sık sık dünya’ya gelip ziyaret ettiği de belirtilir.
- “E” Elohim Kaynağı: “E” kaynağında Tanrı, Kenan dilinde en Yüce Tanrı “El” olarak ifade edilir. Tanrısallığın çeşitli yönlerini temsil etmek üzere çoğul kelime şeklinde yer almış, ancak aynı zamanda İsrail Kuzey Krallığında yerleşik Efrayim kabilesi Tanrısıdır. “E” kaynağında Tanrı, yeryüzüne gelmeyen, ancak melekler aracılığıyla iletişim kuran daha soyut bir üst varlık olarak tasvir edilir.
- “P”, Rahiplik Kaynağı: “P” kaynağı, rahiplik endişelerini konu alan metinlerde kullanılan kollektif bir terimdir. Bu terime, kurbanlar, ritüeller, ilahiler, dualar ve Yaratılış kaynaklı konular da dâhildir. İbranice begat kavramı doğurmak (doğurma), üreme terimiydi. Bütün antik kültürler, soy kütüklerinde ayrıntılı kan bağlarını vurgulamışlardır. Bu vurgulama nesiller boyunca aktarılan kavram ve uygulamaları doğrulamıştır. Sözlü kültürlerde, aktarılan konuların tekrar edilen listeleri sözlü gelenek konularını ezberlemenin bir yolu olmuştur.
- "D£, Tesniyeci Kaynak: Bu kaynak, Hz Musa’ya atfedilen beş kitabın son kitabı olup Tesniye (Deuteronomy) adını almıştır. Yazıya geçirilen geleneklerin nihai formu için kullanılan bir terimdir. MÖ 722 yılında, Neo-Asur İmparatorluğu güçleri Kuzey Krallığını işgal etmiş ve Kuzeyden gelen mülteciler Yahuda Krallığı topraklarına göç etmişlerdi. Kuzey Krallığı geleneklerinin ilk kez Güney Krallığı gelenekleri ile birleştiğinde “J” ve “E” kaynaklarının birşleştiği zaman olabilir.
Babil İmparatorluğu MÖ 587 yılında Yahuda topraklarını işgal etmiş ve Kral Süleyman Tapınağını yıkmıştı. Bu sırada bazı Yahudiler esir alınıp Babil şehrine götürülmüşlerdi. Bu dönem Yahudilerin “Babil Sürgünü” olarak anılır. “Teori”, “Tesiyeci” bir kişi veya yazıcı bir okul, MÖ 600 yılı dolayından başlayarak, ancak sonraki birkaç yüzyıl boyunca (MÖ 538-332 yılları aralığında) daha fazla düzenleme yaptığı veya düzenleme çalışmalarını Babil’deyken tamamladığı şeklindedir.
Sözlü Gelenek ve Tarihleme
Antik Çağ, çelişkili görülen yönlerine rağmen her zaman onurlandırılmış ve saygı görmüştür. Yaratılış konusu, “P” ve “J” kaynakları olmak üzere iki yaratılış versiyonu ile başlar. Nuh Nebi ve Tufan anlatısının iki versiyonu vardır. Son versiyon, unutulmaması için farklı sözlü gelenekleri devam etme girişimi olabilir.
Sözlü gelenekler, doğaları gereği, tarihsel olarak tarihlerinin net olarak belirlenmesi zor bir konudur. Bilim insanları, tarihsel bağlamlarını belirlemek üzere anlatılan öykülerde yer alan ayrıntılara güvenirler. Oluşan bir fikir birliğine göre, Yaratılış anlatısı esas öyküleri MÖ 1800-1400 dolayına tarihlenirler. Anlatılar konusu Genç Bronz Çağında, Ortadoğu ve Mısır’da yaşanan göçebe hayatı yansıtmakta.
Yaratılış anlatısında görülen paradoks, “kökenler” iddiasının sunulmasında, Yahudiliğin ne olduğuna dair ilk ifadeyi bildiğimiz varsayılır. Ancak gerçek, son haline gelmiş olan kitaplardan birisi olabilir. Bu süreci, anlatıyı “geriye doğru okuma” ögeleri olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, Yaratılış anlatısında Hz İbrahim ve diğer şahsiyetler vahiy aldıkları farklı yerlerde sunaklar inşa edip Tanrı’ya kurban keserler. Ancak, sunaklar ve kurbanlar konusunda emir açıklamaları ilk olarak Hz Musa tarafından Mısır’dan Çıkış (Exodus) kitabında verilir. Hz Musa, Tanrı’nın ritüellerin yerine getirilmesi için yalnızca bir yerde, Levililer’den sonraki kitapta ayrıntılı olarak açıklanan, Kudüs’te inşa edilen sonraki Tapınak kültünü seçeceğini tekraren ifade eder.
Yaratılış Anlatısı
Yaratılış Kitabının ilk 11 bölümü, tanrıların, maddi evrenin ve insanların kökenlerine açıklama getirmek üzere bütün mitler gibi işlev gördüğü için mit olarak tanımlanmakta. Bilim insanları bu bölümleri “ilkel tarih” olarak adlandırırlar. Diğer Yaratılış Mitlerinin aksine, Yaratılış anlatısı, Tanrı kökenine tanımlama getirmez, ancak yaratılışın kaos ve derinliklerdeki sulardan ortaya çıktığı kavramını paylaşır. Aynı zamanda bir polemik, yani diğer görüşlere karşı bir eleştiri de içerir.
Erken Mezopotamya yaratılış miti olan Enuma Elish, tanrıları kaotik ve kaprisli olarak tanımlar. Bu yaratılış mitine göre insanlar, tanrılar için yalnızca köle olarak yaratılmışlardır. Buna karşılık, İsrail Tanrı’sının yaratattığı insanlar sürekli “iyi” insanlar olarak tanımlanır. Diğer tanrı ve tanrıçalar sıklıkla insanlarla ilişki içindeler. İsrail Tanrısı ise üremez, ancak konuşarak yaratır.
Sonra Tanrı, Haydi, “Kendi suretimizden, kendimize benzer insanlar yaratalım” dedi. “Denizdeki balıklara, gökte uçan kuşlara ve bütün yabanıl hayvanlar âlemine egemen olsunlar”… Tanrı onları kutsadı... “Verimli olun, çoğalın, yeryüzünü doldurun, dünya’yı denetiminize alın, denizdeki balıklara, gökte uçan kuşlara ve yeryüzünde hareket eden bütün canlılara egemen olun” dedi (Yaratılış 1:26-28).
Yaratılış Kitabı 1’de; Tanrı erkek ve dişiyi aynı anda yarattı. “Haydi…” ifadesiyle anlaşıldığına göre, yalnızca hayvanlar âlemi var olsaydı, o zaman Tanrı kiminle konuştuğu sorusu gündeme gelirdi. Dini sistemler sosyal inşa yapılarıdır. Antik kültürlerde, danışmanlarda oluşan bir mahkemesi olan krallar vardı. Yaygın teori; Tanrı’nın meleklerden oluşan bir mahkeme yapısıyla konuşma halinde olduğu yönündedir. Yaratılış anlatısı, meleklerin yaratılışıyla ilgili herhangi bir açıklama getirmez. Ayrıca, “Biz” kavramı kraliyet yönetimi olarak da anlaşılabilir.
“Bizim suretimiz…” kavramı ile daha fazla soruyu göndeme gelir: Biz’mi Tanrı’ya benziyoruz? Tanrı’mı bize benziyor? Bu konuda tartışmalar hala devam ediyor, ancak yaygın teori; “Tanrı’nın sureti” terimiyle bir yönetimin işleyişine atıfta bulanabilineceği şeklindedir. Tanrı evreni yönettiği için, İnsanlar da, Tanrı’nın suretindan yaratılmış olmaları sıfatıyla, yeryüzündeki bütün canlılar üzerinde hüküm sürmeliler.
Adam ve Havva
Yaratılış Kitabı 2’de, Tanrı’nın ilk önce Âdem’i ve daha sonra Havva’yı Âdem’in kaburga kemiğinden yarattığı başka bir yaratılış anlatısı başlar. “İyilik ve kötülük bilgisi ağacı” hariç, Cennet Bahçesinde var olan her şeye erişebilme imkânları vardı (Yaratılış 2:9). Bütün antik dönem dinlerinde, iki amaca hizmet eden bir düşüş anlatısını vardır: Kötülüğün dünya’ya nasıl ve neden geldiğine ve de insanların neden ölümlü olduklarına dair açıklama getiriyorlar. Yahudilik anlatısı, daha sonra Şeytan’a dönüşen yılan karekterini dile getirir. Ancak bu anlatı açısından yılanın rölü, insanın seçim yapma iradesini ifade etme şeklindedir. Âdem ve Havva yanlış bir seçim yapmışlardır.
Tanrı’nın yapılan tanımları arasında her şeye gücü yeten ve sonsuz bilge (“her şeyi bilen”) doğası da vardır. Peki, Tanrı, Âdem ve Havva’nın itaatsizlik edeceklerini neden bilmiyor? Yaratılış anlatısında bu durum hiç belirtilmemiş, hem Yahudilerin ve hem de Hıristiyanların yaptıkları daha sonraki yorumlarında Tanrı’nın köle istemediği ama insanlara özgür irade verdiği iddia edilmiştir.
Bu anlatının işlevi, verilen cazalarda ifade edildiği gibi, daha sonraki toplumun evrimine açıklama getirmektir: Erkekler geçimi sağlamak üzere çalışmak zorundalar, kadınlar çalışmakta güçlük yaşar ve doğum sancılarını çekerler. Bu konular, nedenbilim (etiology) konuları olup nedensellik açısından tanımlama getirilir. Nihai ceza olarak, insanın ölümsüzlüğünü kaybetmesi olmuş ve insanın ölümlü olmasının nedeni böyle ifade edilmiştir. Yaratılış anlatısında cinsel ilişki yoluyla “asli günah” işlemesinden bahsedilmediğine dikkat edilmelidir. İnsan cinselliğini günah olarak telakki eden Hristiyanlık kavramı, MS 4.yüzyılda Hippo’lu Augustine tarafından oluşturulmuştur.
Temel Anlatıları
Yaratılış Kitabı 6-11’de birkaç temel hikâye daha vardır. Tanrı, yeryüzündeki kötülükler nedeniyle insanı yarattığı için pişmanlık yaşamıştır. Birçok kültürde benzer anlatılar vardır: Mısır Güneş Tanrısı Ra; insanları yok etmeye çalışmıştır, Mezopotamya’da Gılgamış Destanında tanrılar, insanların yapmış oldukları görültü ve yaygara nedeniyle bir tufan göndermişlerdir, Yunan mitolojisinde tufandan kurtulanlar konusunda Deukalion hikâyesi vardır. Nuh Tufanı ve gemi anlatısı ortak unsurları kapsar (olağanüstü yağmurlar ve nehirlerin taşması).
Tufandan sonra, her nesilden “yeniden doğanlar” ile birlikte, dünya “ulusları” listesinde, Nuh Nebi soyundan gelenlerle yeryüzü yeniden nüfuslandırılır. Yaratılış Kitabı 11’de, Babil Kulesi anlatısı yer alır. İnsanlar göklere erişecek bir kule inşa etmeye çalışmışlardı, ancak Tanrı da, çeşitli dilleri yaratmış (Babil “karmaşası”) ve böylece benzer bir girişimle bir daha asla işbirliği yapamayacaklar.
Atalar Tarihi
Yaratılış anlatısının asıl amacı, 12. Bölümde Hz İbrahim’in çağrısıyla başlar. Hz İbrahim, İsrail Tanrı’sından ailesi ve bütün kabilesini alıp Kenan diyarına götürmesini söyleyen bir ses duyar. Tanrı, Hz İbrahim’i Kenan diyarında büyük bir ulusun babası yapacaktır. “İbrahim” adının anlamı budur. Ona, soyundan gelenlerin “gökteki yıldızlar ve deniz kıyındaki kumlar kadar çok “olacağı” vaat edilmiştir (Yaratılış 22:17). Bu söylem, Hz İbrahim ile yapılan antlaşma (covenant) olarak bilinir. Antlaşmalar, esas itibariyle, kaynağı İlahi olan güç ile insanlar arasındaki bir sözleşme (contract) oluyor ve her bir taraftan beklenenleri açıklama getiriliyor. Hz İbrahim ve soyundan gelenler, Tanrı’nın koruması altında olup onlara refah verilmesi karşılığında O’na sadık kalacaklardır. Böylece Hz İbrahim, Yahudi ulusunun kurucu atası olur.
Anlatıda belirtilen karakterleri motive eden ve anlatının ilerlemesini sağlayan olay örgüsü gerilimi, Hz İbrahim hikâyesi Tanrı’nın vaadiyle başlar. Ancak, bu nesil vaadi, Hz İbrahim ve Sara’nın yaşlı ve Sara’nın da kısır olması gerçeğiyle çelişmekte. Yaratılış Kitabının geriye kalan kısmında Tanrı’nın böylesi ileri yaşta bir çift için bir ulus (torunlar) vaadini yerine getirmesi sorununa odaklanır. Yaratılış anlatısı boyunca birçok kadın kısır olarak var sayılır. Bunun nedeni, kadınların günah işlemiş olmaları değildir. Tanrı’nın İlahi müdahale yoluyla doğurganlığa müdahil etmesini dile getirmek üzere kullanılan edebi bir araçtır. Kısır olan kadınların çoğu, sonunda anne olacaklarını söyleyen bir müjde alırlar (Tanrı’dan veya bir melekten). Verilen müjde metni, oğlun (her zaman oğuldur) büyük bir insan veya Tanrı’nın İlahi iradesinin bir aracı olacağını öngörür.
Sara, Hz İbrahim’e Mısırlı köle Hacer ile birlikte olmasını söyler ve Hz İbrahim de kabul eder. Antik dünya’da köleler efendilerinin malı oldukları anlayışından dolayı, bu davranışı zina değildir (teknik olarak, “bir kişinin malını ihlal” etmesi), ancak aynı zamanda taşıyıcı anne anlatısının eski bir versiyonu. Köle kadın Hacer hamile kaldığı zaman, çocuk yasal olarak İbrahim ve aynı zamanda Sara’nın da çocuğudur. Köle Hacer, İsmail’i doğurmuştur. İsmail “vaadin oğlu” değildir, ancak Hacer’e de oğlunun soyu büyük bir millet olacağı söylenir. Ve İsmail Arapların atası olur.
Ahit İşaretleri
Antlaşmalar (covenant) genellikle bir işaretle birlikte olurdu. Yaratılış 17’de başka bir anlaşma söz konusudur. Bu antlaşmada Hz İbrahim’e verilen söz tekrarlanır ancak bu aşamad antlaşmanın bir işaret emri vardır: Sünnet uygulaması. Yani çocuğun penis ucundaki gevşek sünnet derisinin alınması. Birçok eski halklar çocuklarını sünnet ettirmişlerdir. Birçok insan bu uygulamanın hijyenik bir önlemi olduğunu varsayar, çoğu eski insanlar hastalıkları ve sebep olan mikropları bilmezlerdi. Sünnet uygulamsı hakkında bildiğimüz şey; onun işleyiş biçimidir. Sünnet, Yahudi kabile üyeliğinin kalıcı, fiziksel bir işareti olmuştur.
Sodom ve Gomora
Yaratılış anlatısında en çok bilinen hikâyelerden biri, Sodom ve Gomora şehirlerinin yıkılması hiklayesidir. Üç melek Hz İbrahim’i bulunduğu kampta ziyaret eder ve ona şehirleri yok edeceklerini söylerler. Çünkü “Sodom ve Gomora kentlerine karşı itiraz haykırışı çok büyük ve günahları da çok ağırdır” (Yaratılış 18:20).
Hz İbrahim’in yeğeni Lut, Sodom şehrinde yaşıyordu. Melekler geldiğinde, onlara evinde konukseverlik önerisinde bulunur. Sodomlu erkekler daha sonra evi çevreler ve meleklerin dışarıya çıkarılmalarını isterler, böylece “onları tanıyabiliriz” derler, cinsel ilişki için öfemizm (euphemism/örtmece) yapılır (Yaratılış; 19:5). Ancak metin açık değildir. Konukseverlik, bir noktada gelen yabancılardan yardıma ihtiyaçlarını sorma anlayışıyla, yabancılara bir konuda yardım etmelerini teklif etme şeklinde olabilen eski bir kavramdır. Erkeklerin günahı, konukseverliğin ihlali mi? yoksa İngilizce’deki sodomi kavramı, yani erkekler arasındaki anal ilişki mi? Bu ilişkide ilahi üreme emri altüst edildiği ve yaşam tohumu olan meninin boşa harcandığı için eski dönem Yahudilikte kınanmıştır (Levililer18). Sodom ve Gomara kentleri ateş ve kükürt ile yok edilir. Lut, kızlarıyla birlikte kaçar ve Hz İbrahin soyunu sürdürmeye devam ederler. Eşcinsellikle ilgili rivayet, modern dönem tartışmalarında, bazı Hıristiyanlar tarafından da “günah” olarak anılmaya devam ediliyor.
İshak’ın Kurban Edilmesi ve Atalar
Sara’da en sonunda çocuk sahibi olup bir oğul doğurmuştur; İshak. Tanrı, daha sonra Hz İbrahim’e oğlunu kurban etmesini emreder, ancak bu emri yerine getirmesi sırasında, son anda, RAB’in bir meleği onu durdurur. Bilim insanları ve ilahiyatçılar bu anlatıyı yüzyıllardan beri tartışırlar. Bu davranış İsrail’in insan kurban etmeyi yasaklama hikâyesi mi? Bazı eski kültürlerde insan kurban ediliyordu. Kurbanlar, çoğunlukla savaş esirleri oluyorlardı. Ayrıca, “ilk meyvelerin” (mahsuller ve sürüler) Tanrı’ya sunulması (adanmış olan, kelimenin tam anlamıyla kurban) gerektiği yönünde daha sonraki bir yasayı da yansıtıyor olabilir. Bu rivayet, “ilk meyveler” kavramı anlamı oğulları kapsamadığına dair bir açıklama mı? Bu hikâyeden çıkarabileceğimiz sonuç; Hz İbrahim’in Tanrı’ya olan itaati ve sadakatinin bir göstergesi olarak işlev gördüğü şeklindedir.
Yaratılış Kitabının geriye kalan kısmı, İshak’ın oğlu Yakup ile başlayarak, onun soyundan gelenlerin hikâyesidir. Yakup, iki nedenden dolayı önemlidir: Tanrı ile göreş “mücadelesi” Yakup için yeni bir isim olan “İsrail” (galip gelen) adını almasına yol açmıştır. On iki oğul (iki ikiz kardeşi Lea ve Rahel ve de bazı cariyeleri üzerinden) İsrail’in on iki kabilesi olur ve topluca atalar (“kurucu babalar”) olarak bilinirler. Anlatı aynı zamanda Lea ve Rahel’in oğullarını ve ayrıca aralıklı olarak kısırlık dönemlerini de içerir, cariyelerin de çocuklarının anneleri oldukları da ifade edilir. Ayrıntılar, kabilelerin daha sonra Kenan diyarına yerleşmeleriyle ilgili olabilir, doğum sırası yerlerine ve annelerinin statüsüne bağlı olarak hangi oğulların belirli toprak parçalarını elde etiklerine dair mantıklı bir ifade haline getirmek için olabilir.
Yaratılış Kitabında Yakup’un en büyük oğullarının neden soyağacı mirasını almadıklarına dair birkaç rivayet vardır; bu rivayet dördüncü oğula, Yahuda’ya dönüşür. Geriye doğru tekrar bir okuma yapacak olursak: Kral Davut, Yahuda kabilesindendi ve bu anlatı onun İsrail’deki krallık kavramına ilişkin iddiasını doğrular.
Yaratılış 23’te, Sara’nın ölümü ve Hz İbrahim’in, El-Halil şehrinde (modern dönemde Hebron) bulunan Machpelah (Atababalar) Mağarasında bir mezar yeri satın aldığını bildirilir. Serbest bir pazarlık yapılmış, Hz İbrahim “dört yüz şekel gümüş” ödemekten ısrar etmiştir (Yaratılış 23:15). Mezar yerleri arazi mülkiyetini doğruluyordu; bu pasaj Yahudilerin İsaril toptaklarına erken yerleşme iddiası için önemli olmaya devam ediyor. Daha sonra, diğer atalar (patriarchs) da aynı mezar yerine gömülmüşlerdir. Bu mezar yeri Yahudiler ve Müslümanlar arasında henüz paylaşılamayan bir törbedir.
Yusuf ve Kradeşleri
Yaratalış Kitabı’nın son büyük anlatısı, Hz İbrahim soyundan gelenlerin Mısır’a nasıl ve neden göç ettiklerine dair bir açıklamadır. Yusuf (Benyamin ile birlikte), Rachel oğulları olarak Yakup’un favorileriydi. Yusuf, konuşmalarında pek dikkatli olmayan bir rüya yorumcusuydu. Kardeşlerine, hepsinin onun etrafında durup eğildikleri bir rüyayı anlatır. Kardeşleri onu Mısır’a giden bir köle kervanına satarlar. Ancak Yusufişinden çok başarılı ve en sonunda Mısr’a vezir (başbakan) olur. Kenan diyarında kıtlık yaşandığında ve kardeşleri yiyecek aramak üzere Mısır’a geldiklerinde, Yusuf bir süre kimliğini gizli tutar ancak daha sonra onlara kabileyi Mısır’a getirmelerini söyler. Yaratılış Kitabının sonunda, Hz İbrahim’in Mısır’daki soyundan gelenler hızla çoğalır ve refaha kavuşurlar. Yakup’un ölüm döşeğinde duası, kabileler daha sonra Kenan diyarına yerleştiklerinde gelecekteki rollerinin öngörüsü olur.
Dramatik beklentiyle ilgili olarak, Yusuf kardeşlerine şöyle der; “Ölmek üzereyim. Fakat Tanrı kesinlikle yardımınıza gelecek ve sizi bu topraklardan alıp İbrahim, İshak ve Yakup’a yeminle söz verildiği topraklara götürecek” (50:24). Bir sonraki kitap olan Mısır’dan Çıkış Kitabında (Exodus), “Şimdi Yusuf’u tanımayan yeni bir kral Mısır da egemen olmuştur” (Exodus 1:8) şeklinde bir anlatıyla başlar. Bu anlatıda, Yahudilerin en sonunda, Hz Musa liderliğinde Mısır’daki köleliklerinden kurtulmalarını ve Kenan topraklarına varışlarını ayrıntılarıyla anlatılır.
Yaratılış (Genesis) kavramı, ulusal bir din ve kültür kökenlerini dile getirmek üzere uygun bir başlıktır. Sonra gelen kitaplar, sürekli olarak Yaratılış ayrıntılarına atıfta bulunurlar. Bu atıfta bulunma işi her zaman Tanrı’nın Yahudileri kurtarması, asıl vaatlerine dönmeleri ve bağlılık göstermeleri gerektiğinin aksi yönünden seyreden bir gelişmeden doğan yabancılaşma (itaatsizlik ve günah işleme) örüntüsüyle yapılır.