Bizans İmparatorluğu ile Eski Ermenistan arasındaki münasebet, muharebelerin, işgallerin, dostane anlaşmalarının, karşılıklı askeri yardım ve kültürel alışverişlerin eşit bir karışımı sayesinde sabit ve çeşitliydi. İmparatorluğun şark sınırlarının hayati bir müdafaacısı olarak görülen imparatorlar, toprakları doğrudan ele geçirmeden Ermeni asillere unvan ve toprak hediye etmeye kadar çeşitli nüfuz vasıtalarını kullandı. Bu tesir, Ermeni asıllı birkaç mühim Bizans imparatorunun yanı sıra Konstantinopolis ve ötesinde önemli askeri ve idari vazifelerde bulunan birçok kişi ile diğer istikamete gitti.
Kaynaklar
Bizans ile Eski Ermenistan arasındaki münasebetleri değerlendirmede muhtelif zorluklar mevcuttur. Hükümdarlara, asil ailelere ve yüksek siyasete yönelik tabii bir peşin hükme sahip olan eski tarihi kaynakların olağan probleminin yanı sıra, Ermenistan'ın asırlarca değişen coğrafi lokasyonu ve bölgedeki ardışık imparatorluklarca düzenli olarak bölünmesi ve yeniden bölünmesi de hesaba katılmalıdır. Milliyetçilikle renklendirilebilecek ve kasıtlı ihmallerle eksik bırakılabilecek birinci dereceden kaynaklarla ilgili meseleler de vardır. Ayrıca tarihi kayıtlarda, bilhassa 730'dan 850'ye ve 925'ten 980'e kadar uzun sessizlikler yer alır. Bununla beraber, iki devlet arasındaki münasebetlerin makul bir resmi çizilebilir ve tarihçi T. W. Greenwood, hülasa olarak, bu münasebetin göze çarpan üç hususiyetini vurgular:
İlk etapta münasebetler devamlıydı…İkincisi, çok tabakalıydı…Daha alt seviyedeki lordların ve ferdi piskoposların da Bizans ile baştan sona temas halinde olmaları çok muhtemel görünüyor…Üçüncü olarak, bu münasebetler karşılıklıydı. Bizans, doğu kanadını teminat altına almaya hevesliydi ve bu sebeple Ermeni tebaasını hizmetine çekmeye çalıştı. Aynı zamanda Ermeni prensleri, unvanlar, hediyeler ve para tavizi vererek Ermenistan'daki kendi statülerini kuvvetlendirmek için Bizans'a başvurdu… Bizans ordusunun - ve sonra devletin - Ermeni kökenli veya Ermeni asıllı erkeklerle doldurulması tesadüf değildir. (Shepard, 363-4)
Stratejik Bir Lokasyon
Eski Ermenistan, coğrafi lokasyonu ve Küçük Asya'dan Mezopotamya'ya (ve tersi) erişimini kontrol etmedeki stratejik ehemmiyeti sebebiyle, herhangi bir zamanda bölgeye hakim olan imparatorluklar için uzun müddettir gıpta edilmiş bir toprak parçasıydı. Ağrı Dağı'nın Ermeni ovasını kim kontrol ederse, o zaman doğuya veya batıya saldırmak için bir ordu kurulabilirdi. Bu hal MS 4. yüzyılda ve başkenti Konstantinopolis olan Bizans İmparatorluğu'nun yükselişinde değişmedi. Bizans'ın ilk hasmı ve bölgesel rakibi Pers'teki Sasani İmparatorluğu'ydu (224-651). MS 252'den itibaren Sasaniler, doğrudan Ermenistan'ı idare etme hususunda daha hırslı hale geldi ve birkaç şehre taarruz düzenledi. Statükoyu müdafaa eden Bizans, bu tür hücumlara karşı çıktı.
Bunu, Ermenistan'ın kontrolü üstünde asırlık bir çekişme takip etti; bu, Sasani hükümdarı II. Şapur'un (MS 309-379), 368 ve 369'da Ermenistan'a saldırması ve birkaç şehri yok etmesiyle patlama noktasına geldi. On yıl sonra, imparator I. Theodosius (MS 379-395) ve III. Şapur (MS 383-388) Ermenistan'ı Bizans İmparatorluğu ve Sasani İran'ı arasında bölmek üzerinde resmen mutabakata vardı. Bundan itibaren, Ermenistan'ın Roma kontrolündeki kısmı, Bizans tarihçilerine ne zaman uygun olursa olsun, yalnızca ara sıra geri dönüşlerle tarihi görünüşünden büyük ölçüde kayboluyor.
Pers Ermenistanı
Bizans'ın Ermenistan'ın kendi kısımlarıyla olan münasebetini aydınlatmak için, evvela İran tarafındaki diplomatik çitin üzerinden bakmakta fayda var. Persler, 428'den 651'e kadar ülkenin yarısına (Persarmenia) marzpan (vekil) idarecileri yerleştirdi. Sasani şahının temsilcisi olarak, marzpan tam sivil ve askeri selahiyete sahipti. Pers kültür emperyalizmini izleyen Ermeni asilleri ve din adamları arasında hoşnutsuzluk gümbürtüleri duyulmuştu, lakin işler gerçekten de Pers kralı II. Yezdgird (Yazdagerd)'in 439'da hükümdar olmasıyla karışacaktı. Sasani hükümdarları uzun müddettir Ermeni Hıristiyanlarının Bizans'ın casusları olduklarından şüphelenmişti ama Yezdgird Zerdüştlüğün ateşli bir müdafii olduğundan siyasi ve dini politikasının iki uçlu keskin kılıcı Ermenistan'ı küçültmek için dizayn edilmişti.
Mayıs veya Haziran 451'de Modern İran'daki Avarayr (Avarair) Muharebesi'nde Ermeniler istibdata karşı ayaklanarak büyük bir Pers ordusuyla karşı karşıya kaldı. 6,000 kadar Ermeni Vardan Mamikonian tarafından idare ediliyordu, lakin ne yazık ki onlar için bu gayeyle gönderilen bir sefir heyetine rağmen Hıristiyan Bizans İmparatorluğu'ndan yardım gelmiyordu. Beklenmedik bir şey olmasa da, İran destekli marzpan Vasak Siuni de savaşta hiçbir yerde görülmedi. Rakiplerinden sayıca çok daha fazla olan ve elit bir “Ölümsüzler” birliğini ve bir sıra muharebe filini savaşa katan Persler, muharebeyi rahatlıkla kazandı ve bundan böyle Ermeni Kilisesince haklarında 'şehitlik' terimi kullanılacak olan rakiplerini katletti. Hatta harp sahasında ölen Vardan'ın aziz bile yapılmasıyla muharebe direnişin sembolü haline geldi.
Bizans Ermenistanı
Bu arada, 387'den itibaren Bizanslılar, Ermenistan'daki paylarını iki bölgeye ayırmıştı: kuzeyde I. Ermenistan ve güneyde II. Ermenistan. Her bölgenin imparatorluk idari bölgesinin yahut Pontus piskoposluğunun valisine (vicar) karşı mesul olan ve kendisi de Doğu Praetorian Prefect'ine karşı mesul olan bir valisi (praeses) vardı. Bizans için vergi ve askerlik hizmetinin yanında, her bölgede bir lejyon ve fazladan süvari birimleri kalıcı olarak yerleştirilmiş olmasına rağmen, Konstantinopolis'in kontrolü hafifti. İmparatorluğun iki bölgedeki bürokrasisi Ermeni asillerinin mensuplarıyla doluydu lakin en azından idari olarak Ermenistan tamamen Bizans İmparatorluğu'na dahil edildi.
5. yüzyıldan itibaren, bilhassa Bizans ve Pers İmparatorlukları mühim bir ticaret noktası haline gelen başta Artaşat gibi bazı şehirler müreffehdi. 536'da Bizans imparatoru I. Justinianus bölgenin idaresini yeniden düzenlediğinde, Ermenistan her biri kendi başkenti olan dört bölgeye veya eyalete (Ermenistan I-IV) bölündü. Bizans kanunları da bilhassa miras gibi sahalarda Ermeni cemiyeti için daha derinden mahallileştirilmeye başlandı. Öncesinde, Ermeni asiller topraklarını oğullarına (veya yoksa erkek kardeşlerine) devrederdi, kızları da mirasçı olmaya münasip değildi. Justinian bunu değiştirdi, böylece kadınlar ebeveynlerinin mülkünü hukuken miras alabildi. Kadın hakları için bir hamleden ziyade, kanundaki değişiklik geleneksel Ermeni aşiretlerinin araziler üzerindeki boğucu hâkimiyetini zayıflatmak için düzenlendi, çünkü artık kadınlar aile mülkünü klan yapısı haricinde kalan kocalarına ve hatta yabancılara devredebiliyordu. Bazı aşiretlerin - 538'de bir ayaklanmada öldürülen I. Ermenistan valisinin değişikliklerine karşı direnişi vardı, ancak nihayetinde onlara mani olacak siyasi güçleri yoktu ve direnmeye devam edenler, bilhassa Balkanlar'a sürüldü.
Artaşat'ın devam eden refahı, şehri Bizans ve Pers İmparatorlukları arasındaki sadece üç resmi ticaret noktasından biri olarak tasdik edilen 562 tarihli bir fermanla ispat edilmiştir. Orada bir gümrük noktası, "ticari sayıcılar" veya comites commercium olarak bilinen vazifelilerce kontrol ediliyordu. 6. asrın nihayetinde, Ermenistan yine Pers ve Bizans İmparatorluğu arasında bir anlaşmazlık noktası haline geldi ve bu sebeple 591'de Bizans'ın Ermenistan'ın üçte ikisini ele geçirdiği bir yeni bölünme oluşturuldu. Yeni muahedeye göre, mühim kent ve eski başkent Dvin, iki tesir sahası ve bunun neticesinde münakaşalı bölge arasında bir sınır şehri haline geldi. Ermenistan'ın içinde de, bazı klanlar İran'ı (mesela Bagratuniler) desteklerken, diğerleri Bizans'ı (örneğin Mamikonyalılar) desteklediğinden soylular arasında bir bölünme mevcuttu.
İmparator Herakleios'un (610-641) bir Bizans ordusu 623'te Dvin'e hücum etti. Daha da kötüsü yakında gelecekti. 627'de Herakleios tarafından Sasaniler'e karşı tam ölçüde bir savaş yapıldı ve Ermenistan çapraz ateşte kaldı. Bu sefer Sasanilerin Ermenistan üzerindeki kontrolünü sona erdirdi, ancak 637'de Sasani başkenti Ktesifon'u fetheden bölgede yeni bir gücün, Arap Emeviler Halifeliğinin dramatik yükselişinin ardından Bizans idaresi kısa ömürlü oldu. Ermenistan, 640'da Şam'dan gelen Araplarca fethedildi. Bizans imparatorları Ermenistan'dan vazgeçmedi ve 642'de II. Konstans (641-668) Dvin'e saldırdı lakin muvaffak olamadı. 701'e gelindiğinde, daha evvel sıklıkla olduğu gibi, Araplar ve Bizans İmparatorluğu arasındaki İmparatorluklar savaşında stratejik piyon rolü oynadıktan sonra, Ermenistan Emevi Halifeliği'nin bir eyaleti haline getirildi.
Malazgirt ve Emeviler Halifeliği
Bizans imparatoru V. Konstantin (741-775), Emeviler Halifeliği'ni meşgul eden iç savaştan istifadeyle 746 ve 752 arasında Ermenistan'a saldırdı. Bizans İmparatorluğu, 10. yüzyıldan itibaren Ermenistan üzerinde daha da fazla tesir iddiasında bulunacaktı. Kayda değer hadiseler arasında 914'te Bagratuni'nin krallıklarını kurmasına yardım eden Bizanslılar, 974'te imparator I. İoannis Çimiskes'in (969-976) işgali, 1000'de Tayk eyaletinin ilhakı, Ermeni başkenti Ani'nin zaptedilmesiyle 1074'te Bagratuni Krallığı'nın düşüşü ve 1065'te Kars'ın ele geçirilmesi sayılabilir.
Ağustos 1071'de oldukça mühim Malazgirt Muharebesi gerçekleşti. Van Gölü'nün kuzeyinde, Bizans İmparatorluğu'nun orduları ile Selçuklu Türkleri (Asya bozkırlarının göçebe bir kabilesi) arasında Ermeni topraklarında yapılan savaş, Bizanslıların sayıca olmasa bile psikolojik açıdan şimdiye kadar gördüğü en kötü mağlubiyetlerden biriydi. Muzaffer Selçuklu ordusu, Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes'i (1068-1071) ele geçirdi ve generaller taht için çekişip de imparatorluk kargaşa içindeyken, Küçük Asya'yı süpürmelerini hiçbir şey durduramadı. Bizans İmparatorluğu birkaç asır daha sürecekti ama Malazgirt birçok tarihçiye göre uzun ve görünüşte durdurulamaz bir düşüşün başlangıcı olarak telakki edilmektedir.
12. yüzyıl boyunca, Ermenistan ve Bizans, Kilikya ovası ve çeşitli şehirleri üzerinde münakaşa etti. Birkaç Haçlı ordusu Ermenistan'dan geçti ve ardından bu sefer daha da merhametsizce yıkıcı olan başka bir istenmeyen ziyaretçi grubu bölgeyi harap etti: 1236'da hücum eden ve Ermenilerin Rusya ve Kırım'a toplu göçüne sebep olan Moğollar.
Ermeni Bizans İmparatorları
Konstantinopolis hanedanları, iş başındaki imparatoru devirmek için fırsatlarını yakalayan gaspçılarla birlikte gelip giderken, aslında Ermeni asıllı birkaç önemli Bizans imparatoru vardı. Bu, bilhassa 9. asırdan itibaren, imparatorluğa yönelik askeri tehditlerin, bir imparatorun harp sahasında aciz olduğu ispatlanırsa tahttan indirilebilmesini sağladığı zaman böyleydi. Böyle bir figür, 813'ten 820'ye değin Konstantinopolis'te hüküm sürmüş Ermeni V. Leo'dur. Alçakgönüllü bir kökene sahip olan Leo, Bizans ordusunun saflarında yükseldi ve sonunda Küçük Asya'nın en mühim bölgesi olan Anatolikon eyaletinin strategos veyahut askeri valisi oldu. Bulgar ordusu 813 Haziran'ında Konstantinopolis'e saldırmaya hazır göründüğünde, hüküm süren ve beceriksiz imparator I. Michael Rangabe (811-813) devrildi ve halk günü kurtarmak için Leo'ya baktı. Bulgarlara altın olarak büyük bir fidye ödeyen V. Leo, hakikaten de şehri kurtardı. Ama Leo'nun ihtişamı kısa sürdü, çünkü sadece yedi sene sonra imparator, Bizans siyasetini sarsan tipik şiddet hadiselerinin birinde tahtını eski arkadaşı ve müttefiki II. Mihail'e (820-829) kaptırdı. Kilisede öldürülen Leo'nun cesedi, halkın tahkir ve alay etmesi için Konstantinopolis Hipodromu'nun etrafında sürüklendi.
Belki de en meşhur veya daha doğrusu en kötü şöhretli Ermeni imparatoru, I. Basileios (867-886) idi. Basileios, imparator III. Mikail (842-867) ile olan dostluğu sayesinde sarayda öne çıkan Ermeni bir köylüydü. Yine de Basileios haristi ve tahta geçmek için velinimetini 867'de katletti. Bizans donanmasını güçlendiren ve modernize eden Basileios'un saltanatı, Akdeniz ve Küçük Asya'da birçok kayda değer zafer ve genişleme gördü. Ayrıca, Basileios Konstantinopolis'te büyük bir restorasyon programına ve Bizans hukukunda büyük bir revizyona girişti. Onun saltanatı daha sonra Altın Çağ olarak kabul edilecekti, lakin imparator tahtını kazandığı gibi şiddetli bir şekilde kaybetti - Muhtemelen halefi VI. Leo (886-912) tarafından düzenlenen, beklenmedik bir av kazası olarak gizlenen cinayet.
Bizans tahtındaki üçüncü mühim Ermeni I. Romanos Lekapenos'tur (920-944). Bir diğer muzaffer imparator, o da V. Leo gibi, 912'de imparatorluk filosunun kumandanı olma gayesiyle askeri saflarda yükselmişti. Yine Leo misali Romanos da Bulgarlar seleflerini mahvettiklerini ispat ettikten sonra tahtı cebren aldı. Romanos, saray işlerine girişini kolaylaştırarak, önce 919'da genç VII. Konstantinos iktidara geldiğinde, Romanos pozisyona layık olduğunu ispatladı ve Bizans Kilisesi'nin çeşitli hiziplerini uzlaştırdı, fakir çiftçileri korumak için önemli toprak reformları yaptı, Bulgarlarla arabuluculuk yapan bir sulh vardı ve kabiliyetli general İoannis Kurkuas orduya liderlik ederek, Küçük Asya'da Araplara karşı mühim zaferler kazandı. Rus Vikingleri 941'de Konstantinopolis'e saldırdı, lakin şehrin Theodosius Surları işini yaptı ve akıncılar püskürtüldü. Romanos öldüğünde, taht meşru çizgiye geri döndü ama bir kere daha yabancıların gerçek Bizans kökenli imparatorlar kadar iyi veya kötü idare edebileceklerini göstermişti.
Ermeni-Bizans Kilise Münasebetleri
Siyasetin, hükümdarların ve idarecilerin yanı sıra Bizans ile Ermenistan'ı birbirine bağlayan bir diğer saha da dindi. Ermenistan'ın Hristiyanlığa olan tutkusu, dinin 314 civarında resmen kabulü, Ermenistan'ı Bizans İmparatorluğu'na yaklaştırdı, Konstantinopolis Doğu'daki Hristiyan kilisesinin başıydı. Bununla beraber, Ermeni ve Bizans kiliseleri, dogma meselelerinde sık sık görüş ayrılığına düştü. 451'de Chalcedon (Kadıköy) Konsili kararlarıyla anlaşmazlık, asla kapanmayacak bir yarık açtı. Daha sonra 554'de Dvin Konsili, Ermeni Kilisesi'nin monofizitizm doktrinine bağlılığını (Hz. İsa'nın iki değil bir tabiatı olduğunu) ilan ederek Roma Kilisesi'nin duofizitizminden koptuğunu duyurdu. Siyasette olduğu üzere, Ermeni Kilisesi 7. asrın ortalarında Konstantinopolis'ten ayrıldığından, Ermeni Hıristiyanlar Doğu ve Batı arasında kendi kayalık yollarını bulmaya mecbur kaldı.
Kültürel Değişmeler
6. yüzyıldan başlayarak Ermeniler, Bizans İmparatorluğu'nun diğer birçok mahalline ve bilhassa Konstantinopolis'e yerleştiler. Kendi lisanlarını, edebiyatlarını, sanatlarını ve dini tatbikatlarını sürdürmelerine rağmen, belki de herhangi bir etnik grup içinde en çok asimile olan grup oldu. Ermeni tüccarlar, alimler, her seviyeden askeri personel ve paralı askerler Bizans'ın günlük hayatının bir parçası haline geldi.
Kültürel yeniliklerin nereden kaynaklandığını kesin olarak belirlemek her zaman zordur, ancak bazı bilim insanları, mesela mimari ve tezhipli el yazmaları hususundaki fikirlerin Ermenistan'dan Bizans'a geldiğini iddia ediyor. Hakikaten de, 989 depreminden sonra Konstantinopolis'teki Ayasofya Kilisesi'nin kubbesini ünlü bir şekilde tamir eden mimar, Anili Tirdat bir Ermeni idi. Şüphesiz, Bizans mimarisinin karakteristikleri (mesela, Yunan monogramları, kartal başlıkları ve İyon sütunlarının klasikleştirilmesi) diğer yöne de gitti. Sanatta da fikirler, Ermenistan'da yapılanlar (tekstil, sırlı çanak çömlek, cam eşya ve metal işleri) ve Konstantinopolis'te yapılan veyahut dünyanın dört bir tarafından ithal edilenler gibi iki kuvvet arasında ticareti yapılan mamul mallar vasıtasıyla değiş tokuş edildi ve kara ve deniz yoluyla seyahat etti.
This article was made possible with generous support from the National Association for Armenian Studies and Research and the Knights of Vartan Fund for Armenian Studies.