Röportaj: Eric Cline ile Esrarengiz Tunç Çağı Çöküşü

8 günler kaldı

Tarih Eğitimine Yatırım Yapın

Hayır kurumumuz Dünya Tarih Vakfı'nı destekleyerek tarih eğitiminin geleceğine yatırım yapıyorsunuz. Bağışınız, gelecek nesilleri çevrelerindeki dünyayı anlamak için ihtiyaç duydukları bilgi ve becerilerle güçlendirmemize yardımcı olur. Yeni yıla daha güvenilir tarihsel bilgileri herkes için ücretsiz olarak yayınlamaya hazır bir şekilde başlamamıza yardımcı olun.
$3432 / $10000

Makale

James Blake Wiener
tarafından yazıldı, Burak Yildiz tarafından çevrildi
19 Eylül 2019 tarihinde yayınlandı 19 Eylül 2019
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, İtalyanca
Bu makaleyi sesli dinle
X
Makaleyi Yazdır

Geç Tunç Çağı'nda yaşamış Akdeniz ve Yakın Doğu medeniyetlerinin çöküşü yüzyıllardır hem tarihçileri hem de arkeologları hayrete düşürmüştür. Her ne kadar pek çok kimse farklı medeniyetlerin çöküşünü muammalı Deniz Halkları'na dayandırsa da, George Washington Üniversitesi Klasik ve Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü eski Başkanı Profesör Eric H. Cline, ''M.Ö. 1177 Medeniyetin Çöktüğü Yıl'' adlı kitabında konuya ilişkin oldukça karmaşık ve nüanslı bir yaklaşım ortaya koymaktadır.

M.S. 2015 yılında Profesör Eric H. Cline, Eskiçağ Tarihi Ansiklopedisi'nden (Ancient History Encyclopedia) James Blake Wiener ile yaptığı görüşmede Geç Tunç Çağı'nın kozmopolit dünyasının çöküşüne zemin hazırlayan koşullardan söz etmiştir.

Lion Gate at Hattusa
Hattuşaş Aslanlı Kapı
Carole Raddato (CC BY-SA)

JBW: Merhaba Profesör Cline, Eskiçağ Tarihi Ansiklopedisi'ne (AHE) hoş geldiniz. Sizinle M.Ö. 1177 Medeniyetin Çöküş Yılı kitabı üzerine konuşmaktan büyük mutluluk duyuyorum, zira bu kitap M.S. 2014 yılında yayımlandığından beri benim okuma listemde yer alıyordu. İşte nihayet kitabı okudum!

M.Ö. 1177'de Doğu Akdeniz ve Yakın Doğu medeniyetleri — Mısır, Minos Girit'i, Miken Yunanistan'ı, Hitit İmparatorluğu, Mittani, Asur ve Kassit Babil'i — arasındaki sosyal, ekonomik ve kültürel bağların ve bu medeniyetlerin M.Ö. II. binyılın sonlarında gerçekleşen felaketle sona erişlerinin izlerini sürüyorsunuz. Bu kitabı hep kaleme almayı arzu ettiğinizi zannediyorum; bununla birlikte, M.Ö. 1177 eserini yazacak kadar merakınızı uyandıran Tunç Çağı Çöküşü'nün nedenini öğrenmeyi heyecanla bekliyorum. Bu durumun İsrail'de Tel Kabri ve Megiddo kentlerinde daha önceden yürüttüğünüz arkeolojik çalışmalarla bir alakası var mıydı?

YAŞANAN BÖYLESİ VAHİM HADİSELERİN NEDENİNİ TEK BİR İZAHA BAĞLAMA GÜDÜSÜ, GÜNÜMÜZ İNSANININ OLABİLDİĞİNCE KOLAY BİR İZAHAT BULMA ARAYIŞINDAN KAYNAKLANIYOR GİBİ DURMAKTADIR.

EHC: Esasında bu konuda bir kitap yazma fikri bana Princeton Üniversitesi Yayınevi'nden Sayın Rob Tempio'dan gelmişti. Bana 2007 yılının ilkbaharında Washington, D.C.'ye gelip çöküş konulu bir kitap yazıp yazamayacağımı sormuştu. Kendisine asıl yazmak istediğim konunun neyin çöküşüyle alakalı bir kitap olduğunu söylemiştim, zira M.Ö. 1700 ile 1200 yılları arasında Ege ve Doğu Akdeniz'de hüküm süren Geç Tunç Çağı, kültürleri ve medeniyetleri beni öteden beri büyülemiştir.

Dolayısıyla, her ikisi üzerine de yazmam hususunda mutabık kaldık, işte bu nedenle kitabın başlangıcı ve bitimi çöküşe yönelik değerlendirmelerle yapılıyor, öte yandan kitabın orta kısmı, okuyucuya çöküşten önce bu bölgede neler olduğuna dair sağlam bir fikir sunmak amacıyla birkaç yüzyıl öncesine uzanıyor. Benim beğendiğim bu yaklaşım, çöküş sürecini eksiksiz ve uygun bir bağlamda ortaya koyarak, okuyucuya sona yaklaşıldığında nelerin kaybedildiği noktasında net bir izlenim veriyor. Hayır, M.Ö. 1177 kitabını yazmamın ne Kabri'de ne de Megiddo kentlerinde yürüttüğüm çalışmalarla hiçbir alakası yoktu, ne var ki şu anda Princeton Üniversitesi Yayınevi aracılığıyla yayımlanacak olan ve bilhassa Megiddo'yu mercek altına alan bir kitap üzerine çalışmalar yürütüyorum. (Dr. Assaf Yasur-Landau ile birlikte Kabri'deki kazılarımız üzerine hazırladığımız ve yakın gelecekte Brill Yayınevi aracılığıyla yayımlanacak olan bir kitabın da hazırlık sürecinde olduğunu belirtmeliyim).

JBW: Siz söz konusu bu imparatorlukların deprem ve uzayan kuraklık gibi doğal afetler, yaşanan göç hareketleri ve dışarıdan gelen istilalar, içerideki isyanlar ve uluslararası ticarette yaşanan ciddi düşüş nedeniyle çöktüğünü iddia ediyorsunuz. Bu da beraberinde hem siyasal bölünme ve dağılmayı hem de dikkate değer bir kültürel değişimi getirmiştir.

Sayın Profesör Cline, önceki nesillerdeki akademisyenler neden Tunç Çağı medeniyetlerinin çöküşüne ilişkin tek bir izah bulma konusunda bu kadar istekli miydi? Eskiden pek çok akademisyen, farklı Tunç Çağı kültürlerinin çöküşünden, hâlâ kim oldukları konusunda muamma olan Deniz Halkları'nı (Deniz Kavimleri) sorumlu tutuyordu. Bu durum, Deniz Halkları etkisine maruz kalmamış olan Kassit Dönemi Babil, Elam ya da Asur gibi iç kesimlerdeki medeniyetlerin çöküşü göz önünde bulundurulduğunda bilhassa ilginç bir hâl almaktadır.

Bronze Age Mediterranean Invasions & Migrations
Bronz Çağında Akdeniz İstiları ve Göçleri
Alexikoua (CC BY-SA)

EHC: Yaşanan böylesi vahim hadiselerin nedenini tek bir izaha bağlama güdüsü, günümüz insanının olabildiğince kolay bir izahat bulma arayışından kaynaklanıyor gibi durmaktadır. Kuşkusuz, Amazon'da kitabıma yorum bırakan insanların bir kısmı hâlâ bu yönde bir istek içinde görünüyor ve benim delilleri tarafsız bir bakış açısıyla ince eleyip sık dokuduktan sonra bunun basit bir çözümü olmadığı kanaatine varmam karşısında kızgınlıklarını dile getiriyorlar. Açıkçası bana kalırsa bu durumda Occam'ın Usturası (en basit çözümün en muhtemel olduğu) işe yaramayacağı için çok nedensel bir izahı derinlemesine irdelemek fazlasıyla ilgi uyandırıyor. Her ne kadar Gaston Maspero ve diğer ilk akademisyenler açısından Deniz Halklarını itham etmenin oldukça akla yatkın göründüğünü düşünsem de, bu hipotezi başlangıçta III. Ramses'in (Ramesses) Medinet Habu tapınağındaki yazıtından yola çıkarak geliştirmişlerdi. Oysa Tunç Çağı medeniyetlerini çökertmek üzere tek bir etkenden çok daha fazlası gerekliliği öteden beri bilinmektedir. Sizin de dikkat çektiğiniz üzere, Kassit Dönemi Babil, Elam ve Asur gibi iç kesimlerdeki imparatorlukların da çöküşe geçmiş olması, ne kadar istense de yalnızca Deniz Halklarını her konuda itham edemeyeceğimizi ortaya koyar.

YAKLAŞIK O DÖNEMDE YAŞANAN İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ, KITLIKLAR VE KURAKLIKLAR, DEPREMLER, İSTİLALAR VE İÇ İSYANLAR KONUSUNDA HEM DOĞRUDAN HEM DE İKİNCİL DERECEDEN DELİLLER BULUNMAKTADIR.

Bu nedenle benim ana tezime gelecek olursak, M.Ö. 1200'den kısa bir süre sonra Geç Tunç Çağı medeniyetlerinin çökmesine sebebiyet vermek üzere, dönüm noktasında yaşanan vahim hadiselerin oluşturduğu 'kusursuz bir fırtına' söz konusu olmalıdır. Yaklaşık o dönemde yaşanan iklim değişiklikleri, kıtlıklar ve kuraklıklar, depremler, istilalar ve iç isyanlar konusunda hem doğrudan hem de ikincil dereceden deliller bulunmaktadır. Bunlardan en önemlilerini şu şekilde sıralayabilirim: Bu vahim durumlar iklim değişiklikleri, kuraklık ve kıtlık, depremler, istilacılar ve içerideki ayaklanmalardan oluşuyor. Her ne kadar insanoğlu bu tür felaketler karşısında, örneğin bir deprem sonrasında bölgeyi baştan aşağı tekrar yapılandırmak ya da bir kuraklığı göğüslemek gibi, defalarca ayakta kalmayı başarmış olsa da, peki ya bu durumların tamamı bir seferde ya da peş peşe yaşanırsa?

M.Ö. 1225 ve M.Ö. 1175 yılları arasında yaşandığı üzere, yukarıda bahsi geçen felaketlerin tamamı ya da çoğu aynı anda ya da birbirine yakın aralıklarla meydana gelseydi insanların sağ kalması oldukça zorlu olurdu. Bence Geç Tunç Çağı medeniyetlerinin çökmesinin altında yatan neden de bu — her seferinde bir öncekinin yarattığı etkileri güçlendiren ve katlayan, tüm sistem çökünceye kadar birbiri ardına gelen talihsizliklerin yarattığı 'kusursuz fırtınayı' göğüsleyemediler. Ardından, yüzyıllarca varlığını sürdüren imparatorlukların ve krallıkların tamamı tarihe karışırken, sistemin çöküşünü ve Akdeniz'den Mezopotamya'ya kadar uzanan dünyadaki ilk Karanlık Çağı yaşandığını gözlemlemekteyiz.

JBW: M.Ö. 1177, Mısır Kralı III. Ramses'in (hükümdarlık dönemi M.Ö. 1186-1155) Delta Muharebesi'nde [Savaşı'nda] Deniz Halklarını karşısında aldığı ikinci kez yenilgiye uğrattığı tarihte gerçekleşmiştir. (Mısırlılarla Deniz Halklarını birbirine düşüren Djahy Muharebesi bundan birkaç yıl önce cereyan etmiştir). Siz bunu sembolik anlamda ticaret, iktidar ve kültür ağlarının Tunç Çağı'nı sona erdiren bir "Pirus Zaferi" diye nitelendiriyorsunuz. Varoluş mücadelesini sürdüren Mısır, Deniz Halkları'nın saldırısına üstün gelmesinin ardından, bariz bir çöküş dönemine girmişti.

Buna rağmen M.Ö. 1177'de, gerilemenin coğrafi konumuna bağlantılı olarak M.Ö. 1250 gibi erken bir tarihte ve M.Ö. 1130 gibi geç bir tarihte başladığını öne sürüyorsunuz. Peki, öyleyse M.Ö. 1177 tarihi Tunç Çağı'nın sonunu anlamamız bakımından ne kadar öneme sahiptir? Neden bu tarihi kitabınıza başlık seçtiniz?

EHC: Her şeyin çöküşü aslında yaklaşık bir yüzyıl kadar sürdü, ancak M.Ö. 1177 tarihi uygun bir referans noktası, nitekim bahsettiğiniz üzere o yıl Deniz Halkları Mısır'ı ikinci kez istilâ etmiş, o zamana kadar da Kenan, Küçük Asya ve Yunanistan'daki pek çok yerleşim yeri çoktan yıkılmadıysa bile çöküşe geçmiş durumdaydı. Bundan dolayı, 'M.Ö. 1177' eseri tüm Geç Tunç Çağı Çöküşünü anlatmak üzere [kısaltmalar veya semboller kullanarak kısa biçimde yazma] stenografi amaçlı kullandım, tıpkı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünü aktarmak üzere yaygın kullanılan stenografi amaçlı 'M.S. 476' eserini kullandığımız gibi; bu iki tarihin de tamamıyla o yılda vuku bulmadığını biliyoruz ve yine de bu tarihlerin birbirini yansıttığını anlayabiliyoruz. Kitapta da dile getirdiğim üzere, kanımca M.Ö. 1177 "akla yatkın bir kıstastır ve anlaşılması epey müşkül bir dönüm noktasına ve bir devrin kapanışına nihai bir tarih koymamızı olanaklı kılıyor." Belki de bunu belirtmenin çok iyi bir yöntemi, kitabın bir ya da iki cümlesinde söylediğim gibi, "M.Ö. 1200 yılındaki dünya M.Ö. 1100 yılındakinden epeyce farklı ve M.Ö. 1000 yılındakinden de tamamıyla farklıydı" şeklinde özetlenebilir.

Ramesses III
III. Ramses
Unknown Artist (Public Domain)

JBW: Son arkeolojik araştırmalara değinmenin yanı sıra, M.Ö. 1177'de Amarna Mektupları'ndan derlenen kapsamlı diplomatik yazışmalar, Yunanistan'dan gelen Pilos (Navarin) ve Knossos Linear B tabletleriyle Ugarit'ten gelen metinler de dâhil olmak üzere dikkate değer bazı birincil kaynaklardan istifade ediyorsunuz. Bunlardan Ugarit'ten gelen belgeler beni oldukça etkilemişti. Ugarit kent devletinden gelen metinler ve M.Ö. 1177'de yapılan araştırmanız bakımından ne kadar öneme sahip oldukları konusunda bir iki şey söyleyebilir misiniz Profesör Cline?

EHC: Ben de Ugarit'ten gelen metinlere büyük bir tutkuyla hayran kaldım. Kariyer hayatımın büyük bölümünde Suriye'deki Mari kent devletinde bulunan ve M.Ö. 1800 yılı civarına dayanan kraliyet metinleri ile Mısır'daki Amarna kentinde bulunan ve M.Ö. 1350 yılı civarına uzanan kraliyet metinleri üzerinde çalışmalar gerçekleştirdim. Ne var ki, Ugarit'ten gelen metinler, bilhassa da M.Ö. 14 ila 12. yüzyıllara ait olanlar, yalnızca kraliyet faaliyetlerine değil, aynı zamanda hususi ticaret erbabının ve hatta münferit kişilerin faaliyetlerine de ışık tutmaktadır. Kraliyet sarayından ve "Urtenu", "Yabninu" ve "Rapanu" adlı zengin tüccarlara ait müstakil evlerden gelen, Ugarit'ten bildiğimiz çeşitli arşiv kayıtları bulunmaktadır.

Söz konusu bu tabletler ilk olarak M.S. 1950'lerde gün ışığına çıkarılmaya başlanmış, en sonuncusu ise M.S. 1994-2002 yılları arasında ortaya çıkmıştır. Bunlardan, yaklaşık M.Ö. 1260 yılında "Sinaranu" adında farklı bir tüccar tarafından Ugarit'ten Girit'e bir gemi gönderildiği gerçeği gibi her türlü bilgiye ulaşabiliyoruz. Gönderilen bu geminin Ugarit'e zeytinyağı, tahıl ve bira getirmesi planlanmıştı. Bize bilhassa geminin geri döndüğü takdirde ithalat vergisinden muaf tutulacağı söylenmiştir — sanırım bu durum bildiğimiz ilk kurumsal vergiden muaf tutulma vakası olabilir! Ugarit'ten gelen metinler aynı zamanda dönemin birbirine bağlı yapısına da ışık tutarak hem kentteki hem de uzak krallıklardaki kişiler arasındaki ilişkileri gösteren diyagramlar (şemalar) oluşturmamıza ve sosyal ağ analizleri yapmamıza olanak sağlıyor.

Entrance to the Royal Palace at Ugarit
Ugarit'teki Kraliyet Sarayı'na Giriş
Disdero (CC BY)

Ancak çöküş açısından bakıldığında durum daha da önem kazanmaktadır; her şeyden önce tabletler ve mektuplar kentin sona ermesine kadar devam etmektedir, bu sayede M.Ö. 1190 ile 1185 yılları arasında, hemen hemen son günlere denk gelen bir zaman dilimine ait bir tablo karşımıza çıkmaktadır. İkincisi, tabletler ve mektuplar yaklaşan düşman gemilerini, tarlaların tahrip edilmesini, yaşanan kuraklığı ve kıtlığı anlatmaktadır. Bu, arkeolojik kalıntılardan çıkarılan bir çıkarım değil, çok sayıda felaketle alakalı yazılı, metne dayanan bir delil niteliğindedir! Ne yazık ki, bize istilacıların ya da düşman gemilerin kim olabileceğine ilişkin hiçbir ayrıntı verilmediğinden, bu kişilerin gerçekten Deniz Halkları olup olmadıklarını bilemiyoruz, ancak öyle olma ihtimalleri yüksektir.

JBW: Profesör Cline, sıradaki sorumda beni hoş göreceğinizi umuyorum: Sizce Deniz Halkları kimlerdi? Bildiklerimize dayanarak, Deniz Halkları karışık kökenlerden gelen, Doğu Akdeniz kıyılarına göç eden, oralara yerleşen ve akınlarda bulunan bir grup halktan ibaretti. Sizin bu konuda ilave edeceğiniz görüşleriniz var mı? Acaba bu halkın asıl kimliğini açığa çıkarabilecek miyiz?

EHC: İşte bu gerçekten yerinde bir sorudur, ancak cevabını net bir şekilde bilemiyoruz. Sanırım bazılarının kökeni Sicilya, Sardunya ve güney İtalya bölgesiydi (bazı gruplara benzer görünen Şekeleş ve Şardana adı verilir), yine de diğerleri büyük ihtimalle Akdeniz'de doğudan batıya doğru ilerlerken yol boyunca onlara katıldılar. Netice itibariyle, günümüzde Yunanistan ve Türkiye'de yaşayan başka halklar da Deniz Halkları arasında yer almış olabilir.

Overview of Alacahöyük Hittite Settlement
Alacahöyük Hitit Yerleşimine Bir Bakış
Carole Raddato (CC BY-NC-SA)

Bu grupların henüz kesin anlamda bir anavatanını tespit edemedik fakat eninde sonunda o günün geleceğini düşünüyorum. Mesele, nereyi kazmamız gerektiğini belirlemek ya da nereden gelebilecekleri konusunda bir yerleşim yeri ya da bölgeleri aramak amacıyla incelememiz gereken kriterlerden oluşan bir kontrol listesi hazırlamak olabilir, ne var ki ciddiyetle araştırmaya başladığımızda, eninde sonunda ortaya bir delil çıkarsa buna hiç şaşırmayacağım.

JBW: Size Geç Tunç Çağı Çöküşü'nden herhangi bir yönetimin ya da grubun istifade edip etmediğini sormak istiyorum. Görünüşe göre Fenike kent devletleri ve Aramiler diğer pek çok topluluktan çok iyi şartlarda hayatlarını sürdürmüşler.

EHC: Öyle görünüyor ki asıl miras Antik Filistinliler ya da Filistler ve bu halkların kültürü olmuştur, nitekim Deniz Halkları arasında Mısırlıların Peleset adını verdikleri grup büyük ihtimalle bizim İncil'de Filistiler diye tanımladığımız kesimdir. Görünüşe bakılırsa İsrail'in yükselişi öncesinde Kenan topraklarına yerleşip belki de yerel halkla birlikte asimile olmuşlardır. Ancak, bu grupların haricinde, evet, Aramiler de var olmakla birlikte, Tunç Çağı'nın çöküşünden en çok Fenikeliler ve İsrailliler istifade etmiş gibi gözüküyor.

Benim gördüğüm kadarıyla, tüm bu grupların Mısırlıların ve Hititlerin geri çekildiği Kenan topraklarında, bilhassa da günümüzde mevcut olan İsrail, Lübnan ve Suriye'de gerçekten 'dükkan açmaları' söz konusuydu. Bunu günümüz terimleriyle dile getirecek olursak, İsrailliler, Fenikeliler, Aramiler ve Filistliler gibi büyük Güç Odakları etkisiz duruma getirildiğinde ortaya çıkan 'iktidar açığından' istifade ettiklerini sanıyorum. M.Ö. 13. yüzyılda bile Mısırlılar, Hititler ve Kenanlılar hâlâ bu kadar güçlü durumda olsalardı, bu bölgelerde yer edinmeleri imkânsızdı. M.Ö. 12. yüzyılın başında yaşanan vahim hadiseler aradaki farkın oluşmasını beraberinde getirmiştir.

JBW: Profesör Cline, ''M.Ö. 1177'' kitabı üzerine benimle yaptığınız söyleşi nedeniyle size teşekkürlerimi sunuyor ve size araştırma hayatınızda nice mutluluk verici maceralar diliyorum! Gelecekte belki bir sonraki kitabınızı konuşuruz?

EHC: Bu memnuniyet verici olur, James! Beni Eskiçağ Tarihi Ansiklopedisi (Ancient History Encyclopedia) kapsamında M.Ö. 1177 konusunda röportaj vermek üzere davet ettiğiniz için teşekkür ederim.

Klasik ve Antropoloji Profesörü olan Eric H. Cline, Klasik ve Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümünün eski başkanı ve George Washington Üniversitesi (GWU) Capitol Arkeoloji Enstitüsü'nün şimdiki müdürüdür. Kendisi National Geographic Kaşifi, Fulbright bursu sahibi ve aynı zamanda ödüllü bir eğitimci ve yazardır. Ayrıca geçtiğimiz 10 yıl boyunca George Washington Üniversitesi'nde (GW) Lisans Arkeoloji bölümlerinin danışmanlığı görevinde bulunmuş ve 2001 yılından bu yana 132 lisans öğrencisinin mezuniyetini üstlenmiş ve bu mezunların yaklaşık yarısının Harvard, Yale, Cornell, Johns Hopkins, Berkeley, Oxford, Cambridge ve Londra Üniversitesi Akademisi (University College London) gibi önde gelen arkeoloji ve ilgili alanlarda lisansüstü eğitim veren kurumlara devam etmesini teşvik etmiştir. Arkeolog ve eskiçağ tarihçisi olan Dr. Cline'ın başlıca çalışma alanlarını İncil arkeolojisi, antik dönemden günümüze kadar uzanan Akdeniz dünyasının askerî tarihi ve Geç Tunç Çağı'nda (M.Ö. 1700-1100) Yunanistan, Mısır ve Yakın Doğu arasındaki uluslararası bağlantılar oluşturmaktadır. Dr. Cline tecrübeli ve faal bir sahada çalışan bir arkeologdur. 1980'den bu yana İsrail, Mısır, Ürdün, Kıbrıs, Yunanistan, Girit ve ABD'de 30 farklı dönemde yürüttüğü arkeolojik kazı ve yüzey araştırmalarının yanı sıra günümüzde İsrail'deki Megiddo (Armageddon) ve Tel Kabri antik kentlerindeki kazı çalışmalarını yürütmektedir. ''M.Ö. 1177 Uygarlığın Çöktüğü Yıl'' adlı eser Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Felemenkçeye tercüme edilmiş olup yakın bir zamanda altı dile daha tercüme edilecektir. Bu kitap, Amerikan Şarkiyat Araştırmaları Okulları'nın verdiği 2014 yılı "En İyi Popüler Kitap Ödülü"nü kazanmış; New York Post yayınlarının 2014 yılının en iyi kitaplarından birisi olarak seçilmiş; hem Kanada hem de Fransa'da ulusal çapta en iyi satanlar listesinde yer almış; 2015'te Amerikan Yayıncılar Derneği'nin PROSE (Profesyonel ve Bilimsel Seçkinlik) Ödülleri'nde Arkeoloji & Antropoloji alanında mansiyon ödülüne layık görülmüş, ayrıca söz konusu bu kitap 2015 yılı Pulitzer Ödülü kapsamında değerlendirmeye alınmıştır.

Bibliografya

Dünya Tarihi Ansiklopedisi bir Amazon İştirakidir ve uygun kitap satın alımlarından komisyon kazanır.

Çevirmen Hakkında

Burak Yildiz
1994 yılında Türkiye'nin güneydoğusunda, Diyarbakır'da doğdum. İstanbul'da yaşıyorum. Mütercim Tercümanlık (İngilizce) mezunuyum. TEDx platformunda 2021 yılından beri Gönüllü Çevirmenlik yapıyorum. Liseden itibaren tarihe çok ilgim var.

Yazar Hakkında

James Blake Wiener
James bir yazar ve eski Tarih Profesörüdür. Kültürler arası değişim ve dünya tarihine özel bir ilgisi vardır ve Dünya Tarihi alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. World History Encylopedia’nın kurucularından biridir ve daha önce iletişim direktörüydü.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Wiener, J. B. (2019, Eylül 19). Röportaj: Eric Cline ile Esrarengiz Tunç Çağı Çöküşü [Interview: The Mysterious Bronze Age Collapse with Eric Cline]. (B. Yildiz, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-1446/roportaj-eric-cline-ile-esrarengiz-tunc-cagi-cokus/

Chicago Formatı

Wiener, James Blake. "Röportaj: Eric Cline ile Esrarengiz Tunç Çağı Çöküşü." tarafından çevrildi Burak Yildiz. World History Encyclopedia. Son güncelleme Eylül 19, 2019. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-1446/roportaj-eric-cline-ile-esrarengiz-tunc-cagi-cokus/.

MLA Formatı

Wiener, James Blake. "Röportaj: Eric Cline ile Esrarengiz Tunç Çağı Çöküşü." tarafından çevrildi Burak Yildiz. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 19 Eyl 2019. İnternet. 23 Ara 2024.