Eski Roma kültürü, Roma Cumhuriyeti’nin (MÖ 509-27) yükselişinden başlayarak Roma İmparatorluğu’nun [MÖ 27-yaklaşık MS 476 (Batı’da) ve 1453 (Doğu’da)] hüküm sürdüğü süre boyunca, o dönemin bilinen dünyasında yaşayan çok sayıdaki insanı etkiledi. Roma İmparatorluğu’nun toprakları en parlak döneminde (MS 122 civarı) İtalya’dan Britanya’ya, Yunanistan ve Kuzey Afrika’dan Mısır, Levant, Küçük Asya, Mezopotamya ve Orta Asya’ya kadar uzanıyordu. Roma medeniyeti, dili ve gelenekleri tüm bu bölgelerdeki insanların yaşamlarına nüfuz etmişti. Bu etkinin yankılarını Eski Roma’nın arkasında bıraktığı çeşitli miraslar aracılığıyla günümüzde halen duymaktayız.
Roma kültürünün etkisi dil, sanat, mimari ve eğlence gibi modern yaşamın birçok alanında hala hissediliyor. Bu nedenle Romalıların kim olduklarını ve ne yaptıklarını bilmek; günümüzü, kim olduğumuzu ve ne yaptığımızı daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. En sık sorulan sorulara yanıt niteliği taşıyan Eski Roma hakkındaki on gerçek aşağıda derlenmiştir.
Roma Nasıl & Ne Zaman Kuruldu?
Efsaneye göre, Romulus ve Remus adlarındaki iki yarı tanrı, dev bir dişi kurt tarafından daha sonra kentin kurulacağı alanda emzirilmiş ve büyütülmüşlerdi. Romulus’un Remus’u öldürdüğü ve ardından MÖ 753’te Roma’yı kurduğu rivayet edilir. Roma’nın Tiber Nehri üzerinde yer alan ve Latium olarak bilinen küçük bir kent devletinden geliştiği düşünülmektedir. Bir başka efsaneye göre kent, Truva Savaşı’ndan sağ kurtulup Aeneas’ın önderliğindeki bir grupla buraya gelen Roma adında bir kadın tarafından kurulmuştur. Diğer bir kuruluş hikâyesi ise, Roma’nın bir zamanlar Rumon adında bir Etrüsk liman kenti olduğunu iddia etmektedir. Roma’nın yükselişinden önce bölgedeki en güçlü uygarlık Etrüsklere aitti ve bu nedenle Roma’nın bu Etrüsk kentinden geliştiği iddiası büyük olasılıkla doğrudur.
Roma Cumhuriyeti Neydi?
Roma, MÖ yaklaşık 753-509 yılları arasında, mutlak gücü elinde bulunduran Etrüsk kralları tarafından yönetildi. Kral her ne kadar seçkin vatandaşlardan oluşan senatoya danışsa da, son sözü söyleme hakkını elinde tutuyordu. Zengin üst sınıf bu düzenden bıkmıştı ancak kralı görevden almanın yasal bir yolunu da bulamıyordu. Bu durum, MÖ 509 yılında Kral Gururlu Tarquinius’un oğlunun bir valinin kızına tecavüz edip suçun sorumluluğunu kabul etmemesi ve sonunda tahttan indirilip sürgüne gönderilmesiyle değişti. Daha sonra, temsili hükümet kavramını temel alan Roma Cumhuriyeti kuruldu. Senato muhafaza edilmiş ancak kral ortadan kaldırılıp yerine halka hesap veren bir magistra (praetor) getirilmişti.
Sonunda praetorluk makamının yerini, Roma Senatosu tarafından çıkarılıp sekiz yargıç tarafından yorumlanan yasaların öngördüğü şekilde hareket eden iki konsül aldı. Böylece Cumhuriyet yürütme, yasama ve yargı olmak üzere ayrı hükümet kolları üzerine inşa edilmişti ve bu nedenle eski monarşinin sahip olduğundan daha fazla istikrara ve daha adil bir yönetime sahipti. Kanunlar yalnızca seçkin kesimin değil, tüm halkın çıkarları doğrultusunda çıkarılıyordu. En ünlü kanunname, MÖ 449’da çıkarılan ve sosyal sınıfa bakılmaksızın herkesin kanun önündeki eşitliğini teminat altına alan On İki Levha Kanunları’dır. Roma hukuku ve idaresi, fetih yoluyla genişleyecek kadar güçlü hale gelen istikrarlı bir toplum yarattı. Kartaca ile yapılan Pön Savaşları’ndan (MÖ 264-146) sonra Roma, Akdeniz’in süper gücü oldu ve daha da genişledi; Augustus Sezar (hükümdarlık dönemi MÖ 27-MS 14) yönetiminde ise bir imparatorluk haline geldi.
Roma İmparatorluğu Neydi?
Augustus, MÖ 31 yılında gerçekleşen Actium Savaşı’nda Marcus Antonius (MÖ 83-30) ve Kleopatra’yı (MÖ yaklaşık 69-30) yendikten sonra Roma İmparatorluğu’nu kurdu. Antonius ve Kleopatra, Augustus için oluşturdukları diğer tehditlerin yanı sıra, Jül Sezar ve eski Cumhuriyet’le kurulan bağın sonuncusunu teşkil ediyorlardı. Augustus Roma’nın halihazırda sahip olduğu toprakları genişletti ve fetihler yapmak için seferler başlattı. Senato muhafaza edildi ancak artık karar alınırken son sözü imparator söylüyordu. Augustus’un hükümdarlığı o kadar etkiliydi ki, imparatorluğa getirdiği Pax Romana (“Roma Barışı”) Beş İyi İmparator’un sonuncusu Marcus Aurelius’un (h.d. MS 161-180) MS 180’de gerçekleşen ölümüne kadar geçen süreyi kapsayarak 200 yıldan fazla sürdü. Aurelius’un ardından gelen imparatorlar genellikle başarı konusunda öncekilerle boy ölçüşememiş olsalar da imparatorluğu koruyup tek bir merkezden yönetilemeyecek denli büyük bir hale gelene kadar genişlettiler. Roma, MS 284 yılında Diokletianus tarafından Batı Roma İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans İmparatorluğu) şeklinde ikiye bölündü. Batı İmparatorluğu MS 476’da bir dizi faktör (yönetimin yozlaşması, istilalar ve köle emeğine aşırı bağımlı olma gibi) nedeniyle çökerken, Doğu Roma İmparatorluğu 1453’te Osmanlı Türklerinin eline geçene kadar varlığını sürdürdü.
Roma İmparatorluğu Varlığını Nasıl Sürdürdü?
Roma bir fetih ve dahil etme politikası oluşturdu: Bir halkı fethedip kentlerini yerle bir etmek ve onları köleleştirmek yerine, ilhak edilen toprakları Roma’nın bir eyaleti haline getirip bölge halkına Roma yasalarına uymaları, vergi ödemeleri ve Roma ordusuna asker sağlamaları koşuluyla vatandaşlık verdiler. Roma mühendisliği bu eyaletlere yolları ve su tedarik etmeye yarayan su kemerlerini getirdi ve daha önce kullanılan yapı malzemelerinden daha güçlü olup çok daha sağlam yapı ve köprülerin inşasını mümkün kılan benzersiz çimento karışımını (günümüzde hala taklit edilememiştir) kullanan inşaat tekniklerini tanıttı. Yol ağları, bir bölgedeki birliklerin hızlı bir şekilde konuşlandırılmasını ve hareket etmesini sağlamanın yanı sıra, eyalet valileri ile başkent arasında etkili iletişim kurulmasına ve bölgeler arasındaki ticaretin daha verimli şekilde yapılmasına olanak tanıdı. Dahası, Romalılar ile eyaletlerdeki seçkinler arasında evlilik yapılması teşvik edildi; bu da taşra ve Roma arasında daha yakın bağlar kurulması anlamına gelmişti. Ayrıca, Romalılar Latinceyi çeşitli halklara tanıtarak dil ve kültür birliği yoluyla güçlerini pekiştirmişlerdi.
Roma Dini Neydi & İnsanları Nasıl Etkiledi?
Roma dini çok tanrılıydı ve köklerini erken dönem animizminden (cansız nesneler de dahil olmak üzere her şeyin bir ruhu olduğu inancı), Etrüsk dininden ve en önemlisi de Yunan dininden alıyordu. Sonunda Roma tanrıları büyük ölçüde Yunan dinindeki karşılıklarına (Jüpiter = Zeus, Juno = Hera vb.) benzeyecekti. Başlangıçta dinin odağında atalara tapınma yer alıyordu ve bu yönü Roma tarihi boyunca varlığını sürdürecekti. Roma dini devlet destekliydi çünkü tanrıların onurlandırılması sonucu tanrıların da devleti onurlandıracağı düşünülüyordu. Tanrıların kralı, karısı Juno ile birlikte hüküm süren Jüpiter’di. Diğer önemli tanrılar arasında Minerva, Mars, Vestel ve Satürn yer alıyordu; bunlardan Satürn ve Vesta merkezdeydi çünkü Satürn (diğer özelliklerinin yanı sıra tarım, iyi hasat ve bolluk tanrısı olması ile) genel olarak devletin refahı ile ilgilenirken, Vesta (ocak, aile ve ev tanrıçası) yaşamın yuva ile ilişkili yönlerine odaklanıyordu. En önemli tapınaklar, popüler olan Saturnalia gibi tanrıyı onurlandırmak için yapılan çeşitli festivallerin ve diğer önemli etkinliklerin düzenlendiği ya da en azından başlatıldığı Capitol Tepesi’nde bulunuyordu. Vesta Bakireleri Roma’nın en önemli dini figürleri arasındaydı; çünkü tanrıçanın tapınağı ile ilgileniyor, kutsal ateşini canlı tutuyor ve böylece Roma evlerinin ve dolayısıyla da devletin sağlığını ve refahını güvence altına alıyorlardı.
Roma’da ruhban sınıfı yoktu; rahipler devlet tarafından atanırdı ve her kentin kendi tapınağı ve o topluluğun koruyucu tanrı ya da tanrıçasını onurlandıran rahipleri bulunurdu. Din, ister devlet tarafından tanınan ve tapınılan tanrılar –bunlara düzenli olarak kurbanlar sunulurdu –isterse de evi koruyan ev ruhlarının ve ataların ruhları aracılığıyla olsun, insanların yaşamlarıyla tamamen bütünleşmişti. Tanrıların resmi olarak tanınması törenler ve festivaller yolu ile gerçekleşse de, Romalılar günlük hayatlarında kendi ev tanrılarına ve kendilerini koruyup kollayan ruhlara saygı gösterirlerdi.
Roma’da Günlük Yaşam Nasıldı?
Roma toplumunun temeli, paterfamilias olarak bilinen evin reisinin, yani babanın koruyup idare ettiği aileydi. Baba, çatısı altındakilerin yaşamları üzerinde mutlak bir hakimiyete sahipti; hatta bir çocuğun daha masraflarını karşılayamayacağını düşünürse ya da sırf görünüşünden hoşlanmadığı gerekçesiyle, yeni doğmuş bir bebeği – sokağa terk edilmesini emrederek – reddedebilirdi. Paterfamilias kavramı imparator tarafından benimsenmişti ve imparator, her durumda olmasa da birçoğunda, kendisini Romalıların yalnızca onların çıkarını düşünen babaları olarak takdim etmişti. İmparator halkın eğlenmesi için amfitiyatrolar yaptırmış; dini ve kültürel festivaller (Saturnalia ve Lupercalia gibi) düzenletmiş, parklar ve Roma hamamları inşa ettirmişti.
Romalılar çeşitli işlerde çalışıyordu; boş zamanlarını ise spor organizasyonları ve tiyatro oyunlarıyla değerlendiriyorlardı. Ayrıca, spor yapıyor ve sosyalleşmeyi teşvik eden yüzme, kayıkla gezme ve hamamda yıkanma gibi faaliyetlerde bulunuyorlardı. Kahvaltı ekmek ve hamur işlerinden oluşan hafif bir atıştırmalıkken, günün ana yemeği öğleden sonra geç saatlerde yenirdi ve içeriği kişinin sınıfına göre değişirdi. Zenginler baharatlı et gibi pahalı gıdaları karşılayabilirken, fakirler genellikle ekmek ile az malzemeli sulu bir çorba veya yalnızca ekmek lapası tüketirlerdi. Üst sınıf Romalılar evlerde ya da villalarda yaşıyorken, yoksullar günümüz kentlerindeki sitelere benzer şekilde sıra sıra inşa edilmiş apartmanlarda (insulae) kalıyordu.
Romalılar İçin Yiyecek Önemli Miydi?
Yemek diğer medeniyetler kadar Romalılar için de önemliydi, ancak yastıklara uzanıp şarap içilen ve köleler tarafından servis edilen lüks ziyafet kavramı sadece Roma ve eyaletlerinin üst sınıfında görülüyordu. Çoğu insan hafif bir kahvaltı yapar ve ardından ikindi vakti veya akşam üstü bütçeleri dahilindeki gıdalardan oluşan daha büyük bir öğün yerdi. Yemeklerin çoğunda zeytinyağı kullanılırdı: Bu yağ yemeğin hazırlanmasında kullanıldığı gibi içine ekmek banılan bir sos işlevi de görürdü. Romalıların soslara ayrı bir düşkünlüğü vardı; en popüleri, hemen hemen her şeyin yanında yenen fermente balık ezmesinden yapılmış garum’du. Yemekler kereviz tohumu, kişniş, hurma, bal ve sirke gibi gıdalarla tatlandırılırdı. Sebzeler ise genellikle salamura şeklinde saklanır ve öğleden sonraki yemekte meze ya da garnitür olarak yenirdi.
Roma ile çoğunlukla üzümden yapılan şarap ilişkilendirilse de, aynı derecede popüler olup çok daha uygun fiyatıyla daha büyük bir kesime hitap eden bir içecek de sirke, su ve baharatlardan veya sulandırılmış ucuz şaraptan yapılan ve üzerine baharat eklenen posca idi. Posca alt sınıfların ve askerlerin içkisiydi. Üzüm ve hurma gibi meyveler genellikle kurutulur ve atıştırmalık olarak tüketilirdi; keçiboynuzu ise yemeklerin tatlandırılmasında ve tatlıların hazırlanmasında kullanılırdı. Romalılar thermopolia (“sıcak şeylerin bulunduğu yerler”) olarak bilinen işletmeler aracılığıyla “fast food” kavramına öncülük etmiştir. Tipik bir thermopolium’da, içinde hazır yiyecekler bulunan kavanozların yerleştirildiği bir tezgâh bulunurdu. Müşteriler tezgâhın başında sipariş verir, ödeme yapar ve yiyeceklerini yanlarında götürebilirlerdi. Oturma yerleri ve gece kalmak için odalar bulunduran gelişmiş thermopolium’lar da vardı, ancak çoğu düşük fiyata hızlı yemek servis eden basit dükkanlardı. Üst sınıf, thermopolium’ların yemeklerini vasatın altında bulurdu ve ana müşteri kitlesi alt sınıf olduğu için bunları hor görürdü.
Roma Ordusu Neye Benziyordu & Nasıl Görev Yapıyordu?
Roma ordusu, lejyonerler (Roma vatandaşları) ve yardımcı birlik askerleri (Roma vatandaşı olmayanlar) olmak üzere iki kısımdan oluşuyordu. Lejyonerler, lejyonlarda (4.000-6.000 kişilik birlikler) görev yapıyorlardı ve her lejyon bir centurion tarafından komuta edilen bölüklere (80 kişilik gruplar) ayrılmıştı. Bu bölükler topçu, piyade, sapancı, okçu ve mühendis gibi farklı sorumluluklara sahip askerlerden oluşuyordu. Lejyonerler günlük ortalama 2,5 sestertius (yaklaşık 4,50-8,50 dolar) ücretle 25 yıllık bir süre için askere alınırdı, görev sürelerini tamamladıktan sonra emekli olabilirlerdi ve sonucunda kendilerine terhis ikramiyesi ile toprak verilirdi. Yardımcı birlik askerlerine daha az ödeme yapılırdı ve bu askerler, lejyonerler kadar değerli görülmedikleri için Roma savaşlarında neredeyse her zaman ön saflarda yer alırlardı.
Yardımcı birlik askerlerinin Roma vatandaşı olabilmeleri için 25 yıl hizmet etmeleri gerekiyordu ve birçoğu bu kadar uzun yaşamıyordu. Ortalama bir Romalı piyade miğfer, dize kadar inen yün bir tunik ile üzerine giyilen bir savaş zırhı, sandaletler, kılıç, kalkan, hançer ve mızrak ile teçhiz edilmişti. İmparatorluk boyunca uzanan yol ağı, ordunun çarpışmalarda hızla konuşlanabilmesini sağlıyordu. Romalı askerler savaş üniforması ve teçhizatı ile günde 20 millik bir mesafeyi katedebilecek şekilde ve her an savaşa hazır olmak üzere eğitilmişlerdi. Ordu eğitiminin bir parçası da sıkı bir askeri düzen oluşturmak ve bu düzende savaşmaktı; böylece hem askerler kendilerini korumuş oluyorlardı hem de düşman hattını yarmak kolaylaşıyordu.
Roma’nın En Önemli Kültürel Miraslarından Bazıları Nelerdir?
Roma kültür mirası modern dünyayı pek çok farklı alanda etkilemeye devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri hükümeti yürütme, yasama ve yargı organlarıyla Eski Roma’yı örnek alır. Seçiciler Kurulu kavramı da Roma’dan gelmektedir çünkü seçkin Romalılar, yetkili bir makama en iyi kişiyi seçme konusunda sıradan insanlara güvenilemeyeceği kanısındaydılar. Demokrasinin Yunan kenti Atina’da doğduğu kabul edilse de, aslında bu kavram Romalılar tarafından daha kapsamlı bir şekilde ele alınıp geliştirilmiştir. Para iadesi veya değişim için dükkâna ürün iadesi yapılması uygulamasını başlatanlar Romalılardır. Mimaride tonoz, kemer ve kubbenin yanı sıra günümüzde bile hala kullanılabilecek kadar iyi inşa edilmiş yolları da Romalılar geliştirmiştir. Roma mimarisi, başta Amerika Birleşik Devletleri Kongre Binası ve Washington, D.C.’deki diğer birçok yapı olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki binalar üzerinde etkili olmuştur.
Romalılar ayrıca ilk itfaiye birliklerini, polis teşkilatını ve sağlık hizmetleri birimini kurmuşlardır. Eğlence alanında Yunan tiyatrosunu geliştirmişler ve bugün hala stadyumlar ve tiyatrolar için kullanılan amfitiyatro tasarımını yaratmışlardır. Eyaletlerine götürdükleri Latince, Romans dilleri olan Fransızca, İtalyanca ve İspanyolcanın temelini oluşturmuştur; İngilizcedeki pek çok kelime, deyim ve hukuki kavramın kaynağı da Latincedir. Romalılar, din alanında da etkili olmuştur. Hıristiyanlığı MS 4.-5. yüzyıllarda benimseyerek bu inancı belirsiz bir gizem kültü olmaktan çıkarıp bir dünya dini haline getirmişlerdir. Günümüz Hıristiyanlığının, özellikle de Katolikliğin birçok yönü doğrudan Roma uygulamalarına dayanmaktadır.
Roma İmparatorluğu Nasıl Yıkıldı?
Roma’nın yıkılışı denince, Batı Roma İmparatorluğu’nun MS 476’da yıkılması kastedilir; Doğu Roma İmparatorluğu ise 1453’e kadar varlığını devam ettirmiştir. Romalıların Batı İmparatorluğu, 300 yıldan fazla süren yavaş bir gerilemenin ardından aşağıda belirtilen bir dizi nedenden dolayı yıkılmıştır:
- Barbar kavimlerin istilaları
- Yönetimin yozlaşması
- İmparatorluğun MS 284’te bölünmesi
- Paralı ordular
- Siyasi istikrarsızlık
- Köle emeğine aşırı bağımlılık
- İşsizlik ve enflasyon
- Hıristiyanlığın yükselişi
Got istilaları genellikle Roma’nın yıkılmasının başlıca etmeni olarak gösterilse de, bu sürecin yalnızca bir parçası olmuştur. Roma zaten çöküşte olmasaydı bu istilaların böyle bir etkisi de olmazdı. İmparatorluk, Üçüncü Yüzyıl Krizi (MS 235-284) olarak bilinen ve yönetimde önceden var olup sonrasında da devam edecek olan yaygın yozlaşmanın arttığı bir kargaşa döneminden geçmiştir. Bu kriz atlatılsa da, imparatorluğu zayıflatmıştır çünkü bölündükten sonra ortaya çıkan iki imparatorluk birlikte hareket etmemiş, iş birliği yapmaktan ziyade birbirlerini rakip olarak görmeye başlamıştır. Dahası, ordular lejyonerlerden çok paralı yardımcı birliklerden oluşmaya başlamıştır çünkü imparatorluk zenginleştikçe daha az Roma vatandaşı orduda hizmet etmek istemiştir. Bu yardımcı birliklerdeki askerler ise, Roma’ya gerçek bir bağlılık duymamıştır; sadece para için savaşmışlardır ve bu da ordunun etkinliğini azaltmıştır.
Roma’nın köle emeğine olan bağımlılığı, imparatorluğun yıkılmasında önemli bir faktördür. Halkın üçte birini, birçok farklı işte çalışarak alt sınıfa mensup Romalıları işsiz bırakan köleler oluşturuyordu. Bu durum yaygın bir işsizliğe yol açmıştı; Roma yönetimi de halka bedava ekmek, zeytinyağı ve diğer ihtiyaç maddelerini sağlayan bir sosyal yardım sistemi oluşturarak sorunu çözmeye çalışmıştı ve sonucunda hazine boşalmıştı. Hıristiyanlığın yükselişi de Roma’nın yıkılışının bir sebebi olarak gösterilmiştir çünkü bu dinin tanrısı tüm insanların tanrısıydı ve Roma ile özel bir bağa sahip değildi. Bu nedenle, Hıristiyanlık taraftar kazandıkça insanlar Roma tanrılarının tapınaklarına kurban ve sunu getirmeyi bıraktılar; böylelikle Roma dini gücünü kaybetti ve dinin muhafaza edip sürdürdüğü sosyal yapı işlevini yitirmiş oldu.