Antik Çağ’da Bira

Makale

Joshua J. Mark
tarafından yazıldı, Murat Demir tarafından çevrildi
02 Mart 2011 tarihinde yayınlandı 02 Mart 2011
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca
Bu makaleyi sesli dinle
X
Makaleyi Yazdır

Türkçede “bira” olarak bilinen sarhoş edici içecek, adını Latincede “içmek” anlamına gelen “bibere” (Almanca bier) kelimesinden almaktadır. İspanyolcada bira kelimesinin karşılığı olan “cerveza”, “biraya ait” anlamına gelen “cerevisia” kelimesinden gelmekte olup insanlığın bu içkinin keyfini epeydir sürdüğüne dair ipuçları vermektedir. Yine de bira yapımı Romalıların zamanından binlerce yıl önce başlamıştır.

İlk Bira Yapımı

Dünyanın ilk birası (kui olarak bilinen) Antik Çin halkı tarafından MÖ 7000 yılı civarında yapılmıştır. Gelgelelim Batıda, şu anda bira mayalama olarak bilinen işlem, Mezopotamya’da günümüzde İran’da bulunan Godin Tepe yerleşiminde MÖ 3500-3100 yılları arasında başlamıştı. Bira imalatının bu tarihler arasında olduğu kanıtlanmıştır fakat Sümerlerde (Güney Mezopotamya, günümüzde Irak) çok daha önceden yapılıyor olması muhtemeldir.

Bununla birlikte bazı delillere göre Godin Tepe’deki bira yapımı, bölgede tarımın ilk geliştiği MÖ 10.000 yılı gibi erken bir tarihe dayanmaktadır. Bazı bilim insanları biranın tesadüfen mayalı ekmek yapımı için kullanılan mayalandırılmış tahıllarla keşfedildiğini iddia ederken diğerleri ise temel gıda olarak ekmeğin önüne geçtiğini ve sarhoş edici bir madde olarak kasıtlı olarak geliştirildiğini iddia etmektedir. Bilim insanı Max Nelson şöyle yazmaktadır:

Meyveler genellikle yabani mayanın aktifleşmesiyle doğal olarak mayalanır ve ortaya çıkan alkollü karışımları hayvanlar arar, bulur ve tüketirler. Neolitik Çağ’dan itibaren çeşitli bölgelerdeki tarım öncesi topluluklar şüphesiz benzer şekilde bu türden mayalanan meyveleri aramış ve muhtemelen açık havada bıraktıklarında ilginç bir fiziksel etkiye sahip olacakları (yani sarhoş olacakları) ümidiyle yabani meyveler bile toplamışlardır. (9)

İster bira ister şarap veya başka bir içki olsun, sarhoş edici bu maddelerin kasıtlı olarak imal edilmesine ilişkin bu teori, insanların birincil gereksinimleri olan gıda, barınma ve temel kuralları oluşturma ile ilgilendikten sonra çeşitli sarhoş edici maddenin üretiminin peşine düşeceklerini şiddetle ileri süren bir tarihi kayıtla desteklenmektedir. Günümüzde bilindiği şekliyle bira, Avrupa’da (özellikle Almanya’da) geliştirilmiş olsa da ilk olarak Antik Mezopotamya’da içilmiştir.

Mesopotamian Beer Rations Tablet
Mezopotamya Bira Zahire Tableti
Osama Shukir Muhammed Amin (Copyright)

Mezopotamya’da Bira

Antik Mezopotamya halkı, birayı o kadar çok seviyordu ki onlar için bu içki günlük temel gıda maddelerinden biriydi. Resimler, şiirler ve efsanelerde hem insanları hem de tanrıları, içkinin içindeki ekmek veya ot parçalarını süzen bir pipet yardımıyla tüketilen birayı içerken betimlemişlerdir. Bira, koyu ve bugünkü yulaf lapası kıvamındaydı ve pipetin de Sümerler yahut Babiller tarafından özellikle bira içme amacıyla icat edildiği düşünülmektedir.

Ünlü şiir Inanna and the God of Wisdom (İnanna ve Bilgelik Tanrısı), birlikte bira içen iki tanrıyı ve bilgelik tanrısı Enki’nin çok fazla sarhoş olup kutsal meh’i (uygarlık yasaları) İnanna ile paylaşmasını anlatmaktadır (iktidarın Erik’in şehri olan Eridu’dan İnanna’nın şehri Uruk’a geçişini temsil ettiği düşünülmektedir). Sümer şiiri Hymn to Ninkasi (Ninkasi’ye Övgü), bira tanrısı Ninkasi’ye bir güzelleme olmasının yanında ilk olarak MÖ 1800 yılı civarında yazılmış bir bira tarifidir.

Sümer-Babil Gılgamış Destanı’ında kahraman Enkidu, diğerlerinin yanı sıra ona bira içmeyi öğreten tapınak fahişesi Şamhat’ın sayesinde uygarlaşır. Hikâyenin ilerleyen kısımlarında, kadın bir barmen olan Siduri, Gılgamış’a hayatın anlamını aramayı bırakıp bira dâhil hayatın kendisine sunulanların keyfini çıkarması konusunda nasihatte bulunur.

Sümerlerin bira için sikaru, dida veya (bira bardağı anlamına gelen) ebir gibi birçok farklı kelimeleri vardı ve içkiyi insanların mutluluğunu ve sıhhatini artırmak için tanrılardan gelen bir armağan olarak görürlerdi. Asıl bira yapımcıları olan kadınlar, Ninkasi rahibeleriydi ve kadınlar yemek yapmanın bir parçası olarak evlerinde düzenli olarak bira yaparlardı. Bira, daha sonrasında mayalandırılan bippar (iki kere pişirilmiş arpa ekmeği) ile yapılırdı ve bira yapımı her zaman yemek pişirmeyle bağdaştırılmıştı. Bununla birlikte, MÖ 2050 yılında Ur şehrinden çıkan ünlü Alulu birasının makbuzu, bira yapımının o zamanlara kadar ticarete dökülmüş olduğunu göstermektedir. Yazıt, bira yapımcısı Alulu’nun “en iyi birasından” 5 Silas (yaklaşık dört buçuk litre etmektedir) alınmış olduğunu belirtmektedir.

Babil yönetimindeki Mezopotamya’da bira üretimi önemli ölçüde artmış, daha da ticarileştirilmiş ve Hammurabi Yasalarının 108-110’uncu paragraflarında açıklandığı üzere konuyla ilgili kanunlar çıkarılmıştı:

108 – Eğer bir kadın bira satıcısı (meyhaneci) biranın fiyatı karşılığı arpa kabul etmezse büyük ağırlık (ağırlık ölçüsü) ile gümüş kabul ederse ve bira karşılığı alacağı arpayı gümüş karşılığından çıkarırsa, o bira satıcısı kadını itham edecekler, suya atacaklar.

109 – Eğer bira satıcısı (meyhaneci) kadının evinde haydutlar toplanırsa, o haydutları yakalamaz ve (kadın onları) saraya yollamazsa o bira satıcısı kadın öldürülecektir.

110 – “Eğer manastırda oturmayan bir naditum, bir entum, bir bira evi (meyhane) açar veya bira (içmek) için bir bira evine girerse, o kadını yakacaklardır.”

108 sayılı kanun, müşterilerini kandırmak için (tartılıp belirli bir ölçüde tutulan) tahıl yerine nakit para karşılığında “eksik ölçüde” bira koyan tavernacılar ile ilgiliydi; bu kişiler bunu yaparlarken yakalanmaları hâlinde boğularak öldürülme cezasına çarptırılırlardı. Bira genellikle peşin satış için değil de takas için kullanılmaktaydı. Bütün yurttaşlara günlük bir bira hakkı [3] tanınırdı ve alınan miktar ise kişinin sosyal statüsüne bağlıydı.

Yukarıdaki kanunlardan ikincisi, yönetimden memnun olmayan kişilerin işyerlerinde toplanmalarına izin vererek vatan hainliğini destekleyen tavernacıları ilgilendirmektedir. Üçüncüsü ise halka açık bir taverna açan veya hâli hazırda kurulmuş bir tavernada içki içen, belirli bir tanrıya kendilerini adamış veya onun rahibeleri olan kadınlarla ilgilidir. Babiller bir rahibenin bira içmesine karşı çıkmazdı. Bunun nedeni, tıpkı Sümerlilerde olduğu gibi, biranın tanrılar tarafından gönderilmiş bir hediye olarak görülmesiydi fakat rahibelerden birinin, tıpkı halktan kadınların yaptığı gibi bira yapmasına karşı çıkıyorlardı.

Babiller pek çok farklı türde bira yapmış ve bunları, çeşitli özelliklerini kaydettikleri yirmi kategoriye ayırmışlardı. Bira, dış ticarette, özellikle de çok popülerleştiği Mısır’da rağbet gören bir ürün hâline gelmişti.

Antik Mısır’da Bira

Mısır bira tanrıçası Tenenit, ismini Mısır dilinde bira için kullanılan kelimelerden biri olan tenemu sözcüğünden almıştır ve doğum tanrıçası ile doğum yapılan hanenin koruyucusu Meskhenet ile yakından ilişkilidir. Mısır’daki en popüler bira, bal aromalı bir bira olan Heqet (veya Hecht) idi ve genelde bira için kullandıkları kelime zytum idi. Gize platosundaki işçilerinin günde üç bira hakları vardı ve çoğu zaman bira, Mısır genelinde çalışma ödeneği olarak kullanılırdı.

Mısırlılar bira yapımının, insanlığa büyük tanrı Osiris’in bizzat kendisi tarafından öğretilmiş olduğuna inanırlardı. Bu ve başka açılardan da birayı Mezopotamyalıların gördüğü şekilde görmüşlerdir. Mezopotamya’da olduğu gibi, ilk zamanlar kadınlar bira ustalarıydı ve birayı evlerinde yapıyorlardı. Başlarda bira, o lapa kıvamındaki katı yoğunluğa sahipti ve hemen hemen aynı şekilde mayalanmaktaydı. Daha sonra, bira işini erkekler devralmış ve Meketre’nin (Firavun II. Mentuhotep’in başvekili, MÖ 2050-2000) mezarında bulunan minyatür oyma figürlerde antik bir bira fabrikasında çalışanlar sahnelenmiştir. Dioramayı anlatan Metropolitan Sanat Müzesi’ne göre “Elinde değnek olan bir ustabaşı kapının önünde oturuyor. Fabrikada iki kadın diğer adamın hamur haline getirdiği unu öğütüyor. İkinci adam hamuru derin bir fıçının içinde ezdikten sonra hamur, mayalanması için uzun kaplara konuluyor. Mayalamanın ardından, siyah kil kapaklı yuvarlak testilere dökülüyor” (1).

Ancient Egyptian Brewery and Bakery
Eski Mısır Bira Fabrikası ve Fırın
Keith Schengili-Roberts (CC BY-SA)

Bira, tanrıça Hathor’un doğuşunu anlatan ünlü efsanede bütünleyici bir rol oynamıştır. İncil’in Yaratılış bölümünde geçen Büyük Tufan öncesine dayanan hikâyeye göre, insanlığın şeytanlığına ve nankörlüğüne öfkelenen tanrı Ra, yarattıklarını yok etmesi için Sekhmet’i yeryüzüne gönderir. Bununla birlikte, Sekhmet’in kana susamışlığı bütün kasabaların, kentlerin harap olmasıyla arttığı için Ra, bu kararından pişmanlık duyar. Kırmızıya boyanmış, bunun da koca bir kan havuzu olduğunu sanan Sekhmet’in, içki azgınlığını yatıştıran Dendera şehrine bıraktığı çok miktarda birası vardı. Sarhoş olur, uykuya dalar ve bu arada müzik, eğlence, gökyüzü ve özellikle minnettarlığın koruyucu tanrıçası Hathor olarak uyanır.

Minnettarlık, Hathor ve bira arasındaki ilişkiye, Hathor’un inanç merkezi Dendera’da bulunan MÖ 2200 yılından kalma bir kitabede dikkat çekilmektedir: “Gerçekten kıvançlı bir adamın ağzı bira dolu olur.” Mısırlılar arasında bira öylesine yoğun içiliyordu ki Kraliçe VII. Kleopatra (yaklaşık olarak MÖ 69-30) ödemeye yardım etmeye giden Roma ile olan savaşlarından çok biraya vergi (o zamana kadarki ilk vergi) uyguladığı için saltanatının sonuna doğru (verginin halkın sarhoşluğunu engellemek için olduğunu iddia etmesine rağmen) popülerliğini kaybetti. Bira çoğu zaman tıbbi amaçlar için verildiğinden (içeriğinde bira kullanılan 100’ü aşkın ilaç bulunmaktaydı), verginin adaletsiz olduğu düşünülüyordu.

Antik Yunan ve Roma'da Bira

Bira yapımı (Antik Mısır’daki zytum kelimesinden gelen Yunanca bira anlamına gelen ztyhos’tan bildiğimiz kadarıyla) Mısır’dan Yunanistan’a geçmiştir fakat orada aynı şartları yakalayamamıştır. Yunanlar, onlardan sonra da tıpkı Romalılar gibi, sert şarabı biraya tercih ediyorlardı ve her iki kültür de birayı barbarların alt sınıf içkileri olarak görüyordu. Yunan general ve yazar Xenophanes, Anabasis isimli eserinin dördüncü kitabında şöyle yazmıştır:

Buğday, arpa, sebze ve kocaman büyük taslarda arpadan yapılan şarap dükkanları vardı; biralık arpa taneleri, tasın ağzına kadar içkinin içinde yüzerek duruyor ve kimi daha uzun, kimi daha kısa kamışlar birbirine girmeden kalıyor; susadığınızda ise bunlardan bir tanesini ağzınıza alıp içinize çekmeniz gerekiyor. Su katılmadan yapılan içki çok sert olurdu, kimi damak zevkine göre ise enfes bir tat idi fakat tadın tecrübe edilip alışılmış olması gerekirdi.” (26-27)

Görünen o ki bira, Xenophanes’in damak zevkine uymamıştı; yurttaşları arasında artık popüler de değildi. Oyun yazarı Sophokles, diğerlerinin yanı sıra, biradan biraz olumsuz bir şekilde bahsetmiş ve biranın kararında tüketilmesini önermiştir. Almanlar hakkında yazan Romalı tarihçi Tacitus şöyle der: “Cermenlerin arpa yahut buğdayla mayalanmış berbat bir içkileri var. Şarapla pek bir benzerliği olmayan bu içki biradır”. Bununla birlikte, İmparator Julian şarabın kokusunun meyve özü gibiyken biranın keçi gibi koktuğunu iddia ettiği bir şiir yazmıştır.

Yine de Antik Treveris’te (günümüzde Trier) bira yapımcısı bir tüccarın (Cerveserius) mezarındaki bulgular, Antik Romalıların bira yapımına (cerevisia) çok erken zamanlarda başladığını kanıtlıyordu. Tuna Nehri üzerindeki Castra Regina’da yapılan (günümüzdeki Regensburg) Roma ordugahı kazıları, topluluğun MS 179 yılında Marcus Aurelius tarafından inşa edilmesinden kısa bir süre sonra, bira yapımının kanıtlarını önemli ölçüde ortaya çıkarmıştır.

Bira, Keltler arasında hâlen şarap kadar popüler değildi ve bu tutum da en başından şarabı tercih etmiş olan Romalılarca desteklenmekteydi. Kelt kabileleri İtalyan tüccarlar tarafından tedarik edilen şarap için yüksek meblağlar ödüyorlardı ve Galya halkı İtalyan şarabı sevdalarıyla ünlülerdi. Gelgelelim, elit tabakanın yalnızca barbarlara münasip bir alt tabaka içkisi olduğu görüşlerine rağmen bira yapımı gelişmeye devam etmiş, Almanya’dan başlayarak tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

Kuzey Avrupa’da Bira

Henüz MÖ 800 yılında, Kulmbach yakınlarında Bavyera’nın kuzeyindeki Kasendorf Köyü’nde bir mezarda bulunan ve hâlâ içinde bira kalıntıları içeren çok sayıda bira testisinden anlaşıldığı kadarıyla, Almanlar bira (ol dedikleri; İng. “ale”) yapıyorlardı. Bira üretiminin milada kadar devam etmiş olduğu başka arkeolojik bulgular ve yazılı kayıtlar ile kanıtlanmıştır. İlk zamanlarda, tıpkı Mezopotamya ve Mısır’da olduğu gibi bira üretimi aslında kadınların işiydi ve ev kadını, birasını evde, öğünlere takviye etmek için yapardı.

Buna karşın zaman içinde bu zanaat başlıca Hristiyan rahipler tarafından devralınarak bira üretimi manastır yaşamının ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. MS 1349 yılında Kulmbach’ta kurulan bir manastır olan Kulmbacher Monchshof Kloster, meşhur Schwartzbier’lerini (siyah bira) günümüzde hâlâ üretmektedir. MS 1516 senesinde bira yapımında yasal olarak kullanılabilecek malzemeleri (sadece su, arpa, katkı maddesi ve daha sonra mayayı) denetim altına alan Alman Reinheitsgebot (saflık yasası) çıkarılmıştır. Böylece Hammurabi yönetimindeki Babillerin yaklaşık üç bin yıl önce gerçekleştirdiği bira ile ilgili mevzuatın uygulanmasına devam edilmiştir. Almanlar, tıpkı kendilerinden öncekiler gibi, bir günlük bira dozu da belirlemiş ve birayı beslenmelerinin vazgeçilmez bir parçası olarak görmüşlerdir.

Bira imalatı, Kelt topraklarından (hangi ülkenin ilk ürettiği tartışmalı olsa da Almanya’dan İngiltere’ye geçtiği düşünülmektedir) her zaman ilk önce Sümerler tarafından oluşturulan aynı temel ilkeleri izleyerek yayılmıştır: evlerinde bira yapan kadın biracılar; tatlı, sıcak su ve mayalanmış tahıl kullanmışlardır. Fin Destanı olan Kalevala (ilk olarak MS 17. yüzyılda çok daha eski, Hristiyanlık öncesi hikâyelerden yazılmış ve 19. yüzyılda bugünkü hâline getirilmiştir) biranın bulunmasını evrenin yaratılışından daha çok yer ayırıp uzun uzun biranın bulunmasını anlatmaktadır.

Bir düğün için muazzam bir bira hazırlamaya çalışan kadın bira yapımcısı Osmata, sihirli bitkiden toplaması için gönderdiği bir arı sayesinde bira yapımında şerbetçi otunun kullanıldığını keşfeder. Şiirde, biranın günümüzde herhangi bir bira içen birinin de fark edeceği etkilerine olan hayranlığı anlatılmaktadır:

İtibarı yürür önden

Kadim mi kadim Kalew birasının,

Eyler ezileni sert,

Bilinir kadınların gözyaşlarını dindirmesiyle,

Bilinir kederliyi şenlendirmesiyle,

Eyler yaşlıyı genç ve çevik,

Eyler ürkeği mert ve kudretli,

Eyler cesuru daha da cesur,

Doldurur yüreği neşeyle ve sevinçle,

Doldurur zihni erdem ve dirayetle,

Doldurur dilleri kadim efsanelerle,

Aptalı da aptal eder bu da böyle biline.”[4]

Fin destanında, eski Sümerlerin yazılarında olduğu gibi bira, içen kişiye sağlık, huzur ve mutluluk bahşeden, tanrılardan gelen sihirli bir içki olarak görülmüştür. Bu fikir, şair A. E. Houseman tarafından zekice şöyle ifade edilmiştir: “Bira, Tanrı’nın insanlığa giden yollarını savunmak adına Milton’dan daha fazlasını yapmaktadır” (İngiliz şair John Milton ve onun “Kayıp Cennet” eserine bir göndermedir). Houseman’ın iddiası, eski Sümer’den günümüze dek, tanrıların içkisini seven kişiler arasında ise tartışılmazdı.

Yazar Hakkında

Joshua J. Mark
Yazar Biyografisi Joshua J. Mark, Dünya Tarihi Ansiklopedisi'nin kurucu ortağı ve İçerik Direktörü'dür. Daha önce Marist College (NY) üniversitesinde tarih, felsefe, edebiyat ve yazı dersleri vermiştir. Yunanistan ve Almanya'da yaşamış ve geniş çapta seyahat etmiştir.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Mark, J. J. (2011, Mart 02). Antik Çağ’da Bira [Beer in the Ancient World]. (G. Dergisi, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-223/antik-cagda-bira/

Chicago Formatı

Mark, Joshua J.. "Antik Çağ’da Bira." tarafından çevrildi Gorgon Dergisi. World History Encyclopedia. Son güncelleme Mart 02, 2011. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-223/antik-cagda-bira/.

MLA Formatı

Mark, Joshua J.. "Antik Çağ’da Bira." tarafından çevrildi Gorgon Dergisi. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 02 Mar 2011. İnternet. 21 Kas 2024.