Avrupa

Tanım

Joshua J. Mark
tarafından , Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
tarihinde yayınlandı 09 Haziran 2023
Diğer dillerde mevcuttur: İngilizce, Çince, Hollandaca, Fransızca, İtalyan, İspanyolca
Bu makaleyi dinleyin
X
Makaleyi Yazdır
Prominent Cities of Europe from Antiquity to the Present (by Simeon Netchev, CC BY-NC-ND)
Antikiteden Günümüze Öne Çıkan Avrupa Şehirleri
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Avrupa; Avrasya kara kütlesinin en batısını oluşturan ve 50 egemen devletten meydana gelen bir kıtadır. Avrupa adı, Yunan mitoljisinde bir figür olan Europa’dan geldiği kabul edilir. Ancak bölgeye insan yerleşimi 150.000 yıl kadar eskiye uzanan bu hikâyeden öncesine dayanır. Avrupa kıtası, Batı medeniyeti ve modern devlet kavramının doğum yeridir.

Bilimsel araştırma yapan akademisyenler her zaman Avrupa’yı Arktrik Okyanusu (kuzey), Akdeniz (güney) ve Atlantik Okyanusu (batı) ile doğuda Asya ile sınırları olan bir yarımada olarak adlandırırlar. Günümüz Avrupa ülkelerinin genellikle ana yönlerine göre sınıflandırılması yapılır ve kıta aşağıya çıkarılan ülkelerden meydana gelir:

Kuzey Avrupa

  • Danimarka (Faroe Adaları ve Grönland dâhil)
  • Estonya
  • Finlandiya
  • İzlanda
  • İrlanda
  • Letonya
  • Litvanya
  • Norveç
  • İsveç
  • Birleşilk Krallık (İngiltere, Kuzey İrlanda, İskoçya ve Galler dâhil)

Güney Avrupa

  • Arnavutluk
  • Andora
  • Bosna Hersek
  • Hırvatistan
  • Kıbrıs
  • Cebelitarık (İngiltere kısmı)
  • Yunanistan
  • İtalya
  • Kosova
  • Kuzey Makedonya
  • Malta
  • Monako
  • Montenegro
  • Pertekiz
  • San Marino
  • Sırbistan
  • Slovenya
  • İspanya
  • Türkiye (Boğazın Batı Yakası)
  • Vatikan Şehir Devleti

Doğu Avrupa

  • Beyaz Rusya
  • Bulgaristan
  • Çek Cumhuriyeti
  • Macaristan
  • Kazakistan
  • Litvanya
  • Moldova
  • Polonya
  • Romanya
  • Rusya (west of the Ural Mountains)
  • Solovakya
  • Ukranya

Batı Avrupa

  • Avusturya
  • Belçika
  • Fransa
  • Almanya
  • Lithenştayn
  • Lüksemburg
  • Hollanda
  • İsviçre

Avrupa kıtasına ilk olarak bir milyon yıl önce ortaya çıkan en eski homoninlerden başlayarak nüfüs yayılması başlamış ve sonunda tarih öncesi dönemden klasik, geç antik çağ’a, orta çağ’dan erken modern çağ’a ve modern çağ’a kadar çeşitli kültürler gelişme göstermiştir.

Tarihöncesi

Arkeoljik kanıtlara göre Homo Erectus insan türü 600.000 yıl önceye, Alt Paleolitik Döneme ve Neandertal insan türü ise 150.000 yıl önceye, yani Orta Paleolitik Döneme yerleştirilir. Neandertaller geçmişte rutin olarak ve kaba bir şekilde gözardı edilmiş olmalarına rağmen, aslında mağara sanatı, mezar eşyaları (öbür dünya inancını düşündüren), taş aletler, ocak yapma endüstrisi, tekstil ürünleri (kıyafetler, pelerinler ve battaniyeler), tekneler, yerel düzeyde ve uzun mesafe ticareti, ateşin kullanımı ve müziğin gelişimini içeren etkileyici bir kültür geliştirmişler.

HOMO SAPİENS AVRUPA’YA GELDİ VE YAKLAŞIK OLARAK 50.000 YIL ÖNCE ÜST PALEOLİTİK DÖNEMDE NEANDERTALLERİN YERİNİ ALDI.

Homo Sapiens inasan türü Avrupa’ya geldi ve yaklaşık olarak 50.000 yıl önce Üst Paleolitik Dönemde Neandertallerin yerini aldı. Neandertallerin yaptığı gibi mağaraları ortak sığınak alanı olarak kullanmaya başladı. Ve yine Neandertallerin yaptığı gibi, Homo Sapiens de, Chauvet Mağarasında (yaklaşık 32.000 yıl öncesine tarihlenen) ve Lascuax Mağarasında (20.000 yıl önceye tarihlenen) etkileyeci duvar resimleri yaptı ve her iki insan türü de günümüz modern Fransa olan bölgeye yerleştiler. Bu zamana kadar, yaklaşık olarak 32.000 yıl önce, yani, MÖ 10.000 yılda meydana gelen Birinci Tarım Devriminden önce köpekler evcilleştirilmişti. Hayvancılık faaliyeti ve tarımsal gelişmeler, insanların avcı-toplayıcı yaşam tarzından uzaklaşmasıyla birlikte, yarı-yerleşik ve daha sonra yerleşik düzen tarzı yerleşimlerine yol açmıştı.

Orta Neolitik Dönem boyunca, muhtemelen dini amaçlarla inşa edilen megalitler, önemli işgücünü oluşturan sıkı sıkıya bağlı toplulukları akla getirmekte: En eski megalitik siteler arasında, MÖ 4500 yılına tarihlenen Britanya’daki Carnac Taşları ve MÖ 4200 yılına tarihlenen İrlanda’da, Poulnabrone bölgesinde en eski megalitik mezar taşları. En ünlü megalitik siteler, MÖ 3000-2400 arası döneme tarihlenen İngiltere’de, Wiltshire bölgesinde Stonehenge olmakta, ancak, MÖ 3200 yılına tarihlenen İrlanda da, Newgrange, MÖ 3500 yılına tarihlenen, İskoçya’da, Ness of Brodgar, MÖ 3600 yılına tarihlenen, Malta’da Mnajdra Tapınak Komplesi dâhil olmak üzere daha eski siteler de vardır.

Bu tapınakları, mezarları ve anıtları inşa etmiş olabilecek Neolitik topluluk türünün en bilinen örneği, MÖ 3100-2500 dönemine tarihlenen, İskoçya’nın Orkney Adalarında bulunan Skara Brae yerleşim yeridir. Eski Keltler, MÖ 1400 yılına tarihlenen, Avrupa’nın Yukarı Tuna bölgesinde ortaya çıkmışlardı. MÖ 1300 yılında Kelt Urnfield Kültürü gelişiyordu, ardından da Hallstatt Kültürü ve La Tene kültürü gelişme gösterdi (sırasıyla, yaklaşık MÖ 1200; yaklaşık MÖ 450, yaklaşık MÖ 450’den MS 50’ye kadar). Bölge halkının, Keltlerin veya onlardan önceki topluluklar topraklarını nasıl aldığı bilinmiyor.

Map of La Tène Culture
Tène Kültürü Haritası
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Adı ve Yunan Kolonizasyonu

Kıtayı belirtmek üzere Avrupa’nın ilk ortaya çıkışı MÖ 6.yüzyıla kadar geçmişe gider, ancak Avrupa teriminin ilk kez ne zaman kullanıldığı belli değildir. Avrupa adı; Yunan tanrıları Kralı Zeus, Fenike Prensesini kaçırdığı ve onu bir boğa şeklinde taşıdığı Europa efsanesinden türetilmiş olabilir (Homeros eseri İlyada’da bahse konu olduğu dönem MÖ 8.yüzyıl olarak bilinir). Efsaneye göre Prenses Europa Girit’te gider ve burada ilk Avrupa Uygarlığı kraliçesi olur: Yani; MÖ 2000 ila 1500 yılları arası dönemde gelişip yükselen Minos Uygarlığı. Bu konuda araştırma yapan bazı Akademisyenlere göre ilk Avrupa yazı dili de böylece yaratılmış olur.

Avrupa adıyla ilgili bu rivayet, Antik Yunan tarihçi ve yazar Herodot’tan günümüze kadar, uzun zamanlardan beri sorgulanma konusudur. Tarihçi Herodot şöyle yazar:

Avrupa kıtasına gelince, kimse kıtanın etrafı suyla çevrili olup olmadığını bilmemekle kalmaz, aynı zamanda, adının kelime kökeni de belirsizdir (adını veren kişinin kimliği belli olmadığı gibi), şayet adını Tire şehrinde, Europa’dan aldığını ve Avrupa kıtasının da diğer kıtalar gibi isminin olmadığını söz konusu olmaz ise. Ancak Fenike Prensesi Europa’nın aslında Asya coğrafyasından geldiği ve eski Yunanlıların şimdi Avrupa olarak adlandırdıkları kara kütlesini hiçbir zaman seyahat etmediği de gayet açıktır; yani Prenses Europa’nın seyahati Fenike’den Girit’te kadar olan coğrafya ile sınırlıydı (Kitap IV.45).

Günümüzde de Avrupa adı kelime kökeni konusunda tartışmalar hala da devam ediyor. Bazı teoriler; denizden görüldüğü şekliyle kıyı şeridi genişliğine atıfta bulunarak “geniş bakış” anlamına gelen Yunanca kökenli bir kelime veya güneşin battığı yerde “akşam” anlamaına gelen Fenike dili kökenli bir isim olduğu yöndedir. Fenikeliler, kalay ticareti yapmak üzere Britanya’nın Corwell bölgesine kadar kuzeye doğru düzenli olarak yelken açıyor ve Avrupa coğrafyası kıyı bölgelerini iyi biliyorlardı: Kıyı şeridindeki limanları çok iyi biliyor ancak iç kısımlarla ilgili hiçbir şey bilmiyorlardı ve eski Yunan yazarlarına göre Avrupa kıtası, gizemli ve “karanlık bir kıta” olarak görülüyordu.

Europa & Zeus
Avrupa arayışı ve bunun sonucu olarak kolonilerin kurulması, nispeten daha geniş Akdeniz' de Fenike kolonizasyonunun tarihi gerçekliliğini ifade ediyor.
Carole Raddato (CC BY-SA)

Minos Uygarlığı, Fenikeliler gibi, Akdeniz boyunca ticaret bağlantıları olan denizci bir halk idi. Minoslular, ticari faaliyetlerde Miken Uygarlığı ile (yakşlaşık MÖ 1700-1100) rekabet ediyorlardı; Minos ve Miken Uygarlıklarına ait antik eserler Anadolu, Mezopotamya, Mısır, Kıbrıs, Levant ve Sicilya bölgelerinde keşfedilmiştir. Arkaik Yunanlılar (yaklaşık MÖ 800-480) bu ticaret yollarını izlemeye devam ettiler, sonraları daha da ileri giderek, güney İtalya’dan Anadolu’ya ve Karadeniz’e doğru gelişme göstererek koliniler kurdular. Bu koloniler arasında; MÖ 325 yılında Avrupa keşfiyle ilgili, Okyanus Üzerinde: Piteas Yolculuğu adlı ünlü eserin yaratıcısı, Antik Yunan Coğrafyacı ve Kâşif Piteas’ın doğum yeri olan Massalia’da vardır (günümüzde Marsilya, Fransa).

Kâşif Piteas’ın; İngiltere’ye, Avrupa’nın kuzeydoğu kıyı şeridine ve diğer bölgelerin yanı sıra, muhtemelen İzlanda ve Arktik Okyanusuna yaptığı gezilerini detaylı olarak anlatığı çalışması/kitabı, daha sonraki dönem yazarların eserlerinde referans olarak gösterilen ve alıntılanan pasajlar dışında günümüze ulaşmamıştır. Ancak, anlaşıldığına göre, Kâşif Piteas, sadece gezdiği iç sahiller dışında, Avrupa’yı gezip keşfetmiş değildir. Avrupa Tarihini küresel bir perspektife yerleştirecek olursak; MÖ 325 yılında, Indus Vadisi Uygarlığı yükselişe geçmiş ve düşüş yaşamıştır; Mezopotamya’da Sümerler ve Asur İmparatorluğu gelip geçmişlerdir; Pers İmparatorluğu çoktan Büyük İskender’in eline geçmiştir. Başarıların en büyüğünü kazannmış Geç Mısır Dönemi sonları yaşanıyordu. Kâşif Piteas’ın gezisi sırasında Giza Piramitleri 200 yaşını geçmişlerdi ve Çin Kültürü 4000 yılı aşkın bir süreden beri zaten kurulmuştu.

Yunan kolonizasyon faaliyetleri, Batı Uygarlığının temelerini oluşturan Atina demokrasisi gibi kavramlarla Helenistik kültür ve değerlerini yaymışlardı. Yerleşik yaşam tarzı, ticari işlerin artırılmasına yol açmıştı - bu artış, daha fazla kasaba, şehir ve limaların oluşmasına neden oldu – ancak bütün bu topluluklar kıyı boylarında yaşıyorlardı. Akdeniz dünyası, Romalıların yükselişe geçmelerine kadar, iç kısım bölgelerini pek bilmiyordu.

Roma’nın Yayılması

Roma, başlangıcında, ticaret yollarıyla genişleyen ve günümüz İtalya kıyıları boyunca güneydeki Yunan kolonileriyle temasa geçen, MÖ 753 yılında Tiber Nehri kıyısında kurulan küçük bir liman şehriydi. Kuzeyde Etrüsk Uygarlığı ve güneyde Yunanlılar, erken dönem Roma kültür ve uygarlığını önemli ölçüde etkilediler. MÖ 8.ve 6.yüzyıllar arası dönemde gelişme kaydeden Roma, son kralını MÖ 509 yılında tahtından indirdi ve aynı yıl Roma Cumhuriyetini kuruldu. Romalılar, bu zamana kadar, İtalya’daki diğer koloniler aracılığıyla yerleşik hale geldiler, ancak, Pön Savaşları sırasında (MÖ 264-146) topraklarını daha da genişletiler ve ardından da İspanya, Portekiz ve Galya (günümüz Belçika ve Fransa) ve diğer bölgeleri egemenlikleri altına aldılar. Julius Caesar MÖ 55 ve 54 yıllarında Britanya’yı işlgal etti ancak bu topaklarda kalıcı bir varlık gösteremedi.

Territorial Expansion of the Roman Republic (c. 260 - 30 BCE)
Roma Cumhuriyeti Bölgesel Yayılması (MÖ 260-30)
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Roma Cumhuriyeti, MÖ 27 yılında Augustus yönetimi döneminde, Roma İmparatoluğuna dönüştü ve MS 43 yılından başlayarak, İmparator Claudius yöntimi döneminde Britanya alındı. Romalılar, bu döneme kadar, kendi egemenliklerinde bulunan başka topraklarda olduğu gibi, kasabalar, limanlar, şehirler, dini tesisler, hamamlar, su kemerleri ve Roma yollarını inşa ettikleri İspanya ve Galya iç bölgelerini iyi biliyorlardı. Aynı politikayı Roma Britanya’sında da sürdürmeye devam ettiler ve özellikle günümüz İskoçya Piktlerinde ve MS 60-61 yıllarında Roma’ya karşı büyük bir isyana önderlik eden İceni Kraliçesi Boudicca direnişiyle karşılaşmalarına rağmen Britanya’yı bir Roma eyaleti haline getirerek 410 yılına kadar egemenlikleri altına aldılar.

Roma’nın Avrupa’ya yayılması, daha önce farklı özellikleri olan bölgeleri ticaret ve ortak kültürel bir temel üzerinde birleştirdi. Batı Roma İmparatorluğu düşüşe geçiş dönemini yaşarken, daha sonra kurulan ve Başkenti Constantinople/İstanbul olan Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans İmparatorluğu), Avarlar, Bulgarlar, Gotlar (Ostrogotlar ve Vizigotlar), Hunlar, Vandallar ve bazı diğer güçler Avrupa’ya girdikleri döneme kadar olan sözde Göçler Çağında bile istikrarını korumuştur.

Migration Period in Europe During the 4th & 5th Century
Avrupa Göç Dönemi 4.ve 5. yüzyıllar
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Hıristiyanlık, MS birinci yüzyılda, Yunanistan’da Havari Aziz Pavlus’un mektupları ve misyonerlik çalışmaları aracılığıyla bölgeye yayılmıştı ve İmparator I.Konstantin, 313 yılında, dini hoşgörüyü ilan eden Milano Fermanı ile Hıristiyanlığı meşrulaştırmıştı. İmparator I.Konstantin’in Hıristiyanlığa geçmesinden sonra, bu yeni dini inanç, Avrupa’nın eski pagan dinleri yerini aldı ve özellikle 325 yılında İznik Konseyinin Ortodoks vizyonu oluşturmasından sonra ortak bir dini inanç sistemi üzerinden Doğu Roma’da/Bizans’ta kültürel birlik sağlanmış oldu.

Devletin Yükselişi, Kilise ve Vikingler

AVRUPA KRALLIKLARI, YÜKSEK ORTA ÇAĞDA VE GEÇ ORTA ÇAĞDA, AZ YA DA ÇOK, MERKEZİ HÜKÜMETLERİ OLAN ÜLKELER OLDULAR.

Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında yıkıldığı zaman, Hıristiyanlık Avrupa’da yaygın hale gelmişti. İtalya Kralı Odoacer (476-493) ve yine Kral Büyük Theodoric (493-526) gibi kimi Avrupa kralları; Frank Kralı I.Clovis (481-511) ve Lombard Kralı Alboin (560-572) durumunda olduğu gibi, kendilerini Hıristiyan krallar olarak görüyorlardı. Batı Roma İmparatorluğunun düşüşünden sonra bu kral şahsiyetler gibi başka bazı hükümdarlar ortaya çıktı ve askeri seferler düzenlediler, yaptıkları anlaşmalarla Erken Orta Çağ’da (476-1000) krallıklar kurdular ve Orta Çağ’da (1000-1300) devletlere dönüştüler. Geç Orta Çağ’da (1300-1500) hüküm süren Avrupa krallıkları dönemine kadar, merkezi hükümetleri olan ülkeler haline geldiler. Bu krallar ve tebaaları, 1054 yılında yaşanan Büyük Bölünmede (Great Schism) Doğu Ortodoks Kilisesinden ayrılan Roma Katolik Kilisesi dini vizyonuna bağlı kaldılar.

Orta Çağ Kilise otoritesi, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak anlaşılmış ve Avrupa halkları yaşam tarzını bu anlayışa göre şekillendirmiştir. Sıradan insanlar Kilise dili olan Latince’yi anlamaslar ve bölge rahiplerine her zaman saygı göstermeseler de, çoğu insan Kilise otoritesini kurtuluşa ve cennet’te sonsuz yaşama giden tek aracı yol olarak kabul etmiştir. Bu anlayışa uymayanlar sonsuza kadar cehennemde yanacakları ya da bir süre arafta kalarak çeşitli eziyetler çekmeleri sonucunda günahlarından arındıktan sonra cennette gidecekleri düşünülüyordu. Bununla birlikte, bazı insanlar Kilisenin bu vizyonunu redettiler, ancak, Kilise tarafından sapkınlar/heretikler olarak damgalandılar ve 7. ve 9. yüzyılarda Pavlikanlardan başlanarak Kilisenin zulmüne maruz kaldılar.

Kilise Kurumu, tüm insanların takip etmesi gereken tek bir gerçek inanç sistemi Hıristiyanlık olduğunu açıkça ortaya koymasından dolayı, dayattığı yaptırımlar yoluyla kültürel ve dini birliği teşvik etmiştir. 7.yüzyılda İslam dininin yükselişe geçmesinden sonra Kilise – ve Hıristiyan Avrupalı monarklar – insanları bir arada tutabilecek yeni başka bir “inanç düşmanı” bulmuş oldular ve bu politika, Frankların geri geldiği 732 yılında yaşanan Tours Savaşından sonra daha büyük bir ivme kazandı: Müslümanların Avrupa İşgali propagandası.

Battle of Tours, 732
Tours (Poitiers) Savaşı, 732
Charles de Steuben (Public Domain)

Charlemagne (Franklar Kralı 768-814 ve Kutsal Roma İmparatoru 800-814), 774 yılında frankları ve Lombardları birleştirerek ve Sakson Savaşları (772-804) üzerinden Avrupa putperesliğini baskı altına alarak Kilise politikası şampiyonu oldu. Ortaçağ Manastır Tarikatları Kral Charlemagne iktidarı döneminde daha da geliştiler. Ortaçağ Manastır Kurumu, Avrupa’da ünlü ışıklı el yazmalarını üretti ve üretilen bu yazılı eserlerin kopyalanması ve korunması için önemli bir öğrenme ve kültür merkezi haline geldi. Manastırlara, özellikle kıyılarda bulunanlara yönelik büyük bir tehdit, 793 yılında İngiltere, Fransa, İrlanda ve diğer bölgelerdeki Viking baskınlarıyla başladı ve Wessex Kralı Büyük Alfred’in (871-899) saltanat dönemi boyunca devam etti. Büyük Alfred, Vikinglere karşı kazandığı zaferlerin yanı sıra, Britanya’da okuryazarlığı teşvik etmişti.

Vikingler İngiltere ve Fransa’da bazı bölgelere yerleştiler; bazıları Hıristiyanlığa geçerek kültürel gelişmelere katkıda bulundular, diğerleri ise 1066 yılında, Viking lideri Harald Hardrada liderliğinde yapılan Stamford Köprüsü Savaşında yenilip Viking Çağının sona ermesine kadar askeri seferlerine devam ettiler. Bu yıl, aynı zamanda, Normandiya’yı kuran Viking Reisi Rollo of Normady’nin (860-930) büyük-büyük-büyük torunu olan Fatih William (1066-1087) iktidarı döneminde İngiltere’nin Norman istilası yılı oluyordu. Normandiya fethi, Fransızca’yı Sarayın, üst tabaka sınıfı ve finans dili haline getirdi, Fransız kültürü ve geleneklerini Britanya geneline yayarak, Fransa ve Avrupa kıtası diğer devletleriyle yakın ilişkili hale getirdi.

Rönesans ve Reformasyon

Avrupa kralıkları ve beyliklerin farklı dilleri, gelenekleri ve hedefleri vardı, ancak, en azından sözde de olsa, dini inanç üzerinden ve Roma Katolik Kilisesi otoritesi aracılığıyla birleşmişlerdi. Papa II. Urban, 1095 yılında, Kutsal Toprakları Müslüman yönetimi elinden kurtarmak üzere Birinci Haçlı Seferini düzenlediği zaman, Avrupa’nın her bir tarafından insanlar sefere katılmaya cevap verdiler. Birinci Haçlı Seferi hariç, 1096 -1270 yılları arasında düzenlenen Haçlı Seferleri en nihayetinde hedeflerinde başarısız oldular, ancak, Avrupa’nın siyasi ve kültürel manzarasını önemli ölçüde değiştirdiler. Haçlı Seferleri, daha yaygın ticari faaliyetler (ve ticaret yollarının korunması ihtiyacı) ile desteklenen ulus devletlerin ve monarşilerin yükselişine, daha fazla sayıda liman ve ticaret merkezinin kurulmasına ve de bir ticarat sınıfının yükselişe geçmesine yol açmışlardı. Ayrıca, bu sosyal gelişme, soyluların mülklerinde çalışan serflerin sayısının azalmasına, feodalizmin zayıflamasına ve monarşinin de güçlenmesine neden oldu.

The First Three Crusades and the 12th-Century Latin East (Outremer)
lk Üç Haçlı Seferi ve 12.yüzyılda Doğu Latin (Denizaşırı)
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Kara Ölüm Veba salgını 1347-1352 yıllarında yaşanmış, Avrupa nüfusunu daha da azaltmaya, feodal sitemi sona erdirmeye yol açmış ve aynı zamanda Veba salgını sona erdirme çabalarında defalarca başarısız olan Kilise’nin otoritesini zayıflatmıştı. Haçlı Seferleri ve Kara Ölüm Veba salgını, insanları, Kilise otoritesini ve kurulu düzeni sorgulamaya teşvik etti, antik Yunan Edebiyatının ve Roma metinlerinin yeniden keşfedilmesi, Rönesans üzerine ve ölümden sonraki dünyayı beklemekten daha ziyade bu dünyadaki hayat üzerine odaklanmada artış olmaya yol açtı. Rönesans, Martin Luther’in (1483-1546) öncülüğünü yaptığı ve Johannes Gutenberg’in (1398-1468) 1450 yılında bulduğu matbaa makinesiyle etkinleştirilen Protestan Reformasyonunu (1517-1648) teşvik etti. Rönesans Avrupa’sında matbaa devrimi, Luther’in ve ardından diğerlerinin, statükoya ve dini otoriteye meydan okuyan çalışmalarının geniş çapta yaygın hale gelmesini sağladı. Matbaa ve Protestan Reformasyonu, 17.ve 18.yüzyılların Aydınlanma Çağına katkıda bulunarak daha fazla okuryazarlığı ve düşünce bağımsızlığını teşvik etmiştir.

Sonuç

Bizans İmparatorluğu 1453 yılında Osmanlı Türklerin eline geçti ve ardından da, bu döneme kadar işler halde olan İpek Yolu kapanarak Avrupa’nın Doğu ile kara ticeretini sona erdi ve Keşifler Çağını başlatan daha fazla deniz ticareti teşvik edildi. Yalnızca Avrupa’nın Doğu’ya alternatif yollar bulma ihtiyacıyla değil, aynı zamanda, Avrupa tarihi ile teşvik edilen Amerika’nın sümürgeleştirilmesi 1492 yılında başladı. Haçlı Seferleri, Hıristiyanlık adına bir fetih paradigması oluştururken, Katolik ve Protestan ülkeler arasındaki rekabet, söz konusu ülkeleri ve dini toplulukları kendi inançları adına toprak talep etmeye teşvik etti.

Religions in Europe in the 16th Century
Avrupa’da 16.yüzyılda Din
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Keşifler Çağı, 1492 -1620 yılları arasında, sözde Yeni Dünya’da Avrupa Kültürünü yerleştirdi, 1720 yılına kadar ve hatta daha sonraları 20.yüzyılın başlarına kadar daha fazla sayıda sömürgeci Yeni Dünya’ya geldi: Hollandalılar, İngilizler ve Fransızlar – diğerlerinin yanı sıra – Hindistan, Yakın Doğu ve Afrika gibi başka ülkelerde de koloniler kurarak Avrupa kültürünü yaydılar. Emperyalizm ve sömürgeleştirmenin yaraları, zamanın Avrupalıları tarafından hiç sorgulanmadı, ancak, 20.yüzyılın ortalarından bu yana, bu konu giderek daha fazla sorgulanmaya başlandı. Bununla birlikte, iyi ya da kötü olsun, Avrupa Tarihi, kültürü ve izlenen siyasi politikaları, modern dünyanın birçok sosyo-politik ve dini paradigmasının kurulmasını etkileyerek küresel düzeyde bir seri bölgenin gelişmesini etkiledi.

Sorular & Cevaplar

Avrupa Nedir?

Avrupa; Avrasya’nın en batı kısmını oluşturan bir kıtadır. Bilim insanları genellikle Avrasya kara kütlesinin bir yarımadası olarak ifade ederler ancak, Asya kıtasının bir parçası olarak kabul etmezler.

“Avrupa” adı nereden gelir?

“Avrupa” adının kelime kökeni bilinmemektedir. Minosluların ilk Kraliçesi, Zeus’un kaçırdığı Fenikeli bir prenses olan Europa efsanesinden geldiği düşünülür. Ancak, bu iddia yüzyıllardan beri sorgulama konusudur.

Avrupa’da kaç ülke vardır?

Avrupa’da 50 ülke vardır. Acak, yapılan bazı yorumlara göre yalnızca 40 ülke vardır.

“Avrupa”, kıtaya atıfta bulunarak, yazılı olarak ilk kez ne zaman ortaya çıkmıştır?

“Avrupa” terimi, ilk olarak MÖ 6.yüzyılda, Yunanistan’da Avrupa kıtasına atfta bulunularak yazılı olarak kayda geçmiştir. Ancak, adının kelime kökeni belirsizdir.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Joshua J. Mark
Yazar Biyografisi Joshua J. Mark, Dünya Tarihi Ansiklopedisi'nin kurucu ortağı ve İçerik Direktörü'dür. Daha önce Marist College (NY) üniversitesinde tarih, felsefe, edebiyat ve yazı dersleri vermiştir. Yunanistan ve Almanya'da yaşamış ve geniş çapta seyahat etmiştir.

Bu Çalışmadan Alıntı Yapın

APA Stili

Mark, J. J. (2023, Haziran 09). Avrupa [Europe]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. Erişim adresi https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-35/avrupa/

Chicago Stili

Mark, Joshua J.. "Avrupa." Çeviren Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son değişiklik Haziran 09, 2023. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-35/avrupa/.

MLA Stili

Mark, Joshua J.. "Avrupa." Çeviren Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 09 Haz 2023. Web. 20 Kas 2024.